Özel Hukuk Yüksek Lisans Programı / Private Law Master's Degree Program

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/85

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 98
  • ItemOpen Access
    Patent Lisans Sözleşmesinin Rekabet Hukuku Boyutuyla Değerlendirilmesi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) İNCE, MUSTAFA BERKAY; Muharrem Tütüncü
    Fikri mülkiyet hakları mahiyetleri itibariyle hak sahibine mutlak ve inhisari yetkiler tanımaktadır. Rekabet hukuku ise rekabet ortamının tesisi ve sürdürülebilmesi bakımından kartelleşmeyi ve tekelleşmeyi önleyici birtakım emredici kurallar düzenlemektedir. Fikri mülkiyet hakkının kullanımı aşamasında hakkın tekelci niteliğinin rekabet hukukunu olumsuz etkilediği ve iki sahanın çatışma noktasının esasen fikri mülkiyet hakkının kullanılması aşamasında meydana geldiği tespit edilmektedir. Fikri mülkiyet hakkının kullanılmasından kasıt ise üretim, ithalat ve hukuki işleme konu edilmesi süreçleridir. Bu bağlamda konusunu fikri mülkiyet haklarının oluşturduğu esaslı unsurları kanunda düzenlenmeyen sui generis niteliğe sahip lisans sözleşmesi ise tarafların serbest iradelerince kurulan nispi niteliğe haiz bir hukuki işlemdir. Patent lisans sözleşmesi her ne kadar nispi niteliğe haiz bir hukuki işlem olsa da doğurdu sonuçlar bakımından rekabet ortamındaki diğer süjeleri etkileyebilecektir. Nitekim patent lisans sözleşmesine eklenecek kayıtların rekabet hukuku denetimine tabi tutulması neticesinde rekabet hukukuna aykırılık tespitinde bulunulması ile geçersizliği kabul edilebilecektir. Bu bağlamda fikri mülkiyet hakkının kullanımını konu eden lisans sözleşmesine kimi zaman lisans alan kimi zaman lisans veren lehine uygulamada sıklıkla getirilen bazı hükümlerin rekabet hukukuna özgü unsurlar ile değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte her iki sahanın çatıştığı noktalara ilişkin dengenin sağlanmasında kilit rol oynayan muafiyetler, zorunlu lisans sözleşmesi ve beraberinde zorunlu unsur doktrini karşımıza çıkmaktadır. Fikri mülkiyet hukuku kapsamında yer alan tükenme ilkesi ile de rekabet hukukunun amacının uyum arz ettiği gözlenmektedir. Bu bağlamda çalışmamızın ilk bölümünde fikri mülkiyet hukuku ve lisans sözleşmesinin; ikinci bölümünde rekabet hukukunun genel olarak tanımlamaları yapıldıktan sonra üçüncü bölümde; lisans sözleşmesine getirilen bazı kayıtlar, zorunlu unsur doktrini, zorunlu lisans müessesesi ve tükenme ilkesi her iki hukuk sahasının ilişkisi kapsamında incelenmiştir.
  • ItemOpen Access
    Muvazaalı Alt İşverenlik İlişkisi ve Sonuçları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) BARAK, MUHAMMET; Ender Demir
    Güncel iş yaşamında işyerlerinin aynı anda üstlendikleri birden fazla iş alanı bulunmaktadır. Bu işlerin bir kısmı doğrudan işyerinin asıl iş kapsamındayken bir kısmı ise güvenlik, temizlik, bakım işleri gibi yardımcı iş kapsamındadır. Yine asıl işin kendi içinde bölünmesi ve farklı sektörleri ilgilendiren alanlara dağılmış olması mümkündür. Bu durumda işverenlerin tüm bu hususlarla ilgili ayrı ayrı işçi temini hem ekonomik zorluklara hem de organizasyon eksikliklerine neden olabilmektedir. Zira her iş kolu kendi içerisinde ayrı bir örgütlenme, yatırım ve ayrı bir maddi külfet gerektirmektedir. Bu hususlar göz önüne alınarak Türk hukukunda "Alt İşverenlik" kavramı oluşturulmuştur. Alt işverenlik ile söz konusu işyerinin bir bölümü içerisinde veyahut eklentilerinde bu işyerinin asıl işvereninin haricinde alt işveren adıyla anılan başkaca işverenlerde yasal koşulların sağlanması halinde işçi çalıştırabilme imkanı oluşturulmaktadır. Örneğin bir tekstil fabrikası, bilgisayar ve teknik işlemlerin yürütülmesinde gerekli yasal şartların sağlanması halinde bir alt işveren aracılığıyla yerine getirilmesini sağlarken aynı tekstil fabrikasının güvenlik hizmetlerini de başka bir alt işveren yüklenebilecektir. Alt işverenlik ilişkisi temel yapısı itibariyle işletmelerin üzerindeki teknik külfetleri rahatlatmanın yanı sıra söz konusu işyerinde kurulan alt işverenlik ilişkisi kapsamında çalışmakta olan alt işveren işçilerinin haklarını koruyan bir yapıya sahiptir. Örneğin kurulmuş olan bir alt işverenlik ilişkisinde maddi bakımdan asıl işverene kıyasla daha güçsüz durumda olan alt işverene karşı işçilerin haklarının temini için asıl işverenin müteselsil sorumluluğu hükümleri İş Kanunu'nda düzenlenmiş olup biz de detaylı bir şekilde ele alacağız. Alt işverenlik kavramı güncel iş hayatında işverenlerin, yalnızca iş hukukundan ve diğer ilgili mevzuatlardan doğan yükümlülüklerden kurtulabilmek kastıyla yalnızca görünürde alt işverenlik ilişkilerinin kurulduğu, oysa gerçekte tüm işçilerin, tek işverenin emir ve kontrolü altında çalıştığı bir yapıya dönüştürülerek bu çalışmamızın da konusunu teşkil eden muvazaalı surette yürütülmeye çalışılsa da İş Kanunu ve Alt İşverenlik Yönetmeliği ile bu hususların önüne geçilmeye ve alt işverenlik ilişkisi kapsamında çalışmakta olan işçilerin hakları korunmaya çalışılmaktadır.Bu çalışmamızda ağırlıklı olarak doktrin kapsamında alt işverenlik ilişkisini bu ve bu ilişkide muvazaa kavramını ele alırken aynı zamanda Yargı içtihatında alt işverenlik kavramına ve bu ilişki içerisinde doğan muvazaa hususuna bakış açısını kapsamlı bir surette ele alarak hangi durumların varlığı halinde muvazaalı bir alt işverenlik ilişkisinden söz edilebileceğinden, muvazaalı olarak kurulan bir alt işverenlik ilişkisinin nasıl ve hangi kıstaslar göz önüne alınarak tespit edilebileceğini ve son olarak muvazaalı olarak kurulmuş olan alt işverenlik ilişkisine ilişkin sonuç ve yaptırımlardan bahsedeceğiz.
