Uluslararası İlişkiler Bölümü / Department of International Relations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/6794
Browse
Browsing Uluslararası İlişkiler Bölümü / Department of International Relations by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 61
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Open Access 21. Yüzyılda Tarih Yazımı ve Tarihçilik Üzerine Bir İnceleme(A Kitap, 2021) PAPUÇÇULAR, HAZALPopülizm, otoriterleşme ve sağın yükselişiyle dünya siyasetinde gerçekleşen dönüşümler, günümüzde sosyal bilimcilerin en sık tartıştığı meseleler haline gelmiştir. Öyle ki, sosyal bilimcilerin birçoğu dünya siyasetinin, iktisadının, toplumlarının ve dolayısıyla da bunları inceleyen bilimlerin yeni bir paradigmanın eşiğinde olduğu konusunda hem fikir görünmektedir. Buradan hareketle bu makale böylesi bir dönemde ortaya çıkan veya önem kazanan tarihyazımı akımlarını analiz etmektedir. Bu bakımdan, bu çalışma küresel düzen ve tarihyazımı arasındaki bir tezadı da ortaya koymaktadır. Zira, son on yıllık dönemde tarih yazımı, dünyaya damgasını vurmakta olan ideolojilerin aksine, parçalanmadan ziyade 1990’larda dahi görülmeyen bir globalleşme trendi göstermektedir. Küresel tarih (global history) ve ulus-ötesi tarih (transnational history) alanında verilen eserler giderek artarken, bu alanlar uluslararası ilişkiler tarihi (international history) ve/veya diplomasi tarihi (diplomatic history) gibi geleneksel alanları da dönüştürmektedir. Tarihçiler bir taraftan bir devleti, toplumları ya da devletler arasındaki ilişkileri ortaya koymaya devam ederken, diğer taraftan giderek daha fazla araştırmacı daha geniş kavramlarla ve sınırları aşan meselelerle uğraşmaya başlamıştır. Çevre tarihi (environmental history), duygular tarihi (emotional history) ve nöro-tarih (neuro-history) de son dönemde daha çok önem kazanan alanları oluşturmaktadır. Bu çalışma, tüm bu alanların gelişimini mevcut literatür üzerinden aktarırken aynı zamanda son yıllardaki teknolojideki ilerlemelerle tarihin yönteminde de birtakım değişiklikler olduğunu belirtmektedir. Bu gelişmelerin yanında, gerçek sonrası dönem olarak adlandırılan bu dönemin ve içinde bulunulan Covid-19 pandemisinin tarihyazımına ne derece etki edebileceği analiz edilmektedir. Sonuç olarak bu makale, tarihyazımı literatüründeki dönüşümleri ve yeni tartışmaları ortaya koymayı hedeflemektedir.Publication Metadata only 21. Yüzyılın dönüşen dünyasında tarihçilik ve tarih yazımı(2019-11) PAPUÇÇULAR, HAZAL; 180376Otoriterleşme, popülizm, aşırı sağ ve yükselen milliyetçilikler dünya siyasetinde gerçekleşen dönüşümler sonucunda bugün sosyal bilimcilerin en sık tartıştığı meseleler hâline gelmiştir. Öyle ki, sosyal bilimcilerin birçoğu dünya siyasetinin, iktisadının, toplumlarının ve dolayısıyla bunları da inceleyen bilimlerin yeni bir paradigmanın eşiğinde olduğu konusunda hem fikir görünmektedir. Bu yeni paradigmaya göre, 1990’ların sıkça tartışılan globalleşme ve demokratikleşme fikri yolun sonuna gelmiş ve dünya bir nevi 1930’ları andırır şekilde sağın ve milliyetçiliğin yükselişini, otoriter rejimlerin geri dönüşünü deneyimlemektedir. Buradan hareketle bu makale böylesi bir dönemde ortaya çıkan yeni tarih yazımı akımlarını analiz etmektedir. Bu bakımdan, bu çalışma küresel düzen ve tarih yazımı arasındaki bir tezadı ortaya koymayı hedeflemektedir. Zira son on yıllık dönemde tarih yazımı, dünyaya damgasını vurmakta olan ideolojilerin aksine, parçalanmadan ziyade 1990’laıda dahi görülmeyen bir globalleşme ve