Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü / Department of Turkish Language and Literature

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/6790

Turkish Language and Literature

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 192
  • Publication
    Fuzûlî Leylâ vü Mecnûn’u Ne Zaman ve Neden Yazdı?
    (Dergah Yayınları A.Ş., 2024) KÖKSAL, MEHMET FATİH
    Fuzûlî (ö. 1555-56), sadece klasik Türk edebiyatının değil, bütün Türk Dünyası edebiyatının en önde gelen isimlerinden biridir. Fuzûlî adı geçince de iki eser önce çıkar: Türkçe Dîvân ve Leylâ vü Mecnûn mesnevîsi. Bu bakımdan gerek Fuzûlî’ye gerekse eserlerine ama özellikle de bu iki esere dair her ayrıntı önemlidir. Leylâ vü Mecnûn’u günümüz Türkçesine çevirme çalışmamız esnasında eserini ne zaman ve niçin yazdığı konusunda edebiyat tarihçilerinin, araştırmacıların ve akademisyenlerin bugüne değin yaptıkları çalışmalarda çok farklı tespit, değerlendirme, yorum ve iddiaların bulunduğunu tespit ettik. Bu çalışmada bahse konu iki ana mesele birer problem olarak iki ana başlık altında ele alınmış ve tarihî seyir içinde şair tezkirelerinden çağdaş araştırmacılara kadar neler söylendiği tespit edilmiş, nihayet bu meselelerle ilgili şahsi değerlendirmelerimize yer verilmiştir. Konu gereği eserin yazma nüshalarını etraflıca araştırınca bugüne kadar yapılan Leylâ vü Mecnûn yayınlarında kullanılmayan biri Fuzûlî hayatta iken yazılmış olan en eski iki yazma nüshayı tespit etmiş olmamız, çalışmamızın beklenmeyen bir çıktısı olmuştur. Beklenmeyen ancak olumsuz bir çıktı da özellikle son dönem akademisyenlerinin araştırma ve kaynak eserlere inme gereği duymaksızın aktarma kimi bilgileri eserlerine dâhil ederek yanlış, eksik veya yeterli dayanaktan yoksun malumatın hızla yayılmasına sebep olduklarının gözlenmesidir. Bu ciddiyetten uzak ihmaller yüzünden bilimsel zemini ve dayanağı olmayan iddiaların akademik gerçekliğe dönüşüp edebiyat tarihlerine, ansiklopedi maddelerine, ders kitaplarına kadar girmiş olması düşündürücüdür.
  • PublicationOpen Access
    İstanbul’un Çatalca İlçesi Özelinde Balkan Kültürünün İzleri
    (ASOS, Eğitim Bilişim Danışmanlık Otomasyon Yayıncılık Reklam Sanayi ve Ticaret, 2024) SERDAR, GÜRÇAY; Duran, Alev
    Savaşlar, göçler, din ve medeniyet değişiklikleri topluma ve toplumun yarattıklarına farklı şekillerde tesir eder. Bu durum muhtelif değişiklikleri ve ilerlemeleri de beraberinde getirir. Toplumsal hayatta tezahür edebilecek değişiklikler başta dil olmak üzere; edebiyatta, mimaride, sanatta, musikide, sinema ve tiyatroda vb. kendini gösterir. Milleti millet yapan değerlerle içkin hale gelir ve yoğun bir mozaik meydana getirir. Bu çok kültürlü yapılanmanın ortaya çıkardığı denge ve uyum sayesinde ilişkiler sağlam temeller üzerine inşa edilir. Tarih boyunca var olmuş Türk milleti de etkileşimler nedeniyle çeşitli aşamalar kat etmiştir. Özellikle coğrafî ve stratejik konumu hasebiyle kültürel alışverişin