Hukuk Yüksek Lisans Programı / Law Master's Degree Program
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/509
Browse
Browsing Hukuk Yüksek Lisans Programı / Law Master's Degree Program by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 33
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Roma Hukukunda Kira Sözleşmesi (locatıo conductıo reı)(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007-09) Sevimli, Emine; Bülent TahiroğluModern hukuklarda özellikle taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleri ekonomik ve sosyal açıdan önemli bir yere sahiptir. Zira herkesin mülkiyetine sahip olduğu bir evde oturmaya gücü yetmeyebilir veya bunu istemeyebilir. Bunun sonucunda kira sözleşmesine dayanarak bir taşınmazı kullanma ve bu taşınmazdan yararlanma hakkını elinde bulunduran kiracı yönünden bu hakkın hukukî olarak korunması büyük öneme sahiptir. Eğer kiraya veren, kira sözleşmesini, istediği zamanda ve istediği sebebe dayanarak sona erdirebilme hakkına sahip olursa, kiraya verenin bu hakkını kötüye kullanması ve kiracı açısından hakkaniyete aykırı bir sonucun doğması kaçınılmaz olacaktır. Kira sözleşmenin sosyal ve ekonomik açıdan önemi gözönünde bulundurulduğunda, bu sözleşmenin hukuk düzeni içerisindeki önemi daha iyi anlaşılabilir. Özellikle taşınmazlara ilişkin kira Roma’da çok rastlanılan ve sosyal açıdan önemli bir hukukî kurum olarak hukukî uyuşmazlıklara sebebiyet vermiş ve bu uyuşmazlıklara çözümler getirmek amacıyla düzenlemeler yapılmıştır. Kiracı ve kiraya veren tarafın ekonomik ve sosyal açıdan genellikle eşit durumda olmadıkları hususu ve kiracıların içinde bulundukları yaşam koşulları gözönünde bulundurulduğunda, Roma’da, kiracı ile kiraya veren arasındaki ilişkinin hukukî açıdan eksiksiz olarak düzenlenmesine büyük ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılabilir.Publication Geçici iş ilişkisi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı, 2007-12) Erdem, Onur; Turhan EsenerBu çalışmanın konusu, Türk iş hayatı uygulamasında önceden var olan ve 4857 sayılı İş Kanunu ile düzenlenen geçici iş ilişkisi kurumunun bütün özellikleri ile ortaya konulmasıdır. Araştırma üçlü bir ilişkiye sahip karışık bir kurum olan geçici iş ilişkisinin tarafları yönünden incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada geçici iş ilişkisi benzer kurumlarla karşılaştırılmış, geçici iş ilişkisinin bu kurumlarla fark ve benzerlikleri ortaya konulmuştur. Ayrıca bu çalışmada özel istihdam bürolarına yer verilmiş ve ülkemizdeki uygulama incelenmiştir. Yine bu çalışmada geçici iş ilişkisindeki tarafların hak ve borçlarına değilmiş, geçici iş ilişkisinin toplu iş hukuku yönünden de incelemesi yapılmıştır. Araştırmada, geçici iş ilişkisi kurumunun temel nitelikleri ele alınmıştır. Bu araştırmada geçici iş ilişkisi konusunda uygulamada ortaya çıkan sorunlar da ele alınmıştır. Araştırma geçici iş ilişkisinin temel özelliklerine ışık tutma amacı taşımaktadır.Publication Türk Hukuku' nda "hasta hakları" kavramı ( hukuki nitelik ve sonuçları )(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı, 2008-06) Güllüoğlu, Yasemin; Hüseyin HatemiKisilik Hakkı olarak öngörülen Hasta Hakkı Türk hukuk sistemin de kanun hükmünde düzenlenmesi gereken önemli bir meseledir. Uluslar arası bildirgeler ısığın da düzenlenmis olan Hasta Hakları Yönetmeliği az da olsa hasta- hekim, hasta- hastane arasında ki husumetlerin çözümünde büyük bir etken olusturmaktadır. Yaptığımız bu çalısma ile hasta hakkı kavramının Türk hukuk sisteminde ki yeri ve önemi bir kez daha belirginlestirilmistir. Hastaların haklarının olduğu ve bu hakların Anayasa ile korunduğu göz ardı edilmeyecek bir meseledir. ?nsan hakları evrensel beyannamesin de bile kimsenin vücut bütünlüğü kendi rızası olmadan engellenemez, devredilemez bir hak olduğu belirtilmektedir. Bu çalısma bu beyannameden yola çıkarak hazırlanmıstır. Tezin birçok bölümün de uluslar arası bildirgelerden ve hasta hakları yönetmeliğinden bahsedilmistir. Bu maddeler ısığın da konu daha açık hale getirilmeye çalısılmıstır. Anahtar Sözcükler : Hasta Hakkı, Kisilik Hakkı, Bildirgeler, Hasta Hakları Yönetmeliği, Hasta-hekim, Hasta-Hastane, Hastanın Rızası.Publication Yeni Türk Ceza Kanunu' nda insan üzerinde deney suçu (Tck. madde 