Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü / Department of Turkish Language and Literature
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/6790
Turkish Language and Literature
Browse
Browsing Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü / Department of Turkish Language and Literature by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 20 of 32
- Results Per Page
- Sort Options
Publication 28-Faruk Duman’ın “Av Dönüşleri” Hikâyesi Üzerine Bir Tahlil Denemesi(Yakup YILMAZ, 2022) SEVİNDİK, BERNAFaruk Duman, 1990’lı yıllardan beri Türk edebiyatında roman, hikâye, deneme türlerinde eserler veren bir yazardır. Postmodern sanat anlayışının etkili olduğu yıllarda ürün veren yazarın kendine has masalsı bir üslûbu vardır. Bugüne kadar yayımladığı eserleriyle; Orhan Kemal Öykü Ödülü’nde ikincilik (1998), Sait Faik Hikâye Ödülü (2000) , Haldun Taner Öykü Ödülü (2010), Orhan Kemal Roman Ödülü (2019) gibi birçok ödüle layık görülmüş, günümüzün en verimli yazarlarından biridir. Bu çalışmada yazarın 1999 yılında yayımladığı ikinci hikâye kitabı olan ve içinde altı hikâyesinin yer aldığı “Av Dönüşleri” kitabında bulunan “Av Dönüşleri” adlı hikâyesi tahlil edilecektir. Kitaptaki altı hikâyede birbiriyle ilişkili, sıralı bir olay örgüsü ve düzen söz konusu değildir. Yalnız tüm hikâyelerde doğa, orman ve bilhassa hayvanlar önemli bir yer tutar. Duman, bu kitaptaki hikâyelerinde olaydan ziyade insan zihninin karmaşasına yoğunlaşır. Söz konusu kitapta yer alan hikâyelerden, yazarın üslûbunu yansıtması ve kullandığı teknikleri göstermesi bakımından kitaba ismini veren hikâye “Av Dönüşleri” seçilmiştir. Çalışmanın giriş kısmında yazarın hayatı hakkında bilgi verilmiş, ald ığı ödüller ve diğer eserlerine değinilmiştir. Bu bölümden sonra “Av Dönüşleri”; konu, olay örgüsü, anlatıcı ve bakış açısı, zaman, mekân, şahıs kadrosu, dil ve anlatım teknikleri ve sonuç olmak üzere sekiz başlık altında incelenmiştir. Makalenin sonuç kısmında, bu tahlilden hareketle hikâye üzerine değerlendirmeler yapılmıştır.Publication 41-Usûlî'nin Şiirlerinde Sevgili Portresi(Yakup YILMAZ, 2022) YALÇINKAYA, YAĞIZKlâsik Türk şiirinin estetik geleneği içinde oluşmuş aşk üçgeninin baş öğesi olan sevgili, yüzyıllarca şairlerin dilinden düşmemiştir. Yegâne olan sevgili, bu üçlemede âşık rolüne bürünen şairin şiirlerinde klâsik nazmın estetik değerleri içinde gâh ay gâh güneş olmuş; boyu selviye saçı sümbüle benzetilmiştir. O, eziyet ve cefaları ile vefadan habersiz, erişilmez bir tip olarak tasvir edilmiştir. Çok geniş bir coğrafyada ve çok uzun bir zaman diliminde var olmuş Klâsik Türk şiiri, kendi geleneği içerisinde idealize edilmiş bir sevgili tipi kurgulamıştır. 16. yüzyılda Vardar Yenicesi’nde yaşamış Usûlî, sevgiliyi dilinden düşürmeyen Klâsik dönem Türk şairlerinden biri olmuştur. Hayatında tasavvufun belirleyici yeri olan şair Klâsik Türk şiirinin estetik anlayışını tasavvufî dü şünceleriyle harmanladığı şiirleri ile klâsik edebiyat literatürüne önemli bir divanı miras bırakmıştır. Çalışmada, Usûlî Divanı’nda şairin edebî kişiliği ve şiir anlayışı çerçevesinde sevgili tipinin nasıl bir portre çizdiği üzerinde durulacaktır.Publication Alevî–Bektâşî Menâkıbnâmelerinde “Merkez” Kavramı(Yakup Yılmaz, 2023) SERDAR, GÜRÇAYAlevî ve Bektâşî velîlerinin hayatlarının anlatıldığı, “menâkıbnâme” olarak adlandırılan eserlerde velîler hikâyenin asıl unsuru durumundadırlar. Dervişler çeşitli sebeplerle değişik coğrafyalara gitmişler, halka hem yardım etmişler hem de inanç bilgisi sunmuşlardır. Bunun yanı sıra bir kavram olarak “merkez” geometrik olduğu kadar toplum bilimsel ve semantik anlamlarda da kullanılmaktadır. Kavram, geometrik anlamda “belirli bir yerin/düzlemin ortası” mânâsına gelirken; sosyolojik açıdan “yönetim, idare, destek, ilgi alanı” gibi alt anlamlara karşılık gelmektedir. Velîlerin sır bilgisine sahip olmaları, yardımseverlikleri, umut aşılamaları ve toplum nezdinde kazandıkları deruni saygı onlara menâkıbnâmelerin konularının merkezinde olmalarının yanı sıra toplum içerisinde merkez birey olma hüviyeti kazandırmıştır. Bu merkezîleşmiş konum menâkıbnâmelerde yer alan ritüellerde kimi zaman fiziksel boyutta tezahür etmektedir. Bizatihi dervişlerin yanı sıra ağaçlar, tören halkaları, dinî yapılar vb. unsurlar da merkez kavramına edebî-teolojik anlamda sahiptirler. Bu çalışmamızda menâkıbnâme eserlerinin taranması neticesinde elde edilen “merkez” kavramına ilişkin örnekleri ve göstergelerini gelenek çerçevesinde değerlendireceğiz. Bu yolla gelenek bağlamında insanın kendini bıraktığı a priori olarak nitelendirilebilecek bu kavramın özünü anlamlandırmaya bir kapı aralamış olacağız.Publication Anlatının Söylemi̇ Işığında Bir “Yedi̇ Kocalı Hürmüz” Karşılaştırması(Türk Edebiyatı Vakfı, 2020) ŞAHAN, KAYHAN; Dizdar, FirdevsAnlatı bilim çeşitli dallara uygulanabilmektedir. Tiyatro ve sinema eserlerinde bu alanda çalışmalar yapılmaktadır. Mihail Bahtin, Roland Barthes, Todorov anlatıbilim çalışmalarının önemli isimlerinden olmuştur. Gérard Genette ise Anlatının Söylemi çalışmasıyla tanınmıştır. Anlatının söylemini temelde “Düzen”, “Süre”, “Sıklık”, “Kip” ve “Ses” olmak üzere beş başlığa ayırmıştır. “Düzen”, “Süre” ve “Sıklık” anlatı ile zaman ilişkisini anlatan kavramlardır. “Kip”, anlatı temsilini, “Ses” ise anlatı durumunu anlatmaktadır. Yedi Kocalı Hürmüz, ilk önce senaryo biçiminde yazılıp filme çekilmiş, ardından tiyatro yapıtı olarak kaleme alınmıştır. 1963 yılında Yılmaz Atadeniz, 1971 yılında Atıf Yılmaz, 2009 yılında ise Ezel Akay tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır. Çalışmamızda Gérard Genette’in Anlatının Söylemi çalışmasından yararlanarak Yedi Kocalı Hürmüz tiyatro yapıtı ile filmlerinin anlatı bilimsel açıdan karşılaştırması yapılmıştır.Publication Âşık Paşa’nın Gazellerine Dair Bazı Düşünceler ve Bilinmeyen Dört Şiiri(ASOS Eğitim Bilişim Danışmanlık Otomasyon Yayıncılık Reklam Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., 2021) KÖKSAL, MEHMET FATİHTürk yazı dilinin Anadolu’daki önderlerinden Âşık Paşa, Garîb-nâme adlı yaklaşık 10600 beyitlik mesnevisiyle daha kendi devrinde şöhret kazanmıştır. Onun, kendisini meşhur eden Garîb-nâme’sinden başka, çoğu nasihatamiz nitelikte olan küçük mesnevileri, bütün mısraları Arap alfabesinin bir harfiyle başlayan 29 gazelden müteşekkil Elif-nâme adlı bir manzumesi ve Sema Risalesi (Risāle fī Beyāni’s-semāʿ) adlı içinde bazı manzum parçaların da bulunduğu mensur bir eseri vardır. Bunlardan başka Âşık Paşa, duygu ve fikirlerini daha serbest bir tarzda ifade ettiği gazeller de kaleme almıştır. Onun şiir mecmuaları ve cönklerde yer alan bu şiirleri öteden beri araştırmacıların dikkatini çekmiş ve yayımlanmıştır. Bugüne kadar Sadettin Nüzhet Ergun, Abdülbâkî Gölpınarlı, Orhan Kemal Tavukçu ve M. Fatih Köksal’ın muhtelif çalışmalarında, hemen hepsi gazel nazım şekliyle kaleme alınmış toplam 54 adet manzume Âşık Paşa’nın şiiri olarak tespit edilmiş ve yayımlanarak bilim dünyasının ilgi ve dikkatine sunulmuştur. Bu çalışmada, önce Âşık Paşa’nın gazelciliği değerlendirilmiş, bir gazel şairi olarak Âşık Paşa’nın edebiyat tarihimizdeki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bugüne kadar yapılan kimi yorumlarda dikkat çeken, onun didaktik şiirler yazdığı vurgusunun hassaten gazelleri açısından isabetli olmadığı kanaati izhar edilmiştir. Bu çalışmada önce şairin “müstakil” şiirlerinde bir form olarak gazeli kullanması bakımından klasik Türk şiirine yol açıcı bir rol oynadığı tezi dile getirildikten sonra şiirlerinin yer aldığı el yazması nüsha tanıtılmış, son olarak da bilinmeyen dört gazelinin transkripsiyonlu metni verilmiştir.Publication Beni̇m Adım Kırmızı’da İmge Renk İli̇şki̇si̇(Dr. Abdulhakim TUĞLUK, 2019) Yanaray, Sibel; ÇELİK, YAKUPİnsanlar kendilerini ifade etmek için pek çok yol oluşturmuştur. Resim, müzik ve kelimelerin malzemesi olduğu dil vb. Edebiyat kişinin kendisini ifade ettiği ya da kendisini bulduğu en popüler yollardandır. Geniş kitlelerce benimsenen ifade yönteminin edebiyat olmasındaki başlıca etken edebî metinlerin üstü örtülmüş, süslenmiş bir anlatım ile kurmacalığını yansıtmasıdır. Süslenen, örtülen anlam, kişinin, herkes tarafından farklı anlamlanan bir parçası olur. Bu noktada imgeler, örtülülüğe dolaylılığı sağlamak için devreye girer. İmgelerle okuyucu kendi özüne, bilinç ya da bilinç dışına yönelir. Çok anlamlılığın katlandığı anlar ortaya çıkar. Benim Adım Kırmızı’da da renkler işlenen romanın polisiye, macera, aşk, güzel sanatlar aracılığı ile Doğu Batı karşılaştırması ya da çatışması, arayış, ben ve öteki çatışması üzerinden kimlik sıkıntıları gibi pek çok izleğin yansıması, açılımı olur. Kurguda var olan çatışmalar, imgeler yani renkler aracılığıyla somutlanır. Her rengin kattığı ayrı bir anlamlar dizgisi okuyucuyu şaşırtır. Dikkat edilmedikçe de imgeler örtülmüş bir hazine gibi bulunmayı bekleyecektir.Publication Bilim Dünyamızın Kanayan Yarasında Yeni İcatlar veya Adı Konulmamış Yayın Etiği İhlalleri(Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020) KÖKSAL, MEHMET FATİHEtik değerler “erdemli insan” olma ülküsünün doğal ve beklenen bir sonucudur. Yayın etiği, bilimsel etiğin, bilimsel etik de mesleki etiğin bir parçasıdır. Mesleki etik, her meslek dalının kendine özgü, uzun bir zaman içinde oluşmuş, doğal ve beklenen davranış normları bütünüdür. Hangi meslek olursa olsun, mensuplarının insani, ahlaki ve vicdani bakımdan uyması gereken ilkeler vardır. Bu ilkelerin, meslek mensubunun kendisine, meslektaşlarına, yaşadığı topluma ve nihayet topyekûn insanlığa yönelik sorumluluk kompartımanları vardır. Bilimsel etik bilimsel araştırma yapan herkesin uyması ve benimsemesi gereken etik/ahlaki değerlerin genel adıdır. Bilimsel etiğin en somut tezahürü, en önemli parçası ise yayın etiğidir. Yayın etiği, bilimsel çalışmalarda araştırmacının uyması gereken etik ilkeler bütünüdür. Yayın etiğine riayet bilim adamında bulunması gereken doğal bir davranış biçimi olmalıdır. Ülkemizde yayın etiği ilkeleri, ilgili kurumlar tarafından yasa, yönetmelik ve yönergeler çerçevesinde belirlenmiştir. Ne var ki uygulamada söz konusu yasa ve yönetmeliklerde tanımlanmamış etik ihlallerin varlığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Başka bir deyişle sahadaki uygulamalar, yeni yasal düzenlemelerin zorunlu olduğunu göstermektedir. Bu makalede adı konulmamış, tanımlanmamış yayın etiği ihlalleri ele alınmıştır.Publication Çağatay Türkçesi̇nde Farsça Alıntı (Kopyalama) Cümle Ti̇pleri̇ Ve Bazı Anahtar Sözler(Avrasya Yazarlar Birliği, 2020) TÜRK, VAHİTTürkçede yan cümlenin varlığı ve ne tür yapıların yan cümle olarak kabul edileceği, üzerinde tartışma olan bir konudur. Bu konuda Eski Uygur Türkçesi döneminde görülen yabancı diller ve kültürlerle karşılaşma sonucunda bu dillerden yapılan çevirilerle Türkçede daha önce görülmeyen yan cümle türleriyle ve yeni cümle çeşitleriyle karşılaşıldığı kabul edilmektedir. Türklerin İslam dinini benimsemelerinden sonra da benzer bir durum yaşanmış ve özellikle Fars cümle yapısının Türk cümle yapısı üzerinde etkili olduğu, daha