Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı / Private Law Master's Degree Program
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/85
Browse
Browsing Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı / Private Law Master's Degree Program by Title
Now showing 1 - 20 of 98
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Open Access 3402 sayılı Kadastro Kanunu kapsamında tapulu taşınmazların harici satış ve olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2015-06) Tanrıkulu, Mutlu; Akbıyık, CemÜlkemizde kadastro çalışması yapılmamış yerlerde, tapulu taşınmazların harici (tapu dışı) satış sözleşmeleriyle el değiştirmesine ya da tapu maliki dışındaki kişilerce fiilen taşınmazın uzun yıllar kullanılmasına sıkça rastlanmakta, tapu sicilindeki hak durumu ile fiili durum birbirine uymamaktadır. Bu çalışmamızda, tapu siciline karşı oluşmuş olan bu fiili durumu hukukileştirmeyi ve eski tapu kayıtlarının yenilenmesini (tasfiyesini) amaçlayan 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B-b ve 13/B-c maddesindeki "tapulu taşınmazların harici satış ve olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılması" şartları incelenecektir.Publication Open Access 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanuna aykırılık hallerinin geçersizliği(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2007-04) Öztürkler, Mahmut; Turgut Öz4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun,Türkiye`de mal veya hizmet Piyasasındaki rekabetçi ortamının oluşturulması ve rekabetin korunması amacıyla 1994 yılında çıkmıştır.Kanunun çıkış tarihinden itibaren hızla uygulamaya geçmiştir. Ancak, Yargıya intikal eden davalarda henüz yeterli ve içtihat niteliğinde kararlar oluşmamıştır. Ancak hızlı gelişen piyasa ekonomisi ve yabancı sermaye akışı, Rekabet Hukukunun daha etkin uygulanmasını ve gelişmesini sağlayabilecektir.Temizin konusuna uygun olarak, öncelikle Rekabet Hukukunun temel kavramları üzerinde durulmuştur. İlk bölümde, çok özetle bu kavramlara yer verilmiş ve Avrupa Birliğinde rekabet hukukundaki uygulamaya tezimizin konusuna ilişkin kısımlarda yer verilmiştir. İkinci Bölümde, Rekabete aykırılığın özel hukuk alanındaki sonuçlarına yer verilmiştir. Özellikle rekabete aykırı anlaşma ve kararlar ile hakim durumunun kötüye kullanılarak yapılan anlaşmalar ve kararlar ile rekabeti bozabilecek veya ortadan kaldırabilecek birleşme veya devralmaların geçersizliği üzerinde durulmuştur.Üçüncü bölümde ise rekabete aykırılıklarda başvurabilecek hukuksal yollar ile rekabete aykırılıklardan dolayı zarara uğrayanların tazminat talepleri ve tazminat şartları üzerinde durulmuştur.Item Open Access 4857 Sayılı İş Kanunu'nda Kadın İşçiler Cinsiyet Ayrımı ve Eşitlik İlkesi(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) YILMAZ, MERVE KAFTAN; Ender Demirİnsanoğlunun temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışması ve maddi bir kazanç sağlaması gerekmektedir. Dolayısıyla tarih boyunca hem kadın hem de erkek iş hayatında aktif rol almıştır. Ancak hayatın her alanında olduğu gibi iş hayatında da kadının karşılaştığı zorluklar erkeklerden fazla olmuştur. Kadınların iş hayatında karşılarına çıkan ilk zorluk, "asıl" değil, "ikincil" veya "tâli" kişi olarak görülmeleri, gösterdikleri emek veya aldıkları eğitimin sonucunda hak ettikleri saygıyı görememeleridir. Kadınlar sırf cinsiyetleri dolayısıyla iş hayatında bazen erkeklerden bazen de hemcinsleri olan kadınlardan ayrımcılık görmektedir. Kadınların karşılaştığı ikinci zorluk, iş hayatıyla aile hayatını bir arada götürme sorumluluğunun Türk toplumu gibi geleneksel ve ataerkil toplumlarda büyük çoğunlukla kadınların üzerine bırakılmış olmasıdır. İş hayatında cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele ederek hak ettikleri yerlere gelebilmek için erkeklere nazaran daha fazla çaba göstermek zorunda kalan kadınlar, işten eve geldiklerinde de çocuklarının bakımı, evin düzeni gibi konularda yalnız bırakılmakta, bir kefede iki ayrı yük taşımak kadınları fiziksel ve psikolojik olarak zorlamaktadır. Gerek insan sağlığının korunması gerekse aile hayatının sağlıkla devam edebilmesi için yasal düzenlemelerle kadının iş hayatında çeşitli haklara sahip olması sağlanmış, kadın işçinin evlenmesi, anne olması gibi durumlarda çeşitli izin hakları verilmiştir. Bazı işlerde kadın işçilerin çalıştırılması