90)(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı, 2008-08) Alan, Esra; Öztürk, BahriDin adamları ve sihirbazların hastalıkları iyilestirmek için esrarlı ilaçlar, sihirler kullandıkları dönemden bugüne, yüzyıllar süren bir durgunluktan sonra, bilimin ve teknolojinin son yıllarda ilerledigi ve sürekli olarak gelisme içinde oldugu gözlenmektedir. Buna kosut olarak, amacı insan saglıgını korumak ve hastalıklara çare bulmak olan tıp bilimi de gelisim sürecine devam etmektedir. Bilim adamları ve hekimler, her gün yeni bir gelismeye imza atmaktadır. Özellikle genetik alanda yapılan çalısmalar, organ ve doku nakilleri son zamanlarda en çok gelisme kaydedilen alanlardandır. Gerek bu alanlarda ve gerekse tıp biliminin diger alanlarında, ilerlemelerin gerçeklestirilebilmesi ve insan yasamının daha iyi korunabilmesi için bilimsel deneyler sonucunda elde edilecek yeni tekniklere ve yeni tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle insan üzerinde gerçeklestirilecek bilimsel deneyler ve denemeler tıp biliminin ilerlemesinde önemli bir yer tutmaktadır. Tıbbın gelismesi ve insanlıga faydalı olması için zorunlu olan deney ve denemeler, tümüyle kontrol dısı bırakılmamalı ve muhtemel tehditlere karsı dikkatli olunmalıdır. Yetersiz tedavi yöntemlerinin veya tıbbi hataların (malpraktis) deney olarak adlandırılmasının, insanı obje haline getiren ve insan degerini ihmal eder nitelikte cüretkar arastırma projelerinin ortaya çıkmasının önüne geçilmelidir. Özellikle kinci Dünya Savası’ndan sonra, Nazi Almanyası’ ndaki toplama kamplarında deney ve deneme adı altında yapılan insanlık dısı uygulamalara tepki olarak bu alandaki ilk uluslararası antlasma ortaya çıkmıstır. Bununla birlikte, hukukçuların ve tıp uygulamacılarının ilgisi bu alana yogunlasmıs ve bu alanda uygulanacak etik kurallar belirlenmeye çalısılmıstır. Ülkemizde de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 90. maddesi ile insan üzerinde deney ve deneme fiilleri yasal boyutta ele alınmıstır. Bu yapılırken uluslararası alanda yerlesmis etik kurallar 90. maddeye aktarılmaya çalısılmıstır. Bununla birlikte, tıp alanındaki birçok konu ve tıbbi müdahale biçimini, tıp ve hukukçular arasında görüs ayrılıgına yol açmayacak biçimde ele alan ve bizim için rehber niteliginde olan Avrupa Konseyi nsan Hakları ve Biyotıp Sözlesmesi de Türkiye tarafından onaylanarak yürürlüge girmis ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelmistir. nceleme konumuz olan Türk Ceza Kanunu’nun 90. maddesinin baslıgı ile içerigi uyum içinde degildir. Zira maddede « deney » ve « deneme » adı altında iki ayrı suç düzenlenmistir ancak bu durum madde baslıgına yansıtılmamıstır. Biz çalısmamızda her iki suç tipini, uygulandıgı kisi yönünden de « yetiskinler» ve « çocuklar» olmak üzere ikiye ayırarak ele alacagız. Gerekli görülen yerlerde deney ve deneme suçu ayırımı yapılacaktır. Genel bilgilerin verildigi yerlerde ise, 90. maddenin bütününe yönelik açıklamalar yapılacaktır. Bu dogrultuda çalısmamız iki bölümden olusmaktadır. lk bölümde, insan üzerinde deney ve gelisimi hakkında genel bilgiler verilecektir. Bu bölümde, deney ve denemenin içerigi tespit edilerek kavram üzerinde durulduktan sonra insan üzerinde deney baglamında tıbbi ceza hukukuna egemen olan ilkeler ve korunan temel haklar belirtilecektir. Daha sonra, uluslararası bazı belgeler ile mevzuatımızda insan üzerinde bilimsel deney ve denemeye iliskin düzenlemelerin tümü incelenecektir. Çalısmamızın ikinci bölümü; Türk Ceza Kanunu’nun 90. maddesi kapsamında, insan üzerinde deney suçunun suç tipi olarak incelenmesine ayrılmıstır. 90. maddede ele alınan “deney” ve “deneme” suçu iki ayrı suç tipi olarak ayrı ayrı incelenmis ve bu suçların uygulandıgı kisiler yönünden de “yetiskinler” ve “çocuklar” üzerinde olmak üzere ikili bir ayrım yapılmıstır. Türk Ceza Kanunu kapsamında deney ve deneme fiillerinin gerçeklestirilebilmesi için gerekli kosullar da bu bölümde belirtilmistir. Bu bölümdeki incelememizde yeri geldikçe, Avrupa Konseyi nsan Hakları ve Biyotıp Sözlesmesi’nin ilgili maddeleri ısıgında, 90. maddeye iliskin önerilere de yer verilmistir.Publication Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı, 2009-04) Yılmaz, Davut; Mustafa Ruhan ErdemBu çalısmanın konusu, Türk hukukunda yeni bir kurum olan Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve bu ertelemenin hukuk sistemimize etkileridir. 