doğru bir ifadeyle Farsçadaki cümle tiplerinin Türkçe tarafından kopyalandığı görülmüştür. Ali Şir Nevâyî’nin Molla Abdurrahman Cami’den çevirdiği Nesayimü’l-Mahabbe bu konuda ilgi çekici örnekler barındırır. Oldukça hacimli mensur bir eser olan Nesayimü’l- Mahabbe cümle yapılarının çeşitliliği ve bu cümleler oluşturulurken kullanılan bazı anahtar sözlerin oldukça değişik işlevlerle kullanılmasıyla dikkat çeker.Publication Çağdaş Türk Lehçelerinde Ağaçkakanın Adlandırma Yöntemleri(Yunus Kaplan, 2023) TÜRKDİL, YAKUPAd verme belli bir kurala bağlı değildir. Ancak dillerin yapısına, tarihî ve coğrafi şartlara, kişilerin kültürel durumlarına ve dünyayı algılama biçimlerine bakarak ad verme ile ilgili saptamalarda bulunabiliriz. İnsanların, zaman içinde ilgileri ve ihtiyaçları değişir. Bu değişim sonucunda aynı dilin lehçeleri de olsa aynı sözcüğün farklı yollarla yapılmış adlandırmaları ortaya çıkar. Adlandırma yaparken öncelikle doğadaki nesneyi yani bilinmeyeni algılamamız gerekmektedir. Algılama yaparken duyulardan yararlanılmaktadır. Ancak duyulardan yararlanma her dilde farklı olabileceği gibi aynı dilin farklı lehçelerinde de farklılık gösterebilir. Bu çalışmada bu farklılıklardan yola çıkarak ağaçkakan sözcüğünün çağdaş Türk lehçelerindeki adlandırma biçimlerini ele aldık. Öncelikle çalışmamızda adlandırma, duyular, algılama ve yansıma sözler ile ilgili bilgiler verilmiştir. Daha sonra Türk lehçelerindeki adlandırmaları tespit etmek için her bir lehçenin ulaşılabilen sözlükleri taranmıştır. Yazılı dildeki adlandırmaların yanı sıra kimi lehçelerin ağızlarında kullanılan adlandırmalar da çalışmada yer almıştır. Tespit edilen adlandırmaların hangi yöntemle yapıldığı belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonuç bölümünden önce yazı dilinde kullanılan adlandırmalar tek bir tabloda verilmiştir. Tabloda adlandırmaların “görme duyusuyla”, “işitme duyusuyla” “dış görünüşe göre” “yaptığı işe göre” “yaşadığı yere göre” “yansıma sesten hareketle” yapılıp yapılmadığı gösterilmiştir. Böylece Türk lehçelerindeki ağaçkakan adlandırmalarına toplu bir bakış sağlanarak adlandırmaların yapılış yöntemleri ortaya konulmuştur. Ağaçkakan adlandırılırken en çok ve an az hangi yöntemin kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır.Publication Cemâl Sâfi̇’ni̇n Şi̇i̇rleri̇nde Alkış ve Kargışlar(Motif Halk Oyunları Eğitim ve Öğretim Vakfı, 2020) ŞAHAN, KAYHANİnsan, mutlak otoriteden tarih boyunca bir şeyler istemiştir. Kendisi için; ailesi, ülkesi ya da tüm insanlık için taleplerde bulunmuştur. Bu talepler ve bunların istenmesi, doğrudan güce sahip olmak/olmamakla ilişkilendirilir bir durumdur. Birinin mutlu, iyi olmasını isteyip gerçekleştirememek ya da kötü olmasını umut edip beklemek teorik olarak benzer kaynaklardan beslenmektedir. Dolayısıyla insan, her ikisi için de gücü yetmediği durumlarda yardımı mutlak otoriteden umar ve taleplerini bazı kalıp ve bu kalıpların genişletildiği/değiştirildiği formlarla sunar. Alkış, iyi dileklerin temennisi iken kargış, kötü dileklerin dile getirilmesidir. Alkışlar – kargışlar varlığını hayatın içinde, sözlü kültürde devam ettirdiği için çağın getirileri, değişen ihtiyaçlar, koşullar altında değişimlere uğrayabilmektedir. Varlığını olduğu gibi koruyan alkışlar - kargışlar yanında güncellemeler ve yeni yaratımlar da dilde yerini almaktadır. Tümüyle insanî olan, mutlak güçten yardım isteme güdüsü elbette dile ve buradan da edebi dile sıçramıştır. Şairler ait oldukları toplumun bir parçası olarak zaman zaman alkış ve kargışlarını şiir dili vasıtasıyla ortaya koymuşlardır. Vurgun, Sende Kalmış, Kıyamete Kırk Kala isimli eserleri ve bunlar içinden bestelenmiş birçok şiiri