  • ItemOpen Access
    Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluşu, Faaliyete Geçmesi ve Konusu
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) TEMUR, MERVE NUR NERGİZ; Muharrem Tütüncü
    Varlık yönetim şirketleri; TMSF, banka veya diğer mali kurumların alacakları ve diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılarak nakde çevrilmesi amacı ile faaliyet göstermek üzere Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca izin alarak kurulan şirketlerdir. Bankacılık ve finans sektörünün sorunlu varlıklarını üstlenerek, sektörü sorunlu varlıklarından arındırarak sağlıklı işlemesini sağlayan varlık yönetim şirketlerinin hakkında çok fazla çalışma olmaması, çalışma konusu olarak seçilmesinde etkili olmuştur. Varlık yönetim şirketlerinin daha ayrıntılı incelemelere konu edilmesi gerektiği düşünülmekle birlikte, kuruluş ve faaliyete geçme hükümleri ile faaliyet konuları birçok özellik barındırdığından bu konu incelenmiştir. Varlık yönetim şirketleri düzenlemeleri temelde 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 143'üncü maddesine dayanmakla, Bankacılık Kanunu'ndan hareketle çıkartılan Varlık Yönetim Şirketleri Yönetmeliği'nde de özel düzenlemeler bulunmaktadır. Varlık Yönetim Şirketleri Yönetmeliği düzenlemesinde şirketin, anonim şirket statüsü ile kurulabileceği düzenlenmiştir. Bu nedenle şirketin kuruluş ve faaliyet hükümleri özel düzenlemeler haricinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine dayanmaktadır. Çalışmamızın ilk bölümünde, varlık yönetim şirketlerinin çalışma konusunu oluşturan sorunlu varlıklar ve şirketin tanımı ile dünya ve ülkemizde şirketin ortaya çıkışı incelenmektedir. İkinci bölümde, varlık yönetim şirketlerinin kuruluş ve faaliyete geçmesi Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında ayrıntılı olarak incelenmekte ve uygulama ile teori karşılaştırmalarıyla birtakım konularda çözüm önerileri ve eleştiriler ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Üçüncü bölümde ise, varlık yönetim şirketlerinin işletme konusu kapsamındaki faaliyetleri hukuki açıdan ayrıntılı olarak incelenmektedir.
  • ItemOpen Access
    Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Sona Ermesinin Sözleşmenin Tarafı Olmayan Üçüncü Kişilerin Hukuki Durumuna Etkisi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ATALAY, BURÇAK BAYSAL; Güler Gümüşsoy Karakurt
    "Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Sona Ermesinin Sözleşmenin Tarafı Olmayan 3. Kişilerin Hukuki Durumuna Etkisi" konulu tezimizde, öncelikle arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri hakkında genel bilgi verilmiş, devamında üçüncü kişilerin, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı olan arsa sahibi ve yüklenici ile kurmuş oldukları akitlere bağlı olarak, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden hak sahibi olabileceği haller açıklanmaya çalışılmıştır. Son bölümde ise arsa sahibinin Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden dönmesi durumunda, dönmenin ileri ve geriye etkili hüküm ve sonuç doğurması ayrımına dair Yargıtay'ın ilke kararları dikkate alınarak üçüncü kişilerin hukuki durumları incelenmiştir.
  • ItemOpen Access
    Alacaklının Talebi İle Doğrudan Doğruya İflâs Sebepleri
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) EREN, YASİN MECİT; Cemil Simil
    Alacaklının talebi ile doğrudan doğruya iflâs, alacaklının iflâs takibine gerek kalmadan borçlunun iflâsının asliye ticaret mahkemesinden istenebilmesi için kullanılabilen bir yoldur. Ancak bu yola başvurması gereken alacaklının kanunlarda yer alan özel hallerden birine sahip olması gerekmektedir. Bu özel hallere ek olarak alacaklının bir para alacağının bulunması da önem taşımaktadır. Bu çalışmada alacaklının hangi hallerde doğrudan doğruya iflâs yoluna başvurabileceği ve mahkemece iflâs talebi hakkında karar verilebileceği ile yargılamada hangi ispat ölçülerinin kullanılacağı hakkında inceleme yaptık. İnceleme yaparken özellikle ülkemizde yapılmış olan kanuni düzenlemelere yer verilmekle birlikte bazı bölümlerde gerekçelere yer verdik. Öncelikle İcra ve İflâs Kanunu 177. madde özelinde yapılan bu çalışmamızda ayrıca 178, 179. maddeler ile 308 ve 309. maddelerinde yer alan hallere dair incelemeler yapılmıştır. Sadece İcra ve İflâs Kanunu içerisinde yer alan düzenlemelerle kalmayarak Türk Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Bankacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Hakkındaki Kanunda yer alan hükümler ışığında doktrinde yer alan yazarların görüşü ele alınmış referans olarak kabul edilen içtihatlar ve örneklerle birlikte alacaklının hangi hallerde borçlu aleyhine herhangi bir iflâs takibi başlatmadan nasıl iflâsını talep edebileceğine dair inceleme de yapılmaya gayret edilmiştir.