tarihte incelenen özneler düşünüldüğünde de demokratikleşme trendi göstermektedir. Örneğin, uluslararası tarih (international history) ismi yerini giderek küresel tarihe (global history) ve ulus-ötesi tarihe (transnational history) bırakmaya başlamıştır. Artık bir devletin, bir toplumun ya da devletler arasındaki ilişkilerin ortaya konmasından ziyade tarihçiler giderek daha geniş kavramlarla ve sınır içermeyen meseleler ile uğraşmaya başlamıştır: çevre tarihi (environmental history), nöro-tarih (neuro-history), şeylerin tarihi (history o f the things), insan-ötesi tarih (post-human history) bunlardan sadece birkaçını oluşturmaktadır. Üstelik küresel ölçekte tarih yazımı değişirken aynı zamanda metodolojisi de son yıllarda ortaya çıkan dijital dönüşüm ile değişmektedir. Dijital tarih (digital history) hatırı sayılır bir biçimde desteklenmektedir. Kısacası tarih yazımı, dönüşen 21. yüzyılın bugün çokça konuşulan siyasi niteliğinin aksine bir rotada ilerler görünmektedir. Tabii, tüm bu gelişmelerin yanında, gerçek sonrası dönem olarak adlandırılan bu dönemin tarih yazımına ne derece etki ettiği ya da edeceği de bir başka soru işaretidir. Tüm bu dinamiklerden hareketle bu çalışma, tarih yazımı literatüründeki dönüşümleri ve yeni tartışmaları ortaya koymayı hedeflemektedir.Publication Open Access AKP’de Kadınların Siyaseti: Parti, Parti Kadın Kolları, Kadın Seçmenler(Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 2024) KOUROU, NUR SİNEMSiyasetin kadınlaşması (İngilizce kavramıyla feminization) üzerine yapılan araştırmalar, kadınların siyasi katılımını ve temsilini ardışık ve ilişkisel bir süreç olarak göstermektedir. Ancak, özellikle muhafazakâr-sağ partiler ve kadınların bu partilerdeki siyasal aktivizmi hakkında yapılan yeni analizler, siyasette giderek artan kadın varlığına, kadın sorunlarına ve bu sorunların temsiline feminist bir cevap verememektedir. Bu çıkarımların uyandırdığı merak ile bu makale, Türkiye’deki muhafazakâr-sağ siyasetin temsilcisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) örneği üzerinden siyasetin kadınlaşması ve toplumsal cinsiyet politikalarının anti-feminist doğasının nasıl bir arada olabildiğini incelemektedir. Araştırma, partiye bağlı kadın kolları ve partiye oy veren kadınlar üzerine nitel araştırma yoluyla gerçekleştirilmiş olup, kadınların siyasi katılım sürecine odaklanmaktadır. Araştırmanın ortaya çıkardığı temel bulgu ise AKP’de kadınlaşmanın ve anti-feminist politikaların birlikte var olabilmesidir. Parti, anti-feminist koşullar olarak kabul edilen belirli sınırlar ve kısıtlamalar sunarken, kadınlar bunlara uyum sağlayıp, siyasi aktivizmlerini kadın kollarına katılarak ve dünya görüşleriyle denk düştüğünü düşünüp partiye oy vererek stratejik bir şekilde sürdürmektedir. Bu bağlamda, kadınların siyasetteki varlığı, kadınlar için literatürün beklediği köklü ve etkin bir dönüşüm getirmemektedir.Publication Open Access Anlatı, Analiz ve Teori: Siyasi Tarih Araştırmalarına Farklı Yaklaşımlar(Pamukkale Üniversitesi, 2021) PAPUÇÇULAR, HAZALBu makalenin amacı günümüzde farklı yaklaşımlarla ele alınan siyasi tarih alanında bir araştırmanın nasıl yapılabileceği vebir makalenin nasıl yazılabileceği ile ilgili araştırmacıya genel bir kılavuz oluşturmaktır. Bu bağlamda çalışma siyasi tarihingeçirdiği dönüşümleri inceleyerek günümüzde alanın yekpare bir yapıda olmadığını göstermekte, dolayısıyla bu alanda farklısoru tipleri ve araştırma yöntemleri kullanılarak çeşitli eserler verilebildiğini ortaya koymaktadır. Makale genelde betimselanlatıya dayanan siyasi tarih çalışmalarının teorik/kavramsal yaklaşımlarla da yapılabileceğini, her iki biçimde de analiz vesebep-sonuç ilişkisinin önemli olduğunu vurgulamaktadır. 