ile ünlenmiş Cemâl Sâfi de şiirlerinde mutlak otoriteden iyi ve kötü dileklerde bulunmuştur. Bu çalışmada, Cemal Safi’nin şiirlerindeki alkış ve kargış unsurları belirlenerek bunların şairin poetikasındaki yeri örnekler üzerinden çözümlenecektir.Publication Bir Divan Şairi Olarak Kastamonulu İshâk-zâde Fevzî ve Şiirleri(Mehmet Dursun Erdem, 2020) Büyüm, Tarık; KÖKSAL, MEHMET FATİHDüşünen ve hisseden bir varlık olan insan, hayatının hiçbir döneminde çevresinde olup bitenlere kayıtsızkalmamıştır. İnsanoğlu, hayat serüveni esnasında etkilendiği kimi olayları, olguları hatta duygularını,heyecanlarını, zevklerini kayıt altına alma ihtiyacı hissetmiştir. Söz konusu kayıt işlemi; kişinin etkilendiği,beğendiği, ilgi duyduğu veyahut kendini derinden sarsmış bir vaka karşısında içinde bulunulan ruh halineticesinde, tüm bu hissiyatı unutulma marazından kurtarma amaçlı yazıya aktarmakla ortaya çıkan eylemlerbütünüdür. Bu eylemin vücut bulduğu hafıza mekânlarından biri de mecmualar ve cönklerdir. Bazıları kendiside şair olan edebiyat meraklıları, beğendikleri şiirleri, bazen kendi çevrelerindeki insanların manzumelerinibazen de kendi yazdıklarını mecmua veya cönklerde bir araya getirmişlerdir. Bu toplama eylemi o kişininkişisel birikimi olsa da bu derlemelerin her biri bir yanıyla birer şiir antolojisi olurken bir yanıyla datarihî/toplumsal hâfızayı bugüne taşımak gibi bir işlev de görmüştür. Bu türden eserlerin birisi de çalışmamızakonu olan Kastamonulu İshâk-zâde Fevzî’nin derlediği şiir mecmuasıdır. Bu çalışmada, XIX. yüzyılşairlerinden Kastamonulu İshâk-zâde es-Seyyid Hâfız Hasan Fevzî’nin söz konusu mecmuası kısaca tanıtılmış,Fevzî’nin hayatı ve edebî kişiliği ele alınmış ve nihayet mecmuada yer alan şiirleri yayımlanmıştır. Hem âşıkedebiyatı hem divan edebiyatı tarzında şiirler kaleme alan İshâk-zâde Fevzî’den bahseden çalışmalarda onundaha ziyade halk şairi tarafı öne çıkarılmıştır. Hâlbuki mecmuasına aldığı şiirlerinden anlaşıldığına göre o,klasik şiir tarzında yazdığı manzumelerle de değerlendirilmesi gereken bir şairdir. Bu makalede Fevzî, buyönüyle değerlendirilmiştir.Publication Divân-ı Hikmet’te Geçen Arapça Sözcüklerin İşletimi(Yakup YILMAZ, 2021) TOPCİ, ÇAĞLA BARİKANUzun yıllar göçebe bir yaşam süren Türkler, bu yaşamın doğal sonucu olarak hareketli bir toplum kimliği taşımışlardır. Türkçenin Uygurlar döneminden itibaren bu hareketlilikten etkilenerek komşu dillerle etkileşim kurmaya başladığı yazılı ürünlerle takip edilebilmektedir. Türkçenin farklı yaşam ve kültürel ortamla karşılaştığı Uygurlar döneminde başlayan bu etkileşim, XI. yüzyılda İslamiyet’in kabul edilmesi ile birlikte Arapça ve Farsça çizgisinde yoğunlaşmıştır. Dil ilişkileri olarak tanımlanan bu etkileşim, çağdaş dil bilimi çalışmalarının ele aldığı önemli konulardan biridir. Çünkü dil ilişkileri, yalnızca ödünçleme sözcük alışverişinden ibaret olmayan toplumların dile bakış açısının sosyo-kültürel boyutlarını da içine alan disiplinlerarası bir araştırma konusudur. Bu çalışmada Türk edebiyat ve kültür tarihinin en değerli eserlerinden biri olan Divân-ı Hikmet’te söz dizimine girmiş Arapça alıntı sözcükler ele alınacak, çeşitli dil bilgisi kuralları ile Türkçede işletime sokulmuş örnek sözcükler üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır. Bu sayede, Divân-ı Hikmet’te yer alan kimi Arapça sözcüklerin Türkçeleşme sürecini nasıl ve hangi dil bilgisi yapıları ile gerçekleştirdiği üzerinde durulacaktır. Türkçenin yabancı dillerle olan etkileşimi üzerine yapılacak olan çalışmalar arttıkça, hangi dil bilgisi özelliklerinin bu etkileşimi teşvik ettiği hangilerinin etkileşime karşı koyduğu gibi soruların cevapları farklı bir bakış açısıyla değerlendirilebilecektir.Publication Doğu’nun Uzun Hikâyesi: Türk Edebiyatında Mesnevî (Kitap İncelemesi)(Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020) COŞKUN, HARUNKartal, Ahmet (2018). Doğu'nun Uzun Hikâyesi: Türk Edebiyatında Mesnevî. İstanbul: Doğu Kütüphanesi.Publication Ekoeleştiri Kuramı Işığında Alevî-Bektâşî Velâyetnâmeleri(Yunus Kaplan, 2023) SERDAR, GÜRÇAYSözlü kültür ortamında aktarılan ortak kültürel değerleri, temel kültür kodlarını muhafaza eden ve geleceğe taşıyan halk anlatıları toplumların aynası mahiyetindedir. 