  • ItemOpen Access
    Elbirliği Mülkiyetinin Paylı Mülkiyete Dönüştürülmesi (TMK m. 644)
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ERDAL,BERRİN; Cem Akbıyık
    Miras ortaklığında terekenin paylaşılmasından önce tereke veya terekeye dahil bir mal ya da hak üzerinde mirasçıların tasarrufta bulunması geçmişten beri sorun oluşturmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 644. maddesi ile mirasçıların tereke üzerinde tasarrufta bulunması kolaylaştırılmıştır. Çalışmamızda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kapsamında elbirliği ilkesi, paylı mülkiyet, miras ortaklığı, elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürtülmesinin konusu, tarafları, yargılama süreci, davayı geciktiren sebepler ve elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine yönelik düzenleme yapma ihtiyacı incelenmiştir. Çalışmamızın amacı elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesini Yargıtay kararları ışığında değerlendirmek ve Türk Medeni Kanunu'nun 644. maddesinde öngörülen elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesinin kapsamı, şartları, içeriği ve yargılama süreci incelenmektedir.
  • ItemOpen Access
    Araç Paylaşım Modelinin Haksız Rekabet Açısından Değerlendirilmesi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ÖZDEMİR, İLAYDA; Muharrem Tütüncü
    Erişilebilirlik kolaylığı ve uygun fiyatlı yolculuk imkânı sunan çevrimiçi araç paylaşım uygulamalarının hem ülkemizde hem de dünya çapında oldukça yaygınlaşması ve ulaştığı tüketici sayısının her geçen gün artması, beraberinde birtakım sorunları ve yasal tartışmaları da getirmiştir. Araç paylaşım uygulaması denildiğinde akla ilk gelen çevrimiçi platformlardan olan Uber, söz konusu yasal tartışmalara ve yaptırımlara en çok maruz kalan uygulamalardan biridir. Uber, 57 milyar doları aşan piyasa değeri ve 70'ten fazla ülkede kullanılan mobil uygulaması aracılığıyla yolculara ulaşım hizmeti vermesiyle paylaşım ekonomisi modelinin en başarılı şirketlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu başarının temel nedeni, Uber'in yenilikçi ve teknolojik iş modelidir. Söz konusu iş modeli kapsamında Uber'in sunduğu hizmetler, taksi şoförleri ve diğer ulaşım sağlayıcıların sunduğu taşımacılık hizmeti kapsamında olsa da Uber, hizmetlerini gerekli izin veya ruhsat olmadan gerçekleştirdiği için ülkelerde tepkilere yol açmış ve Uber'in faaliyetlerinin taksi operatörlerine karşı haksız rekabet oluşturduğu iddia edilmiştir. Bu tez, araç paylaşım modellerinin karşılaştığı yasal sorunların temelini oluşturan şu soruyu yanıtlamayı amaçlamaktadır: "Yasal açıdan araç paylaşım modellerinin konumu nedir?". Bu sorunun hem Türkiye özelinde hem de uluslararası yasal çerçevede cevaplandırılması için araç paylaşım modellerinin en yaygını olan Uber uygulaması üzerinden inceleme yapılmıştır. Çalışma kapsamında taksi operatörleri tarafından sunulan hizmetler genel hatlarıyla incelenmiş, paylaşım ekonomisi kavramına ve araç paylaşımı iş modelinin özelliklerine değinilerek Uber'in paylaşım ekonomisindeki yeri ve getirdiği yenilikler değerlendirilmiştir. Aynı zamanda Uber'in temel çalışma prensibi, iş modeli ve yıkıcı yenilikçi etkisi ("disruptive innovation"), başta AB ve ABD olmak üzere uluslararası otoriteler nezdindeki uygulamalar ve örnek mahkeme kararları, Türkiye'de Uber'in yasal konumu, karşılaştığı hukuki problemler ve haksız rekabet kavramı incelenmiştir. Bu doğrultuda, çalışmanın kapsamında Uber ve benzeri araç paylaşım uygulamaları için uygulanabilir bir yasal çerçeve ve tanımlama olup olmadığı tahlil edilmiştir. Sonuç olarak, ABD'de kabul edilen Uber tanımının diğer devletlerce kabul edilebilirliği ve yasal olarak uygunluğu değerlendirilmiştir.