yoğun olarak yaşandığı bölgelerden olan Anadolu sahası ve Balkanlar bünyesindeki baskın etkileşim; dilde, kültürel farklılaşmada, dinî yaşamda ve sanat anlayışlarında derhal göze çarpmaktadır. Çalışmamızda konu aldığımız binlerce yıllık bir yerleşim yeri olan Çatalca ise konumu, tarihsel özellikleri, tarım ve temiz içme suyu kaynaklarının bol olması açısından dikkate değer bir yerleşim bölgesidir ve yerel halkında çok kültürlü bir yapıdan söz etmek mümkündür. Çalışmada, bu yapıyı ortaya çıkaran hususlardan özellikle Çatalca’nın mevkii, tarihsel, kültürel ve dinî durumları, festival/ritüel gelenekleri, bölgede yaşanan savaşlar ve Lozan Nüfus Mübadelesi ile doğrudan münasebeti olması sebebiyle zuhur eden kültürel etkileşim incelenecektir. Bununla beraber, saha derleme çalışmamızdan elde edilen bulgular ve kaynak taramalarımız neticesinde ulaştığımız nitel ve nicel verilerle bu kültürel etkileşimi mercek altına alacağız. Sahip olunan bu geniş kültürel niteliklerin geleneklere/dinî-büyüsel ritüellere, danslara, yemeklere ve halk edebiyatı numuneleri gibi folklorun başat ögelerine yansımalarını değerlendireceğiz. Çatalca, gerek Anadolu sahasının gerek Balkan coğrafyasının unsurlarına adaptasyon sağlamış, bu unsurları potasında eritmeyi başarmış güzide bir merkez mekân olarak öne çıkmaktadır.
  • PublicationOpen Access
    Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun Romanlarında Türk Tarihinin Yorumu
    (Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 2007) YETİŞ, KAZIM
    Mustafa Necati Sepetçioğlu; sanatkâr, romancı, tarihî romancı olmazdan önce Türkolojiyi bitirmiş bir Türkolog idi. Bunun için de Türk tarihini, özellikle Anadolu'daki Türk tarihini derinlemesine inceleyen M. Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Osman Turan gibi bilginlerin etkisi ile yetişti. Bu bilginler, Anadolu'daki Türk kültür ve medeniyetinin, Orta Asya Türk kültür ve medeniyetinin devamı olduğunu gösterdiler. Sepetçioğlu, bu bilim gerçeklerini roman yoluyla, tarihî romanlarıyla işledi. Özellikle Konak romanında Kumral Dede bu devamı gösteren bir kahramandır.
  • PublicationRestricted
    Ahmet Fakih ve Şiirleri Üzerine Bir İnceleme
    (KOCAV, 2004) PALA, İSKENDER
    Eski Anadolu Türkçesinin gelişim seyri içinde XIII. yüzyıl şair ve yazarlarının önemli bir yeri vardır. Bir taraftan İran kaynaklı şiirlerin etkisiyle Divan edebiyatının başladığı, diğer yandan Ortaasya'dan itibaren uygulana gelen Halk şiiri özelliklerinin etkisini sürdürdüğü bu geçiş sürecinde, Selçuklu sarayında edebiyat dilinin Farsça olarak uygulanması Türkçe yazılmış eserlerin değerini bir kez daha arttırmaktadır. Ahmed Fakih, XIII. yüzyıl Türk şiirinin önemli şairlerinden olup Kitâbu Evsâfı Mesâcidi'ş-Şerife adlı eseri hem dilin hem de edebiyatın gelişimi açısından Türk bilim dünyasınca önemli kabul edilir. Ahmed Fakih'e ait olduğunu evvelce tespit edip bu araştırmaya konu edindiğimiz şiirler de bu bakımdan önemli görülebilir.
