Hukuk Fakültesi / Faculty of Law
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/133
Browse
Browsing Hukuk Fakültesi / Faculty of Law by Rights "info:eu-repo/semantics/closedAccess"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Metadata only Ben, Sen ve Titius(Yeditepe Üniversitesi adına Prof. Sultan Tahmazoğlu Üzeltürk, 2021) ÖZ, MAYA TURGUTJustinianus’un Digesta’sında fragmentumları alıntılanan klasik dönemin büyük hu-kukçularından biri de Celsus’tur. Celsus hukuk tarihinde “impossibilium nulla obligatio est” ilkesini ortaya atan kişidir. Bu makaleye konu fragmentumda Celsus, sebepsiz zenginleşme kurumunu ilgilendiren ilginç bir olay örneği veriyor. Verdiği örnekte dolaylı bir sebepsiz zenginleşme söz konusudur. Bu örneğin günümüz hukuk sistemine göre yorumlanması, sebepsiz zenginleşmeye dayanan iade talebinin dolaylı zenginleşmelerde kimin tarafından ileri sürülebileceği sorununu su yüzüne çıkarır. Bu noktada ise, taşınır mülkiyeti naklinin sebebe bağlı mı sebepten soyut mu olduğuna göre farklı sonuçlar doğabilir. Bir diğer soru da örnekteki dolaylı zenginleşmede sebepsiz zenginleşme yerine dürüstlük kuralına dayanan özel bir davanın mümkün olup olmadığıdır.Publication Metadata only Ceza Muhakemesi Hukukunda Eski Hale Getirme(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2024) ÖZAYDIN, ÖZDEMÇalışmamızda Türk literatüründe genellikle detaylı olarak yer verilmemiş olan “ceza muhakemesi hukukunda eski hale getirme” kurumu ele alınmıştır. Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK’ da) eski hale getirmeye ilişkin düzenlemeler Alman Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (StPO' nun) düzenlemeleriyle büyük ölçüde örtüştüğünden dolayı, kurumun açıklanmasında özellikle Alman içtihadı ve Alman doktrinindeki görüşler dikkate alınmıştır. Türkiye ve Almanya’da eski hale getirmeyle ilgili oldukça fazla sayıda mahkeme kararı olduğu görülmektedir. Bu durum eski hale getirme kurumunun uygulamadaki öneminin büyük olduğunun bir göstergesidir. Konumuzla ilgili olarak yargı kararları incelendiğinde; Alman içtihadında, genellikle kaçırılmış olan başvuru süresinin ne zaman kusurlu ya da kusursuz sayılacağı sorusuna yanıt arandığı gözlenmektedir. Eski hale getirme çerçevesinde “kusuru olmaksızın” ifadesinden tam olarak ne anlaşılması gerektiği ve hangi durumlarda söz konusu olabileceği sorusunun açıklığa kavuşturulabilmesi elzemdir. Nihayetinde eski hale getirme kurumundan faydalanmak isteyen kişinin buna dair başvurusunun başarılı olup olamayacağı ihtimalinin öngörülebilir olması oldukça önemlidir. İşte çalışmamızda eski hale getirmenin Türk ceza yargılamasındaki uygulama alanını belirginleştirebilmek için, bilhassa bahse konu olan sorulara cevap verilmeye çalışılmıştır. Zira konumuzla ilgili olarak Türk içtihadında ekseriyetle kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmeyen ilgili kişinin kusursuz sayılacağı üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.Publication Metadata only Çizgi Savaşları: Markanın Kullanım Yoluyla Ayırt Edicilik Kazanmasının ABGM’nin Adidas AG v. EUIPO Kararı Bağlamında Değerlendirilmesi(Seçkin Yayıncılık, 2021) Öndoğan, Ece Nüket; TÜTÜNCÜ, MUHARREMİktisadi alanda özellikle küresel şirketler arasında yaşanan rekabet, fikri mülkiyet hukuku alanına da sirayet etmekte