Kamu Hukuku Doktora Programı / Public Law PhD Program
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/89
Browse
Browsing Kamu Hukuku Doktora Programı / Public Law PhD Program by Type "Thesis"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması suçu (TCK m.239)(2017) Çiftçioğlu, Cengiz Topel; Tezcan, DurmuşEkonomik hayatta, ticari işletmelerin faaliyetleri maddi değerlerin yanı sıra büyük oranda gizli nitelikteki bilgilere dayanır. Söz konusu bilgiler, ticari işletmelerin değerinin belirlenmesinde ve ekonomik hayattaki rekabet gücünün artmasında büyük rol oynar. Buna karşın ekonomik küreselleşmenin yaşandığı çağımızda, teknolojiye bağlı olarak gelişen iletişim imkanları birçok bilgiye anında ulaşmamızı sağlamıştır. Bu nedenle ticari işletmeler, elde etmek amacıyla araştırma ve geliştirme faaliyetlerine büyük yatırım yaptıkları bu nitelikteki bilgilerin, özellikle rakiplerinin eline geçmesini önlemek bakımından koruma tedbirleri almaktadır. Ancak söz konusu sır teşkil eden bilgilerin, işletme sahiplerinin alacakları tedbirlerle gizli tutulmasının çoğu zaman yeterli olmadığı da görülmüştür. Bu itibarla, bu sırların korunması bakımından hukuk düzeninin devreye girmesi gerekli olmuştur. Sırrın korunması, çeşitli kanunlardan veya özel hukuk sözleşmelerinden kaynaklanan bir yükümlük olarak öngörülmüştür. Bazı sırların korunması bakımından özel hukukun sağladığı "tazminat sorumluluğuna" dayalı koruma usulü yeterli bulunmayarak, kanun koyucu tarafından ceza hukuku da devreye sokulmuştur. Bu anlamda, ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması eylemi suç olarak düzenlenmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 2.kitabının "topluma karşı suçlar" başlıklı 3.kısmının "ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar" hakkındaki 9. bölümünde düzenlenen 239. maddesinde, "ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması" suçuna yer verilmiştir. 5237 sayılı TCK m. 239, 765 sayılı eski TCK'da tam olarak karşılığı bulunmayan yeni bir suç tipi getirmiştir. TCK'nın 239.maddesinde yer alan ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması suçu; bir kimsenin sıfat ya da görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri ya da fenni keşif ve buluşları veya sınai uygulamaya ilişkin bilgileri yetkisiz kişilere vermesi veya ifşa etmesi; bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi ve nihayet cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veya belgeleri açıklamaya mecbur kılması suretiyle oluşur. TCK m. 239'da düzenlenen ticari sır bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması suçu ile öncelikle, ekonomik hayatta haksız rekabetin önlenmesi, ticari yaşamın dürüstlük kuralları çerçevesinde sürdürülmesinin sağlanması ve bu suretle serbest piyasa ekonomisinde bireyin adaletli, güven veren ve rekabete dayalı bir ekonomik yapıda faaliyette bulunma hakkının korunması amaçlanmaktadır. Ayrıca özellikle suçun müşteri sırrının açıklanması suçu olarak işlenmesi durumunda, aynı zamanda bireyin özel hayatının gizliliği hakkı da korunmaktadır. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması suçu, seçimlik hareketli bir soyut tehlike suçudur. Bu suç aynı zamanda bağlı hareketli bir suçtur. Yine TCK m.239'da düzenlenen bu suç, ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi ile tamamlandığından sırf hareket suçudur. Bu suçun ihmali hareketle işlenmesi mümkün değildir. Ayrıca ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması suçu, kasten işlenebilen bir suçtur. Suçun işlenmesi bakımından herhangi bir özel kast aranmamıştır. Suçun olası kastla da işlenebilmesi mümkün