2005 yılına kadar Türk hukukuna yabancı olan kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumu, hukukumuzda 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile girmistir. Çocuk Koruma Kanununun yanında 5560 sayılı Kanunla 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan degisiklikle, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumu, güncel halini alarak, çocukların yanında yası büyük olan kisiler hakkında da uygulanmaya baslamıstır. Bu çalısmada, 5560 sayılı Kanunla yapılan degisiklikler kapsamında kamu davasının açılmasının ertelenmesi, benzer diger müesseselerle karsılastırılarak, hukuki nitelendirilmesi yapılmıs, uygulama ve uygulamada görülen aksaklıklar ele alınmıstır. Bu tez giris, tartısma ve sonuç olmak üzere üç bölümden olusmaktadır. Giris bölümünde, genel olarak Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi kurumu, tartısma bölümünde, birinci kısmında, erteleme kavramı ve ertelemenin çesitleri, ikinci kısmında,kamu davasının açılmasının ertelenmesine iliskin ilkeler, üçüncü kısmında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı. Sonuç bölümünde ise Kurumun geregi gibi uygulanması için yapılması gerekli teknik ve hukuki düzenlemeler incelenmistir.Publication Resmi belgede sahtecilik suçu(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2016-03) Turhan, Çağda Nur; Tezcan, Durmuş5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 204. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunun incelendiği bu yüksek lisans tezinin amacı; bu konuda önceki çalışmalardan ve kanun koyucunun ortaya koyduğu metinden yararlanarak, belge tanımı, suçun tarihçesini, suçun tüm unsurlarını ve oluşum şeklini, özelliklerini, özel görünüş biçimlerini, yargılamada yetkili mahkemeleri, ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerini, dava zamanaşımı, soruşturma ve kovuşturulma şekillerini, yaptırımını ve güncel gelişimini incelemek; bu sayede okuyucuya sağlam bilgi vermektir. Çalışma konusu suçun incelenmesi sırasında güncel gelişmeler, doktrinel farklılıklar ve Yargıtay kararlarından yararlanılmıştır.Bununla birlikte; bu çalışma aynı zamanda gelişen teknoloji ile birlikte hayatımıza giren bilişim sistemleri ve bu yolla işlenen bilişim suçları kavramının açıklanmasına ve bilişim sistemleri üzerinden incelenen resmi belgede sahtecilik eylemlerinin hukuki durumunu tespit ederek ve cezalandırılması ile ilgili ülkemizdeki uygulamanın ne şekilde gerçekleştiği konusunda da aşamalı ve güncel bilgiler vermektedir.Publication Türk Borçlar Kanununa göre alt kira sözleşmesinde tarafların yükümlülükleri(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2016-08) Akyol, Coşkun; Ural Çınar, NihalAlt kira kurumunun niteliğinin, işleyişinin ve taraflarının birbirleriyle olan ilişkilerinin derinlemesine incelenmesi ve benzer hukuki kurumlarla farkının ortaya konulması alt kiraya ilişkin uygulamadaki uyuşmazlıkların çözümünü de kolaylaştıracaktır. Uygulamadaki alt kiraya ilişkin uyuşmazlıklara alt kira konusunun iyi bilinerek müdahale edilmesi durumunda olaylar hakkında verilecek kararların hukuka uygunluk derecesinin yüksek olacağı ortadadır. Alt kira konusunun iyi bir şekilde öğrenilmeden uygulamadaki uyuşmazlıklar hakkında karar verilmesi halinde ise, hukuka aykırı uygulamalarla karşılaşmamak mümkün değildir.Publication Medeni Usul Hukukunda ön inceleme(2016-10) Tangal, Abdülaziz; Taş Korkmaz, Hülya6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yargılama faaliyetlerindeki kronolojik sıra gözetilerek bir düzenleme yapılmıştır. Yargılama, davanın açılması ile başlayıp belirli aşamalardan geçerek hüküm verilmesi ile sonuçlanacaktır. Yargılama düzenli bir şekilde ilerlemeli ve makul süre içinde sonuçlanmalı ki, usul hukukunun en önemli amaçlarından biri olan kişilerin maddi hukuktan doğan haklarının korunmasına, saptanmasına ve gerçekleştirilmesine hizmet edebilsin. Ön inceleme, yargılamayı gereksiz şekilde uzatabilecek unsurların ayıklanacağı, tahkikat ve hüküm için davanın olgunlaştırılmasına yönelik hazırlık işlemlerinin yapılacağı bir aşama olarak 6100 sayılı HMK ile getirilen yeniliklerden birisidir. Ön inceleme aşamasında