12-13. yüzyıllarda Moğolların Türkistan coğrafyasında uyguladığı baskı ve zorlamalar neticesinde Horasan’dan Anadolu’ya gelen senkretik / heterodoks Yesevî dervişleri sadece fiziken değil ruhen ve fikren de etkileşim gerçekleştirmişlerdir. Türklerin hem İslâmiyet öncesi inanç sistemleri ve pratiklerinden hem de İslamiyet ve tasavvuftan izler taşıyan Alevî-Bektâşî velâyetnâmeleri ise yoğun sosyo-kültürel muhtevası ve niteliğiyle Türklerin geçmişten günümüze idealize karakterlerini, hayat felsefesini ve düşünce yapısını ortaya koyan eserlerdir. Çalışmamızın amacı, edebiyat ve çevre ilişkisini öne çıkaran ekoeleştiri yaklaşımı bağlamında Alevî-Bektâşî velâyetnâmelerini mercek altına almaktır. Bu kuram, en genel tanımıyla, “ekoloji prensiplerinin edebî metinlerde incelenmesi”dir. Velâyetnâmeler ışığında gelenek açısından doğal kültler başlı başına kutsala saygının tezahür ettiği unsurlardır. Çalışmada ağaç, ateş, su, taş/toprak gibi doğal nesnelerin yanı sıra üçlü katmanı tanımlayan gök, yer ve yer altı unsurlarına ilişkin geleneğin bakış açısı ortaya konulacaktır. Bunun yanı sıra eserlerdeki ekoeleştiri kuramına yönelik olarak su kaynakları, çevre düzeni, bitki örtüsünde oluşan tahribat, doğal mirasın korunmasına ilişkin tutumlar, ava ve avcılığa yönelik bakış açısı, kirlilik kaynakları, yaşam döngüsüne ilişkin algı ve doğa-kültür dostluğunun yansımaları örnek pasajlardan hareketle analiz edilecektir. Analizler sonucunda tespit edilen örnekler Türk mitolojisi, inanç sistemleri ve kültürel değerler ekseninde değerlendirilecektir. Bu çalışma sonucunda, diğer canlılarla paylaştığımız doğal yaşam alanımızı koruma, ekolojik sistemi dengede tutmaya yönelik uygulamaların teknoloji / bilim öncesi dönemde nasıl sağlandığına ilişkin veriler elde edilecektir. Bu bulgulardan hareketle günümüz dünyasındaki bakış açısıyla kıyas yapabilme imkânı elde edilecek, modern dünyanın çevre sorunlarına ilişkin çözüm önerileri gündeme taşınacaktır.Publication El Gözünde Çöp Aramak(ASOS Eğitim Bilişim Danışmanlık Otomasyon Yayıncılık Reklam Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., 2021) KÖKSAL, MEHMET FATİHGiriş YÖK’ün son zamanlarda getirdiği en iyi uygulamalardan biri, intihal veya benzeri yayın etiği ihlallerinin önüne geçebilmek için bir çözüm olması beklentisiyle lisansüstü eğitimde Bilimsel Araştırma Metotları ve Yayın Etiği dersinin mecburi kılınmasıdır. Bu ders, kimi üniversitelerde farklı adlarla uygulansa da hangi anabilim dalı olursa olsun, ülkenin bütün yüksek öğretim kurumlarında “zorunlu ders” olarak okutulmaktadır. Adından da anlaşılacağı üzere bu dersten hedeflenen iki şey vardır: İlki, öğrencilere akademik hayatın eşiğinde iken bilimsel araştırmanın neden ve nasıl yapılması gerektiğinin, literatür taramasından yayın evresine gelene kadar bütün aşamalarındaki uygulama esaslarının, kısacası metodoloji bilgisinin verilmesi; ikincisi ve bizce en az ilki kadar önemli olanı ise başta intihal olmak üzere yayın etiği ilkelerine uymayan davranışlardan sakınmaları gerektiği bilincinin kazandırılmasıdır...Publication Eski Bir Tip El Yazması “Tabibnâme”de Bitki Adları(Türk Dil Kurumu, 