  • ItemUnknown
    Rehinle Teminat Altına Alınan Borçlarda Kefilin Sorumluluğu
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) YEŞİLKAYA, EZGİ DİLAN; Özlem Acar Ünal
    Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Kefil tek taraflı olarak şahsen borç altına girdiğinden kanun koyucu tarafından kefilin korunmasına önem verilmiş ve Türk Borçlar Kanunu'nuda özel olarak düzenlenmiştir. Bu çalışmanın amaçlarından biri kefalet sözleşmesini, geçerlilik şartlarını, türlerini, sona ermesini ve diğer hukuki ilişkilerden farklarını açıklamaktır. Kefalet sözleşmesi TBK md. 581 hükmünde tanımlanmıştır. Kefalet sözleşmesi kefil ile alacaklı arasında yapılır. Asıl borçlu sözleşmenin tarafı değildir. Kefilin, kefil olabilmesi için asıl borçlunun rızası gerekmemektedir. Ancak asıl borç olmadan kefalet borcu olmaz. Kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları; geçerli bir borcun bulunması, geçerli bir kefalet sözleşmesi olması, sözleşmenin yazılı şekilde yapılmış olması ve kefilin sorumlu olduğu miktarın net olarak belli olması şeklinde sıralanabilir. Kefalet türleri TBK'nın 585 – 588. Maddelerinde açıklanmış olup, adi-müteselsil-birlikte kefalet ile kefile kefalet ve rücua kefalet şeklinde düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesinin en doğal sona erme sebebi asıl borcun sona ermesidir. Asıl borç herhangi bir sebeple sona ererse kefalet borcu da sona erer. Çalışmamızın amaçlarından bir diğeri, rehin hakkı ve bir rehin türü olan ipoteği açıklamaktır. Aynî güvenceyi oluşturan malvarlığı paraya çevrilmek suretiyle elde edilen alacağın bu meblağdan tahsili ile borç ifa edilmiş sayılır. Hukukumuzda borcun ifasını sağlayan ve malvarlığını paraya çevirme yetkisi veren aynî teminata rehin denir. Rehin, taşınır ve taşınmaz rehni olmak üzere ikiye ayırılır. Taşınmaz rehni ise "ipotek" ile birlikte, "ipotekli borç senedi" ve "irad senedi" olmak üzere üç adet güvenceden oluşmaktadır. Taşınır rehni, Türk Medenin Kanunu'nun 939-953'ncü maddeleri arasında düzenlenmiştir. Taşınmaz rehninden farklı olarak genel hükümlere yer verilmemiştir. Taşınmaz rehni ise Medeni Kanunun 850-938'inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Taşınmaz rehninde, Medeni Kanunun 850-880'inci maddeleri genel hüküm niteliğindedir. Taşınır rehninden farklı olarak; taşınmaz rehninde sabit bir sicil sistemi mevcut olup aynı zamanda bunun tedavül fonskiyonu da bulunmaktadır. İpotek sınırlı ayni haktır, sınırlı aynî hak ise sahibine geniş yetkilerden sadece bir veya bir kaçını kullanabilme yetkisi verir. İpotek hakkı sahibi, malikin bütün haklarını kullanabilecek durumda değildir. Çalışmada, ipotek; kanun hükümleri çerçevesinde, konuya ilişkin öğreti görüşlerinin de yer aldığı ve Yargıtay kararları ile birlikte onun yansıması olan uygulamaya ilişkin sorunlar dikkate alınarak ve karşılaştırma yapılarak inceleme altına alınmıştır.
  • ItemUnknown
    Anonim Şirketin Bölünmesi ve Bölünmenin İş Sözleşmelerine Etkisi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) AYDIN, ŞİLAN CAN GÖKÇE; Muharrem Tütüncü
    Anonim şirketler; ulusal ve uluslararası düzeyde büyüyen iktisadi ortamın, rekabet gücü en yüksek ve tercih edilen aktörlerindendir. Bu vasfı ve rolü karşısında anonim şirketler; sürekli bir döngü ve değişim içerisindeki iktisadi rekabette, özünde konumlarını korumak için çeşitli sebeplerle yeniden yapılanma ihtiyacı duymaktadır. Bu yeniden yapılanma modellerinden biri anonim şirketin bölünmesidir. Bu bölünme tam bölünme veya kısmi bölünme olarak gerçekleşebilen ve yasal zeminde koşul, usul ve hukuki sonuçları çerçevelendirilmiş bir yapısal değişiklik türüdür. Anonim şirketin tercih ettiği bu yapısal değişiklik kimi hallerde; şirkete ait bir işyeri veya bir bölümünün devri ile de sonuçlanabilmektedir. İşyeri veya bir bölümünün devri, nihayetinde işçilerin iş ilişkilerinin de devralan şirkete geçişini gündeme getirmektedir. Söz konusu iş ilişkilerinin karşısında işveren sıfatında olan anonim şirketin; tek taraflı olarak alabildiği bölünme kararı ve sonucunda işyeri veya bir bölümünün devri, işçilerin iş güvencesini ve sahip oldukları haklarını zedeleyebileceğinden gerek Türk Ticaret Kanunu gerekse İş Kanunu nezdinde işçilerin bu işyeri devri karşısında korunmasına yönelik bir takım yasal düzenlemelere yer verilmiştir. Hukukumuzda kural olarak işyerinin veya bir bölümünün devri halinde iş ilişkilerinin kendiliğinden ve doğrudan devralan işverene geçeceği kabul edilmiştir. Ancak; işyeri devrinin iş ilişkileri üzerindeki etkisine yönelik düzenlemeler olan Türk Ticaret Kanunu'nun 178. maddesi ile İş Kanunu'nun 6. maddesi, uygulamada tereddütlere yol açabilecek düzeyde birbiri ile çelişebilmektedir. Özellikle TTK'nin 178. maddesinde işçiye tanınan iş ilişkisinin geçişine itiraz hakkının İŞ K'nin 6. maddesinde tanınmamış olması, öte yandan müteselsil sorumluluk yönünden birbirine zıt ve farklı hükümler içermesi, bu çelişkilerin yalnızca bir kısmıdır. Çalışmamız boyunca değindiğimiz bu çelişkiler ise işçiler arasında birbirinden farklı ve birbirine kıyasla haksız etkiler gösterebilmektedir. Çalışmamızda, anonim şirketlerin bölünmesi, bölünmenin usul ve koşulları, ayrıca bölünmenin hukuki sonuçları incelenmiş, bölünmenin sonuçlarından biri olabilen işyeri veya bir bölümünün devri, iş ilişkileri üzerindeki etkisi odağında ele alınmıştır. Bu kapsamda çalışma konumuz gereği TTK'nin 178. maddesi ile İŞ K'nin 6. maddesi kıyaslanarak çatışmalarına yer verilmiş ve uygulanma öncelikleri tespit edilmiştir. Çalışmamızın birinci bölümünde anonim şirketlerin bölünmesi, bölünme usulü ve bölünmenin hukuki sonuçları ele alınmıştır. Bölünmenin işyeri veya bir bölümünün devri niteliğinde olması halinde, hangi yasal düzenlemenin uygulama alanı bulacağı tartışması, yine bu bölümde yapılmıştır. İkinci bölümde, bölünmenin sonuçlarından biri olabilen işyeri veya bir bölümünün devri kavram, tür, usul ve sonuçları yönünden incelenmiştir. Çalışmamızın üçüncü ve son bölümünde ise işyeri veya bir bölümünün devrinin iş ilişkilerine etkileri, TTK'nin 178. maddesi ile İŞ K'nin 6. maddesinin benzer, farklı veya birbirinin aksine yanları ele alınarak açıklanmıştır.
