Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü / Department of International Trade and Finance
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/6795
International Trade
Browse
Browsing Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü / Department of International Trade and Finance by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 19 of 19
- Results Per Page
- Sort Options
Item 1. Dış Ticaret Zirvesi: “Uluslararası Ticarette 100 Yılın Mirası ve Sürdürülebilir Gelecek Vizyonu”: Konferans Özet Kitapçığı(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2024) Kolektif; ed., Çiğdem Kaya; ed., Nebile Korucu Gümüşoğlu; ed., Namıka Elif KüçükPublication Are Time Management and Cyberloafing Related? Investigating Employees’ Attitudes(2020) Ötken, A. Begüm; Bayram, Ayhan; Göl Beşer, Senem; KAYA, ÇİĞDEM; 246912; 108211; 18140Time is a critical commodity both for individuals and companies because it is not possible to substitute or purchase it. The concept of time management, therefore, attracted the attention of both academicians and practitioners. Companies started to question behaviour of employees using their companies’ Internet access for non-work-related purposes during work hours. These activities constitute an unproductive use of time and detract employees from completing their work demands. In this framework, the purpose of this study is to understand whether time management and cyberloafing are related. Data were collected from 300 employees working in Istanbul, Turkey. Results show that the time wasters dimension negatively explained the variance in serious cyberloafing. Results also show that time planning and time attitude dimensions positively explained the variance in minor cyberloafing. Understanding the relationship between time management and cyberloafing provides fruitful results for companies and individuals in terms of productivity and achieving goals at work.Publication Bilim, Araştırma ve Uygulamalı Hukukta Yöntem(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2002) DÜNDAR, DURMUŞ; İlhan UlusanPublication BİST ve döviz piyasalarında kabuslu günler (halkın döviz kuru)(Dünya Gazetesi, 2022-01-10) Bakova, Raif; Yüksel, Şerif; 114415; 260366İstanbul Borsası (BİST) ve Türkiye döviz ve para piyasalarında 17-24 aralık günlerinde yaşanan hareketlilik (volatilite) şimdilik durulmuş gibi görünüyor. Ne var ki anılan iş günleri ile Cumartesi/Pazar günleri yaşanan gelişmeler masum olmadığı gibi, finansal anlamda ve sosyolojik olarak da büyük önem ve ağırlık taşıyorlar. Özellikle de finans dünyasının profesyonel ve amatör yatırımcıları (özellikle de dolara yatırım yapanlar) üzüntü ve sevinçlerini bir arada yaşadılar. Ekonomik sistemin nerede olduğunu bilmek için 1980’den bu yana gerçekleşen yapılanmalar ve krizleri anımsamakta yarar bulunuyor: “Türkiye ekonomisi 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan ve 1983 ANAP iktidarı ile hayata geçen birçok liberal ekonomik düzenleme ile yeni bir döneme başladı. Dünyada yaşanan liberal rüzgarın ve IMF öneri ve telkinleriyle oluşan yeni düzen, 1989 yılında 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatı ile sermaye piyasalarını ve işlemlerini serbest bırakarak bugünkü yapının temelini oluşturdu. 2001 krizinin ardından ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’ ile de yaklaşık on yıllık dengeli bir büyüme sağlandı. (GSYH 240 milyar dolardan 750 milyar dolara yükseldi.) Ancak ‘Küresel Kriz’ sonrası iç siyasal hareketlerin de etkisiyle GSYH 700-800 milyar dolar bandında patinaj yapıyor. Aslında birkaç yıldır (pandeminin de etkisiyle) kişi başına milli gelir (KBMG), enflasyon, döviz rezervleri, döviz kurları ve borçlanma gibi temel ekonomik göstergelerin olumsuzlukları ile tablo karamsar bir görünüme evrildi.” Bu açmaz içindeki ülke ekonomisi 17-24 Aralık 2021 günlerinde iki piyasada marjinal hareketlilik (Kriz bile denilebilir) olguları ile kurumsal ve bireysel yatırımcılarını derinden etkiledi. Örneğin, BİST 100 endeksi sert iniş ve çıkışlarıyla 2.406’dan 1.726’ya kadar geriledi. Bu dönemde BİST 50 hisselerinde yüzde 22 ile yüzde 35 arasında kayıplar oluştu. Hisse senedindeki bu gelişmeye benzer bir oluşum 20 Aralık günü döviz piyasasında görüldü. Dolar kuru kısa sürelide olsa 18.36 TL’ye kadar yükseldi ve gece saatlerinde geriledi. Birkaç gün sonra ise 10.6 TL’ye indi. Sermaye piyasalarında bu volatilite nedeniyle BİST’de olağandışı ‘devre kesici’ uygulamasına başvuruldu. Döviz piyasasında ise böylesi hareketliliklerde yapılagelen ‘müdahale satışları’na başvuruldu. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın beş kez gerçekleştirdiği müdahaleler ve satılan dövizlere ilişkin çeşitli bilgiler kamuoyunda gündem buldu. Ekonomi kamuoyu, rakamları yuvarlayarak 1 Eylül’den bu yana dolar kurunda yüzde 100 artışla Türk Lirasının eridiğinde birleşirken, döviz yatırımcıları kimi zaman alım kimi zaman da satış ile kar ve zarar sağladılar. Hisse senetlerinde benzer işlemlerde ise BİST 50’nin hızlı düşen ve hızlı çıkan senetlerinin firmalarına ve bilinçli yatırımcılara yüzde 20’ye kadar getiri sağladığında birleşiyorlar. Dövize yatırım yapanların durumu belirsizliğini koruyor. Çünkü ‘Kara Pazartesi’ denilebilecek 20 Aralık Pazartesi günü kuru 18 TL’yi aşan saatlerde bile döviz satın alan yatırımcılar söz konusu. Bunun nedenleri çok ama asıl sosyal medyada oluşan başıboş gezen ‘kur söylentileri’ küçük yatırımcılar için hüsranla sonuçlandı. Aslında kamu yönetimi son dönemde yükselen ‘Döviz Tevdiat Hesapları’nın (DTH) büyük bölümünün bireysel olduğuna (%66) dikkat çekiyordu. Yaklaşık 240 milyarın bu bölümünü kamuya yönlendirmek TCMB’nin döviz sıkıntısına en iyi ilaç olabilirdi. (DÇM’de bu amaçla uygulanmıştı. Alman bankalarındaki işçi dövizlerini Türkiye’ye yönlendirmek amaçlanmıştı.) Merkez Bankası’nın döviz rezervleri böylece güçlendirilebilir diye düşünüyorlardı. Kur korumalı mevduat hesabı böyle bir enstrümandı. (Ve gerçekleşti.) Birkaç ay önce döviz alanlar kısa sürede kur farkından dolayı elde ettikleri farkı çevrelerine başarı hikayesi olarak anlatıyorlardı. Bu ortamda Türkiye, döviz rezervlerinde azalma nedeniyle çeşitli ülkelerle swap anlaşmaları yapıyor ve bazılarıyla anlaşmasını uzatıyordu. Yerli döviz yatırımcıları kişisel getirisi ile meşgul iken ülkenin döviz ihtiyacı en büyük sorundu. İki hafta kadar önce Katar ile böyle bir anlaşma sağlanmıştı. Anlaşmanın detaylarının kamuoyunca bilinmediği günlerde bir sosyal medya haberinde Katar ile anlaşmanın 1 Dolar = 22 TL üzerinden yapıldığı yer almıştı. Kurun ne zaman (ki future ile spot kur hakkında bilgisi olmayan döviz bireysel yatırımcılarımız) için belirlendiğinden habersiz ve son günlerdeki yükselişin büyüsüne kapılarak sürekli döviz alımlarında bulunuyordu. TCMB’nin döviz kurlarına müdahale de harcadığı (7-15 milyar dolar olduğu iddia ediliyor.) dövizler de -halkın deyimi- ile “Buharlaşmıştı”. Yani döviz kurunda sürekli yükselmenin, yurttaşlara sağladığı kar, kamunun maliyetiydi. Enflasyon ve pahalılık yukarı seyrini 2022’de de sürdürecek, yüksek kur bu durumu tetikliyordu. Kurun daha da yükselmesi ülkenin ve bireylerin aleyine bir gelişme. Bu bulanık ve kaotik ortam dakika ya da saatlik bir birimlik artışlar ve azalışlar oluşturdu. Oysa ekonomi literatüründe Batı borsalarında virgülden sonraki hanelerde oynamalar olur. Bizim ülkemizde birim ölçeğinde hareketlilikler var ve bu da sürdürülemez bir durum… Ayrıca döviz piyasalarında yeni oluşturulan enstrümanların başarısını zaman gösterecek. Ekonomi tarihimizden anımsanan DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat) uygulaması da bir başarısızlık olarak bilinir. Bu tartışmalar sonrasında gündeme gelen ‘Kambiyo Mevzuatı’ değişikliği ise uygulanma şansı olmayan bir düzenlemedir. İçinde bulunduğumuz dünya ekonomisi kuralları ve G20 gibi oluşumlarda buna izin vermez. Dünya ekonomisine entegre Türkiye ekonomisi için böyle bir uygulama düşünülemez bile. Buna ek olarak, şu anda Hükümet döviz sisteminde dilediği değişiklikleri Cumhurbaşkanlığı’nın iradesi ile yapabiliyor. Döviz ekosistemi dışında yapılabilecek (yapılmamalı) tek düzenleme ‘döviz mülkiyetini’ kamuya mal etmektir . Kısacası, döviz alım-satım piyasasının kendi dinamiğine dokunmak bu dönemde pek akıllıca değil. Bir uzman gibi bilgi sahibi olmadan 12-18 TL bandında döviz satın alanlar ellerindeki dövizi ya yeni enstrümanlara yatıracaklar ya da bekleyecekler. Şimdilik DTH’lar da bu yönde bir azalma görülmüyor. Toplum olarak ekonomik olaylara akılcı ve uzun vadeli yaklaşım becerisini kazanana kadar bu türden olayları yaşamak kader değil, olağan davranışlarımız. * Yazımız Geçen hafta hazırlanmıştır. Dün (03/01/2022) itibariyle TCMB bankalara “uygulama talimatı” göndererek ihracat dövizinin kısmen kullanılmasına müdahale etti. Mülkiyeti sahibinde şimdilik. 32 sayılı karardan önce ’17 sayılı karar’ döneminde dövizlerin yönetimi kamuya aitti.Publication Çağrı merkezlerinde iş yükünün işte tükenmişlik duygusu üzerindeki etkisi(Journal of Life Economics, 2021) Deniz, Ahmet; KAYA, ÇİĞDEM; 18140Çağrı Merkezleri, 2000’li yıllar itibariyle ivmelenen gelişim sürecinde özellikle teknolojik gelişmeler ile hem ulusal hem de küresel düzeyde ciddi bir hacim kazanmıştır. Bu gelişim, iş gücü anlamında artışlara yol açmış yanı sıra çağrı merkezlerinin üretim ve verimlilik ile kar elde etme gereklilikleri kaynaklı iş yapmaları doğal bir iş yükünü beraberinde getirmiştir. Rekabetin artması, maliyetleri düşürme zorunluluğunu beraberinde getirmiş, bu da çağrı merkezleri için çalışma saatlerinin ve iş yükünün artmasına sebep olarak kârlılığın belli seviyelerde korunması zorunluluğunu oluşturmuştur. İş yükü hem işveren hem de işgören açısından performans çıktılarını etkileyen belirleyici bir unsurdur. Çalışanlar çoğunlukla iş yüklerinden şikayet etmekte, motivasyon ve performansları düşmekte, sonucunda orta ve uzun vade de tükenmişlik gibi olumsuz tepkiler söz konusu olmaktadır. İş yükünün temel etkileri stres ve tükenmişlik duygularıdır. Araştırmada Türkiye’de faaliyet gösteren çağrı merkezi çalışanlarının iş yüklerinin, işte tükenmişlik duygusu üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmada oluşturulan model temelinde kullanılan ölçeklere dair anket İstanbul ili ve Anadolu illerindeki çağrı merkezi sektöründe çalışmakta olan 850 kişiye uygulanmıştır. Yapılan analizlerle iş yükü ve işte tükenmişlik arasındaki ilişkinin etkisine bakılmıştır. Araştırma bulgularına göre, iş yükünün işte tükenmişlik duygusu üzerindeki etkisi oldukça belirgindir. İş yükünün artış gösterdiğinde işgörenlerin işteki tükenmişlik eğilimlerinin de artış gösterdiği görülmektedir. Bu sonuca göre çağrı merkezi yöneticilerinin