Publication: Askeri Darbeden Milenyuma: Türkiye’de Popüler Kültür Tarihi
No Thumbnail Available
Date
2018-12-07
Authors
Aydın, Ali Murat
Journal Title
Journal ISSN
Volume Title
Publisher
Abstract
Popüler kültür, 1990 sonrası Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte kapitalist zaferin yeni yaşam tarzının bir ifadesi olarak zihinlere yansımıştır. Kültürel ana temanın tüketmek, başarının zenginlikle ölçülebildiği yeni bir dönemdir insanlık tarihinde... İdeolojik güdülenmenin yerini sahip olmanın dayanılmaz ağırlığının yaşandığı 20. Yyın sonu ve 21. Yyın başı olan yeniçağ, pop-kültiirün, tek arzunun yani tüketmenin çağıdır artık... Her gün mesai saati gerekçesiyle sabahın 6’sında kalkıldığı, şehrin keşmekeşinden bin bir güçlükle nerdeyse 12 saate varan, mesai ücretsiz ağır iş koşullarının yaşanmış olduğu yeni kapitalist düzende renkli dünyalar, kişinin kendisini yeniden üretmesinin tek çıkar yolu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tüketim toplumunun pratiğinin bir diğer ifadesi de gösteri toplumu olmuştur. Gösteri metası, tamamen normal ve sıradan şeyleri-bir araba, ayakkabı, sosyoloji doktorası-olağanüstü eşyalar gibi, üstün ve belki de elitist bir varoluşun anahtarı gibi sunmuştur. Başarılı olmanın tek algısı Debord’un belirttiği şekilde gösteri metasına indirgenmiştir. Yani paraya... Seçkinliği birkaç saatliğine tatmak, aldığı (güvencesiz) ücreti harcayarak konformizmin içerisinde kişilik bulduğunu düşünen beyaz yakalı için aşırılık çağı sona ermiştir artık. Üretim araçları içerisinde kendisini metalaştıran emekçi yığını için tüketim sistemin hegamonik yapısını kabulleniş biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüketim toplumunun içerisine kavuşmak, -pop- olanı tüketmek bireyin tecrit koşullarını, kolektif olandan uzaklaşmasını pekiştirmektedir. Kişi edilgen kalıp başkalarının yaşam imajlarını izleyip tükettikçe kendi varoluşunu ve kendi arzularını o kadar az anlar. Bir yüzyıl öncesinin komple olan bireyi artık uzmanlaşmıştır.
Uzmanlaşan birey kendi seçkinliğine ulaşmak adına toplumun geri kalanını kendisinden uzaklaştırır. Seçkinliğin ana bekçisi ise bu uzaklaştırmanın ta kendisidir.
Günümüzde, Türkiye’nin alt ve üst kültürel değerlerinde birbirine karşıymış gibi görünen kutupsal değerlere sahip gruplaşmalar tespit edilmektedir. Her kültür grubuna ait bir semt, tercih edilen mekân ve tüketim malzemeleri mevcuttur. Bu ayrışmanın nedenlerinin, dinamiklerinin tespiti bir yana; aslında her ne kadar farklı gibi görünse de Türkiye’de seçkincilik, süreklilik gösteren bir nitelik arz etmektedir. Yukarıda bahsedilen kültürel anlamdaki kutuplaşmanın kaynaklarını, 12 Eylül 1980 sonrası dönemde Turgut Özal iktidarıyla başlayan Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine eklemlenme sürecinde aramak mümkün müdür? Bu çalışma,, popüler kültürün Türkiye’de tarihsel olarak nasıl geliştiğini(kapitalistleşme sürecine paralel olarak), daha sonra da bu gelişimin aktörlerini, Türkiye’nin sosyo-ekonomik dönüşümünde oynadıkları rolleri içerik analizi yöntemiyle açıklamaya çalışacaktır. Çalışmanın çıkış noktası ve gelişimi, Rıfat Bali’nin “Tarz-ı Hayat’tan Life Style’a Yeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni Yaşamlar” adlı eserine dayandırılmıştır. Çalışma beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Türkiye’nin 80’li yıllardan itibaren piyasa ekonomisine geçişi konu edilir. İkinci bölümde serbest piyasa sisteminin temel aktörlerinin Türkiye’de göstermiş olduğu gelişim; üçüncü bölümde bu aktörlerin oluşturmuş olduğu neo- elitlerin temel görüşleri açıklanmıştır. Dördüncü bölümde siyasal İslam’ın yükselişi karşısında elitlerin takınmış olduğu durum aktarılmıştır. Son bölümde ise organik aydınların basında nasıl zemin edindikleri belirtilmiştir.
12 Eylül 1980 darbesi soması serbest piyasa ekonomisi ile tanışan Türkiye toplumu batılı anlamda tüketmeyi öğrendi. 80 öncesi tasarruf yapan ve yerli malı kullanmaya hükümetlerce, sendikalarca, sivil toplum kuruluşu ve aydın olarak nitelendirilen entelektüelleriyle Türkiye toplumu 80 soması hayattan zevk alan ve tüketim ile kendisini yeniden üreten bir imaja büründü. 80 darbesinin politik ortamında gençler siyasetten uzak durdular. Apolitik bir toplumsal alt zemin içerisinde gençler seçkin elitlerin arasına katılmak için ya özel sektörü ya da siyaset arenasını kullandılar.