bulunmaktadır. TCK m.239'da düzenlenen ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrının açıklanması suçunun ele alındığı bu çalışmada; sır kavramı, sırrın hukuki niteliği ve sırrın korunmasının hukuki dayanağı ile ticari sır, bankacılık sırrı ve müşteri sırrı kavramları ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Yine TCK m.239'da düzenlenen suçun, Türk Ceza Kanununu sistematiği içindeki yeri dikkate alınarak yakın suç tipleri ile karşılaştırması yapılmış ve buna göre inceleme konusu suçun unsurları, muhakeme usulü ve yaptırımı da ayrıntılı olarak izah edilmiştir.Publication Türk Ceza Kanunda çocuk düşürtme ve çocuk düşürme suçları(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2013-12) Oktar, Salih; Tezcan, Durmuş5237 sayılı TCK, kişilere karşı suçlar kapsamında, çocuk düşürtme (m.99) ve çocuk düşürme (m.100) suçlarını tanımlamış ve ceza yaptırımına bağlamıştır. Diğer taraftan, 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, kadının istemiyle on haftayı aşmayan gebeliğinin, tıbbi yolla sona erdirilmesine; yine süreye bağlı olmaksızın tıbbi zorunluluklarla gebeliğin sona erdirilmesine yasal olanak tanınmıştır. Bunlara ilave olarak, 5237 sayılı TCK, kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması halinde yirmi haftayı aşmayan gebeliğin tıbbi yolla sona erdirilmesinin cezalandırılmayacağı hükmünü getirmiştir.Kanun koyucu, çocuk düşürtme ve düşürme suçlarıyla, öncelikle ana rahmine yerleşmiş ceninin yaşam hakkını korumayı amaçlamıştır. Bununla beraber bu suçlarda, kadının vücut dokunulmazlığı, kendi kaderini tayin hakkı korunmaktadır. Cenin hukuki bir hak öznesidir. Fakat doğuncaya kadar kadından bağımsız değildir. Bu nedenle ceninin yaşam hakkıyla kadının vücut bütünlüğü üzerinde tasarruf hakkı ve kendi geleceğini tayin hakkının çatışması söz konusu olmaktadır. Tarih boyunca ve tüm hukuk sistemlerinde, bir yanda ceninin yaşam hakkı, diğer tarafta kadının gebelik ve anneliğe ilişkin tercihi arasında adil bir denge kurmak zorunluluğu ile karşılaşılmıştır. Çocuk düşürtme fiillerinin suç sayılması konusunda, Ceza Hukukunda görüş birliği bulunmasına karşılık, çocuk düşürme ve kadının istemiyle çocuk düşürtmesi fiillerinin suç sayılarak cezalandırılmasına ilişkin görüş ayrılığı ve tartışmalar günümüzde de sürmektedir. Bu fiillerin suç olmaktan çıkarılması yönünde güçlü bir eğilim bulunmakta ve oldukça haklı gerekçeler ileri sürülmektedir. Bir taraftan insan türüne ait, ana rahminde gelişen ceninin yaşamı, diğer taraftan kadının tercihi arasında makul ve meşru sınırın çizilmesi çözümü zor bir sorun görünümü arz etmektedir. Gerek gebeliğin sonlandırılmasına izin verilmesi, gerek bu fiillerin cezalandırılması son çare olarak görülmektedir. Tezimde TCK'muzun çocuk düşürtme ve düşürme suçları ele alınarak incelenmiş; tarihsel gelişimi, insan hakları hukukunda ve karşılaştırmalı hukukta bu suçlara ilişkin durum yansıtılmaya, TCK'muzun yürürlükteki hükümlerinin incelenip değerlendirilmeye, öğretideki görüşler, sorunlara ilişkin çözüm önerileri irdelenerek, sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır.Publication Uluslararası antlaşmalar ışığında rüşvetle mücadelenin yeni boyutu ve tüzel kişinin ceza sorumluluğu(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2019) Fırat, Elvan Sevi; Tezcan, DurmuşNeredeyse insanlık tarihi kadar eski olan ve ticaret hayatının içinde yer alan rüşvet, günümüzde hızla küreselleşen bir dünyada hem ulusal hukuk sistemlerinin hem de uluslararası düzenlemelerin konusu olmaktadır. Ceza hukuku uygulamaları açısından rüşvet, yolsuzluğun en yaygın ve tanıdık şeklidir. Uluslararası