tamamen yasaklanmış, bazı işlerde çalıştırılması ise sıkı şartlara tâbi tutulmuştur. Bu yüksek lisans tezinin amacı, kadın işçilerin iş hayatında karşılaştığı cinsiyet ayrımcılığı ve diğer zorlukları, evrensel bir ilke olan eşitlik ilkesinin kadın işçiler bakımından iş hayatındaki tezahürünü ve 4857 sayılı İş Kanunu ile kadın işçilere verilen hakları ortaya koyarak kadın işçilerin iş hayatında daha mutlu ve sağlıklı olabilmeleri için neler yapılabileceğine dair literatüre bir katkı sunmaktır.Publication Open Access 4857 sayılı kanuna göre normal fazla çalışma(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2011-12) Akşengür, Gökçe; Nurşen CaniklioğluFazla çalışma günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bir konudur. Fazla çalışma, işçi için ek bir kazanç sağlarken işverene de aynı zamanda üretimin ve kazancın artırılması anlamında fayda sağlamaktadır. Ancak işverene kazanç sağlarken işçinin sosyal hayatında ve sağlığında olumsuz durumlara neden olmaktadır. Bu sebeple fazla çalışma çok sık başvurulmaması gereken bir konu olmaktadır. Fazla çalışmanın genel olarak istihdam politikası üzerinde de doğrudan ve önemli etkileri bulunmaktadır. Yapılan fazla çalışmaların belli bir sınırlamaya tabi tutulmaları gerekmektedir. Aksi takdir de işçi açısından sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir faktör haline gelmektedir. Sınırlama olmadan yapılan fazla çalışmalar sonucu işçiler dinlenmek için kendilerine zaman ayıramamakta ve bu durum sağlıklarını olumsuz yönde etkilemekte, işçinin sağlığını kaybetmesine yol açmaktadır. Yapılan araştırmalarda iş kazalarının işçilerin yaptıkları fazla çalışmalar sonucunda ortaya çıktığını ortaya koymaktadır. Yeteri kadar dinlenemeyen işçi işini yaparken gerekli dikkati ve özeni gösterememekte bunun sonucunda da kazalar medyana gelmektedir. Bu nedenle fazla çalışmanın işçinin sağlığının korunması açısından özel olarak düzenlenmesi gereken çok önemli bir konu olduğunu göstermektedir. Çalışma sürelerinin ve yapılan fazla çalışmaların sınırlandırılması işçinin kendine, yakınlarına ve sosyal hayatına yeteri kadar zaman ayırabilmesine olanak sağlar. Ancak ülkemizde gerek sosyal gerek ekonomik koşullar nedeniyle işçiler sağlıkları pahasına fazla çalışma yapmaktan vazgeçememektedirler. Fazla çalışma işçinin vücut bütünlüğünün ve ruhsal sağlığının korunması açısından önem arz ederken, işveren açısından da işyeri verimliliğinin sağlanması bakımından önem arz eden bir konudur. Yapılan araştırmalar sonucu uzun çalışma 2 saatleri olmayan işyerleri, uzun saatlerle çalışan işyerlerine nazaran elde edilen verim çok daha fazla olmaktadır. Buna karşılık İş Hukukunda bazı düzenlemeler işverenleri fazla çalışma yapmaya teşvik etmektedir. İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda işverenlerin bazı yükümlülüklere tabi olup olamayacaklarının tespitinde çalıştırdığı işçi sayısı ölçüt olarak alınmaktadır. Belirlenen sayılardan az işçi çalıştıran işverenler bazı yükümlülüklerin kapsamı dışında bırakılır. Bu düzenlemeler küçük işverenlerin korunması açısından getirilmiştir ancak bu düzenlemeler işverenler açısından kötüye kullanılabilmektedir. Küçük işletmelerin kapsam dışında bırakıldığı bu düzenlemeler nedeniyle, işverenler az işçiyle küçük işletmeler halinde çalışmaya yönlendirilmektedir. Fazla çalışmanın bir diğer boyutu ise ülkenin istihdam politikasının düzenlenmesinde bir araç olarak kullanılabilecek nitelikte olmasıdır. Gerçekten işverenlerin yeni işçi istihdam etmelerini sağlamanın bir yolu da, çalışma sürelerinin kısaltılması, yapılacak fazla çalışmaların sınırlandırılması ile mümkün olabilir.Publication Open Access 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda isteğe bağlı sigortalılık(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2011) Atlan Kazan, Hülya; Nurşen CaniklioğluReform olarak adlandırılan yeni sosyal güvenlik anlayışı, gerek kurumsal, gerekse kanuni düzenleme bakımından tek yapılı bir sistem oluşturma temeli üzerine kurulmaya çalışılmıştır. Sosyal sigortalar hukukunda önemli bir yere sahip olan isteğe bağlı sigortalılığın, temelde, değişen sosyal güvenlik sisteminde aldığı şeklin açıklığa kavuşturulmasını sağlamak, gerekli görülen hususlarda, önceki sistem ile karşılaştırılarak olumlu ve/veya olumsuz yöndeki değişimlerin neler olduğunu saptamak, tezimizin yazılış amacını oluşturmaktadır. Tezimiz, giriş, üç