ve büyük çaplı marka savaşlarını tetiklemektedir. Bu çerçevede mal veya hizmetleriyle örtüştüğü düşünülen işaretler marka olarak tescil edilmekte ve marka hakkının sağladığı korumadan yararlanarak hemen her fırsatta rakiplere karşı amansız hukuki mücadelelere girişilmektedir. Hazır giyim alanındaki önde gelen küresel markalardan biri olan Adidas da uzun yıllardır kullandığı ve çeşitli versiyonlarını tescil ettirdiği “üç şeritli marka”sını, rakiplerine karşı hukuken kendisine sağlanan imkanlar çerçevesinde ve ancak oldukça agresif bir tutum içerisinde korumaktadır. Yakın geçmişe kadar bu konuda oldukça başarılı bir görüntü çizen şirket, Avrupa Birliği Genel Mahkemesi’nin (ABGM) üç şeritli markanın ayırt edici olmadığına ve kullanım sonucunda ayırt edici nitelik kazandığına ilişkin iddianın ispatlanamadığına hükmettiği kararıyla sarsılmıştır. Ayırt edici olmayan işaretlerin marka olarak tescili, ancak kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanılması halinde mümkün olabilmektedir. Bu olgunun ispatı için genelgeçer kurallar mevcut olmadığından, yargısal mercilerce yol gösterici bazı kriterler benimsenmiştir. Marka hakkının himaye sağlayacağı coğrafyadaki ilgili çevre nezdinde, marka bilinilirliğinin belirli eşiği aştığının ortaya konulması amacıyla bilirkişi raporları, pazar araştırmaları, analiz raporların, reklam ve tanıtım faaliyetleri, anket çalışmaları gibi veriler ileri sürülebilmektedir. AB markaları yönünden, ayırt ediciliğin ispatında Birlik sınırlarının bir bütün olarak mı ele alınacağı, yoksa her bir üye devlete ayrı bir coğrafya olarak mı muamele edilmesi gerektiğine yönelik tartışmalar, son dönemlerde ABAD kararları çerçevesinde somutlaşmaya başlamıştır. Bu çerçevede ABGM, Adidas kararında her bir üye devletten ayrı ayrı veri ibraz edilmesine gerek olmasa da Adidas tarafından ibraz edilen raporların bahse konu işaretin üye devletlerin tamamında kullanım yoluyla ayırt edici nitelik kazanıldığı olgusunun ispat etmekte başarılı olamadığı gerekçesiyle, markanın hükümsüzlüğüne karar vermiştir.Publication Metadata only H Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Tasarımların Hükümsüzlüğü*(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2021) SİMİL, SAFİYE NUR BAĞRIAÇIKTasarım, bir fikri çabanın sonucunda ortaya çıkan ürünün tamamı veya bir parçası üzerindeki hakkın bütünü olarak ifade edilir. Tasarımla- rın hukuken korunabilmesi için yeni ve ayırt edici nitelikte olması, ilgili ürünün teknik zorunluluğun sonucunda ortaya çıkmış olmaması, kamu düzeni ve genel ahlâka aykırı olmaması ve tasarım üzerindeki hakkın gerçekten o tasarımı ortaya çıkaran hak sahibine ait olması gerekir. Bu şartları taşımıyor olması halinde tescil edilmiş olan bir tasarımın hüküm- süz kılınması gerekecektir. Türk hukukunda bir tasarımın hükümsüz kılınması ancak mahkeme kararıyla mümkün olabilir. Bu çalışmada 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) hükümleri kapsamında tasa- rımların hükümsüzlüğü hâlleri ve hükümsüzlük kararının hukukî sonuç- ları Avrupa Birliği 6/2002 sayılı Topluluk Tasarımları Hakkında Konsey Tüzüğü (ABTasT) ile Avrupa Birliği Tasarımların Hukuki Koruması Hakkında Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi (ABTasD) hükümleriyle birlikte incelenecektir. Tasarımların kısmi hükümsüzlüğü çalış- manın hacmini genişleteceği düşüncesiyle kapsam dışı bırakılmıştır.Publication Metadata only İcra ve İflâs Kanunu’nun 111/a Maddesi Çerçevesinde Borçluya Satış Yetkisi Verilmesi Üzerine Gerçekleşen Taşınmaz Satışı Bakımından Türk Borçlar Kanunu’ndaki Ayıptan Doğan Sorumluluğa Dair Hükümlerin Uygulanabilirliğinin Değerlendirilmesi(Seçkin Yayıncılık A.