iş yükü dengelerini doğru değerlendirmeleri kurumun ileriye dönük iş sonuçları açısından önem teşkil etmektedir.Publication Economic Growth: Is it Green or not? An Application on OECD(2021) Akarsu, Gülsüm; GÜMÜŞOĞLU, NEBİLE KORUCU; 53145; 115505For climate change mitigation and considering other environmental impacts of traditional energy sources, countries have started to implement energy policies in favor of renewable energy sources. In this way, without any detrimental effect on economic growth, countries can decrease their fossil fuel consumption. However, there is a debate about the direction of causality between renewable energy consumption and economic growth as for the total energy-growth nexus. Moreover, in the literature, the studies focus only on the total or specific type of renewable energy consumption while analyzing the direction of causality. From this point of view, there is a gap in the literature in such a way that there is a need for a comprehensive analysis which compares the existence and direction of causality for different types of renewable energy sources and technologies. Therefore, the main aim of this study is to investigate renewable energy consumption and growth nexus. By using panel data on renewable electricity generation for OECD countries over the years from 2000 to 2016, the causality is tested for different technologies. Moreover, as the economic growth may not correctly measure the overall economic well-being, another measure for welfare is used. Therefore, the main motivation of this study is to include welfare in renewable energy and growth nexus in which different type of technologies for renewable energy are considered. The results for both economic growth and welfare measure show that the existence and directi highly differs among the different technologies. Therefore, technology specific policies should be implemented in order to stimulate the renewable energy investments and consumption.Publication Girişimcinin Sosyal Sermayesi Ölçeği: Bir Ölçek Uyarlama Çalışması(Marmara Üniversitesi, 2022) MUMCU, ARTÜR YETVART; ÇAKAREL, TAHA YUSUF; Demirbağ, OrkunBu araştırmada, son yıllarda girişimcilik literatüründe önemli bir araştırma alanı olan girişimcinin sosyal sermayesi kavramı açıklanarak, ulusal literatürde girişimcinin sosyal sermayesi ölçümleyebilecek niteliğe sahip geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracı geliştirmek hedeflenmektedir. Bu ölçek uyarlama çalışması, Hernández-Carrión ve arkadaşları (2017) tarafından geliştirilen Girişimci’nin Sosyal Sermayesi Ölçeğinin Türkçe geçerlemesi kapsamında, güvenilirlik ve geçerlilik değerlerini içermektedir. Türkiye’den 375 adet girişimci ile yürütülen bu çalışmada, ölçeğin orijinal dört faktörlü yapısına uygun şekilde dilimizde de 24 maddeden ve dört boyuttan oluşan bir yapıya sahip olduğu gözlemlenmiştir. Bu boyutlar; kişisel ilişkiler, profesyonel ilişkiler, yardımcı ilişkiler, kurumsal ilişkiler olarak belirlenmiştir. Yapılan güvenilirlik analizinde girişimcinin sosyal sermayesi ölçeğinin Cronbach Alfa katsayısı, sırasıyla 0,83, 0,77, 0,82 ve 0,87’dir. Yapılan araştırma kapsamında ulusal literatüre girişimcinin sosyal sermayesi ile ilgili yeni bir kavram kazandırılmıştır. İstatistiksel analizler neticesinde, uyarlama çalışması yapılan girişimcinin sosyal sermayesi ölçeği, Türkiye’deki girişimcinin sosyal sermayesinin ölçülmesinde geçerli ve güvenilir bir ölçek olarak kullanılabileceğini göstermektedir.Publication Gözetimli Makine Öğrenmesiyle Noktalama ve Etkisiz Kelime Sıklıkları Kullanarak Yazar Tanıma(Gazi Üniversitesi Bilişim Enstitüsü, 2021) UYAR, TEVFİK; Uyar, Kübra Karacan; Yağlı, EmreBu çalışmada köşe yazısı uzunluğundaki yazılarda noktalama ve etkisiz kelime kullanım sıklığı gibi basit özniteliklerin yazar tanımada yeterli olduğu ortaya konmuştur. Cumhuriyet gazetesi yazarlarından sıkça köşe yazan 6 adedi seçilerek her birinin çalışmanın başladığı tarihten geriye doğru son 120 köşe yazıları alınmış, her bir yazı için bir takım etkisiz kelime ve noktalama işaretlerinin kullanım sıklıklarına dayanan dokuz adet öznitelik elde edilmiştir. Sekiz gözetimli yapay öğrenme algoritması eğitildikten sonra yazının yazarını tanıma başarısı önişlemsiz ve önişlemden geçirilmiş veri kümelerinde ayrı ayrı ölçülmüş, asgari %82 ve azami %92 olmak üzere yüksek isabetli sonuçlar elde edilmiştir. Ölçeklemenin ve temel bileşen analizinin (PCA) başarıyı anlamlı miktarda değiştirmediği, ancak ölçekleme ve boyut azaltma yöntemi olarak doğrusal ayırtaç çözümlemenin (LDA) birlikte kullanılmasının en yakın komşu (kNN) ve Gaussian Naive Bayes (GNB) algoritmalarının yöntemlerin başarılarında yüksek anlamlı (p<0.001), destek vektör makineleri (SVM) algoritmasının başarısında ise anlamlı (p<0.05) bir fark yarattığı görülmüştür. Ayrıca karar ağacı temelli rasgele orman algoritmasında (RF) öznitelik önem analizi yapılarak cümle başına ortalama kelime sayısının ve virgül kullanma sıklığının en ayırıcı öznitelikler olduğu tespit edilmiştir.Publication Korona ekonomisi ve kriz(Dünya Gazetesi, 2021-07-05) Bakova, Raif; Yüksel, Şerif; 114415; 260366Dünyada ve Türkiye’de 2020 yılı, ekonomileri ve toplumları derinden etkilediği gibi, ekonomi politik anlamında bir “kriz” süreci olarak nitelendirildi. Ekonomistler ve toplum bilimcilerle siyasetçilerin değerlendirmesi ~genelde~ bir ‘ekonomik kriz’ yaşandığı yönündeydi. Dünya ve ülkemiz kamuoyunun görüşleri içinde ağırlıklı olarak yaşanan krizin 1929 ‘Dünya Büyük Bunalımı’ ve 2008 yılı ‘Küresel Kredi Krizi’ ile kıyaslandı. Konunun uzmanları önce krizin boyutundan söz ederek süresi konusunda çeşitli görüşlerini belirtiyorlar. Aslında yaşananlar büyük travma ve sonuçlarıysa ekonomik sosyal bozulmadır. Bu kaotik ortamda bilimsel anlamda ‘ekonomik kriz’ yorumu, bünyesinde birçok doğru ve yanlışları içeriyor. O nedenle bu yazımızda tarihsel krizlerle ilişki, benzerlik ve ayrılan noktalar üzerinde duracağız. 