ana bölüm ve sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Giriş kısmında konu hakkında genel bir bilgi verilmiştir. İlk bölümde, sosyal sigorta sistemimize hâkim olan sigortalılığın zorunluluğu ilkesi açıklanmış, çalışmamızın temelini oluşturan kavram olması itibariyle sosyal sigorta kavramı üzerinde durulmuş, Türk Sosyal Güvenlik sisteminde zorunlu sigortalılık halleri incelenmiştir. İsteğe bağlı sigortalılık kavramı, hangi koşulları taşıyan kişilerin isteğe bağlı sigortalı sayılacağı, özel olarak incelenmesi gereken isteğe bağlı sigortalı olabilecek gruplar, sigortalılığın ne zaman başlayacağı, zorunlu sigortalılık ile isteğe bağlı sigortalılığın çakışması durumu, ikinci bölümün konularını oluşturmaktadır. Tezimizin son bölümünü oluşturan üçüncü bölümde ise, isteğe bağlı sigorta primleri, ödenmesi, isteğe bağlı sigortalılığın sona erdiği haller ve isteğe bağlı sigortalı olmanın sonuçları değerlendirilmiştir. Sonuç kısmında da yeni düzenleme ile öngörülen isteğe bağlı sigortalılık kurumunda yaratılan değişiklikler hakkındaki görüşlerimiz genel olarak ele alınmıştır.Publication Open Access 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre kira bedelinin belirlenmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2019) Öztürk, İzzettin Özkan; Ural Çınar, NihalKira sözleşmesi, niteliği ve ülkemizin ekonomik şartları itibariyle kişiler tarafından uygulamada en çok kullanılan sözleşme türlerinden biridir. Bu sözleşmenin kiraya veren ile kiracı olmak üzere iki tarafı bulunmakta ve her iki tarafta sözleşmeden kaynaklı olarak karşılıklı borç altına girmektedir. Buna göre kiraya verenin asli borcu bir şeyin kullanılmasını devretmekken bunun karşılığında kiracının asli borcu kira bedelinin ödenmesidir. Hukukumuzda taraflarca sözleşme ilk defa kuruluyorken kira bedelinin belirlenmesinde herhangi bir sınırlama öngörülmemiş olmasına rağmen, sözleşmenin uzayan dönemlerinde kira bedelinin nasıl belirleneceği konusunda belirli sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlamalar dönemin ekonomik ve sosyal şartlarına göre zaman içerisinde bazen kiracı bazen ise kiraya veren lehine değişiklik göstererek günümüzdeki halini almıştır.Publication Metadata only 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre konut ve çatılı işyeri kira sözleşmelerine özgü sona erme sebepleri(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2016) Akgün Akay, Merve; Turgut Öz, MayaTezimizin konusunu, "6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'na Göre Konut ve Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerine Özgü Sona Erme Sebepleri" oluşturmaktadır. Tezimizin birinci bölümünde; konut ve çatılı işyeri kira sözleşmelerinin bildirim yoluyla sona ermesi açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, belirli ve belirsiz süreli sözleşmelerde, kiracı ve kiraya veren tarafından kira sözleşmesinin bildirim yoluyla sonra ermesi ayrı ayrı ele alınmıştır. Tezimizin ikinci bölümünde ise, konut ve çatılı işyeri kiralarının dava yoluyla sona ermesi incelenmeye çalışılmıştır. Bu bölüm, kiraya verenden ve kiracıdan kaynaklanan sebeplerle olmak üzere iki başlık altında açıklanmıştır. Kiraya verenden kaynaklanan sebepler başlığı altında; gereksinim, yeniden inşa veya imar ve yeni malikin gereksinimi sebebiyle sözleşmenin sona ermesi halleri ele alınmıştır. Kiracıdan kaynaklanan sebepler başlığı altında ise; tahliye taahhüdü, iki haklı ihtar ve kiracının veya eşinin oturulabilir konutunun bulunması sebebiyle sözleşmenin sona ermesi izah edilmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nun sistematiği dikkate alınarak, TBK 347-352 maddeleri arasındaki hükümler doğrultusunda çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler : 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu, Kira Sözleşmesi, Bildirim Yoluyla Sona Erme, Dava Yoluyla Sona Erme, Konut Gereksinimi, İşyeri Gereksinimi, Yeniden İnşa veya İmar, Yeni Malikin Gereksinimi, Tahliye Taahhüdü, İki Haklı İhtar, Oturulabilir Konutun Bulunması.Publication Open Access 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'na Göre Acentelik Sözleşmesinin Sona Ermesi ve Sona Ermenin Sonuçları(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2015-08) Köker, Nilüfer; Öztürk, HanifeÇalışmamızın konusu, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'na göre acentelik