Ş., 2024) AYKUT, GÖKHAN; ZİYAN, AYŞE7343 sayılı Kanun’la, hukukumuzda, borçluya satış yetkisi verilmesi olarak adlandırılan yeni bir prosedür öngörülmüş- tür. Bu çalışmada, öncelikle borçluya satış yetkisi verilmesi prosedürü hakkında genel bilgiler verilecek; ardından, bu prosedür çerçevesinde gerçekleşen satışın hukukî niteliği tespit edilmeye çalışılacaktır. Daha sonra, borçluya satış yetkisi verilmesi üzerine gerçekleşen taşınmaz satışının -tespit ettiğimiz- hukukî niteliğine bağlı olarak, kural olarak, iradî satışlar bakımından uygulama alanı bulan Türk Borçlar Kanunu’ndaki ayıptan doğan sorumluluğa dair hükümle- rin, bu satış bakımından uygulama alanı bulup bulamayacağı hakkında değerlendirmeler yapılacaktır.Publication Metadata only İnşaat Sözleşmelerinde Eksik İfa Ayıplı İfa Ayrımı(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2022) KARAKURT, GÜLER GÜMÜŞSOYİnşaat sözleşmelerinde eksik ifa ve ayıplı ifa ayrımı somut uyuş-mazlığa uygulanacak hükümlerin belirlenmesi açısından son derece önemlidir. Teslim edilen inşaat ayıplı ise yüklenici TBK mad. 474 vd. hükümlerine göre sorumlu olur. Eksik ifa halinde ise iş sahibi genel za-manaşımı süresi içerisinde ifa etmemeye ilişkin genel hükümlere başvu-rabilir. Yüklenicinin sözleşmede belirttiği nitelikleri taşımayan veya dürüstlük kuralına göre var olması gereken nitelikleri haiz olmayan inşa-atın ayıplı olduğu kabul edilir. Eksik ifa ise yüklenicinin sözleşmeye göre yapmayı taahhüt ettiği işlerin bir kısmını hiç yapmamasıdır. İnşaat sözleşmelerinde bazı durumlarda eksik ifa ile ayıplı ifa arasındaki ayrım kolayca yapılabilirken bazı durumlarda bunun tespiti zorlaşmaktadır. Çalışmamızda, öncelikle ana hatlarıyla eksik ifa ayıplı ifa ayrımı ele alınmış; daha sonra Yargıtay uygulaması da dikkate alınarak eksik ifa ayıplı ifa ayrımında bazı özel durumlar değerlendirilmiştir.Publication Metadata only Mahkemeye Erişim Hakkı Yönünden Doğrudan Doğruya Tam Yargı Davası Açılması Usulünde Zorunlu Başvuru ve Dava Açma Süresi Hakkında İçtihadi Görüşlerin Seyri(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2019) ÖZELÇİ, MUSTAFA AYTAÇİdarenin kamusal faaliyetlerinin yürütülmesi aşamasında haklarıihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davalarında, dava açma usulleri farklılık göstermektedir. Hak ihlalinin idari işlem ve eylemden kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusu, idari yargıya başvurunun usulünü de belirlemektedir. İdari işlemden kaynaklanan zararların giderimi için idareye -aksine yasal düzenleme olmadığı sürece- başvuru zorunluluğu bulunmadığı halde, salt idari eylemlerin sonucunda oluşan zararların giderimi için açılacak idari davada, idareye başvuru zorunlu tutulmuştur. Bu zorunlu başvuru, açılacak tam yargı davası yönünden bir “dava şartı”dır.