  • PublicationOpen Access
    Eski Türkiye Türkçesi Ağızlarının Sınıflandırılmasında Morfolojik Esaslar
    (Bülent Gül, 2002) DEVELİ, HAYATİ
    13.-16. yüzyıllar arasında fonolojik, morfolojik ve sentaktik seviyede birleştirici özellikleri1 itibariyle diğer Türk yazı dillerinden ayırt edilebilen bir Oğuzcanın varlığı açıktır. Bu dilin bir yazı dili hâline ulaşması göreceli olarak gecikmişse de 13. yüzyıldan itibaren hızlı bir şekilde gelişerek olgun bir seviyeye ulaşmıştır. Oğuzca İran, Azerbaycan, Irak, Suriye, Anadolu ve Balkanlarda geniş bir sahaya yayılmış olduğu ve Oğuz unsurları her zaman aynı siyasî içinde bulunamadıkları için konuşm a dilindeki diyalektlerin zamanla gelişerek nihayet 17. yüzyılın sonlarından itibaren birden fazla yazı dili şeklinde teşekkül ettiklerini tespit edebiliyoruz. Bunlar bugün için Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi olarak adlandırılabilirler. Geriye doğru gidildiğinde bu ağızları belirleyen birleştirici özelliklerin ne zamandan itibaren ve hangi eserlerde teşekkül ettiğini tespit etmek, yani Oğuzcanın 14.-16. yüzyıllardaki ağızlarını ortaya koymak, Türk dili tarihi açısından halledilmesi gerekli bir iştir.
  • ItemOpen Access
    VI. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Kongresi, TUDOK 2021: Bildiriler Cilt 2
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) Kolektif; ed., M. Fatih Köksal; ed., Emre Berkan Yeni
    TUDOK-2021’de, Türk dili ve Türk edebiyatının tarihî veya güncel herhangi bir konusunu özgün bir şekilde ele alan bildiriler sunulur.
  • ItemOpen Access
    VI. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Öğrenci Kongresi, TUDOK 2021: Bildiriler Cilt 1
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) Kolektif; ed., M. Fatih Köksal; ed., Emre Berkan Yeni
    TUDOK-2021’de, Türk dili ve Türk edebiyatının tarihî veya güncel herhangi bir konusunu özgün bir şekilde ele alan bildiriler sunulur.
  • ItemOpen Access
    Klasik Türk Edebiyatında Yerlilik
    (İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) Kolektif; ed., M. Fatih Köksal; ed., Emre Berkan Yeni
    Klasik Türk edebiyatında “yerlilik” meselesi, çok önemli olmakla birlikte bugüne değin üzerinde yeterince durulmamış bir konudur. Klasik Türk Edebiyatında Yerlilik Bilim Şöleni adında yer alan “Yerlilik” tabiriyle kastedilen, klasik Türk edebiyatına Fars ve/veya Arap edebiyatlarından aktarılmayan, Türk şair ve yazarlarının üretimi olan, “bize özgü” olan her şeydir. Kullanılan dilden, metinlerde geçen şahıs ve yer adlarına, olaylardan eşyalara, eser içeriklerinden edebî tür ve nazım şekillerine varana kadar yerli ve millî olan bütün özellikler bu bilim şöleni çerçevesinde gündeme getirilmesi beklenen konulardır.
  • PublicationOpen Access
    Alevî–Bektâşî Menâkıbnâmelerinde “Merkez” Kavramı
    (Yakup Yılmaz, 2023) SERDAR, GÜRÇAY
    Alevî ve Bektâşî velîlerinin hayatlarının anlatıldığı, “menâkıbnâme” olarak adlandırılan eserlerde velîler hikâyenin asıl unsuru durumundadırlar. Dervişler çeşitli sebeplerle değişik coğrafyalara gitmişler, halka hem yardım etmişler hem de inanç bilgisi sunmuşlardır. Bunun yanı sıra bir kavram olarak “merkez” geometrik olduğu kadar toplum bilimsel ve semantik anlamlarda da kullanılmaktadır. Kavram, geometrik anlamda “belirli bir yerin/düzlemin ortası” mânâsına gelirken; sosyolojik açıdan “yönetim, idare, destek, ilgi alanı” gibi alt anlamlara karşılık gelmektedir. Velîlerin sır bilgisine sahip olmaları, yardımseverlikleri, umut aşılamaları ve toplum nezdinde kazandıkları deruni saygı onlara menâkıbnâmelerin konularının merkezinde olmalarının yanı sıra toplum içerisinde merkez birey olma hüviyeti kazandırmıştır. Bu merkezîleşmiş konum menâkıbnâmelerde yer alan ritüellerde kimi zaman fiziksel boyutta tezahür etmektedir. Bizatihi dervişlerin yanı sıra ağaçlar, tören halkaları, dinî yapılar vb. unsurlar da merkez kavramına edebî-teolojik anlamda sahiptirler. Bu çalışmamızda menâkıbnâme eserlerinin taranması neticesinde elde edilen “merkez” kavramına ilişkin örnekleri ve göstergelerini gelenek çerçevesinde değerlendireceğiz. Bu yolla gelenek bağlamında insanın kendini bıraktığı a priori olarak nitelendirilebilecek bu kavramın özünü anlamlandırmaya bir kapı aralamış olacağız.