sözleşmesinin sona ermesi ve sona ermenin sonuçları. Tez, giriş ve sonuç dışında, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, öncelikle Acentenin Alman ve Türk hukukundaki tarihçesine değinilip, sonrasında ise acente ve acentelik sözleşmesine ilişkin genel bilgilere yer verilmektedir. Bu çerçevede, acentenin tanımı, unsurları, tacir niteliği ve türleri incelenmektedir. Sonrasında acentelik sözleşmesinin hukuki niteliği ve hükümleri ele alınmaktadır. Devamında acentenin yetkileri ve acentelik sözleşmesinin kendisine yakın sözleşmelerle olan farklılıkları tespit edilmektedir. Bu bölümün sonunda da uygulanacak hükümler ve acentelik hakkındaki hükümlere tabi tutulan diğer hukuki ilişkiler ortaya konulmaktadır. Tezin ikinci bölümünde, genel anlamda acentelik sözleşmesinin sona ermesi ve sona erme nedenleri incelenmektedir. Son bölümde ise, sona ermenin sonuçları başlığı altında, acentenin temsil yetkisinin sona ermesine ve sona erme halinde acentenin haklarına yer verilmektedir. Bu kapsamda, acentenin ücret isteme, hapis ve tazminat haklarına değinilip, Yeni Türk Ticaret Kanunu ile hükme bağlanmış olan denkleştirme istemi ayrıntılarıyla incelenmektedir. Çalışmamızın en son kısmında, sona erme durumunda gündeme gelebilecek ve Türk Ticaret Kanunu ile yeni düzenlenmiş olan rekabet yasağı anlaşmasına yer verilmektedir. Çalışmamızda Türk hukuku temel alınarak ve konuların el verdiğince Alman Hukuku ile karşılaştırılarak, 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu kapsamında, gerek doktrin görüşlerinden gerekse yargı kararlarından yararlanarak, acentelik sözleşmesinin sona ermesine ve sona ermesinin hüküm ve sonuçlarına ilişkin bir değerlendirme yapılmaktadır.Publication Open Access 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'a Göre Abonelik Sözleşmeleri(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk (Medeni Hukuk) Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2017) Tufai, NurdanBu çalışmanın konusu 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun' a göre Abonelik sözleşmeleridir, hedef olarak 6502 Sayılı Tüketicinin Kanun'un abonelik sözleşmesine getirdiği yenilikler araştırılmıştır. Araştırmamızda, abonelik sözleşmesinin temel esaslarını ele alıp, abonelik sözleşmesinin amacı, kapsamı, dayanak ve tanımları gibi genel bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca abonelik sözleşmesinin unsurlarına değinilmiş, türleri incelenmiş, tarafların hakları, borçları ve yükümlülükleri üzerinde durulmuştur. Çalışma, tüketicinin mağdur olmaması için tüketiciye aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemler sunmak ya da almasını sağlamak, tüketicileri bilinçlendirip kendilerini koruyucu girişimlerde bulunmalarını istemek ve getirilen yenlikler hakkında bilgilendirmektir.Publication Open Access Acentenin hak ve borçları(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2013) Korun, Yusuf; Merih Kemal OmağBu tez çalışmamızda acentenin hak ve borçlarını 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu kapsamında, 6762 Sayılı Eski Ticaret Kanunu?muzla karşılaşmalı olarak değerlendirmeye çalıştık. Bu değerlendirmede öncelikle yaralandığımız kaynak ve Kara (Kıta) Avrupası Hukuku?ndaki yazarların görüşleri oldu. Bunun yanında Türk ve Kara Avrupası ülkelerinin Yüksek Mahkeme Kararları, Avrupa Birliği?ne ait yeknesak hukukun Yüksek Mahkeme oluşturulması sürecindeki çalışmalardan, bu çalışmalar üzerine yazılan eserlerden de yararlandık. Eski ve Yeni Ticaret Kanunu?muzun oluşturulması sürecinde, yabancı ve Ülkemiz Hukuku?nun değerli bilim insanlarının çok önemli katkılarını, hukukun gelişiminde ve tek düze hukuk yaratmaktaki etkilerini bu çalışmamızda bulacaksınız. Ticaret Hukuku?muzun bugün geldiği aşamada doktrindeki görüşlerin etkisi ile Yüksek Mahkemeler kuralları değiştirilmiş, yeni kurallar koymuştur. Uygulama yeni hukukun yaratılmasında doktrinin etkisi ile yasama organlarına öncülük etmiştir. Çalışma konumuz olan acentenin hak ve borçları konusu Ticaret Kanunu?muzun değişmesi ile yenilenmiştir. Bu yenilenme sürecinde öncelikle Yerli ve Yabancı doktrin, sonrasında yabancı Yüksek Mahkeme kararları daha sonrasında ise Yargıtay İçtihatları, en sonunda ise 6102 Sayılı Yeni Ticaret Kanunu?nun düzenlenmesini bu sıra ile aktarmaya çalıştık. iii Acentenin hak ve borçlarının 6102 Sayılı Yeni Ticaret Kanunu ile düzenlenmesi görece