İdareye zorunlu başvuru için öngörülen süre -özel yasada ayrı bir sürekabul edilmemişse- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile belirlenmiştir. Zorunlu başvuru sürelerinin ne zaman başlayacağı ve sona ereceği konusunda yeknesak bir uygulamanın olanaklı olmadığını, somut olayın tüm verilerine göre bir yorumun hakkaniyete daha uygun olduğunu belirten Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nin bu yaklaşımı, hak arama özgürlüğünün korunması yönünden son derece önem taşımaktadır.Publication Metadata only Popüli̇zm ve İnsan Hakları(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2022) YILDIZ, CERENSon zamanlarda sıklıkla gündeme gelen ve kullanımı yaygınlaşan popülizm kavramı, birçok tartışmaya ve çalışmaya konu olmaktadır. Popülizme ilişkin yapılan çalışmalarda popülizmin etki alanının, devlet- lerin sosyoekonomik yapısı ile etkin siyasi makamlardaki liderlerin rolü- ne bağlı olarak değişkenlik gösterdiği görülmektedir. Bu değişkenliğin günümüze en önemli yansıması ise insan hakları hukukuna yöneliktir. Popülizmin, insan haklarını açıkça reddetmemekle birlikte kavramı ken- di ihtiyaçları doğrultusunda yorumlayarak oldukça seçici ve araçsal bir yaklaşım benimsediği görülmektedir. Bu yaklaşım, artan sayıda ülkede popülist rejimlerin yükselişi ile insan hakları doktrinin son yarım yüzyıl- da kaydettiği ilerlemenin yeni ve farklı zorluklarla karşı karşıya kalma- sına ve insan haklarının önemli bir tehdit altında olmasına neden olmak- tadır. Bu çalışmada, söz konusu güncel popülist dalganın, insan hakları hukukuna ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasına etkisi, ileri sürdükleri eleştirel argümanlar çerçevesinde incelenecektir.Publication Metadata only Roma Hukukuna Göre Taşınmaz Mülkiyetinin Dikey Kapsamı(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2021) MINDIZ, EMİNERomanistlerin bir kısmı ve modern hukukçuların çoğunluğu tara-fından benimsenen geleneksel görüşe göre, mülkiyet hakkı mutlak ve sınırsız olup hakkın içeriği sadece yetkilerden ibarettir. Mülkiyet hakkı-na istisnaî nitelikteki yasal düzenlemeler ile getirilen sınırlamalar ise aslında bu hakkın özüne yabancıdır. Buna karşılık Roma mülkiyetinin mutlak ve sınırsız olmadığı görüşünü savunan Romanistler ise, mülkiyet hakkının eski hukuk devrinden itibaren, tıpkı modern hukuk sistemlerin-de olduğu gibi, gerek hukuk düzeni tarafından gerekse hukukî işlemler aracılığıyla bizzat malik tarafından kamu yararı veya özel yararlar sebe-biyle kısıtlandığını ifade etmişlerdir. Mülkiyet hakkına kamu hukuku ve özel hukuk tarafından getirilen kısıtlamalar ise, Roma hukukuna göre taşınmaz malikinin arazinin üstünde ve altında sahip olduğu hâkimiyetin sınırsız olmadığını desteklemektedir.Publication Metadata only Türk Borçlar Kanununun 470. Maddesi̇-Eser Sözleşmesi̇-Kapsamında Fi̇kri̇ Eser Kavramının Değerlendi̇ri̇lmesi̇(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2019) BELLİCAN, CÜNEYTTBK md.470’de tanımlanan eser sözleşmesi kavramına sadece maddi sonuçlu edimler girmez. Gayrimaddi sonuçlar da eser sözleşmesi-ne konu olabilir. Bu bağlamda, fikri eserler de eser sözleşmesi kapsa-mında değerlendirilebilir. Fikri eserleri konu olan sözleşmeler sıklıkla isimsiz sözleşmeler olarak karşımıza çıkar. Fikri eserlerle ilgili sözleş-melere, TBK md.470-486 arasındaki hükümler uygulanabilir. Yüksek mahkeme kararlarında da eser sözleşmesi geniş yorumlanmıştır.Publication Metadata only Veri̇ Sorumlusunun Aydınlatma Yükümlülüğü(Legal Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., 2019) ÜNAL, ÖZLEM ACARKişinin kişisel verilerinin geleceğini belirleyebilmesinin temel ko-şullarından biri de kendisi hakkında işlenen verilere ilişkin yeterli ölçüde aydınlatılmış olmasıdır. 