  • PublicationOpen Access
    Çağdaş Türk Lehçelerinde Ağaçkakanın Adlandırma Yöntemleri
    (Yunus Kaplan, 2023) TÜRKDİL, YAKUP
    Ad verme belli bir kurala bağlı değildir. Ancak dillerin yapısına, tarihî ve coğrafi şartlara, kişilerin kültürel durumlarına ve dünyayı algılama biçimlerine bakarak ad verme ile ilgili saptamalarda bulunabiliriz. İnsanların, zaman içinde ilgileri ve ihtiyaçları değişir. Bu değişim sonucunda aynı dilin lehçeleri de olsa aynı sözcüğün farklı yollarla yapılmış adlandırmaları ortaya çıkar. Adlandırma yaparken öncelikle doğadaki nesneyi yani bilinmeyeni algılamamız gerekmektedir. Algılama yaparken duyulardan yararlanılmaktadır. Ancak duyulardan yararlanma her dilde farklı olabileceği gibi aynı dilin farklı lehçelerinde de farklılık gösterebilir. Bu çalışmada bu farklılıklardan yola çıkarak ağaçkakan sözcüğünün çağdaş Türk lehçelerindeki adlandırma biçimlerini ele aldık. Öncelikle çalışmamızda adlandırma, duyular, algılama ve yansıma sözler ile ilgili bilgiler verilmiştir. Daha sonra Türk lehçelerindeki adlandırmaları tespit etmek için her bir lehçenin ulaşılabilen sözlükleri taranmıştır. Yazılı dildeki adlandırmaların yanı sıra kimi lehçelerin ağızlarında kullanılan adlandırmalar da çalışmada yer almıştır. Tespit edilen adlandırmaların hangi yöntemle yapıldığı belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonuç bölümünden önce yazı dilinde kullanılan adlandırmalar tek bir tabloda verilmiştir. Tabloda adlandırmaların “görme duyusuyla”, “işitme duyusuyla” “dış görünüşe göre” “yaptığı işe göre” “yaşadığı yere göre” “yansıma sesten hareketle” yapılıp yapılmadığı gösterilmiştir. Böylece Türk lehçelerindeki ağaçkakan adlandırmalarına toplu bir bakış sağlanarak adlandırmaların yapılış yöntemleri ortaya konulmuştur. Ağaçkakan adlandırılırken en çok ve an az hangi yöntemin kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    Ekoeleştiri Kuramı Işığında Alevî-Bektâşî Velâyetnâmeleri
    (Yunus Kaplan, 2023) SERDAR, GÜRÇAY
    Sözlü kültür ortamında aktarılan ortak kültürel değerleri, temel kültür kodlarını muhafaza eden ve geleceğe taşıyan halk anlatıları toplumların aynası mahiyetindedir. 12-13. yüzyıllarda Moğolların Türkistan coğrafyasında uyguladığı baskı ve zorlamalar neticesinde Horasan’dan Anadolu’ya gelen senkretik / heterodoks Yesevî dervişleri sadece fiziken değil ruhen ve fikren de etkileşim gerçekleştirmişlerdir. Türklerin hem İslâmiyet öncesi inanç sistemleri ve pratiklerinden hem de İslamiyet ve tasavvuftan izler taşıyan Alevî-Bektâşî velâyetnâmeleri ise yoğun sosyo-kültürel muhtevası ve niteliğiyle Türklerin geçmişten günümüze idealize karakterlerini, hayat felsefesini ve düşünce yapısını ortaya koyan eserlerdir. Çalışmamızın amacı, edebiyat ve çevre ilişkisini öne çıkaran ekoeleştiri yaklaşımı bağlamında Alevî-Bektâşî velâyetnâmelerini mercek altına