de olsa acente lehine hükümlerin hukukumuza girmesi sonucunu doğurmuştur. Bunu yanında Ülkemiz?de acentelik işi yapan kişilerin korunması, hukuki boşluk bulunan bazı koşullarda hüküm getirilmesi söz konusu olmuş, ancak bu yeni düzenlemelerde dahi yapılan önemli hatalar yazarlarca ve tarafımızdan eleştirilmiştir. Eski Ticaret Kanunu?ndaki hatalı yazım ve kurallar yüzünden uzun yıllar uygulamada sorun yaratan kurallar değiştirilmiştir. Bu olumlu değişim konusunda da olumlu eleştirileri bu çalışmamızda bulacaksınız. Hukukumuzda Ticaret Kanunu ve yaptığı atıfta Borçlar Kanunu?nun tellal, komisyoncu ve vekalete ilişkin hükümleri Medeni Kanunun yine ilgili hükümleri acente konusunu düzenlemiştir. Bazı özel acenteler (sigorta, seyahat, taşıma aracılık yapan sermaye piyasası acenteleri gibi) hakkında özel kanunlarla düzenleme yapılmıştır. Tüm acenteleri düzenleyen özel bir kanunumuz bulunmadığından uygulamada bir karışıklık yaşamamız Eski Ticaret Kanunu döneminde olduğu gibi kaçınılmazdır. 6102 Sayılı Yeni Ticaret Kanunu?muz konusunda bugün itibariyle pek az eser yazılmıştır. Önümüzdeki birkaç yıllık süre içerisinde bu eserlerin sayısının artması, yeni düzenlemelerin sonuçları, olası sonuçları hakkındaki değerlendirmeleri kolaylaştıracaktır.Publication Open Access Alacağın devri ve diğer hukuki kurumlarla karşılaştırılması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2015-12) Bağce, DuyguÇalışmamızın temelini alacağın devri kurumu oluşturmaktadır. Alacağı devralmak isteyen alacaklı ile alacak hakkı sahibi arasında, borçlunun iradesi dışında gerçekleşen devir işlemi, üç taraflı bir hukuki ilişkidir. Bu ilişkideki tarafların hakları, borçları, karşılaşabilecekleri sorunlar çalışmamızda özel olarak ele alınmıştır. Alacağın devrinin uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir müessese oluşu çalışmamızın hazırlanmasının başlıca nedenidir. Alacağın devrinin dışında birçok hukuki kurum ekonomik açıdan kişilerin hayatını kolaylaştırıcı rol oynar. Bu kurumlar birbirine benzediği kadar, farklılıklar da içermektedir. Alacağın devri ile diğer hukuki kurumlar arasındaki benzerlik ve farklılıklara dikkat çekilerek yapılacak olan bu karşılaştırmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz. Çalışmamızda bahsi geçen konular, Türk Borçlar Kanunu ve Eski Borçlar Kanunumuzdaki düzenlemeler doğrultusunda karşılaştırmalı olarak yer almaktadır. Bununla birlikte çalışmamız; doktrin, içtihat ve günümüz uygulamaları esas alınarak oluşturulmuştur.Publication Open Access Alacağın devrinde devredenin garanti yükümlülüğü(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Hukuk Bilim Dalı, 2013-08) Gümüşsoy, Güler; İlhan UlusanÇalışmamızın konusunu alacağın devri kavramı ve buna bağlanan hukuki sonuçlar teşkil etmektedir. Özellikle, alacağını bir ivaz karşılığı devreden kişinin alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumluluğu çalışmamızın temelini oluşturmaktadır. Burada hedef, yeni düzenleme ile devredenin kanuni sorumluluğunun genişletilmesinin uygulamaya nasıl yansıyacağını, düzenlemenin yorumuyla açıklığa kavuşturmaktır. Method olarak çalışmamızda ele alınan konular, yeni düzenlemeler de göz önünde bulundurularak, ülkemiz hukuk sistemi açısından değerlendirilmiş ve içtihatlardan da yararlanılarak, öğreti ve uygulamayı esas alan bir çalışma hedeflenmiştir. Türk Borçlar Hukukunda alacağın devri kavramı ve devredenin bundan doğan sorumluluğunun açıklığa kavuşturulması konularında çalışmamızın yararlı olabileceği düşüncesindeyiz.Item Open Access Alacaklının Talebi İle Doğrudan Doğruya İflâs Sebepleri(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) EREN, YASİN MECİT; Cemil SimilAlacaklının talebi ile doğrudan doğruya iflâs, alacaklının iflâs takibine gerek kalmadan borçlunun iflâsının asliye ticaret mahkemesinden istenebilmesi için kullanılabilen bir yoldur. Ancak bu yola başvurması gereken alacaklının kanunlarda yer alan özel hallerden birine sahip olması gerekmektedir. Bu özel hallere ek olarak alacaklının bir para alacağının bulunması da önem taşımaktadır. Bu çalışmada alacaklının hangi hallerde doğrudan doğruya iflâs yoluna başvurabileceği ve mahkemece iflâs talebi hakkında karar verilebileceği ile yargılamada hangi ispat ölçülerinin kullanılacağı hakkında inceleme yaptık. İnceleme yaparken özellikle ülkemizde yapılmış olan kanuni düzenlemelere yer