21. yüzyılda siyasi tarihin kaynaklarının çeşitliliğini ve ulaşılabilirliğinigösteren bu çalışma, bu kaynakları kullanırken ve sonrasında bir makale yazarken özellikle dikkat edilmesi gereken hususlarıda ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, günümüzde farklı yaklaşımlarla siyasi tarih yazını üretilebileceğini, anlatının hâkim yerinikorusa da analizin ve farklı alanlardaki teorilerin giderek önem kazandığını belirtmekte ve bu konuda çalışma yapmak isteyenaraştırmacı için bir çerçeve oluşturmaktadır.Publication Metadata only Askeri Darbeden Milenyuma: Türkiye’de Popüler Kültür Tarihi(2018-12-07) Aydın, Ali MuratPopüler kültür, 1990 sonrası Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte kapitalist zaferin yeni yaşam tarzının bir ifadesi olarak zihinlere yansımıştır. Kültürel ana temanın tüketmek, başarının zenginlikle ölçülebildiği yeni bir dönemdir insanlık tarihinde... İdeolojik güdülenmenin yerini sahip olmanın dayanılmaz ağırlığının yaşandığı 20. Yyın sonu ve 21. Yyın başı olan yeniçağ, pop-kültiirün, tek arzunun yani tüketmenin çağıdır artık... Her gün mesai saati gerekçesiyle sabahın 6’sında kalkıldığı, şehrin keşmekeşinden bin bir güçlükle nerdeyse 12 saate varan, mesai ücretsiz ağır iş koşullarının yaşanmış olduğu yeni kapitalist düzende renkli dünyalar, kişinin kendisini yeniden üretmesinin tek çıkar yolu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüketim toplumunun pratiğinin bir diğer ifadesi de gösteri toplumu olmuştur. Gösteri metası, tamamen normal ve sıradan şeyleri-bir araba, ayakkabı, sosyoloji doktorası-olağanüstü eşyalar gibi, üstün ve belki de elitist bir varoluşun anahtarı gibi sunmuştur. Başarılı olmanın tek algısı Debord’un belirttiği şekilde gösteri metasına indirgenmiştir. Yani paraya... Seçkinliği birkaç saatliğine tatmak, aldığı (güvencesiz) ücreti harcayarak konformizmin içerisinde kişilik bulduğunu düşünen beyaz yakalı için aşırılık çağı sona ermiştir artık. Üretim araçları içerisinde kendisini metalaştıran emekçi yığını için tüketim sistemin hegamonik yapısını kabulleniş biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüketim toplumunun içerisine kavuşmak, -pop- olanı tüketmek bireyin tecrit koşullarını, kolektif olandan uzaklaşmasını pekiştirmektedir. Kişi edilgen kalıp başkalarının yaşam imajlarını izleyip tükettikçe kendi varoluşunu ve kendi arzularını o kadar az anlar. Bir yüzyıl öncesinin komple olan bireyi artık uzmanlaşmıştır. Uzmanlaşan birey kendi seçkinliğine ulaşmak adına toplumun geri kalanını kendisinden uzaklaştırır. Seçkinliğin ana bekçisi ise bu uzaklaştırmanın ta kendisidir. Günümüzde, Türkiye’nin alt ve üst kültürel değerlerinde birbirine karşıymış gibi görünen kutupsal değerlere sahip gruplaşmalar tespit edilmektedir. Her kültür grubuna ait bir semt, tercih edilen mekân ve tüketim malzemeleri mevcuttur. Bu ayrışmanın nedenlerinin, dinamiklerinin tespiti bir yana; aslında her ne kadar farklı gibi görünse de Türkiye’de seçkincilik, süreklilik gösteren bir nitelik arz etmektedir. Yukarıda bahsedilen kültürel anlamdaki kutuplaşmanın kaynaklarını, 12 Eylül 1980 sonrası dönemde Turgut Özal iktidarıyla başlayan Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine eklemlenme sürecinde aramak mümkün müdür? Bu çalışma,, popüler kültürün Türkiye’de tarihsel olarak nasıl geliştiğini(kapitalistleşme sürecine paralel olarak), daha sonra da bu gelişimin aktörlerini, Türkiye’nin sosyo-ekonomik dönüşümünde oynadıkları rolleri içerik analizi yöntemiyle açıklamaya çalışacaktır. Çalışmanın çıkış noktası ve gelişimi, Rıfat Bali’nin “Tarz-ı Hayat’tan Life Style’a Yeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni Yaşamlar” adlı eserine dayandırılmıştır. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Türkiye’nin 80’li yıllardan itibaren piyasa ekonomisine geçişi konu edilir. İkinci bölümde serbest piyasa sisteminin temel aktörlerinin Türkiye’de göstermiş olduğu gelişim; üçüncü bölümde bu aktörlerin oluşturmuş olduğu neo- elitlerin temel görüşleri açıklanmıştır. Dördüncü bölümde siyasal İslam’ın yükselişi karşısında elitlerin takınmış olduğu durum aktarılmıştır. Son bölümde ise organik aydınların basında nasıl zemin edindikleri belirtilmiştir. 12 Eylül 1980 darbesi soması serbest piyasa ekonomisi ile tanışan Türkiye toplumu batılı anlamda tüketmeyi öğrendi. 80 öncesi tasarruf yapan ve yerli malı kullanmaya hükümetlerce, sendikalarca, sivil toplum kuruluşu ve aydın olarak nitelendirilen entelektüelleriyle Türkiye toplumu 80 soması hayattan zevk alan ve tüketim ile kendisini yeniden üreten bir imaja büründü. 80 darbesinin politik ortamında gençler siyasetten uzak durdular. Apolitik bir toplumsal alt zemin içerisinde gençler seçkin elitlerin arasına katılmak için ya özel sektörü ya da siyaset arenasını kullandılar.Publication Open Access Avrasya Ekonomik Topluluğu, Enerji Politikası ve Ukrayna Krizi(Beta Yayınları, 2014) YESEVİ, ÇAĞLA GÜL; 140841Publication Embargo Publication Open Access Avrasya'da işbirliği ve bütünleşme sürecinde uluslararası örgütlerin rolü(İstanbul Aydın Üniversitesi Yayınları, 2013) Yesevi, Çağla Gül; 140841Orta Asya’da değişen sisteme uygun olarak çok taraflı artan işbirlikleri görüldü. 11 Eylül olayı ve ardından gelen Afganistan operasyonuyla, bölge ülkeleri, teröre karşı işbirliğinde bulunmuşlardır. 11 Eylül’den sonra, Orta Asya ülkelerinin Rusya ile askeri bütünleşmesi arttı. Orta Asya ülkeleri, Afganistan operasyonu bağlamında, ABD’nin, askeri üslerini kullanmasına izin verdiler ve farklı alanlarda işbirliğini geliştirdiler. Bölge ülkeleri, bağımsız dış politika ve ülkeler arası birlik fikirlerini, sorgulamaktadırlar. Bu çalışma kapsamında, Şangay İşbirliği Örgütü ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün bölgesel işbirliğine katkıları incelenecektir. Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu’nun bünyesinden çıkan bir örgüttür. Örgütün temel amacı, üye ülkelerin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü konusunda ortaya çıkabilecek olan askeri tehditleri önlemek ve çıkabilecek tehditleri, ortak çabalarla, ortadan kaldırmaktır. KGAÖ, üye ülkelerin ulusal güvenliklerini sağlamak için, askeri-siyasi çok yönlü karşılıklı işbirliğini koordine etmeyi, amaçlamaktadır. Şangay İşbirliği Örgütü ise Avrasya coğrafyasında Rusya ve Çin’in öncülüğünde kurulan, tek-kutuplu dünya düzenini sorgulayan bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde, devletler büyüyen sorunlarını çözümleyebilmek için bölgesel ve küresel işbirliğinde bulunma ihtiyacı içindedirler. Karşılıklı bağımlılık, ulusal kimlik oluşturma süreçleri devam eden Orta Asya ülkeleri açısından, sorunlara yol açmaktadır. Bu çalışmada, Şangay İşbirliği Örgütü ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün gelişim süreçleri incelenecek ve gelecekte oynayabilecekleri roller üzerinde ayrıntılı bir analiz