öncelikle dosya üzerinden dava şartları ve varsa ilk itirazlar incelenip karara bağlanacaktır. İddia ve savunma kapsamında uyuşmazlık konularının tespit edilmesi ve üzerinde serbestçe tasarruf edilebilen davalarda tarafların sulhe veya arabulucuya teşvik edilmesi için ön inceleme duruşması açılacak ve daha önceden bildirilen ancak toplanmayan deliller toplanacaktır. Taraflar sulh olmadıklarında veya arabulucuya gitmeyi kabul etmediklerinde ise tahkikat için tüm hazırlıklar yapılmış olduğundan tahkikat aşamasında, deliller tartışılıp dosya tekemmül ettirilerek yargılamanın bir sonraki aşamasına geçilip hüküm verilebilecektir. Böylece yargılamanın işleyişi daha da hızlanacak ve gereksiz zaman kayıplarının önüne geçilmiş olacaktır. Ancak ön inceleme aşamasının en iyi şekilde sonuçlandırılması için gerek tarafların ve gerekse davaya bakan hâkimin sürekli hazırlıklı olmaları, yapılması gereken işlemleri zamanında yapmaları ve dosyayı -davayı- çok iyi bir şekilde takip etmeleri gerekmektedir. İşte bu çalışmada, Medeni Usul Hukukunda yeni bir kurum olan ön inceleme aşaması, kanuni sistematiğe bağlı olarak ve uygulamaya yönelik tüm detayları ile incelenmeye çalışılacak, getiriliş amacına uygun işletilmesi halinde yargılamayı hızlandırabileceği üzerinde durulacaktır.Publication Ticaret şirketlerinin birleşmelerinde koruyucu tedbirler(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2019) Penbegüllü, Zeynep Kübra Kavcar; Cuylan, Pınar Çağla KandıralıoğluHazırlamış olduğumuz yüksek lisans tezinde, şirket birleşmeleri ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun getirmiş olduğu koruyucu tedbirler ile koruyucu tedbir niteliğindeki davalar ele alınmıştır. Bu çalışmanın ilk bölümünde şirket birleşmelerine genel bakış mahiyetinde temel özellikler sunulmuştur. Daha sonra şirket birleşmelerinin öncesi ve sonrası işlemler ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise çalışmamızın ana kaynağını oluşturan koruyucu tedbirler ve davalar incelenmiştir. Ayrıca son bölümde birleşmeye katılan şirketlerde yabancılık unsurunun bulunması halinde uygulanacak hukuk kurallarına kısaca değinilmiştir. Bu çalışmada Türk Ticaret Kanunu ve gerekçesi başta olmak üzere, doktrinde yer alan tartışmalar ve görüşler temel kaynak olmuştur.Publication Marka hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kayb(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2019) Efendioğlu, Ezgi; Bellican, CüneytBugün marka adı verilen ayırt edici işaretler ilk çağlardan itibaren kullanılmış olsa da marka hukuku bakımından kanunlaşma dönemi 19. yüzyılda başlamıştır. Marka hukuku, fikri mülkiyet hukukunun bir parçası olmakla birlikte gelişimi 20. yüzyıla kadar dayanmaktadır. İlgili kesim, satın alacağı markanın kullanıldığı mal veya hizmetleri tanıyarak ona göre satın alma tercihlerini kullanmak istemektedir. Satın aldıkları mal veya hizmetin kalitesi ve kullanım amacı ilgililer nezdinde önemlidir. Böylece işletmeler, mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini temin etmekle birlikte ilgililer nezdinde bu markalarını tanıtmış olmaktadırlar. Markanın, ayırt etme, reklam ve tanıtım ile garantiyi temin etme gibi işlevleri bulunmaktadır. Tüm bu işlevler marka sahibinin ciddi emek ve yatırımları sonucu oluşur. Ülkemizde fikri haklara ilişkin ilk düzenleme 1857 tarihli Fransız Fabrika ve Ticaret Markaları Kanunu kaynak alınarak 1872 tarihli nizamname ile yapılmıştır. Bu nizamname 1888 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ülkemizde çağdaş hukuk normlarına göre düzenlenen ilk kanun 551 sayılı Markalar Kanunu olmuştur. Tez çalışmamamızın konusunu oluşturan sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilk kez 551 sayılı Kanun döneminde dolaylı olarak ortaya atılmıştır. 