verilmekle birlikte bazı bölümlerde gerekçelere yer verdik. Öncelikle İcra ve İflâs Kanunu 177. madde özelinde yapılan bu çalışmamızda ayrıca 178, 179. maddeler ile 308 ve 309. maddelerinde yer alan hallere dair incelemeler yapılmıştır. Sadece İcra ve İflâs Kanunu içerisinde yer alan düzenlemelerle kalmayarak Türk Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Bankacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Hakkındaki Kanunda yer alan hükümler ışığında doktrinde yer alan yazarların görüşü ele alınmış referans olarak kabul edilen içtihatlar ve örneklerle birlikte alacaklının hangi hallerde borçlu aleyhine herhangi bir iflâs takibi başlatmadan nasıl iflâsını talep edebileceğine dair inceleme de yapılmaya gayret edilmiştir.Publication Open Access Alman Hukuku kıyası ile kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2015-01) İyim, Asuman Sarı; Altop, AtillaBu çalışmamızda 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarını inceleyeceğiz. Kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları, geçerli bir asıl borcun ve geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığı olarak ifade edilebilir. Geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulabilmesi için kefalet sözleşmesinin ehliyet unsuru, şekil ve konu yönünden geçerli olması ve kefalet sözleşmesinin irade bozukluğu sebepleri ile geçersiz olmaması gerekmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda değişikliklerin en çok yaşandığı alanlardan biri de hiç şüphesiz kefalet sözleşmesi olmuştur. Özellikle kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarında yapılan değişiklikler uygulamayı da yakından ilgilendiren ve özel olarak incelenmeyi hak eden düzenlemelerdir. Kefalet hukukunda en önemli değişiklikler, kefalet sözleşmesinin yapılmasının bazı durumlarda eşin rızasına bağlanması ve şekil kurallarıdır.Bu çalışmada kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları Alman hukuku ile de kıyaslanmaktadır ve her iki hukuk arasındaki farklılık ile benzerlikler gösterilmektedir.Publication Open Access Alman Hukukunda vadesi gelmiş alacakların tahsilinde İnkasso Sistemi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2014-08) Alımci, Assiye; Pekcanıtez, HakanBu çalışma, başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği'nde uygulanan "İnkasso Sistemi'nin" temellendiği yasa ve uygulamalara kapsamlı bir bakış atmak ve bu sistemin Türk Hukukuna uyarlanabilirliğini incelemek için hazırlanmıştır. Bunu değerlendirebilmek için, öncelikle alacak tahsilâtı konusunda Alman hukukunda alternatif bir yol olarak öngörülmüş inkasso sistemiyle, Türk hukukunda yer alan Varlık Yönetim Şirketleri ve Faktoring Şirketleri incelenecektir. İnkasso, Avrupa ülkelerinde vadesi dolmuş alacakların tahsilâtında kullanılan uzlaşma sisteminin, genel bir kelimeyle ifade edilmesidir. Para alacaklarında alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak adlandırabilen bir sistemdir. Öncelikle Avrupa ülkesi olan Almanya'nın inkasso sistemi ve inkasso sisteminin hukuksal altyapısı tanıtılacaktır. Karşılaştırmalı olarak Türk hukukunda yer alan Varlık Yönetim Şirketleri ve Faktoring Şirketleri tanıtılacak ve üçü arasındaki benzerlikler ve farklılıklar gösterilecektir. Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı İngiltere, İtalya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerindeki inkasso sistemleri son bölümde tanıtılacaktır. Bu çalışmanın amacı yıllardır Avrupa ülkelerinde başarıyla kullanılan, ekonomiye ve yargı organlarına destek sağlamış inkasso sisteminin bu ülkelerde nasıl ortaya çıktığını ve nasıl yürüdüğünü detaylı bir şekilde araştırıp Türk hukukunda bu sisteme benzer uygulamalarla karşılaştırıp, neden ve sonuçlarıyla inceleyip, gelecekte yapılacak daha kapsamlı çalışmalar için bir ilk adımdır.Publication Open Access Alternatif uyuşmazlık çözümü sözleşmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı, 2008-09) Doğar, Mehmet; Taylan Özgür KirazTürk hukukunda kanunlaşmasına az bir zaman kalan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu çerçevesinde bu çalışmanın yapılmasına karar verilmiştir. Çalışmada ilk önce, alternatif yöntemlerin genel bir tanımı verilmiş, daha sonra bu yöntemlerin hangi ihtiyaçlardan doğduğu ve nasıl bir gelişme izlediği incelemeye çalışılmıştır. Hukuk sistemlerinde en fazla uygulanan alternatif yöntemlerin özellikleri