  • ItemUnknown
    Çifte Vatandaşların Evlenme ve Boşanmalarının Hukuki Sonuçları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) FELD, RICHARD; Nihal Ural
    Bir gerçek kişinin birden fazla devlet ile hukuki ve siyasi bağ kurması olarak tanımlanan çifte/çok vatandaşlık Türk hukukunda kabul edilmiştir. Çifte vatandaşlığa sahip kişilerin sayısı her geçen artmakta ve bu kişilerin hukukî statüsü önem kazanmaktadır. Evlenme ve boşanma, çifte vatandaşlığa sahip kişilerin en sık hukuki problem yaşadıkları konuların başında yer almaktadır. Bu nedenle, bu tezde çifte vatandaşlığa sahip kişilerin evlenme ve boşanma konusunda yaşayacağı problemler Vatandaşlık Hukuku, Yabancılar Hukuku, Kanunlar İhtilafı ve Milletlerarası Usul Hukuku bakımından değerlendirmeye tâbi tutulacaktır. İki bölümden oluşan tezin Birinci Bölümünde, çalışmamızla ilgili temel kavramlar ve müesseseler incelenecektir. Bu noktada, Birinci Bölümde, Türk hukukunda vatandaşlık kazanma genel olarak incelenecek ardından evlenme ve boşanma kavramları ile evlenme ve boşanmanın hukuki sonuçlarına ana hatları ile yer verilecektir. Tezin İkinci Bölümünde, öncelikle Türk hukukunda evlenme yoluyla vatandaşlık kazanılması meselesi üzerinde durulacaktır. Bu noktada, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasına ilişkin düzenlemelerin tarihsel süreci, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılabilme koşulları ve usulü incelenecektir. Daha sonra ise Türk vatandaşı ile evlenen ve çifte vatandaşlığa sahip olan kişi açısından evliliğin hukuki sonuçları ve çifte vatandaşlık sahibi kişinin boşanma davası ve boşanmanın hukuki sonuçları incelenecektir.
  • ItemUnknown
    Milletlerarası Taşınır Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşmasının (CISG) Uygulama Alanı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ÖZTÜRK, KÜBRA; Fatih Gündoğdu
    Bu tez çalışmasında, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşmasının uygulama alanı incelenecektir. Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması, İngilizce adının kısaltması olan CISG olarak da yaygın bir şekilde kullanılmakta, Türk Mahkemelerinde de bu kısaltmaya yer verilmektedir.Türkiye'nin de taraf olduğu Antlaşma'ya bugün itibariyle 95 ülke taraf olduğu için Antlaşma'nın uluslararası satım ilişkilerini düzenleyen dünya çapında hukuk oluşturduğundan bahsetmek mümkündür. Çalışmamızda Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın uygulama alanını üç bölüm halinde ele alacağız. İlk bölümde Antlaşma'nın yer bakımından uygulama alanını anlatacağız. Antlaşma'nın uygulanabilmesi için ilk olarak işyerleri farklı akit devletlerde olan bir mal satım sözleşmesinin varlığı gerekmektedir. Ardından incelememiz gereken husus, işyeri farklı devletlerde bulunan satış sözleşmesinin taraflarının akit devlet olup olmadığını incelemektir. Eğer satış sözleşmesinin tarafları iki farklı akit devlet ise, Antlaşma uygulama alanı bulacaktır. Ancak satış sözleşmesinin tarafları farklı iki devlette bulunuyor fakat taraflar akit devlet değilse, Antlaşma milletlerarası özel hukuk kurallarının akit bir devlet hukukuna atıf yapması halinde de uygulanır. Antlaşma'ya taraf devletlerin, Antlaşma'nın milletlerarası özel hukuk kurallarının akit bir devlet hukukunu atıf yapmasıyla uygulanacak olması haline taraf devletlerin çekince koyma imkanı bulunmaktadır. Bu nedenle uygulama alanını incelerken Antlaşma'ya taraf devletlerin çekince koyma haklarına da değineceğiz. Diğer yandan, Viyana Antlaşması, satış sözleşmelerine uygulanmakla beraber, bazı satışları uygulama alanı dışında bırakmaktadır. Ayrıca Antlaşma'nın uygulama alanı dışında tutulan satımla yakınlık gösteren sözleşmeler de bulunmaktadır. Antlaşma'nın hangi satışlara uygulanacağını çalışmamızın ikinci bölümünde ele alacağız ve yine bu bölümde tarafların Viyana Antlaşması'nın uygulamasını engellemeye yönelik taraf iradelerine ilişkin hükümlere değineceğiz. Son olarak, çalışmamızın üçüncü bölümünde Antlaşma'nın zaman bakımından uygulamasına değineceğiz. Burada Viyana Antlaşması'nın yürürlüğe gireceği tarihi, taraflar arasındaki sözleşme bakımından Viyana Antlaşması'nın geçerli olacağı tarihi, Antlaşma'dan çekilme usulünü, Antlaşma'dan çekilmek için gerekli olan bildirimin hüküm doğuracağı tarihi açıklayacağız. Tüm bu açıklamaları yaparken, Mahkeme kararlarına da yer vererek uygulamaya yönelik pratiklere de yer vermiş olacağız.