06.03.1995 tarihinde Avrupa Birliği ile alınan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararıyla birlikte Türkiye, marka hukuku mevzuatını AB mevzuatıyla uyumlu hale getirmeyi taahhüt etmiştir. Bu sebeple 27.06.1995 tarihinde 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır. Fikri ve sınai haklar alanındaki hızlı gelişmeler karşısında yürürlükte olan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri işlevsiz hale gelmiştir. Öte yandan mülkiyet hakları, kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğinden Anayasa Mahkemesi'nin peş peşe verdiği iptal kararları da yeni bir yasal düzenleme yapılmasını zorunlu kılmıştır. Böylelikle 22.12.2016 tarihinde kabul edilen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu, 10.01.2017 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve hukukumuzda ilk defa sınai mülkiyet haklarını birlikte düzenleyen bir kanun yaratılmıştır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile marka hukuku alanındaki düzenlemeler yalnızca kanun halini almakla kalmamış, bunun yanı sıra özellikle marka hukuku alanında yeni düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile marka tanımında, mutlak ve nispi ret nedenlerinde, marka hakkına tecavüz sayılan fiillerde, markanın kullanma koşullarında ve marka sahibince yasaklanacak fiillerin kapsamında değişikliğe gidilmesinin dışında, markanın kullanımın ispatlanması yükümlülüğü, muvafakat verilmesi, uzlaşma ve bir hükümsüzlük hali olan sessiz kalma yoluyla hak kaybı gibi yeni düzenlemeler de getirilmiştir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, ülkemizde 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile ilk defa pozitif hukukta yerini almasına rağmen 551 sayılı Markalar Kanunu döneminden itibaren içtihatlar ışığında hukukumuzda uygulanmaya başlamıştır. Esasen bunun sebebi, sessiz kalma yoluyla hak kaybının medeni hukukta yer alan hakkın kötüye kullanılması yasağı ve dürüstlük ilkesinin özel bir görünümü olmasıdır. Bu sayede marka hukuku alanında sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin pozitif bir düzenleme olmamasına rağmen Yargıtay tarafından verilen kararlar, marka hukukunda hak kaybının temelini oluşturmuştur ve sonrasında verilen kararları da etkilemeyi başarmıştır. Buna karşılık marka hukukunda sessiz kalma ilkesi uyarınca hak kaybı kavramı ile Medeni Hukuk bakımından hak kaybı birçok noktada birbirinden ayrılmaktadır. Her ne kadar 6769 sayılı yasa tamamıyla olmasa da kaynağını AB Marka Yönergesi ve Topluluk Marka Tüzüğünden almasına rağmen 6769 sayılı yasada sessiz kalma yoluyla hak kaybına geniş kapsamlı yer verilmemiştir. AB mevzuatında sessiz kalma yoluyla hak kaybı kurumuna kapsamlı ve diğer hükümlerden bağımsız olarak ayrı şekilde yer verilmiştir. Türk hukukunda bu kurum, sınai mülkiyet hukukunun tüm alanında uygulanabilecek genel bir hüküm olarak düzenlenmemiş, yalnızca markanın bir hükümsüzlük hali olarak ele alınmıştır. Bu bağlamda sessiz kalma yoluyla hak kaybının diğer sınai mülkiyet alanlarından ziyade yalnızca marka hukukuna özgü olarak getirildiğini söylememiz mümkündür.Item Tasarım Hakkına Tecavüz ve Hukuki Sonuçları(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2021) CAVİT, EBRU CEREN; Safiye Nur Bağrıaçık Simil ; Muharrem Tütüncü ; Onur SarıTasarımların hukuki anlamda korunmasına yönelik ihtiyaç, ürünlerin estetik ve görünümüne verilen önem nedeniyle tüm dünyada etkisini ve değerini gün geçtikçe arttırmaktadır. Tasarımlar; marka, patent, faydalı model ve coğrafi işaretler gibi, hukuki anlamda sınai mülkiyete konu olmuştur. Genel olarak tasarım, bir ürünün düşünsel ve yaratıcı bir faaliyet sonucu ortaya çıkarılan özelliklerini barındıran görünümüdür. Diğer fikri ve sınai mülkiyet haklarında olduğu gibi, yoğun bir emek ve mesai sonucu üretilen tasarım, hak sahibine geniş bir yetki verir. Tasarım hakkının niteliği gereği koruma kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi güçtür. Bu nedenle uygulamada sıkça karşılaşılan tasarım hakkına tecavüz fiillerine ve hak ihlallerine karşı, hak sahibinin etkin bir koruma ihtiyacı bulunmaktadır. Türk Hukukunda tasarım hakkı tecavüze uğrayan hak sahibinin ileri sürebileceği talepler ve açabileceği davalar ilgili mevzuat kapsamında belirlenmiştir. Bu çalışmamızda özetle ilk bölümde 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında tasarım hakkına ilişkin genel kavramlar; tasarım tanımı ve kavramı, tasarımın unsurları ve çeşitleri üzerinde durulmuştur. Akabinde, ikinci bölümde tasarım hakkına tecavüz sayılan haller irdelenerek tecavüzün belirlenmesi açıklanmıştır. Nihayetinde, üçüncü bölümde ise tasarımlara tecavüz halinde hak sahiplerinin açabileceği davalar ve ileri sürülebileceği talepler incelenmiştir. Genel hatlarıyla Türk hukukunda tasarım hakkının, tasarım