kamu kuruluşlarının rüşvetle mücadele kapsamında yapmakta olduğu çalışmalara ve bu çalışmaların bir çıktısı olarak yayımladıkları raporlara göre hem ulusal hem de uluslararası seviyede rüşvet ve yolsuzlukla mücadeleye ilişkin yasal çerçeve ve mevcut yaptırımlar, rüşveti ve yolsuzluğu tamamen engellemekte yetersiz kalmaktadır. Rüşvet ve yolsuzluk, uluslararası ticaret ile birlikte giderek karmaşık ve soyut bir hal almaktadır. Çoğu zaman, bu suçları işleyerek kendilerine veya başkalarına haksız menfaatler sağlayan gerçek ve tüzel kişilerin kovuşturulmasında hem bu eylemlerin niteliğinden hem de mevcut yasal çerçeveden kaynaklanan zorluklarla karşılaşılmaktadır. Günümüzde, yolsuzlukla mücadeleye ve özellikle yabancı kamu görevlilerine rüşvet suçuna dair ulusal ve uluslararası düzenlemelerin kapsamı ve etkisi artmakta; ülkeler geleneksel yaklaşımları bir kenara bırakıp etkin kovuşturmaya yaklaşmak için tüzel kişilerin ceza sorumluluğunu benimsemektedir. Toplumsal hayatta etkisi giderek artan tüzel kişilerin çok uluslu karmaşık yapılanmaları ve tüzel kişilerin ceza sorumluluğu ile ilgili küresel gelişmeler de dikkate alındığında, daha etkin, caydırıcı mekanizmalara ve tüzel kişilere özel kovuşturma usulleri ile yaptırımlara ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu tez kapsamında, rüşvet ve yolsuzluğun Türk hukukunun ve karşılaştırmalı hukukun bakış açıları, FCPA ve OECD Konvansiyonu gibi uluslararası alanda öncü düzenlemeler, karşılaştırmalı hukukta tüzel kişilerin ceza sorumluluğuna dair tartışmalar, öngörülen yaptırım ve tedbirler ile yolsuzlukla mücadeleye dair daha etkin bir mücadelenin nasıl mümkün olabileceği konuları ele alınmaktadır.Publication Uluslararası hukuk açısından "açık semalar" antlaşmaları sürecinde sivil havacılık düzeninin dönüşümü(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2010) Günel, Reşat Volkan; Tezcan, DurmuşUluslararası sivil havacılık, ilke olarak uluslararası hukuk kurallarına göre düzenlenen uluslararası ekonomik bir faaliyettir. Uluslararası havacılık hukukunun kaynaklarını ise uluslararası antlaşmalar ve örf adet hukuku kuralları oluşturmakla beraber, asli kaynaklar çok taraflı uluslararası havacılık sözleşmeleridir. Bu eserde, uluslararası sivil havacılık düzeninin dönüşümü "Açık Semalar" antlaşmaları çerçevesinde sorgulanmaktadır. Açık semalar, uluslararası politik ekonomi kavramı olarak, havacılık endüstrisinde daha serbest bir piyasanın oluşumu için uluslararası havacılık hukuku kurallarının liberalleştirilmesini talep eder. Eser, sahip olduğu ideolojik duruş çerçevesinde söz konusu politik ekonomi faaliyete eleştirel bir yaklaşıma girerek hedeflediği sonuçlara ulaşmaya çalışır.Publication Uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti ve kullanılmasına ilişkin suçlar(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2011-04) Tuncer, Arzu; Prof. Dr. Mustafa Tayfun AkgünerUyuşturucu veya uyarıcı maddelerin bireyler üzerinde bağımlılık etkisi yaratması uyuşturucu kaçakçılarının uluslararası faaliyet gösteren suç örgütleri olarak teşkilatlanmalarına neden olmuştur. Uyuşturucu kaçaklarının her ülkenin tek başına mücadele edemeyeceği kadar güçlü finansal güce, teknik donanıma ve uzman elemana sahip olması nedeniyle, ülkeleri uyuşturucuyla mücadelede uluslarararası işbirliğine teşvik etmiştir. 