sunulacaktır.Publication Metadata only Avrupa’da Seçmen Davranışı: Bölgesel Farklılıkların Analizi(2014) Bilgili, Nazlı Çağın; 112265Elections are central elements of democratic systems as they provide the public with the opportunity – with some restrictions established by legal arrangements such as quotas – to make their voices heard. In other words, it is through election results that we learn a great deal about the social and political circumstances in a country. This paper follows the electoral trends in European countries since the beginning of the 1990s as far as the data makes it possible. In order to create a comprehensive analysis, turnout rates, voter preferences and other major determinants shaping preferences – whether influential economic or identity factors – are considered. Europe is defined, in this research, as all of the EU member states, making a highly complicated and heterogeneous collection. As the trends in these different countries can be expected to diverge, a regional comparison between Western, Northern, Southern and Eastern Europe is provided so that the similar and different electoral trends in these regions are presented clearly.Publication Open Access Birinci Meclis’te Dış Politika Yapım Süreçleri (1920 1923)(2021) PAPUÇÇULAR, HAZAL; 180376Bu çalışma, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Nisan 1920 - Nisan 1923 arasındaki süreyi kapsayan birinci dönemindeki dış politika yapım süreçlerine odaklanmaktadır. Türk tarihyazımında çoğunlukla Birinci Meclis olarak anılan bu meclisin kuruluş amacı ve en önemli görevi kuşkusuz Millî Mücadele’yi yönetip zafere taşımaktı. Bu bağlamda dış politika da meclisin amaçları açısından önemli bir alanı oluşturmaktaydı. Buradan hareketle bu makale, Birinci Meclis çatısı altında İcra Vekilleri Heyeti’nin yürüttüğü dış politikanın mecliste ne şekilde tartışıldığını analiz edip meclisin hangi noktalara özellikle önem atfettiğini ortaya koymaktadır. İlgili literatürde Birinci Meclis, milletvekillerinin kompozisyonu ve meclis hükümeti sisteminin yapısı itibariyle dinamik ve aynı zamanda içinde birçok tartışmanın yaşandığı bir meclis olarak ortaya koyulmaktadır. Bu çalışma da dış politika alanının bu tartışmalardan azade olmadığını, aksine bu alanın meclis içi tartışmalarda önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Bu noktada araştırmanın özellikle ortaya koymak istediği üç husus bulunmaktadır. Birincisi, Birinci Meclis’te milletvekillerinin dış politika meselelerini ciddi bir biçimde tartıştığı ve genel olarak siyasette daha küçük bir grup tarafından yönlendirildiği düşünülen dış politika alanında meclisin tamamının aktif görüş bildirdiğidir. Makalenin ortaya koyduğu ikinci husus, meclisin dış politikaya bu denli aktif katılımının dönemin olağan dışı şartlarına ek olarak siyasal sistemin kendisi ile yakından ilgili olduğudur. Bir başka deyişle, meclis hükümeti sistemi yasamayı diğer erklerin üzerinde tuttuğundan dış politika yapımı da – diğer alanlara benzer bir biçimde – milletvekilleri ve İcra Vekilleri Heyeti arasında bir yetki mücadelesine dönüşmüştür. Makalenin altını çizdiği üçüncü husus da dış politikanın meclis içinde bulunan farklı gruplar arasındaki güç mücadelesinden ayrı tutulamayacağıdır. Tartışmaların içeriği ve tarafları meclis içi siyaseti ve muhalefeti özetler niteliktedir.Publication Open Access Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Operasyonları ve Güç Kullanma Olgusu (1946-1996)(Akdeniz Üniversitesi, 2006) DEMİRDÖĞEN, ÜLKÜBu makalede