1929 Buhranı ve korana Bugünlerde etkilediği ülke sayısı 184’e ulaşan korona virüs salgını için büyük felaket ve 1929 Dünya Büyük Bunalımı’ndan da büyük kriz olduğunu ileri sürenler çoğunluğu oluşturuyor. Dünya genelinde insanları izole ederek evlerine kapatan, yaşanan ölümler nedeniyle sağlık anlamında gerçekten büyük felaket. Ancak ekonomik kriz olarak 1929 Buhranı ile benzetilmesi pek mümkün değil. Amerika başta olmak üzere birçok ülke ve ekonomileri etkileyen 1929 krizinin kapsamı bu kadar büyük değildi. Krizin kaynağı sağlık sorunu olmayıp ‘Borsa krizi’ olarak belirlenmişti. Asıl önemlisi de ekonomi bilimi anlamında Adam Smith’in liberal ekonomi teorisinin uygulanması ve sonunda da başarısızlığıydı. Dünyada ekonomi politikasında bir değişim süreci yaşandı. Ekonomiler Keynesyen politikalar ile bu krizden çıkmayı başardılar. Kriz uzun yıllar sürdü, birçok banka ve sanayi kuruluşu battı ve gelir dağılımı bozulduğu gibi işsizlik milyonlarca insanı geçim sıkıntısına düşürdü. Birçok ülke, bugünkü iletişim ve mali küreselleşme olmadığından, krizin dışında kaldı. O dönemde kapalı bir ekonomi uygulayan Genç Türkiye Cumhuriyeti de bunlardan biriydi. Bugün dünyanın hemen hemen tamamını etkileyen ve tıbbi bir nedenden kaynaklanıp ekonomileri ve bir anlamda insanlığı tutsak eden bir krizle karşı karşıya bulunuluyor. Ekonomileri, finsans kurumlarını, sanayi işletmelerini ve diğer sektörleri durma aşamasına doğru yönelten ve önlenemeyen bir tehlikeli durum var. Üstelik çözüm süreci de net değil. Bir benzetme yapılırsa 200 km ile giden bir aracın 20 km’ye düşmesi gibi bir durum söz konusu. Bir önemli konu ise insan kayıplarının varlığı. Devletlerin sağlık kurumları, sağlık malzemeleri üreten sanayi işletmeleri ve sağlık çalışanları kapasitelerinin üzerinde bir güçle hizmet veriyorlar. Diğer kesimlerde sessizlik hüküm sürüyor. O nedenle de 1929 krizi ve bugünlerde yaşanan krizin ortak noktaları oldukça az. 2008 küresel kredi krizi ve korona Küresel ekonomi krizi anlamında kıyaslanan ‘2008 Küresel Kredi Krizi’ ile ‘Korona Krizi’nin de benzeyen yönleri olduğunu söylemek pek gerçekçi görünmüyor. Ekonomilerin büyümesinin eksiye dönmesi doğru ama oranlarının eşleşmesi olanaksız. Dünya küresel sistemleri ve aktörlerini derinden etkileyen 2008 krizi ekonomilerin %3 ile %5 aralığında küçülmesine neden olmuştu. Oysa bu kez %5-20 aralığında eksi büyümeden söz ediliyor. Tahmin şimdilik bu ama artabilir de. Küresel kredi krizinin (KKK) kaynağı bir ülke (ABD) ve aktörleri finansal kurum ve piyasalardı. Sade yurttaşların krizle uzaktan ve yakından ilgisi yoktu. ABD Ekonomi Yönetimi kendi ülke ekonomileri resesyona girmesin diye ev kredisi sektörünü (mortgage) destekler yönde politika izlediler. Ancak, konut kredileri ABD GSYH’nun yarısına yakın büyüklüğe ulaşıp bu kredilerden kaynaklanan türev piyasalar bir dev olunca da krize girdiler. Türev piyasalarda büyüklük 600 trilyona ulaştığında ABD GSYH’si 14.5 trilyon dolar ve dünya milli geliri ise 58 trilyon dolardı. Piyasalara katılan bankalar, sigorta şirketleri, yatırım bankaları ve bazı reel sektör şirketleri battı. Ne var ki ABD Merkez Bankası Başkanı, doktora tezi 1929 krizi olan, Ben Bernanke idi. Başkan Bernanke tezinden edindiği bilgileri küresel kredi krizine uygulayarak kamu desteğine öncelik verdi. FED’in 5.4 trilyon dolarlık finans desteği ile ABD ekonomisi iki yılda krizden çıktı. Krizin dolaylı mağduru Avrupa Birliği ise önce Euro krizine yakalandı ve hala o günlerin faturasını ödüyor. Krizin kapsamı hiçbir zaman 184 ülkeyi kapsamadı ve finans piyasalarında ve borsalarda yaralar açtı. Bazı yatırım bankaları (Lehman Brothers gibi), fonlar ve Avrupa Birliği’nde iki banka battı. Krizin yönetiminde hem Fed ve hem de AB Merkez Bankası aktif rol aldılar. Hükümet yöneticileri de hiçbir zaman bugünkü gibi karamsarlığa kapılmadılar. Çünkü batan fonlar yüksek faizin büyüsüne kapılan yatırımcılardı. Hem profesyonel yatırımcılar hem de amatörler kayıplara uğradı. Profesyonellere örnek eski Nasdaq Başkanı Madoff’un fonu ve onun müşterileriydi. Türkiye için tarih tekerrür etti ve kriz dalgasının içinde olmadığımızdan fazla etkilenmedik ama AB en büyük dış ticaret müşterimiz olduğundan ekonomimiz %4.7 küçüldü. Yatırım fonları çok düşüktü ve piyasaları da etkin bir durumda değildi. Sonuç Dünya ekonomisini ve yaşamı durma noktasına getiren korona olayı finansal olmanın ötesinde insan yaşamını çok derinden etkileyen bir sağlık krizi. Sonuçları ise bireylerden başlayarak 184 ülkenin bütçelerini ve Merkez bankalarını derinden yaralıyor. Çalışamayan insanların gelir kayıpları bireysel anlamda ve koronanın finansal destekleri ise kamusal anlamda ülke ekonomilerini zayıflatıyor. 