  • ItemOpen Access
    İş Kazalarında İşverenin Öldürme Suçundan Cezai Sorumluluğu
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ÇINAR, REŞİT TUFAN; Nurşen Caniklioğlu
    Genel olarak işverenin özel hukuktan kaynaklanan işçiyi gözetme borcunun bir yansıması olarak, işveren, İSGK'nın 4.maddesi ile işçi hakkında sağlık ve güvenliğine dair yükümlülük altına girmiştir. Şu halde işverenin önemli bir yükümlülüğü olan gözetim ve denetimin hiç ya da yeterli düzeyde bulunmaması nedeniyle meydana gelen kaza ve meslek hastalıklarından sorumlu olacağından kuşku bulunmamaktadır. Bu sorumluluk borçlar hukuku temeline dayanan özel hukuk yaptırımlarını beraberinde getirebileceği gibi kamu hukuku yaptırımlarını yani idari ve cezai yaptırımları da beraberinde getirecektir. Ceza hukuku açısından bakılırsa iş kazalarından kaynaklı cezai sorumluluk İSGK'da düzenlenmemiş olup; genel ceza hukuku burada da geçerlidir. Bu nedenle ölümlü veya yaralanmalı iş kazalarında kusurlu olan kişiler açısından TCK hükümleri uygulanacaktır. İş kazasına uğrayan bir işçinin bu nedenle ölümü halinde işveren açısından öldürme suçunun oluşup oluşmayacağı, oluşuyor ise "olası kast" la mı, ''ihmal suretiyle kasten" mi, yoksa "taksirle öldürme" suçunun mu oluşacağı hususunun her tipik olayın özelliğine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu itibarla iş kazası sonucu ölümlerde işverenin ceza hukuku karşısında sorumluluğunun derecesinin ne olacağı son derece önem ifade etmekte olup; hukuki bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, işverenin iş kazasında öldürme suçundan dolayı cezai sorumluluğu anlatılacaktır. Bu kapsamda öncelikle iş sağlığı ve güvenliği hukuku izah edilecek, daha sonra da işverenin iş sağlığı ve güvenliği açısından yükümlülükleri üzerinde durulacak ve daha sonra da cezai sorumluluk anlatılacaktır. Sonuç kısmında da tüm çalışma kısaca izah edilerek uygulayıcılara birtakım çözüm önerileri sunulacaktır.
  • ItemOpen Access
    Medenî Yargılama Hukukunda Hâkimin Yasaklılığı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) KAPLAN, UTKU YİĞİT; Hülya Taş Korkmaz
    Yargılama faaliyeti duygusal etkilere açıktır. Bunun sebebi, birer insan olan hâkimler tarafından sürdürülmesidir. Yargılama üzerindeki bu insan etkisi, tarafsızlığın sağlanması ile olumlu hale gelebilir. Hâkimin davaya bakmaktan yasaklılığı kurumu buna hizmet etmektedir. Çalışmanın ilk bölümünde hâkimin nitelikleri ve tarafsızlık olgusu açıklanmış, aralarındaki ilişkiye değinilmiştir. İkinci bölümünde, hâkimin davaya bakmaktan yasaklılığı kurumu, sebepleri ve usûli yönleri ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, hâkimin davaya bakmaktan yasaklılığı ve yargılamanın iadesi kurumları arasındaki ilişki açıklanmıştır.
  • ItemOpen Access
    Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Sigorta Himayesinin Kapsamı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ERSOY, TÜLİN; Merih Kemal Omağ
    Trafik kazalarında önemli bir yere sahip olan zorunlu sorumluluk sigortaları ülkemizde sigortacılık faaliyetlerinde önemli bir yere sahiptir. Her geçen gün trafik kazalarındaki artış, meydana gelen can ve mal kayıpları, üçüncü kişilerin meydana gelen zararlar karşısında korunması düşüncesi ile araç malikinin, araç işletenin, araç işletenin meydana gelen zararlardan eylemleri nedeni ile sorumlu olduğu kişiler bakımından sorumlulukların ve trafik kazasının tanımı yapılarak; bu kişilerin meydana gelen ve tanımı yapılan trafik kazası karşısındaki durumları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu çerçevesinde çalışmamızın birinci bölümünde değerlendirilmektedir. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise, tarfik kazalarında meydana gelen zararlar bakımından düzenlenen zorunlu mali sorumluluk sigortasının, zarar görenin tanımı yapılarak, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının düzenlenmesi, sigorta sözleşmesinin tarafları, sözleşmenin düzenlenme amacı, zorunlu mali mesuliyet sigortasının hukuki niteliği ile yine 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu kapsamında ele alınarak, sözleşme taraflarının yükümlülükleri de incelenmiştir. Yine Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasına bağlanan hukuki sonuçlar sigortacı ile sigorta ettiren ve zarar gören açısından yine sigorta ettiren/sigortalı ile zarar gören açısından ayrıca değerlendirilmektedir. Son olarak ise; Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası'nda sigorta himayesinden bahsedebilmek için öncelikle bir kısım şartların mevcut olması gerekmektedir. Tezimizin asıl konusunu oluşturan husus, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Sigorta Himayesinin Kapsamı olup; tez konumuzun açıklanması bakımından söz konusu sorumluluk sigortasının şartlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu hali ile tezimizin son kısmında sorumluluk xiii sigortasının şartları açıklanarak, karayollarında motorlu aracın işletilmesi nedeni ile trafik kazası meydana gelmesi halinde sorumluluk sigortasında hangi teminatların sözleşme kapsamında yer aldığı hangi teminatların sözleşme istisnası olarak yer aldığı hususu açıklanmak sureti ile ele alınmıştır. Motorlu aracın işletilmesi sonucu meydana gelen trafik kazası sonucunda oluşan zarar karşısında zarar ören üçüncü kişinin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 97. madde hükmü de dikkate alınarak doğrudan doğruya dava hakkını ne şekilde kullanacağı incelenmiştir. Çalışmamızda konu sınırlaması alanı olan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun Anayasa Mahkemesi tarafından 92/i maddesinin iptal edilmesi ile birlikte Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında yapılan değişiklikle birlikte, yargı kararlarında meydana gelen farklılıklar ve geriye yürümezlik kuralı doğrultusunda sigorta himayesi dışında kalan tek taraflı olarak karayolunda meydana gelen trafik kazası sonucu tam kusurlu motorlu araç sürücüsünün vefatı nedeni ile destekten yoksun kalanlarının Poliçe Genel Şartlarında yapılan değişiklik itibari ile sigorta himayesinden ne şekilde yararlanacakları yargı kararları da dikkate alınmak sureti ile yine çalışmamızın son kısmı olan üçüncü bölümünde değerlendirilmiştir.