2020) Ayan, Ahsen; KARPUZ, HACI ÖMERTabibnâme, 18. yüzyılda Fakîr Ahmed Şeyhzâde tarafından yazılmışolan alternatif tıp, eczacılık ve bitki bilimi konularını içeren Türkçeel yazması bir metindir. Metin ayrıca dönemin siyasi, dinî ahlaki, tıbbi,felsefi vb. hususlarında da bilgiler taşımaktadır. Tabibnâme, barındırdığısöz varlığı ve dil özellikleri nedeniyle tıp ve eczacılık terminolojisibakımından olduğu kadar Türk dili ve Türk kültürü tarihi bakımındanda oldukça önemlidir. Tabibnâme metninde 101 adet bitki adı kullanılmıştır.Bu makalede, metinde kullanılan bitki adları art zamanlı sesdeğişiklikleri bakımından ve bugün Türkiye Türkçesinde kullanılıpkullanılmadıklarına göre değerlendirildi. 35 bitki adı bugün TürkiyeTürkçesinde çeşitli ses değişikliklerine uğramış biçimleriyle ve 46 bitkiadı ise aynı biçimleriyle kullanılmaktadır. Buna karşılık 20 bitki adıbugün Türkiye Türkçesinde kullanılmamaktadır. Bitki adlarının 27’siTürkçe, 25’i Arapça, 22’si Farsça, 18’i Yunanca ve 1 tanesi de Endonezyadilindendir. 8 bitki adı birden çok dillidir. 101 bitki adı, Tabibnâmemetninde 152 kere kullanılmıştır. Ayrıca 7 bitki adı, alt tür adlarıylabirlikte 14 kere kullanılmıştır.Publication Eski Türkiye Türkçesi Ağızlarının Sınıflandırılmasında Morfolojik Esaslar(Bülent Gül, 2002) DEVELİ, HAYATİ13.-16. yüzyıllar arasında fonolojik, morfolojik ve sentaktik seviyede birleştirici özellikleri1 itibariyle diğer Türk yazı dillerinden ayırt edilebilen bir Oğuzcanın varlığı açıktır. Bu dilin bir yazı dili hâline ulaşması göreceli olarak gecikmişse de 13. yüzyıldan itibaren hızlı bir şekilde gelişerek olgun bir seviyeye ulaşmıştır. Oğuzca İran, Azerbaycan, Irak, Suriye, Anadolu ve Balkanlarda geniş bir sahaya yayılmış olduğu ve Oğuz unsurları her zaman aynı siyasî içinde bulunamadıkları için konuşm a dilindeki diyalektlerin zamanla gelişerek nihayet 17. yüzyılın sonlarından itibaren birden fazla yazı dili şeklinde teşekkül ettiklerini tespit edebiliyoruz. Bunlar bugün için Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi olarak adlandırılabilirler. Geriye doğru gidildiğinde bu ağızları belirleyen birleştirici özelliklerin ne zamandan itibaren ve hangi eserlerde teşekkül ettiğini tespit etmek, yani Oğuzcanın 14.-16. yüzyıllardaki ağızlarını ortaya koymak, Türk dili tarihi açısından halledilmesi gerekli bir iştir.Publication Evle Sokak Arasında Ölümün Eşiğinde Bir Şair: Ahmet Erhan(Yusuf Çetin, 2020) ŞAHAN, KAYHAN; Erçıktı, CansuKimlikteki adıyla Erhan Bozkurt, 8 Şubat 1958 yılında Ankara'da dünyaya gelir. Çok sevdiği babası Ahmet İzzet'in ölümü üzerine onun adını kullanmaya başlar. İlk gençlik yıllarını Mersin ve Adana'da geçiren Ahmet Erhan, Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunudur. Adana Demirspor'da profesyonel oyuncu olarak forma giyen Erhan, geçirdiği sakatlık sebebiyle en büyük tutkusu futbola, veda etmek zorunda kalır. Sakatlığın getirdiği uzaklaşma onu yeni bir tutkuya yöneltir. Bu tutku, bugün onu bu çalışmanın öznesi haline getiren şiirdir. İlk şiirlerini 1976 yılında Militan Dergisi'nde yayımlayan Erhan, ilk şiir kitabı olan Alacakaranlıktaki Ülke ile Behçet Necatigil Şiir Ödülü'ne layık görülür. 