2020 yılı ekonomik büyümeleri bu nedenle de negatif gerçekleşti. Pandemi’nin tek teselli veren yönü küresel ısınma, çevre kirliliği ve ozon tabakasına yaptığı olumlu katkılar. Buna ek olarak küresel ekonominin çarkları durmadı yavaşladı, dijital ticaret, lojistik, tedarik ve dijital ödeme sistemleri ile işleyişini gelişerek sürdürdü. Ancak hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da bir gerçek. O nedenle de ‘yeni normal’, ‘dijital dünya’, ‘e-eğitim’ ve ‘e-ticaret gibi olguların önemi günden güne arttı ve uygulamaya da konuldu. Salgının ilk yılında Devletler merkez bankalarını görevlendirip –2017 küresel krizinde olduğu gibi- ekonomilerini daha büyük hasarlardan kurtardılar. Ancak ekonomilerin küçülmesine engel olamadılar. Ne var ki 2021 yılında ilk çeyrek sonuçları birçok ekonominin tahminlerin üzerinde büyüyeceğini gösteriyor. Örneğin yüzde 7 büyümesi beklenen ABD ekonomisi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez böylesine büyük oranda büyüme elde edecek. Doğaldır ki bunda hem ekonominin yeniden yapılanmasının hem de salgın sırasında yapılan merkez bankaları kaynaklı desteklerin büyük payı bulunuyor.Publication Kümelenme Politikalarının Başarısı: Kavramsal Açıdan Bir Değerlendirme(IRDITech 2019 Uluslararası Ar-Ge, İnovasyon ve Teknoloji Yönetimi Kongresi, 2019) Görkey, Selda; Küçük, Namıka Elif; 40657; 285373Kümelenme politikaları, bir ülkenin iktisadi kalkınmasında kilit rol oynayan sanayi kümelerini destekleyen politikalar bütünüdür. Bölgelerin gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla kamu tarafından hazırlandığından, bu politikalar kalkınma politikasının bir aracı olarak kabul edilirler. Doğru politikaların oluşturulması ve uygun politika seçimi, gelişmişlik seviyesinin bölgeler arasında farklılaşmamasını ya da bu farkın daha az olmasını sağlayacaktır. Bu durum ise kümelenme politikalarının başarısının incelenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. İlgili yazın incelendiğinde, çalışmaların oldukça büyük bir kısmının küme oluşturma, kümelenme politikaları ve uygulamadaki politikalara yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Bu politikaların başarısına kavramsal açıdan odaklanan ve konuyu bu eksende tartışan yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma ile kümelenme politikalarının başarısı ya da başarısızlığına ilişkin güncel bir durum değerlendirmesinin kavramsal açıdan yapılarak yazına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır. Bu amaçla ilk olarak; içeriği konusunda tam bir uzlaşma bulunmayan kümelenme politikalarının sınırları çizilmeye çalışılmaktadır. Ardından kümelenme politikalarının başarısının son dönemde neden bir tartışma konusu olarak incelenebileceği açıklanarak, konuya ilişkin değerlendirme yapılmaktadır. Son olarak bu politikaların başarıya ulaşmasına yönelik çeşitli önerilerde bulunulmaktadır.Publication Kur korumalı mevduat ve kambiyo mevzuatı(Dünya Gazetesi, 2022-02-12) Bakova, Raif; Yüksel, Şerif; 114415; 260366Türkiye Ekonomisi ‘Kamusal Döviz Rezervi’nin 2018 yılından bu yana brüt ve net olarak gerilediği gerçeği karşısında ekonomi yönetimi bir süredir çözüm arayışı içindeydi. Son dönemde TCMB’nın ‘(-) döviz rezervi’ tartışması da ekonomi kamuoyunun gündemindeydi. Bu gelişmelere ek olarak bir çok ülke ile swap anlaşmaları imzalanmıştı. Kimi zaman döviz gelirlerini destekleyen önlemler alınsa da 2021 yılının ikinci yarısı kamu rezervleri tartışmaları ile geçti. Örneğin yılın sonuna doğru yükselen döviz kurları bu olgunun bir sonucuydu. Aslında kurların hızlı yükselişi ile kamu dışı döviz tasarrufları da artmıştı. Yılın üçüncü çeyreğinden itibaren gerçek ve tüzel kişilerin döviz tevdiat hesapları (DTH) sürekli artıyordu. Öyle ki konunun uzmanlarına göre 240 milyar dolara ulaşan toplam DTH, ülkenin kamu ve özel borcunun yarısından fazla değere ulaşmıştı. Ancak asıl gündem TCMB’nın net döviz rezervi tartışmalarıydı. Bu zayıflığın giderilmesi ekonomi stratejisinin temel amacı olarak belirlenmişti. Çünkü yıl sonunda yüksek enflasyon ile birlikte ikili sorunla karşılaşmak olasıydı. Nitekim 2021 enflasyonu yüzde 36 olarak TÜİK tarafından açıklandı. Döviz piyasalarında yılın son günlerindeki hareketlilik de kötü gidişin psikolojik tetikleyicisi oldu. (Gerek 20 Aralık kur artışı gerekse de faiz düşürülmesi bu gelişmelerin sonucuydu.) Ekonomi Yönetimi, dış piyasalardan ve swap anlaşmalarından hareketle döviz rezervi sorununu çözemeyeceğini algılayınca yerleşiklerin DTH’ı üzerinden arayışa girmiş bulunuyor. Bu konuda -bir anlamda- yerli kaynağa yönelmiş bulunuyorlar. Aslında çok doğru bir yaklaşım. Çünkü, yaklaşık 140 milyarlık DTH’lar gerçek kişilerin hesaplarında bulunuyor. ‘Döviz kuru rantı’ ve Türk parasının değer kaybı yurttaşları bu türden yatırımlara yöneltmiş bulunuyor. Aslında haksız da sayılmazlar. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında akıllıca bir tasarruf enstrümanı döviz yatırımı. Döviz kurlarının ise nerede ‘durak’ yapacağı hala bilinmiyor. Bu durumu yangına benzinle gitmek şeklindeki halk öz deyimine benzetebiliriz. Üstelik yabancı yatırımcı ve uluslararası ekonomi kuruluşları yorumlarındaki belirsizlik iyice arttırıyorlar. Örnek olarak Standart Chartered adlı kuruluşun yıl sonu için TL/Dolar kurunu 20 TL ve 2023 sonu için ise 28 TL öngörmesi verilebilir. Bu türden karamsar öngörülerin yapıldığı günlerde BİST ve diğer piyasalarda dalgalanmalar da yaşanıyor. Söz konusu bilgilerin yayınlandığı gün BİST -5 ile kapandı. DTH hesaplarında dövizi olan tüzel kişiler ise, genelde yurt dışı ticari ve mali ilişkileri olan kesimin firmaları. Bir bölümü özellikle ihracatçılar yaklaşık yüzde 70-80 oranında ithalata bağımlı olduklarından satın alma bedellerini hedge ederek rekabet avantajını kaybetmek istemiyor. Tüzel kişilerin bir bölümü de döviz kredisi borçları için aynı endişeyle döviz gelirlerini DTH’larda tutuyorlar. Yükselen kurların varlığı bir gerçek olduğuna göre her iki kesime de hak vermek gerekiyor. Bu türden tasarrufların varlığı ise belirtildiği üzere 240 milyar dolar. O nedenle kamu kesimi de özel kesimde döviz tasarrufları ve bunların kullanılması konusunda haklılar. Ekonomide 20 Aralık günü yaşananların ardından halkın dövizini ekonomiye kazandırmak amacıyla kur korumalı hesap sistemi hakkında Resmi Gazete’de bir Merkez Bankası Tebliği yayımlandı. Resmi Gazete’nin 21 Aralık 2021 tarihli nüshasında yayımlanan Tebliğ, Türkiye’de yerleşiklerin DTH’larını kur artışlarının kaybından koruyarak Türk Lirası hesaplarında değerlendirmesine olanak sağlıyor. Amaç, Ticari bankalarda bulunan döviz hesaplarını bozdurulmasını ve dövize talebin azalması ortamını oluşturmak. Anılan Tebliğ’in ayrıntılı düzenlemeleri bankalar tarafından da tasarruf sahiplerine açıklanmış bulunuyor. Kamunun amacı, döviz tutan ya da parasını döviz tevdiatta bulunduranların ‘Kur Korumalı Hesap’ (KKH) yatırımı yapmaları. Böylece kamunun ihtiyacı olan döviz rezervlerinin güçlendirilmesi sağlanabilecek. Kur garantisi ise, hesabını DTH’dan KKH’ya dönüştüren tasarruf sahiplerinin mağdur olmaması için getirilen yerinde bir düzenleme. KKH, kamu kesimi açısından doğru ve yararlı. Ancak döviz tasarrufunu DTH ya da bankada tutan kişilerin ne denli ikna olduğu belirsiz. Ocak 2022 sonunda Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 313 milyar TL’lik hesap açıldığı açıklaması ise ayın sonucu. Yani yeni sistemin başarısını zaman gösterecek. Ancak, bunun için iç ve dış piyasalara güven oluşturmak ve ekonomiyi bilimsel kurallara göre yönetmek gerekiyor. Yukarıda belirtilen yabancı finans ve ekonomi kurumlarının tahmin ve öngörülerindeki olumsuz beklentiler ile istikrar/denge her an bozulabilir. Bu konuda kamu ekonomi yönetimi çok hassas davranmalıdır. Bir ikinci nokta ise 3 aylık en yakın vade sonunda tasarruf sahiplerinin olumlu geri dönüş ifadeleri ile yeni sisteme güven oluşabilir. Bu noktada kamu ekonomi yönetimine büyük görev düşüyor. Her türlü dalgalanmada yatırımcıları ikna edecek açıklamalarla desteklerini belirtmeleri gerekir. Bir diğer önemli konuda dövize ilişkin işlemlerin yasal dayanağının daha net olarak belirlenmesidir. Türkiye’nin Kambiyo tarihine bakıldığında; Kambiyo Kontrol Rejiminin uygulandığı dönemlerde bile kamu, döviz yatırımcılarının haklarını korumak için yasal düzenlemeler kabul etmiştir. Örneğin, Kambiyo Kontrol Rejimi uygulandığı o dönemde döviz tasarrufu yapan kişilerin eksi(-) döviz rezervine katkı amacıyla DÇM (Dövize Çevrilebilir Türk Lirası Mevduat Hesabı) türden uygulamalara başvurulmuştu. Halen sürdürülen KKH sistemi ile getirilen düzenleme altmışlı yıllardaki bu uygulamanın yeni bir versiyonudur. Günümüzdeki KKH uygulaması ile serbest döviz rejiminin olduğu bu günlerde kontrollü kambiyo rejimine benzer bir sistem piyasalara sunuldu. Bunun önemi şöyle idi, 1962 yılında çıkarılan 17 sayılı Karar’ın 4. Maddesi; “Ticari ve gayri ticari her türlü kaynaktan doğan dövizler mülkiyeti kime ait olursa olsun Maliye Bakanlığının emrindedir.” şeklindeydi. Aynı kararda yürürlüğe yetkili makam da Maliye Bakanlığı idi. Bu açık hüküm nedeniyle kamu 32 sayılı karar yayımlanana kadar dövizle ilgili her türlü kısıt, kullanım ve bulundurmaya ilişkin düzenlemeleri yapılabildi. Bu defa Kur Korumalı Hesapların açılması, işleyişi ve yürütülmesine ilişkin olarak 21 Aralık 2021 günü yayımlanan TCMB Tebliği, bu bakımdan hukuki olarak bazı yetersizlikler içerdiği düşünülmektedir. Tebliğin yürütmeye ilişkin maddesindeki yürütme yetkisi TCMB Başkanı’ndadır hükmü bir çelişki gibi görünüyor. (Bilindiği gibi TCMB hukuken bir A.Ş’dir ve özel hukuk hükümlerine tabidir.) 60’lı yıllarda Maliye Bakanlığı tarafından kullanılan yürütme yetkisi bu sefer TCMB tarafından yerine getirilmiş bulunmaktadır.Publication Otomotiv Sektöründeki Satınalma Süreçlerinde Bireysel Tüketicilerin Tercihlerinin Analizi: Bir Anket Çalışması(A Kitap, 2019) İNCEKARA, BEYHAN; Yılmaz, Erhan; İncekara, RahmiOtomotiv sektörü bir çok sektörle birlikte hareket eden bir sektör olup ekonomi içinoldukça önemli düzeyde katma değer yaratan bir sektördür. Gerek üretim hacmi gerek yarattığıistihdam ve teknolojik gelişmeyle de desteklendiğinde ilerleyen dönemlerde önemi daha daartacak olan sektörlerden biri otomotivdir. Bu sebeple otomotiv sektöründeki talebin canlıtutulması için tüketici davranışlarının analiz edilmesi ve yapılması gereken işletme bazındamikro politikaların planlanması gerekmektedir. Çalışmanın ilk bölümünde otomotiv sektörünündoğuşu ve gelişiminden yola çıkılmış, takiben sektörün hem dünya hem de ülkemiz ekonomisiiçindeki rolü ve önemi açıklanmıştır. İkinci bölümde, sektörün sürdürülebilirliğinin devamedebilmesi için yegane unsur olan tüketici ve tüketici davranışları ele alınmıştır. Üçüncübölümde sektör ile tüketici