  • ItemOpen Access
    4857 Sayılı İş Kanunu'nda Kadın İşçiler Cinsiyet Ayrımı ve Eşitlik İlkesi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) YILMAZ, MERVE KAFTAN; Ender Demir
    İnsanoğlunun temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışması ve maddi bir kazanç sağlaması gerekmektedir. Dolayısıyla tarih boyunca hem kadın hem de erkek iş hayatında aktif rol almıştır. Ancak hayatın her alanında olduğu gibi iş hayatında da kadının karşılaştığı zorluklar erkeklerden fazla olmuştur. Kadınların iş hayatında karşılarına çıkan ilk zorluk, "asıl" değil, "ikincil" veya "tâli" kişi olarak görülmeleri, gösterdikleri emek veya aldıkları eğitimin sonucunda hak ettikleri saygıyı görememeleridir. Kadınlar sırf cinsiyetleri dolayısıyla iş hayatında bazen erkeklerden bazen de hemcinsleri olan kadınlardan ayrımcılık görmektedir. Kadınların karşılaştığı ikinci zorluk, iş hayatıyla aile hayatını bir arada götürme sorumluluğunun Türk toplumu gibi geleneksel ve ataerkil toplumlarda büyük çoğunlukla kadınların üzerine bırakılmış olmasıdır. İş hayatında cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele ederek hak ettikleri yerlere gelebilmek için erkeklere nazaran daha fazla çaba göstermek zorunda kalan kadınlar, işten eve geldiklerinde de çocuklarının bakımı, evin düzeni gibi konularda yalnız bırakılmakta, bir kefede iki ayrı yük taşımak kadınları fiziksel ve psikolojik olarak zorlamaktadır. Gerek insan sağlığının korunması gerekse aile hayatının sağlıkla devam edebilmesi için yasal düzenlemelerle kadının iş hayatında çeşitli haklara sahip olması sağlanmış, kadın işçinin evlenmesi, anne olması gibi durumlarda çeşitli izin hakları verilmiştir. Bazı işlerde kadın işçilerin çalıştırılması tamamen yasaklanmış, bazı işlerde çalıştırılması ise sıkı şartlara tâbi tutulmuştur. Bu yüksek lisans tezinin amacı, kadın işçilerin iş hayatında karşılaştığı cinsiyet ayrımcılığı ve diğer zorlukları, evrensel bir ilke olan eşitlik ilkesinin kadın işçiler bakımından iş hayatındaki tezahürünü ve 4857 sayılı İş Kanunu ile kadın işçilere verilen hakları ortaya koyarak kadın işçilerin iş hayatında daha mutlu ve sağlıklı olabilmeleri için neler yapılabileceğine dair literatüre bir katkı sunmaktır.
  • PublicationOpen Access
    İkinci el motorlu araç satışında aracın ayıplı çıkması halinde satıcının sorumluluğu
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Bal, Güllü Camlı; Bellican, Cüneyt
    İnsanların hayatlarını devam ettirmek için gereksinim duyduğu temel ihtiyaçları dışında en fazla satış sözleşmelerine konu yaptıklarında birisi de motorlu araçlardır. Üretim tekniklerinin ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte motorlu araçların üretimi artmıştır. Sayısı artan motorlu araçların kişiler arasında satış sözleşmelerine konu edilmesi yalnızca fabrikadan üretilerek piyasaya sürülen sıfır kilometre araçlarla sınırlı kalmamıştır. Motorlu araçların dayanıklı tüketim mallardan olması ve uzun süre kullanılabilmeleri nedeni ile kişiler arasında ticari veya kullanım amaçlı olmak üzere satış yolu ile bir çok kez el değiştirmesine neden olmuştur. Bu durum İkinci el motorlu araçların zamanla çok hızlı bir şekilde işlem hacminin büyümesine ve ikinci el satış piyasasının oluşmasına neden olmuştur.Diğer taraftan satıcıların zikir ve vaat ettikleri bir takım özelliklerin olmadığı, kişiler arasında hızla satış yolu ile devredilen ayıplı İkinci el motorlu araçlar nedeni ile taraflar arasında uyuşmazlıkların doğmasına neden olmuştur. Bu çalışmada, ikinci el motorlu araçların mülkiyetinin devri, günlük hayatta çok sık karşılaşılan İkinci el motorlu araçlarda bulunan ayıplar, bunlardan satıcıların sorumlulukları ve alıcıların hakları, bu hakların kullanma yolları olmak üzere bir çok konu başlığı altında öğreti ve Yargıtay uygulamaları da göz önüne alınarak inceleme konusu yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: İkinci el ayıplı araç, satıcı, alıcı, tüketici, satış sözleşmesi
  • PublicationOpen Access
    Anonim şirket yönetim kurulu üyeliği ve yönetim kurulu üyelerinde aranan nitelikler
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Arslan, Nigar Beril; Tütüncü, Muharrem
    Bilindiği üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) 14.02.2011 tarihli ve 27846 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Yürürlüğe giren bu Kanun anonim şirketlerin yönetim kurulu yapısı, üye seçimleri ve üyelerin nitelikleri ile ilişkin birçok önemli ve esaslı yeniliği beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla, bu çalışmamızda yeni TTK'ya göre, anonim şirketlerin yönetim kurulu yapısı, üye seçimleri ve üyelerin nitelikleri incelenecektir. Yeri geldikçe Eski TTK ile Yeni TTK kanunları arasındaki farklara da değinilecektir.