Birleşmiş Milletler barışı koruma operasyonlarının ilk elli yılda (1946-1996) geçirdiği evrim ana hatları ile incelenmekte ve bu operasyonların güç kullanmaya ne kadar uygun oldukları bir örnek olay olarak ele alınan UNPROFOR çerçevesinde tartışılmaktadır. Soğuk savaş sonrasında ortaya çıkan ikinci nesil operasyonlar, siyasal ve insani yeni işlevler kazanarak, birincilere göre çok daha karmaşık ve çok boyutlu/çok işlevli bir niteliğe bürünmüşlerdir. İkinci nesil operasyonların tipik bir örneğini oluşturan UNPROFOR deneyiminde güç kullanma olgusu ve yarattığı sorunlar irdelenmektedir.Publication Open Access Bölgesel Liderlik Arayışı ve Suudi Arabistan: Farklılaşan Tehditler ve Yeni Dış Politika(2020) BAYRAKTAR, BORA; 265645Suudi Arabistan Arap Baharı da denilen, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da etkili olan bir dizi isyan dalgasından bu yana daha iddialı bir dış politika izlemektedir. Yeni ittifaklar kurarak, askeri güç kullanarak, kendi içinde gerçekleştirmeye çalıştığı siyasi ve sosyal reform denemeleriyle Suudi Arabistan dış politikasını yeniden biçimlendirmeye ve bölgede liderlik etmeye çalışmaktadır. Bahreyn’deki ayaklanmaya doğrudan müdahale, Yemen iç savaşına asker göndererek katılma, Katar’a yönelik abluka denemesi ve İsrail-Filistin sorunu ile arasına mesafe koyma, silahlanma politikası bu yeni politikanın uygulanmasına bazı örnekler olarak gösterilebilir. Bu makalede Suudi Arabistan’ın değişmekte olan dış politikasının gerekçeleri ve bunun bölgeye olası etkileri sistemdeki değişiklikler, iç siyasi faktörler ve gerçekçi seçim teorisi üzerinden açıklanmaya çalışılmıştır.Publication Metadata only Çok Boyutlu İlişkiler: Amerikan Perspektifinden Milli Mücadele(2019-06-11) PAPUÇÇULAR, HAZAL; 1803761923 yılında Amerikalı gazeteci Isaac F. Marcosson’a bir mülakat veren Mustafa Kemal Paşa “kardeş demokrasiler olarak, Türkiye ile Amerika arasında en sıkı ilişkiler olmalıdır” demişti. Kuşkusuz bu, geleceğe dair bir iyi niyet ifadesiydi, ancak Amerika’nın ve Amerikan kamuoyunun Millî Mücadele boyunca Türkiye ve özellikle de Ankara’ya dair tutumu çok değişkendi. Bu noktadan hareketle bu çalışma Amerikan perspektifinden Millî Mücadele’yi incelemektedir. 1919- 1923 yılları arasında ABD’nin özellikle önem atfettiği üç konu Foreign Relations o f the United States belgeleri üzerinden analiz edilmektedir. Bu konular; Ermeni meselesi ve manda konusu üzeninden tartışılan Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceği, Türk-Yunan Savaşı?, ve bu bağlamda konuşulan Anadolu ve İstanbul’daki gayrimüslimlerin durumu ve son olarak df. Amerika Birleşik De'detleri’nin Türkiye’deki iktisadi menfaatlerine ilişkin tutumudur. Amerika’nın Ankara ile ilk temasları başlığı çerçevesinde incelenebilecek birinci mesele ABD’nin Doğu Anadolu’nun ve Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceğine dair yaptığı hesaplarla ilgilidir. Bağımsız Ermenistan konusunun gündemden düşmesi ve Millî Mücadele’nin güç kazanmasından sonra ise ABD’nin dikkati doğudan batıya kaymış ve Kurtuluş Savaşı’nın gidişatı izlenmiştir. Özellikle Büyük Zafer’in kazanılmasıyla Amerika Batı Anadolu, İstanbul ve Karadeniz’deki gayrimüslimlerin durumunu yakından takip etmiştir. ABD bu zaman zarfında iktisadi çıkarları ile de yakından ilgilenmiş, Millî Mücadele’nin başında İstanbul ile kapitülasyonlar ve gümrük vergileri üzerinden yürüttüğü diplomasiyi daha sonra Chester Projesi bağlamında Ankara ile yürütmeye başlamıştır. Bildiride incelenen tüm bu meseleler sadece siyasiler