1980 Kuşağı şairleri arasında önemli bir yere sahip olur. Henüz yirmi iki yaşındayken bu başarıyı elde etmiş bir şair olarak sürekli ölümden bahsetmesi ilgi çekici bir durumdur. Ahmet Erhan’ın şiirlerini nasıl bir atmosferde yazdığını bilmek, şiirinin zeminini oluşturan ölüm teması için açıklayıcı olacaktır. Bu çalışma da şairin, ölüm kavramını şiirlerinde nasıl bir yapı içerisinde ele aldığını inceledik.Publication Fütüvvetnâmelere Göre Cerrahlık ve Tabip Şerefeddîn Fütüvvetnâmesi(Divan Edebiyatı Vakfı, 2021) KÖKSAL, MEHMET FATİHİnsanlık tarihinin en eski mesleklerinden biri hekimliktir. Eski dünyada, bugünün gelişmiş tıp literatüründen çok farklı tezahürleri olan ve genel olarak “sağaltıcılık” olarak adlandırabileceğimiz bu çok yönlü meslek, gerek Türk kültüründe gerekse İslâm medeniyetinde hep saygın ve hatta kutsal bir mevkide bulunmuştur. Eski Türklerde bir bakıma şamanların da üstlendiği bu sağaltıcılık işi İslâm dünyasında da “nüsha” (muska) yahut “heykel” denen iyileştirici olduğuna inanılan dualar yazılı metinlerin de devreye girmesiyle bir tür kutsiyet kazanmıştır. Hatta zamanla Hz. Peygamber’in insan sağlığıyla ilgili söz ve davranışlarıyla “tıbb-ı nebevî” denen bir ilim şubesi de ortaya çıkmıştır. Geniş manada “tabâbet” olarak bilinen bu mesleğin uygulama alanlarından biri de cerrahlıktır. Meslek ve meslek ahlakı denilince ilk akla gelen eserler fütüvvetnâmelerdir. Kaynağını İslâm esaslarından alan, Arap, Fars ve Türk kültürünün müşterek ürünlerinden ve aynı zamanda bir edebî tür olan fütüvvetnâmeler, kendisine, çevresine ve yaşadığı topluma yararlı, iyi insan modeli sunmayı gaye ittihaz etmiş metinlerdir. Zamanla Ahi birliklerinin kılavuz kitapları hâline gelen, her üç milletin dilinde de çokça örneği olan fütüvvetnâmelerin bazılarında “zalim, acımasız ve ürkütücü” olarak tanımlanan cerrahlar, diğer bazı meslek erbabıyla birlikte fütüvvet kapısının kapalı olduğu zümreler arasında sayılmaktadır. Bu makalenin ilk kısmında, bahsedilen konu etraflıca ele alınacak ve bunun sebepleri sorgulanacaktır. Daha sonra konu, XV. yüzyılın tanınmış hekimlerinden, aynı zamanda bir cerrah olan Sabuncuoğlu Şerefeddîn’in yazmış olduğu fütüvvetnâme özelinde ele alınacaktır.Publication Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz Bölgesi Türkülerindeki Deyimlerin Tasnifi(Yakup YILMAZ, 2020) COŞKUN, HARUNBir dilin en kıymetli sözlü kültür ürünlerinden biri olan deyimler, tarihi süreç içerisinde kuşaktan kuşağa aktarılarak kalıp sözler halini almıştır. Bu sözlü kültür ürünleri arasında halkın milli benliğinin ve milli kimliğinin en derin temayüllerinin vücuda geldiği ürünlerden biri olan türküler, bünyesinde barındırmış olduğu anlam dünyasını yazılı kaynaklarımızın da ötesine taşımaktadır. Bu bakımdan türküler önemli, önemi oranında da üzerinde birbirinden farklı araştırma yapılması gereken bakir anlam alanlarından biridir. Bu çalışmada; Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgesi türkülerindeki deyimlerin hangilerinin birleşik fiil niteliğinde yardımcı fiillerle oluştuğu hangilerinin diğer fiil ve isimlerle kalıplaşıp deyim halini aldıkları sayısal verilerle verilmeye çalışılmıştır. Aynı zamanda ele alınan deyimlerin illere ve4 bölgelere göre kelime sıklığı karşılaştırmalı olarak tablolar halinde sunulmuştur. Çalışmamızda yöntem olarak öncelikle yardımcı fiillerle kalıplaşıp deyim halini almış sözcük grupları incelenmiş ardından isim öbekleriyle kalıplaşıp deyimleşmiş yapıların tasnifi üzerinde durulmuştur. Son olarak ele alınan deyimlerin köken bakımından tasnif çalışması yapılmış ve tablolar halinde sayısal verilerle sunulmuştur. Deyimleri ele alırken deyimlerin geçtiği iller -mükerrer iller hariç- alfabetik sıra esas alınarak belirtilmiştir. Tasnif çalışmasını yaparken yardımcı fiillerle kalıplaşıp deyim halini alan yapılarda yardımcı fiilin baş harfleri esas alınarak; isim gruplarının tasnifinde ise ilk sözcüğün baş harfleri esas alınarak tasnif yoluna gidilmiştir. Çalışmada; deyimlerin Türk kültür tarihimizdeki yerine ve önemine değinmek, dilbilim ve halkbilim ekseninde deyimler konusuna farklı bir pencereden bakmak ve bundan sonra yapılacak olan deyim, deyimbilim ve sözlük çalışmalarına katkı sağlamak amaçlanmıştır.