  • PublicationOpen Access
    Şirketler topluluğunda kamuyu aydınlatma ilkesi çerçevesinde bildirim, tescil ve ilan yükümlülükleri (TTK m. 198)
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Eğitim Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Erdal, Ayşe Azize; Tütüncü, Muharrem
    Günümüzde birbirinden bağımsız ve farklı birden çok şirketin bir araya gelerek bir organizasyon oluşturması durumuyla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu organizasyona ise şirketler topluluğu adı verilmektedir. Türk Hukukunda şirketler topluluğuna ilişkin ilk düzenlemeler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile yapılmıştır. Çalışmamızda 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamındaki şirketler topluluğu kavramları ve şirketler topluluğunun niteliği bakımından önemli olan kamuyu aydınlatma ilkesi incelenmiştir. Ayrıca şirketler topluluğu düzenlemelerinden olan Türk Ticaret Kanunu'nun 198. maddesinde öngörülen bildirim, tescil ve ilan yükümlülüğü de çalışmamızda incelenmiştir. Çalışmamızın amacı, kamuyu aydınlatma ilkesini şirketler topluluğu çerçevesinde Yargıtay kararları ışığında değerlendirmek ve Türk Ticaret Kanunu'nun 198. maddesinde öngörülen bildirim yükümlülüğünün şartlarını, kapsamını ve yükümlülüğe aykırılığın sonuçlarını incelemektir. Anahtar Kelimeler: Şirketler Topluluğu, Teşebbüs, Hâkim Şirket, Bağlı Şirket, Kamuyu Aydınlatma, Kamuyu Aydınlatma Kavramı, Kamuyu Aydınlatma İlkesi, TTK m. 198, Bildirim Yükümlülüğü
  • PublicationOpen Access
    Türk Medeni Kanunu'nda aile konutu üzerindeki hukuki işlemler ve sınırları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Vurucu, Çıdam Nur; Gündoğdu, Fatih
    4721 sayılı Türk Medeni Kanunu evliliğin genel hükümlerine ilişkin 194. maddesinde evlilik birliğinin korunması adına aile konutunu konu alan belirli hukuki işlemlerin geçerliliğini konut üzerinde hak sahibi olmayan eşin rızasına tabi kılmaktadır. Ayrıca kanun koyucu evliliğin genel hükümleri ile sınırlı olmamak üzere mal rejimlerinin tasfiyesine ve mirasın paylaşılmasına ilişkin düzenlemelerde de aile konutuna yer vermektedir. Bu tezde Türk Medeni Kanunu'nda aile konutunu konu alan hukuki işlemler ve söz konusu hukuki işlemlerin sınırları öğretideki görüşler ve Yargıtay içtihatları bağlamında incelenmiştir. İlk bölümde aile konutu kavramı ve konutun aile konutu niteliğinin ne zaman başlayacağı ve sona ereceği açıklanmıştır. İkinci bölümde hak sahibi eşe getirilen sınırlamanın hukuki niteliği, hak sahibi olmayan eşin rızasının alınması gereken işlemler ile rıza alınmamasının sonuçları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde aile konutuna ilişkin mal rejimleri ve miras hukukunda yer alan düzenlemeler incelenmiştir. Son bölümde ise, aile konutu şerhinin konulması, terkini, şerhin hukuki niteliği ve özellikle şerhin etki alanı üzerinde durulmuştur.
  • PublicationOpen Access
    Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebebi ile boşanma
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Gökçen, Ahmet; Akbıyık, Cem
    Çalışmamızda, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 163. maddesinde düzenlenmiş olan suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebebiyle boşanma davası, doktrindeki tartışmalar ve Yargıtay kararları ışığında ele alınmıştır. Çalışmamızın ilk bölümünde, aile ve boşanma kavramlarına yer verilmiş olup boşanma kavramı, tarihçesi ve dayandığı temel prensipler çerçevesinde incelenmiştir. Sonrasında asıl tez konumuz olan suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme sebebiyle boşanma kavramları ayrıntılarıyla açıklanmış, ayrıca her iki özel boşanma sebebi de Türk Medeni Kanunu hükümlerinde yer verilmiş diğer bütün boşanma sebepleriyle mukayese edilerek incelenmiştir. Çalışmamızın son bölümünde ise boşanma davasındaki genel usul kurallarına yer verilerek boşanma davasının gerek çocuklarla gerekse eşlerle ilgili şahsi ve mali sonuçları incelenmiştir.