hakkına tecavüzün ve hukuki sonuçlarının incelendiği bu çalışma konuya öğreti ve mevzuat hükümleri çerçevesinde hukuki anlamda yeni bir boyut kazandırmayı amaçlar.Item Ceza Hukuku Boyutuyla Çevrimiçi Çocuk Cinsel İstismarı(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2021) TUNA, GÜLBİKE NİLAY ELVERDİ; Efser Erden TütüncüÇocukların çevrimiçi cinsel istismarı başlığı altında yer alan birinci bölümde; siber uşaklaştırma (cyber grooming), uşaklaştırma sürecinde kullanılan teknikler; çocukla cinsel içerikli mesajlaşma (sexting), çocuğa cinsel amaçlı şantaj (sextortion), çocuk cinsel istismar materyali, gerçek zamanlı çocuk cinsel istismarı canlı yayını (live streaming of child sexual abuse in real time), uşaklaştırmanın (grooming) siber alanda nasıl gerçekleştiği ve yabancı hukuklarda bu suça ilişkin düzenlemeler aktarılmaya çalışılacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise siber uşaklaştırma suçu ve bu süreçte oluşan diğer suç tiplerinin Türk Ceza Hukuku ve Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirmesi yer almaktadır.Item Franchising Sözleşmesinin Haklı Sebeple Feshi(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2021) SARAÇ, MEHMET AKİF; Cüneyt BellicanGelişen teknoloji, ulaşım ve iletişim imkanlarının artması gibi etkenler dünyada serbest piyasanın gelişmesine neden olmuştur. Bu durumla doğru orantılı olarak artan rekabet nedeniyle üretici firmalar varlıklarını devam ettirebilmek ve tüketicilerin ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına çeşitli sürüm teknikleri geliştirmek mecburiyetinde kalmışlardır. Üretici firmaların bu doğrultuda geliştirmiş oldukları etkili sürüm tekniklerinden birisi de franchise sistemidir. Franchise sistemi ile birlikte, üretici firmalar aynı kalitedeki mal ve hizmetlerini çeşitli pazarlarda, düşük maliyet ve az risk ile franchise alan olarak isimlendirilen bağımsız tacirlere yaptırma imkanına sahip olmuşlardır. Üretici firma malının sürümünü yaparken düşük maliyet ve az risk durumundan avantaj sağlarken, franchise alan da başarılı olmuş, tanınmış bir markanın çatısı altında, sert rekabet koşullarına karşılık ticari faaliyette bulunma imkanına sahip olur. En etkili sürüm tekniklerinden olan franchise sistemini düzenleyen sözleşmeler ise franchising sözleşmeleridir. Kanunda düzenlenmemiş isimsiz sözleşme niteliğinde olan franchising sözleşmesini incelediğimiz bu çalışmamız altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, çalışmamızın ana konusu olan francihisng sözleşmesinde haklı sebeple fesih konusunun anlaşılabilmesi adına, franchising terimi, franchising sözleşmesinin tarihi gelişimi ve tanımı üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulmuştur. İkinci bölümde, franchising sözleşmesinin unsurları, hukuki niteliği, şekli, türleri ve benzer sözleşmeler ile karşılaştırılması teferruatlıca incelenmiştir. Çalışmamızın üçüncü bölümünde, haklı sebeple fesih konusunun daha iyi anlaşılması adına tarafların yükümlülükleri değerlendirilmiştir. Çalışmamızın dördüncü bölümünde franhising sözleşmesinin sona erme halleri üzerinde durulmuştur. Çalışmamızın beşinci bölümünde çalışmamızın ana konusunu oluşturan franchising sözleşmesinin haklı sebeple feshi konusu detaylı biçimde ele alınmıştır. Bu kapsamda fesih kavramı, haklı sebep kavramı, haklı sebep oluşturabilecek hâller gibi hususlar doktrinde mevcut farklı görüşleri de tartışmak suretiyle incelenmek franchising sözleşmesinin haklı sebeple feshi konusu tüm yönleriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Altıncı ve son bölümde ise, franchise sözleşmesinin sona ermesinin sonuçları ve tarafların sözleşme sonrası borçları incelenmiştir.Item Yapay Zeka'nın Sorumluluk Hukukundaki Konumu ve Büyük Veri ile İlişkisi(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2021) AKSOY, ECEM; Cüneyt BellicanBu çalışmanın konusu, Yapay Zeka (YZ) ve temel unsurlarının Türk Hukuku ve Uluslararası Hukukta sorumluluk ve Büyük Veri alanlarında çeşitli yönleriyle araştırılmasıdır. Çalışma, Türk Hukuku ve Uluslararası Hukukta Yapay Zeka'nın hukuk sistemlerinin sorumluluk ve büyük veri alanında ortaya çıkan veya çıkabilecek ortak durum, çözüm ve gelişmeler konusunda teknik olmayan ve çoğunlukla hukuk bilimi ile ilgilenen kişiler için çeşitli bilgiler