davranışlarının bağımlılığı anket yöntemiyle açıklanmayaçalışılmıştır. Çalışma dahilinde hazırlanan anket, ülke genelinde 18 yaş üzerindeki bireylerhedef alınarak oluşturulmuş ve dağıtılmıştır. Anket sonuçlarına göre, otomotiv sektöründekisatın alma süreçlerinde tüketici davranışlarına etki eden faktörler sıralanmıştır. AraştırmadaTürkiye’de 26-35 yaş arasındaki tüketicilerin, otomobil satın alırken ürünü satan yerler veburalardaki satış danışmanlarından bilgi almayı tercih edip etmedikleri sorusuna yanıtaranmıştır. Elde edilen veriler ışığında, sorumuzda tanımlanan tüketici profilinin, otomobilsatın alırken ürünü satan yerler ve buralardaki satış danışmanlarından bilgi almayı tercihetmedikleri görülmüştür.Publication Pazar Odaklılık ve Pazarlama Yeteneklerinin İşletmelerin Pazarlama Performansına Etkisi, İSO 1000 Grubunda Bir Araştırma(Melih Topaloğlu, 2019) UYANIK, MEZİYET; Yükselen, CemalAmaç – Çalışmada bütünsel olarak ve bileşenleri bazında pazar odaklılık ve pazarlama yeteneklerinin göreli pazarlama performans göstergeleri üzerindeki etkilerinin saptanması amaçlanmıştır.Yöntem: Geliştirilen araştırma modeli, İSO tarafından hazırlanan Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu ve Türkiye’nin İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listelerinde yer alan işletmeler üzerinde test edilmiştir. Anket yöntemi ile elde edilen veriler, SPSS 20 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir.Bulgular – Çalışmada pazar odaklılık yaklaşımını oluşturan bileşenlerinin ve pazarlama yeteneklerinden işlevsel yetenekler ve sosyal medya kullanımına yönelik yeteneklerin tüm göreli pazarlama performans göstergelerini olumlu yönde etkilediği, insan sermayesine yönelik yeteneklerin yalnızca göreli müşteri tatmini üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisi olduğu, departman yapısı yeteneklerinin ise tüm pazarlama performans göstergelerini negatif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.Tartışma – Pazar odaklılık yaklaşımını oluşturan müşteri odaklılık, rakip odaklılık, fonksiyonlar arası koordinasyon bileşenleri birlikte ele alındıklarında, pazarlama performans göstergelerini açıklamada istatistiksel olarak anlamlı katkının fonksiyonlar arası koordinasyon bileşeni tarafından sağlandığının tespit edilmesi, pazar odaklılığın performansa olan etkisinde bu bileşenin daha fazla önem arz ettiği şeklinde yorumlanabilir. İşlevsel yeteneklerin pazarlama performansına olumlu katkısının yanı sıra bu yetenekler arasında güçlü bir korelasyon saptanması söz konu yeteneklerin birbirlerine bağlılığını ortaya koymaktadır. Sosyal medya kullanımına yönelik yeteneklerin performansa olan olumlu etkisi geleneksel pazarlama faaliyetlerinde sosyal medya kullanımın faydasına işaret etmektedir. İnsan sermayesine yönelik yeteneklerde elde edilen bulgular, yöneticilerin bilgi altyapıları ve deneyimlerinin göreli pazar etkinliği ve karlılık üzerinde anlamlı katkı sağlamadığını ifade etmektedir. Departman yapısı yeteneklerinin ise çalışmada ele alınan tüm pazarlama performans göstergelerini negatif yönde etkilemesi, pazarlama departmanın organizasyon içindeki gücünün ve etkinliğinin önemini vurgular niteliktedir.Publication Perceptions and Expectations of International and Ethnically Diverse Students in the Context of Diversity Management Policy Document in a Turkish Foundation University(Türk Kooperatifçilik Kurumu, 2023) Bataklar, Sinan; DEVECİYAN, MERİ TAKSİThe aim of this study is to analyse the effects of having policy documents regarding diversity management on students’ perceptions in higher education context. The study was carried out with 25 international students and students with different ethnic backgrounds who have been studying in various undergraduate and associate degree programs of a Turkish foundation university. The data were gathered via open-ended questions and phenomenology method. The data were applied using the qualitative content analysis approach. Based on the analysis of the data, noticeable themes have been reached regarding the students’ perceptions of the university’s diversity management policies and the academic satisfaction they get in the provided learning atmosphere during their time on and off campus. The themes and their sub-themes are as follows: The theme “the presence of the university to provide an inclusive educational atmosphere in the availability of students from different countries and ethnic backgrounds” include the significance of policy documents of the higher education institution, the necessity of an international campus and awareness raising and networking events, the theme “expectations to increase satisfaction about academic processes” includes the sub-themes of academic material support, learn by doing (allocation of more time for internship), more interaction with the academic staff, qualifications of the academic staff and sensitivity to individual learner types and learner backgrounds, the theme “expectations to create an international campus with a successful diversity management among students” includes attracting more students from different regions of the world, communication frameworks among students and graduates, high frequency of extra-curricular activities.Publication Saldırgan Realizm Perspektifinden Rusya’nın Kırımı’ı İlhakı (2014)(Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2024) AYŞEGÜL, KETENCİSaldırgan Realizm, büyük güçlerin kendilerine yönelik tehditlere karşı çok hassas olduklarını ve gerekli görüldüğü taktirde sert güç unsurlarını da kullanarak tehdidi bertaraf etmeye çalıştıklarını belirtir. Rusya, 2014 yılında Kırım’ı ilhak ederek, yakın coğrafyasındaki tehdide/potansiyel tehditlere karşı ne kadar hassas olduğunu göstermiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında ilk defa topraklarına bir toprak parçası katmasının yanında, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi iki ülke ilişkileri açısından bir dönüm noktası olarak da kabul edilebilir. Çalışmada, Rusya’nı Kırım’ı ilhakı, Saldırgan Realizm merceğinden ele alınmakta, kendini büyük bir güç olarak gören Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ardındaki saikler ve günümüz uluslararası konjonktüre etkileri ele alınmaktadır.Publication Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’nın Tarihsel Süreci ve Türkiye’ye Etkileri(2015) Küçük, Namıka Elif; Aslan, Nurdan; 285373; 4981Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik devletleri küresel ticarette oyunun kurallarını belirleyen iki kutuptur. Küreselleşme ile beraber uluslararası ticaret sınırları ortadan kalkmış ve ülkeler birbirleriyle daha az engele takılarak ticaret yapmaya başlamışlardır. Böylece ülkeler çeşitli seviyelerde entegrasyonlara dahil olarak ekonomilerini küresel ekonomiye entegre etmeye çalışmaktadırlar. Bu noktada Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’nın yakın zamanda ortaya çıkması ve özellikle Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanacak olması serbest ticaret anlaşmalarının önemini bir kez daha dile getirmiştir. Bu anlaşmayla beraber dünya ticareti daha önce olmadığı gibi şekillenmiş olacaktır. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması imzalandığı takdirde Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere olumsuz etkilerinin olacağı açıktır. Bu çalışmada, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması detaylı bir şekilde anlatılarak imzalandığı takdirde Türkiye’ye olası etkileri ve Türkiye’nin anlaşmaya dâhil olabilmesinin yolları incelenmiştir.Publication Understanding the Management and Leadership Culture of the Innovative Automotive Companies(Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F., 2020) OKATAN, KAĞANManagement and leadership styles and approaches have always been important for business and management literature. The dominance of management and leadership on companies’ success or failure has been highlighted and investigated by important amount of studies in existing literature. This study investigates the management and leadership culture type of sample innovative companies from automotive industry by applying ‘competing values framework assessment’ . This study also identifies the culture types of other dimensions of organizational culture and provides a consolidated view. The results demonstrated the dominance of market culture which fosters competition among the members of the organization and success oriented. On the other hand, hierarchy culture has considerable existence in the ‘management of employees’ dimension of the organizational culture. All four culture types’ existence levels are also represented in the study for all dimensions of organizational culture.Publication Yenilik İktisadı(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2003) DÜNDAR, DURMUŞ; İlhan UlusanPublication Yöneticilerin Kişilik ve Demografik Özellikleri Arasındaki İlişki: Türkiye’de Aile Şirketlerine DKT Uygulaması(2022) Fındıkçı, İlhami; GÜMÜŞOĞLU, NEBİLE KORUCU; 115505İnsanın kişiliği, tarih boyunca araştırma konusu olmuştur. Beden, zihin ve duygularıyla farklı eğilimlerle doğan insanın kişiliği, çevrenin etkisiyle yerleşir. Kişisel özelliklerin bilinmesi; bireyin tanınması, eğitim süreci, meslek seçimi, kariyer, kişisel gelişim ve psikolojik destekler gibi nedenlerle gereklidir. Varlık - ruh ilişkisiyle insanı bütün olarak ele alan, ‘ben’ engelini aşarak başkası için de var olmayı hedefleyen, Sıfır Merkezli İnsan Modeli (Enneagram), kendini tanımayı amaçlayan eski yaklaşımlardandır. 2015 - 2019 arasında yapılan bu araştırmada Türkiye’de 15 şehirde aile şirketlerinde çalışan 532 yöneticiye, Değer Kişilik Testi (DKT) yüz yüze uygulanarak yöneticilerin, kişilik ve demografik özellikleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesi hedeflenmiştir. 115 soru, üç cevap şıkkının bulunduğu testin sonunda katılımcılara özel kişilik testi raporları, çeşitli yöntemlerle analiz (Cronbach Alfa, Ki-Kare, Logit Regresyon) edilmiştir. Katılımcıların çoğunluğunun erkek, evli, 21-50 yaş aralığında; kişilik potansiyelleri; Fiziksel (%42,3), Zihinsel (% 42,1), Duygusal (%15,6); kişilik tipleri; Sadık Sorgulayıcı (%27,4), Mükemmeliyetçi (%22,4), Araştırmacı (%13,7), Yardımsever (%13,3), İddialı (%10,3), Barışçıl (%9,6), Başarı Odaklı (%1,3), Kâşif (%1), Özgün (%1) şeklinde dağılmıştır. Kişilik potansiyelleriyle tiplerinin; cinsiyete, yaşa ve çalışma durumuna göre anlamlı biçimde değiştiği, eğitim durumu ve medeni hale göre değişmediği görülmüştür. Yaşın Fiziksel, 41-50 yaş grubu ve cinsiyetin Zihinsel, cinsiyetin ve çalışma durumunun, Duygusal kişilik potansiyeline sahip olma olasılığını, anlamlı biçimde arttırdığı belirlenmiştir.