genel olarak anlatılmıştır. Mahkeme katılımlı alternatif yollar ise, tarafların kendi istekleri ile yöneldiği bir usul olmadığından, bu konu tez dışında tutulmuştur. Alternatif yöntemlerin en kapsamlı uygulandığı ülkelerde dahi yeni yeni2 uygulanmaya başlanan ve Türk hukukunda pek bilinmeyen ODR yönteminden de bahsedilmiştir. Çalışma yapılırken en fazla İngiliz hukuk sistemindeki uygulamalara yer verilmiştir.Publication Open Access Anonim şirket yönetim kurulu üyeliği ve yönetim kurulu üyelerinde aranan nitelikler(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Arslan, Nigar Beril; Tütüncü, MuharremBilindiği üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) 14.02.2011 tarihli ve 27846 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Yürürlüğe giren bu Kanun anonim şirketlerin yönetim kurulu yapısı, üye seçimleri ve üyelerin nitelikleri ile ilişkin birçok önemli ve esaslı yeniliği beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla, bu çalışmamızda yeni TTK'ya göre, anonim şirketlerin yönetim kurulu yapısı, üye seçimleri ve üyelerin nitelikleri incelenecektir. Yeri geldikçe Eski TTK ile Yeni TTK kanunları arasındaki farklara da değinilecektir.Item Open Access Anonim Şirketin Bölünmesi ve Bölünmenin İş Sözleşmelerine Etkisi(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) AYDIN, ŞİLAN CAN GÖKÇE; Muharrem TütüncüAnonim şirketler; ulusal ve uluslararası düzeyde büyüyen iktisadi ortamın, rekabet gücü en yüksek ve tercih edilen aktörlerindendir. Bu vasfı ve rolü karşısında anonim şirketler; sürekli bir döngü ve değişim içerisindeki iktisadi rekabette, özünde konumlarını korumak için çeşitli sebeplerle yeniden yapılanma ihtiyacı duymaktadır. Bu yeniden yapılanma modellerinden biri anonim şirketin bölünmesidir. Bu bölünme tam bölünme veya kısmi bölünme olarak gerçekleşebilen ve yasal zeminde koşul, usul ve hukuki sonuçları çerçevelendirilmiş bir yapısal değişiklik türüdür. Anonim şirketin tercih ettiği bu yapısal değişiklik kimi hallerde; şirkete ait bir işyeri veya bir bölümünün devri ile de sonuçlanabilmektedir. İşyeri veya bir bölümünün devri, nihayetinde işçilerin iş ilişkilerinin de devralan şirkete geçişini gündeme getirmektedir. Söz konusu iş ilişkilerinin karşısında işveren sıfatında olan anonim şirketin; tek taraflı olarak alabildiği bölünme kararı ve sonucunda işyeri veya bir bölümünün devri, işçilerin iş güvencesini ve sahip oldukları haklarını zedeleyebileceğinden gerek Türk Ticaret Kanunu gerekse İş Kanunu nezdinde işçilerin bu işyeri devri karşısında korunmasına yönelik bir takım yasal düzenlemelere yer verilmiştir. Hukukumuzda kural olarak işyerinin veya bir bölümünün devri halinde iş ilişkilerinin kendiliğinden ve doğrudan devralan işverene geçeceği kabul edilmiştir. Ancak; işyeri devrinin iş ilişkileri üzerindeki etkisine yönelik düzenlemeler olan Türk Ticaret Kanunu'nun 178. maddesi ile İş Kanunu'nun 6. maddesi, uygulamada tereddütlere yol açabilecek düzeyde birbiri ile çelişebilmektedir. Özellikle TTK'nin 178. maddesinde işçiye tanınan iş ilişkisinin geçişine itiraz hakkının İŞ K'nin 6. maddesinde tanınmamış olması, öte yandan müteselsil sorumluluk yönünden birbirine zıt ve farklı hükümler içermesi, bu çelişkilerin yalnızca bir kısmıdır. Çalışmamız boyunca değindiğimiz bu çelişkiler ise işçiler arasında birbirinden farklı ve birbirine kıyasla haksız etkiler gösterebilmektedir. Çalışmamızda, anonim şirketlerin bölünmesi, bölünmenin usul ve koşulları, ayrıca bölünmenin hukuki sonuçları incelenmiş, bölünmenin sonuçlarından biri olabilen işyeri veya bir bölümünün devri, iş ilişkileri üzerindeki etkisi odağında ele alınmıştır. Bu kapsamda çalışma konumuz gereği TTK'nin 178. maddesi ile İŞ K'nin 6. maddesi kıyaslanarak çatışmalarına yer verilmiş ve uygulanma öncelikleri tespit edilmiştir. Çalışmamızın birinci bölümünde anonim şirketlerin bölünmesi, bölünme usulü ve bölünmenin hukuki sonuçları ele alınmıştır. Bölünmenin işyeri veya bir bölümünün devri niteliğinde olması halinde, hangi yasal düzenlemenin uygulama alanı bulacağı tartışması, yine bu bölümde yapılmıştır. İkinci bölümde, bölünmenin sonuçlarından biri olabilen işyeri veya bir bölümünün devri kavram, tür, usul ve sonuçları yönünden incelenmiştir. Çalışmamızın üçüncü ve son bölümünde ise işyeri veya bir bölümünün devrinin iş ilişkilerine etkileri, TTK'nin 178. maddesi ile İŞ K'nin 