sunmaktadır. Çalışma; Yapay Zeka, Sorumluluk ve Büyük Veri olmak üzere üç ana başlık altında ve dört bölümde detaylı olarak çeşitli mevzuat hükümlerine, mahkeme kararlarına, uzman raporlarına ve kanun tekliflerine, yapay zekayı düzenlemek için mevcut çabalara vd. değinilerek incelenmiştir. Çalışma sonucu ortaya çıkan verilere göre, Yapay Zeka'nın şuan için tek başına bir kişi olarak sorumlu tutulamayacağı, sorumlukta müşterek ve müteselsil sorumluluk söz konusu olabileceği, zarar görenlerin tazmini için tazminat programı geliştirilmesi ve Yapay Zeka için uluslararası boyutta kapsayıcı hukuki düzenlemeler getirilmesi gerektiği gözlemlenmiştir.Item Türk Ticaret Kanunu'nda Kuruluştan Sonra Devralma (TTK M.356)(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2021) CANBAZ, FATMA; Pınar Çağla Kandıralıoğlu CuylanHazırlamış olduğum yüksek lisans tezimde; Türk Ticaret Kanunu'nun 356. maddesinde yer alan ve kanuna karşı hile başlığını taşıyan, anonim şirketlerin tescilinden itibaren iki yıllık süre içerisinde belirli niteliklerdeki malvarlığı değerlerini devralmaları ve kiralamaları incelenecektir. Çalışmamızın ilk bölümünde; anonim şirket, tanımı, unsurları ve kuruluşu ele alınıp; devamında, TTK m.356 hükmünün üst başlığı olan kanuna karşı hile üzerinde durulacaktır. İkinci bölümde; esas konumuz olan anonim şirketlerin kuruluştan sonra belirli niteliklerdeki mal varlığı değerlerini devralması ve kiralaması ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. Üçüncü ve son bölümde ise madde hükmünden kaynaklı olan sorumluluk halleri, kimlerin sorumlu olabileceği ve bu sorumluluk sonucunda uygulanabilecek yaptırımlar açıklanarak, maddenin uygulaması ile ilgili çeşitli problemler, uygulama ve öğretideki eleştiriler ışığında ele alınacaktır.Item Müşterek Avarya(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2021) SÜZEN, AHENK ÇİÇEK; Muharrem TütüncüGünümüzde dünya ticaretinin büyük bir kısmının denizyolu ile yapılması denizciliğin dünya ticareti üzerindeki önemini her daim canlı tutmaktadır. Deniz ticaretinin uluslararası özelliği, ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıklara hangi kuralların uygulanacağı konusunda belirsizlikler ortaya çıkarmaktaydı. Bu belirsizlikleri ortadan kaldırmak için deniz ticaret hukukuna ilişkin uluslararası ortak kurallara ihtiyaç doğmuştur. Denizcilikte yaşanabilecek olan tehlikelere karşın yapılacak fedakârlık ve masrafların düzenlendiği müşterek avarya konusu 'York Anvers Kuralları' altında toplanarak çözüme kavuşturulmuştur. Günümüzde müşterek avarya müessesi bu kurallar bağlamında çözülmektedir. Türk Hukuku'nda müşterek avaryaya ilişkin düzenlemeler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu içerisinde kendisine yer bulmaktadır. Bununla birlikte 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, York Anvers Kurallarına atıf yaparak müşterek avaryaya ilişkin hukuki uyuşmazlıkların York Anvers Kurallarına tabi olduğunu hüküm altına almaktadır. Bu çalışmada müşterek avaryanın özel türlerini ele almak amaçlanmıştır. Bu bakımdan müşterek avarya 6102 sayılı Türk Ticaret kanunu ve 2016 York Anvers Kuralları kapsamında incelenmiştir.Item Yargı Kararları Işığında Hizmet Kusuru ve Kişisel Kusur Ayrımı(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) CERAN, ASLI ŞEYMA; Mustafa Aytaç ÖzelçiKamu hizmetlerinin yerine getirilmesi esnasında meydana gelen zararlardan dolayı idarenin sorumluluğu üzerinde en çok tartışılan konulardan biridir. Sorumluluğun sınırının ve kapsamının mevzuatta yer almayarak her somut olaya göre değerlendirilmesi, içtihatta görüş farklılığına neden olmuştur. Çalışmamızda idarenin sorumluluğunun belirlenmesinde önemli rol oynayan hizmet kusuru ve kişisel kusur kavramları ile nispeten daha sonra kullanılmaya başlanan görev kusuru kavramı ele alınmıştır. Kamu görevlisinin görevinden tamamen ayrılamayan davranışları ile vermiş olduğu zararların kişisel kusuru oluşturduğu, içtihatlarda bunun görev kusuru olarak da nitelendirildiği, kamu görevlisinin görevinden tamamen ayrılabilen davranışlarının ise salt kişisel kusuru oluşturduğu hususları açıklanarak hangi durumda ilgili kamu görevlisine rücu edilmesi gerektiği farklı görüşleri içeren yargı kararları ışığında ele alınarak açıklanmaya