1961 tarihli Tek Sözleşmesi, 1971 tarihli Psikotropik Maddelere İlişkin Sözleşme ve 1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, uyuşturucuyla mücadelede belli başlı Sözleşmelerdendir. Uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretinin dünyada izlediği en önemli rotalar, altın üçgen olarak adlandırılan Laos, Tayland ve Myanmar ülkelerinin çizdiği üçgen şeklindeki rota; ile altın hilal olarak adlandırılan Afganistan, Pakistan ve İran ülkelerinin çizdiği hilal şeklindeki rotadır. Türkiye, dünyadaki önemli uyuşturucu rotalarının transit geçiş yolu üzerindedir. Türkiye, uyuşturucu kaçakçılığına ilişkin uluslararası Sözleşmeleri ve Protokolleri dikkate alarak Türk Ceza Kanunu'nda ve ilgili mevzuatta uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kaçakçılığına ilişkin uluslararası hükümleri kanunlaştırmıştır. Ceza hukukunda reform niteliği taşıyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 26.09.2004 tarihinde kabul edilmiş ve zaman içinde üzerinde değişiklikler yapılmıştır. Tez çalışmasının kapsamı, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti ile uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımına ilişkin suçlardan oluşmaktadır. Bunun yanısıra, etkin pişmanlık, uluslarararası hukuktaki non bis indem kuralının istisnası olarak yabancı ülkede uyuşturucudan verilen cezanın Türkiye'de verilen cezadan mahsub edilmesi, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelede uluslarararası adli yardımlaşma ve kontrollü teslimat, tedavi ve denetimli serbestlik konuları da ele alınmıştır.Publication Vergilendirmede Etkinlik ve Mükellef Hakları Bakış Açısıyla Büyük Ölçekli Sermaye Şirketlerinde Vergi İncelemesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2017) Cangüloğlu, Yasemin; Başaran Yavaşlar, FundaVergi incelemesi, mükelleflerin gerçek mali gücünü araştırmak, tespit etmek ve sağlamak amacıyla yapılan bir faaliyettir. Vergi incelemesi olmadan, mükelleflerin vergiyle ilgili kurallara uyup uymadıkları, dolayısıyla gerçek mali güçleri tespit edilemeyecektir. Bu nedenle bu sürecin mutlaka etkin bir şekilde yürütülmesi gerekir. Diğer taraftan vergi incelemesi, mükelleflerin temel hak ve özgürlükleriyle de yakından ilgili olduğu için gerek sistem içerisinde yer alan düzenlemelerin gerekse uygulamadaki sürecin mükellef hakları bakımından da ele alınması gerekir. Mükellef hakları ile ödevleri arasında kurulacak olan denge, etkin bir vergi incelemesinin gerçekleşmesine de hizmet edecektir. Yeni vergilerin uygulamaya konulmasının zor olduğu siyasi ortamlarda vergi incelemesi, devlete gelir sağlamak üzere ilk düşünülen önlemlerden birini teşkil ettiğinden, daha fazla gelir elde etme düşüncesiyle vergi idaresi, büyük şirketleri daha sıkı denetime tabi tutmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada bir denetim aracı olan vergi inceleme müessesesi, büyük ölçekli şirketler bakımından etkinlik ve mükellef hakları bakış açısıyla ele alınmış olup; büyük ölçekli sermaye şirketlerinin incelenmesinde etkinliğin sağlanmasına yönelik öneriler ortaya konulmuştur.Publication Yaşam hakkı(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2007) Güngör, Hasan Atilla; Prof. Dr. Yıldızhan YaylaPublication Yeni Türk Ceza Kanunu'nda ilgilinin rızası(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2011-12) Sırma, Özge; Öztürk, BahriBu çalışmanın konusu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan ilgilinin rızasına ilişkin düzenlemenin ayrıntılı bir şekilde incelenmesidir. . Bilindiği gibi, ilgilinin rızası kavramı bir hukuka uygunluk nedeni olarak, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile ilk kez ceza yasasında yer almış olmakla birlikte, temellerini Roma hukukundan alan bu kavram ceza hukuku öğretisi tarafından bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmekteydi. İlgilinin rızası kavramı; kaynağı, hukuki niteliği, koşulları ve konusu gibi çeşitli