6. maddesinin benzer, farklı veya birbirinin aksine yanları ele alınarak açıklanmıştır.Publication Open Access Anonim şirketlerde yönetim kurulunun toplantı ve karar alma usulleri(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Özker, Gizem; Tütüncü, MuharremAnonim şirketin tüzel kişi olması sebebiyle haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken bu organları vasıtasıyla yapar. Anonim şirketin bu organları yönetim kurulu ve genel kuruldur. Anonim şirket, yönetim kurulu tarafından yönetilir ve temsil olunur. Bu doğrultuda yönetim kurulu; iç ilişkide yönetim organı, dış ilişkide ise temsil organıdır. Yönetim kurulu oluşumunda üyelerin bazı niteliklere haiz olması gerekir. Bu nitelikler Kanununun aradığı ve şirketin anayasası hükmünde olan esas sözleşme ile yönetim kurulu üyesi seçimine ek şartlar getirilebilir. Yönetim kurulu üyeleri ise her zaman istifa ederek görevlerine son verebilirler, aynı zamanda bazen azil edilebilir veya bazı hallerde üyelik sona erebilir. Yönetim kurulu toplantıları; fiziki ya da elektronik ortamda yapılabilir. Kanun gereğince hem fiziki hem de elektronik ortamda olmak üzere karma şekilde de yapılabilmesi mümkündür. Teknolojik gelişmeler ve Covid-19 salgınıyla mücadele ettiğimiz bu günlerde evden çalışmanın artmasıyla beraber daha elektronik ortamda toplantılara da talep artmıştır. Toplantıları, yönetim kurulu başkanı yönetir. Toplantı ve karar yetersayılarının nisabı sağlandığında oylama yapılarak karar alınır. Alınan karar metni, üyeler tarafından imza veya güvenli elektronik imza ile imzalanarak fiziki karar metni deftere yapıştırılır. Karar defteri sadece karar içeriği ve imzaları değil, aynı zamanda karar tarihi, karar sayısı ve toplantıda hazır bulunan üyelerin yazılması da gerekir. Yönetim kurulu kararları hukuki işlem niteliğindedir.Item Open Access Araç Paylaşım Modelinin Haksız Rekabet Açısından Değerlendirilmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ÖZDEMİR, İLAYDA; Muharrem TütüncüErişilebilirlik kolaylığı ve uygun fiyatlı yolculuk imkânı sunan çevrimiçi araç paylaşım uygulamalarının hem ülkemizde hem de dünya çapında oldukça yaygınlaşması ve ulaştığı tüketici sayısının her geçen gün artması, beraberinde birtakım sorunları ve yasal tartışmaları da getirmiştir. Araç paylaşım uygulaması denildiğinde akla ilk gelen çevrimiçi platformlardan olan Uber, söz konusu yasal tartışmalara ve yaptırımlara en çok maruz kalan uygulamalardan biridir. Uber, 57 milyar doları aşan piyasa değeri ve 70'ten fazla ülkede kullanılan mobil uygulaması aracılığıyla yolculara ulaşım hizmeti vermesiyle paylaşım ekonomisi modelinin en başarılı şirketlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu başarının temel nedeni, Uber'in yenilikçi ve teknolojik iş modelidir. Söz konusu iş modeli kapsamında Uber'in sunduğu hizmetler, taksi şoförleri ve diğer ulaşım sağlayıcıların sunduğu taşımacılık hizmeti kapsamında olsa da Uber, hizmetlerini gerekli izin veya ruhsat olmadan gerçekleştirdiği için ülkelerde tepkilere yol açmış ve Uber'in faaliyetlerinin taksi operatörlerine karşı haksız rekabet oluşturduğu iddia edilmiştir. Bu tez, araç paylaşım modellerinin karşılaştığı yasal sorunların temelini oluşturan şu soruyu yanıtlamayı amaçlamaktadır: "Yasal açıdan araç paylaşım modellerinin konumu nedir?". Bu sorunun hem Türkiye özelinde hem de uluslararası yasal çerçevede cevaplandırılması için araç paylaşım modellerinin en yaygını olan Uber uygulaması üzerinden inceleme yapılmıştır. Çalışma kapsamında taksi operatörleri tarafından sunulan hizmetler genel hatlarıyla incelenmiş, paylaşım ekonomisi kavramına ve araç paylaşımı iş modelinin özelliklerine değinilerek Uber'in paylaşım ekonomisindeki yeri ve getirdiği yenilikler değerlendirilmiştir. Aynı zamanda Uber'in temel çalışma prensibi, iş modeli ve yıkıcı yenilikçi etkisi ("disruptive innovation"), başta AB ve ABD olmak üzere uluslararası otoriteler nezdindeki uygulamalar ve örnek mahkeme kararları, Türkiye'de Uber'in yasal konumu, karşılaştığı hukuki problemler ve haksız rekabet kavramı incelenmiştir. Bu doğrultuda, çalışmanın kapsamında Uber ve benzeri araç paylaşım uygulamaları için uygulanabilir bir yasal çerçeve ve tanımlama olup olmadığı tahlil edilmiştir. Sonuç olarak, ABD'de kabul edilen Uber tanımının diğer devletlerce kabul edilebilirliği ve yasal olarak uygunluğu değerlendirilmiştir.