6698 sayılı Kişisel Verilen Korunması Kanu-nu’nun veri sorumluları açısından öngörmüş olduğu yükümlülüklerden biri de, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesidir. Veri sorumlu-su bakımından bir yükümlülük olarak öngörülen aydınlatma yükümlülü-ğü kişisel verileri işlenen kişi bakımından ise bir hak niteliğindedir. Ay-dınlatma yükümlülüğüne ilişkin yasal düzenleme sözü geçen Kanun’un 10. maddesinde yer almaktadır. Yükümlülüğün yerine getirilmesine iliş-kin usul ve esaslar ise “Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilme-sinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” ile düzenlenmiştir. Her veri sorumlusunun asli yükümlülüklerinden olan aydınlatma yüküm-lülüğünün ortaya çıkması ilgili kişinin talebinden bağımsızdır. İlgilinin bu hususta herhangi bir talebi olmasa da veri sorumlusu aydınlatma yü-kümlülüğünü yerine getirmek mecburiyetindedir. Zira gerek ilgili kişinin açık rızası ile gerekse açık rıza gerekmeksizin kanundan kaynaklanan sebeplere dayalı olarak kişisel verilerin işlenmesinde, aydınlatma yü-kümlülüğü söz konusudur. Bu nedenle veri sorumluları açısından bu yükümlülüğün yerine getirilmesinde uyulacak usul ve esaslara ilişkin hukuki çerçeve ile yükümlülüğün kapsamının çizilmesi önem arz etmek tedir. Çalışmamızda, aydınlatma yükümlülüğüne ilişkin hukuki düzen-lemeler, Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü ile karşılaştırmalı olarak ele alınmaya çalışılarak, söze konu yükümlülüğün kapsamı ve veri sorumlularının bu yükümlülüğü gereği gibi ifa edebilmeleri için dikkate almaları gereken esaslar değerlendirilecektir.Publication Metadata only Yenilenebilir Enerji Santrallerinin Kurulumunda Kaynak Alanlarının Belirlenmesi ve Doğal Sitlerin Korunması(Kadir Has Üniversitesi, 2021) ÖZELÇİ, MUSTAFA AYTAÇYenilenebilir enerji, fosil yakıt tüketiminin ve iklim değişikliğine etki ederek doğada tahribat yaratan küresel ısınmanın en aza indirilmesinde, aynı zamanda enerji alanında dışa bağımlılığın azalması ve enerjide arz güvenliğinin artırılmasında önemli bir işleve sahiptir. Bir ülkenin enerji politikasının birden fazla bileşeni bulunmaktadır. Ulusal hukuk düzeni, uluslararası sözleşme ve protokoller, yatırım teşvikleri, enerji tasarrufuna dönük tedbirler, vergi avantajları, kamu mallarının tahsisi veya kiralanması, kamulaştırma ve imar uygulamaları bu politikanın bileşenleridir. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilecek elektriğin üretimi için kamunun veya özel hukuk kişisinin mülkiyetinde bulunan yerler tahsis edilmekte; üretilen elektrik belli koşullar altında ve süreyle devlet tarafından satın alınmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak belirlenen taşınmazın bu amaçla kullanımını engelleyecek planlama ve imar uygulamasının yapılması engellenmiştir. Yenilenebilir enerji santrallerinin kurulumuna dönük ilkelerin belirlenmesinde, enerji gereksiniminin karşılanması ile çevrenin korunması arasında kamu yararı temelli politika geliştirilmesi önerilmektedir.