çalışılmıştır.Item Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Üçüncü Kişiler Tarafından Açılan Tapu İptal ve Tescil Davaları(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) GÖKPINAR, MERT; Güler Gümüşsoy KarakurtArsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile yüklenici, finansı kendisi tarafından sağlanarak arsa sahibinin arsası üzerine bina yapım işini üstlenmekte; arsa sahibi ise bedel olarak yapılacak binadan bir kısım bağımsız bölümün mülkiyetini yükleniciye devretmeyi vaat etmektedir. Çalışmamızda, üçüncü kişilerin; yüklenici ya da arsa sahibinden bağımsız bölüm edinirken karşılaştıkları hukuki meselelere değinildikten sonra mülkiyet kazanımına ilişkin açmış oldukları tapu iptal ve tescil talepli davalarının görünümleri ve bu davanın özüne ilişkin açıklamalar getirilmeye gayret gösterilmiştir. Çalışmamızın ilk bölümünde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi genel çerçevesiyle ele alınmış olup konuya ilişkin ayrıntıya girilmemiştir. İkinci bölümümüzde üçüncü kişinin bağımsız bölüm edinme yolları, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin temerrüt nedeniyle sona ermesi ve bunun üçüncü kişilere olan yansıması ve son olarak hak kazanılan bağımsız bölümlere ilişkin üçüncü kişiler tarafından açılan tapu iptal davalarının uygulamadaki görünüm biçimlerine yer verilmiştir. Son bölüm olan üçüncü bölümümüzde ise üçüncü kişi tarafından açılan tapu iptal ve tescil talepli davanın özüne ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur.Item 4857 Sayılı İş Kanunu'nda Geçersiz Sebeple Yapılan Feshin Sonuçları(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) KONT, ÖZGE; Ender Demirİşveren, iş güvencesinden yararlanan işçinin, iş sözleşmesini ancak geçerli bir sebeple sona erdirmelidir. İşçiden kaynaklı geçerli sebepler, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından doğmaktadır. İşin, işyerinin veya işletmenin gereklerinden kaynaklanan geçerli fesih sebepleri ise ekonomik, teknolojik veya yapısal değişikliklerdir. Geçerli fesih sebebinin varlığı dışında, işverenin ayrıca feshi yasada öngörülen usule uygun olarak yapması gerekmektedir. İşçi, fesih bildiriminde bir sebep gösterilmediği ya da gösterilen sebebin geçerli olmadığı iddiasıyla feshe itiraz edebilecektir. İşe iade davasının sonunda, fesih sebebinin geçerli olmadığı veya feshin şekli şartlarına uyulmadığı anlaşıldığı takdirde, feshin geçersizliği tespit edilerek, işçinin işe iadesine karar verilecektir. Aynı zamanda, kararın kesinleştirilmesine kadar işçinin en çok dört aylık boşta geçen süre ücreti ile diğer haklarına ve işverenin işe başlatmaması halinde ödeyeceği, en az dört, en fazla sekiz aylık işe başlatmama tazminatına da hükmedilecektir. Boşta geçen süre ücreti ve diğer sosyal haklar, dört aylık süreyle sınırlıdır. Dört aylık boşta geçirilen süre, işçinin kıdemine eklenecektir. Dolayısıyla, boşta geçen sürenin, kıdeme bağlı haklara etkisi de önemlidir. İşe iade davası sonucunda, işçi işe başlatıldığı takdirde, geçersiz fesihle kendisine ödenen kıdem ve ihbar tazminatının iadesi gerekir. Kanun koyucu, peşin ödenen bu tazminatların dört aylık boşta geçen süre ücretinden mahsup edilmesi gerektiğini belirtmektedir.Item Bilgisayar Programlarının Korunmasının Fikri Hukuk Çerçevesinde Değerlendirilmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) TAPCI, ELİF NUR; Özlem Acar ÜnalTeknolojinin hızla gelişmesiyle beraber bilgisayar programları da hayatımızın her alanına dahil olmuştur. Bilgisayar programlarının korunmasına ilişkin izlenmesi gereken yol, bilgisayarların ilk ortaya çıktığı zamandan beri tartışma konusu olmuştur. Bilgisayar programlarının korunmasına yönelik ortak görüş, programların fikir ve sanat eseri olarak korunması yönündedir. Bilgisayar programları mevzuatımızda da Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser olarak koruma bulmuştur. Bu çalışmada ilk olarak bilişim ve bilgisayar teknolojisi kavramları açıklanacak, peşinden fikri mülkiyet hukukunun tarihsel gelişimi incelenecektir. İkinci bölümde bilgisayar programlarının eser niteliği tartışılıp fikri mülkiyet korumasının kapsamı açıklanmaya çalışılacaktır. Son bölümde ise bilgisayar programları üzerindeki fikri hakların ihlal edilmesi durumunda başvurulabilecek hukuki yollar ifade edilecektir.