tarafından değil, Amerikan kamuoyu tarafından da ilgiyle takip edilmiş ve gazetelerde de tartışılmıştır. Bu sebeple, Amerikan basınında bu alanda çıkan makale ve haberler de bu çalışmada kullanılmaktadır. Gerek basın gerekse de diplomatik belgeler ışığında bu bildiri, Türkiye’de çoğunlukla ulusların kendi kaderini tayini prensibi ve manda/himaye meselesi etrafında konuşulan Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerin aslında çok çeşitli alanlarda tezahür ettiğini ve Millî Mücadele’nin gidişatı içinde değişime uğradığını göstermektedir. Aynı zamanda, ABD’nin siyasetinde ulus-ötesi dinamiklerin, yani yardım kuruluşları ya da iş çevreleri gibi devlet dışı aktörlerin de oldukça etkin olduğunu söylemektedir. Bu bildiri, çoğunlukla birincil ve aynı zamanda ikincil kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.Publication Embargo Gezi Parkı’nda Ne Oldu : Katılımcıların Penceresinden Bir Gezi Parkı Değerlendirmesi(Istanbul Kültür University / Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi / Global Political Trends Center, 2014) Akgün, Mensur; Cop, Burak; Yesevi, Çağla Gül; EMRE, YUNUSAraştırmada üç soruya cevap arıyoruz, bu yüzden elinizdeki kitabı üç bölüme ayırdık. İlk bölümde, insanların neden bu protestolara katıldıklarını anlamaya ve anlatmaya çalıştık. İkinci bölümde, Gezi Parkı içinde ve çevresinde yaşananlar karşısında eylemcilerin ne hissettiklerini aktardık. Sonuç bölümünde ise kısa bir değerlendirme yaptık ve Gezi eylemlerine katılanların taleplerini sizlerle paylaştık. Kitabın sonuna da Gezi Parkı protestolarına farklı açılardan bakan kitap, makale ve araştırmalardan bir seçki koyduk.Publication Open Access Göç Teorileri Açısından Türkistan’dan Göç Olgusunun Değerlendirilmesi(Küre Yayınları, 2021-04) Yesevi, Çağla Gül; 140841Bu çalışmada göç kavramı tanımlanmış, Türkistan’dan göç anlatılmıştır. Diaspora, kimlik, aidiyet ve etnik grup tanımlamaları ve etkileri üzerinde durulmuştur. Göç teorileri bağlamında, Türkistan’dan göç açıklanmıştır. Araştırma, 1930’lu yıllarda Türkistan coğrafyasından -bugünkü Orta Asya’dan- Afganistan’a, oradan 1950’li yıllardan itibaren Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD’ye göç edenler ve aileleriyle derinlemesine mülakat ve anket çalışmasını içermiştir. Araştırma kapsamında 70 kişiyle tek tek ve yüz yüze derinlemesine mülakat gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaya temel teşkil eden sözlü tarih verileri, “Türkistan’dan Göçün Kimlik Oluşumuna Etkisi” adlı projenin sonuçlarına dayanmaktadır ve bizzat göçmenlerle yapılan mülakatlardan derlenen yeni bilgileri de içermektedir. Çalışma ile gerçekleşen göçle ilgili bilgi edinilmiş ve bireylerin tanık oldukları tarihin belli bir kısmı bakış açıları çerçevesinde değerlendirilebilmiştir.Publication Embargo Güvenlikleştirme teorisi açısından İsrail'in Türk dünyası politikası(2017-03) Yesevi, Çağla Gül; 140841Çalışma kapsamında, Kopenhag Okulu teorisyenlerinin üzerinde çalıştıkları güvenlikleştirme teorisi açıklanmıştır. Bu teorinin ışığında, İsrail’in Türk Dünyası ilişkileri analiz edilmiştir. Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın İsrail’le ilişkilerinin farklı güvenlik boyutları değerlendirilmiştir.Publication Embargo Irak'ın Enerji Denklemi: Türkiye - Irak Enerji İlişkilerinde Çoklu Aktörler(2015-02) Yesevi, Çağla Gül; 140841Türkiye-Irak enerji ilişkileri sadece iki devlet arasındaki ilişkilerden etkilenmemektedir. Bu ilişkinin çoklu aktörleri bulunmaktadır. Bu çalışmada, öncelikle Irak’ın enerji sektörünün tarihçesi, bugünkü durumu ve sorunları açıklanmaktadır. Türkiye-Irak arasındaki enerji ilişkilerini etkileyen unsurlar, tarihsel, siyasal ve ekonomik açıdan değerlendirilmektedir. Çalışma kapsamında, enerji ilişkisinin Türkiye Hükümeti, Irak Merkezi Hükümeti, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, farklı etnik ve dinsel gruplar, terör örgütleri ve özel şirketler tarafından şekillendirildiği üzerinde durulmaktadır.Publication Open Access İran'ın enerji sektörü: İran'ın yumuşak ve akıllı gücü(İstanbul: Beta Yayınları, 2015) Yesevi, Çağla Gül; 140841Publication Open Access İsrail istihbaratı ve MOSSAD(Ankara: Kripto Yayınları, 2014) Yesevi, Çağla Gül; 140841Publication Metadata only İsrail Ordusu ve İstihbarat Örgütleri(Ankara: Kripto Yayınevi, 2018) Yesevi, Çağla Gül; 140841Kitabın ilk bölümünde, İsrail’in jeopolitik konumunun, siyasal, sosyal ve ekonomik yapısının genel değerlendirmesi yapılmıştır. İsrail’in güvenliğini etkileyen coğrafi, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar incelenmiştir.İkinci bölüm, İsrail’in güvenlik sorunsalının ana parametrelerini ortaya koymayı hedeflemiştir. İsrail’in ulusal ve uluslararası güvenlik sorunları ortaya konmuş, geçmişte ve günümüzde icra ettiği askeri operasyonları incelenerek güvenlik anlayışı açıklanmıştır. İsrail’in komşuları, bölgesel ve küresel güçlerle olan ilişkileri ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, İsrail güvenlik anlayışını şekillendiren ve ülkenin siyasal karar-alma mekanizmalarında etkin rol oynayan İsrail Ordusu yani İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin yapısı, askeri doktrini, kara, deniz ve hava gücü anlatılmıştır. İsrail, İsrail’in komşuları olan Suriye, Ürdün, Lübnan ve Mısır yanında büyük tehdit olarak gördüğü İran’ın ordularının sahip oldukları harp silahları ve harp araçlarının kapasiteleri ve özellikleri karşılaştırılmıştır. İsrail’in kitle imha silahları kapasitesi anlatılmış, silah sanayi ve silah şirketleri hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Dördüncü bölümde, İsrail’in istihbarat kültürünü belirleyen unsurlar incelenmiştir. İsrail’in istihbarat kültürünün şekillenmesinde, Yahudilik, siyonizm, antisemitizm, toprağın kutsallığı inanışı, demokrasi geleneğine sahip olunduğuna dair iddia, özellikle askeri istihbarat örgütü Aman’ı etkileyen İsrail Ordusu’nun askeri doktrini etkili olmuştur. İsrail istihbaratının siyasallaşma eğilimi ve İsrail halkının istihbarat örgütlerine verdiği güçlü meşruiyet açıklanmıştır. Kitabın beşinci bölümü, İsrail’in bilinmeyenlerle dolu örgütü olarak tanımlanan Mossad’la ilgili pek çok soruyu cevaplandırmıştır. Mossad’ın tarihçesi, yapısı, başarılı ve başarısız operasyonları ve uluslararası işbirlikleri ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Kitabın altıncı bölümü, İsrail askeri istihbaratı olan Aman’ın tarihçesi, görevleri, operasyonları, başarıları ve başarısızlıklarının anlatılmasına ayrılmıştır. Aman için en büyük tehdit kaynağı, Arap orduları olmuştur. Bu bağlamda, Arap ordularının niyetleri, güçleri, kapasiteleri ve stratejilerinin öğrenilmesi, Aman’ın ana görev tanımı olmuştur. Kitabın yedinci ve son bölümünde, yaygın kullanılan diğer ismi Şin Bet olan iç istihbarat örgütü Şabak’ın tarihçesi, görevleri, operasyonları, temel değerleri ve diğer güvenlik kurumlarıyla ilişkileri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Şabak, İsrail toprakları, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki iç istihbarat faaliyetleri ile ilgilenmektedir.