noktalarda tartışılmakla birlikte, özellikle ötanazi ve tıbbi müdahaleler gibi konularda pek çok ülke hukukunda tartışılmaya başlanmasıyla önemini arttırmıştır. Birinci bölüm ?Rıza Kavramı, Tarihçe, Karşılaştırmalı Hukukta Rıza? başlığını taşımaktadır. Bu bölümde rızanın hukuka uygunluk nedeni olması bakımından, genel olarak, hukuka aykırılık kavramı, kavramı açıklayan teoriler, hukuka özel aykırılık ve hukuka uygunluk nedenlerine yer verilmiştir. İlk bölümde ayrıca rıza kavramının tanımı ve hukuki niteliği Türk ve Alman öğretilerinde yer alan görüşlere değinilerek açıklanmıştır. Bölümde ayrıca rıza kavramının tarihçesine değinilmiştir. İkinci bölüm ? Yeni Türk Ceza Kanunu'nda İlgilinin Rızası? başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, genel olarak TCK'da yer alan ilgilinin rızası hükmü ele alındıktan sonra; rızanın koşulları Türk ve Alman öğretisi dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde ayrıca rızanın konusu kavramı ele alınarak, Türk ve Dünya ceza hukuku öğretileri ile konunun uygulama alanına yer verilmiştir. Bu kısımda yargı kararları da dikkate alınarak rızanın geçerlilik koşullarına değinilmiştir.Publication Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Taksir(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2011-12) Saygılar, Yasemin Filiz; Öztürk, BahriBu çalışmanın konusu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan taksire ilişkin düzenlemenin ayrıntılı bir şekilde incelenmesidir. Taksir konusu suç genel teorisi içerisinde son derece önemli bir yere sahiptir. Özellikle ilerlemekte olan teknoloji, endüstriyel faaliyetler ve artan insan nüfusu ile birlikte, günlük hayatta yaşanan tehlikeler de geçmişe oranla artmış, bu şekilde taksirli suçlar alanında da büyük oranda artış yaşanmıştır. Taksirle işlenen fiiller faaliyet alanlarına göre çeşitlilik arz ederler. Buna göre, trafik kazalarından kaynaklanan taksirli suçlarla birlikte, tıp mesleğinin icrasından doğan taksirli suçlar ve iş kazalarında ortaya çıkan taksirli suçlar söz konusu olabilir. Çalışmamızda sadece suç genel teorisi çerçevesinde genel hükümlere ilişkin olmak üzere TCK m.22 incelenerek, TCK'nın özel hükümler kısmında yer alan taksirli suçlar örnek vermek suretiyle ele alınmıştır. Çalışmamızın ?kusurluluk ve taksir? başlıklı ilk bölümünde, ceza sorumluluğunun esasını oluşturan kusurluluk ele alınmış, kast ve taksirle olan ilişkisi ortaya koyulmuş ve ceza hukuku öğretisinde mevcut olan taksir hakkındaki çeşitli teoriler incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümünde, taksir kavramının tarihçesi ve karşılaştırmalı hukukta mevcut olan taksire ilişkin düzenlemeler ele alınmıştır. Türk Ceza Hukukunda taksire ilişkin düzenlemeler ise üçüncü bölümde yer almaktadır. Bu bölümde, 5237 sayılı TCK'da yer alan taksirle ilgili düzenleme dikkate alınmak suretiyle taksirin unsurları incelenerek, taksirin türlerine TCK m.22 ışığında yer verilmiş; taksirin derecesi, taksirli suçlarda iştirak, taksirin somut olayda gerçekleşme şekilleri, şahsi cezasızlık sebebi ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplerin taksirli suçlardaki etkileri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerin taksirli suçlardaki etkileri konuları incelenmiştir. Bu şekilde çalışmamızda özellikle taksirin hukuki esası konusunda yaşanan tereddütler üzerinde durularak konu açıklanmaya çalışılmış ve sistem olarak ceza hukukunda sorumluluğun temelini oluşturan kusurluluk kavramından yola çıkılması gereği benimsenmiştir. Bununla birlikte uygulamada büyük önem taşıyan bilinçli taksir ve olası kast arasındaki farklılıklar üzerinde de durulmuştur.