almaktır. Bu kuram, en genel tanımıyla, “ekoloji prensiplerinin edebî metinlerde incelenmesi”dir. Velâyetnâmeler ışığında gelenek açısından doğal kültler başlı başına kutsala saygının tezahür ettiği unsurlardır. Çalışmada ağaç, ateş, su, taş/toprak gibi doğal nesnelerin yanı sıra üçlü katmanı tanımlayan gök, yer ve yer altı unsurlarına ilişkin geleneğin bakış açısı ortaya konulacaktır. Bunun yanı sıra eserlerdeki ekoeleştiri kuramına yönelik olarak su kaynakları, çevre düzeni, bitki örtüsünde oluşan tahribat, doğal mirasın korunmasına ilişkin tutumlar, ava ve avcılığa yönelik bakış açısı, kirlilik kaynakları, yaşam döngüsüne ilişkin algı ve doğa-kültür dostluğunun yansımaları örnek pasajlardan hareketle analiz edilecektir. Analizler sonucunda tespit edilen örnekler Türk mitolojisi, inanç sistemleri ve kültürel değerler ekseninde değerlendirilecektir. Bu çalışma sonucunda, diğer canlılarla paylaştığımız doğal yaşam alanımızı koruma, ekolojik sistemi dengede tutmaya yönelik uygulamaların teknoloji / bilim öncesi dönemde nasıl sağlandığına ilişkin veriler elde edilecektir. Bu bulgulardan hareketle günümüz dünyasındaki bakış açısıyla kıyas yapabilme imkânı elde edilecek, modern dünyanın çevre sorunlarına ilişkin çözüm önerileri gündeme taşınacaktır.
  • PublicationRestricted
    Türkçede “Duygu Besindir” Metaforu
    (Hacettepe University, 2023) TOPCİ, ÇAĞLA BARİKAN
    İnsanın iç dünyasını yansıtan duygular dil, beden ve davranışlar aracılığıyla dış dünyaya doğar. Sinir bilimsel bakış açısıyla temelde beyin hareketliliği olarak görülen duygu, Macar dil bilimci Zoltán Kövecses’in dil merkezli bakışıyla dil, kültür ve bedenin bölünmez bir parçasıdır. Kövecses’in, İngilizce duygu dili üzerine yaptığı metafor çalışmasında, bazı duygu metaforlarının kaynak etki alanı olarak gösterilen “besin”, Türkçedeki pek çok duyguyu ifade etmesi yönüyle karmaşık bir yapı sergilemektedir. Bu bağlamda ilgi çekici olan durum, çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada Türkçede pek çok duyguyu ifade eden “DUYGU BESİNDİR” metaforu, deyimler üzerinden ele alınacaktır. Kalıplaşmış söz öbeği olan deyimler aracılığıyla “duygu-besin” kavramlarının izi sürülerek Türkçede az rastlanılan duygu metaforu çalışmalarına katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Bu hedef doğrultusunda Türkçenin tarihî dönemlerinde ve günümüz Türkiye Türkçesinde kullanılan deyimler incelenmiş ve on sekiz alt başlık altında “DUYGU BESİNDİR” metaforu örneklerle değerlendirilmiştir.
  • Publication
    A New Copy of Baki's Divan and Baki's Poems That Are Not in Divan Publications
    (Ahmet Yesevi Üniversitesi, 2023) KÖKSAL, MEHMET FATİH
    The most brilliant period of classical Turkish poetry was the 16th century; the science, art and literature center of the 16th century was Istanbul; and the greatest poet of the period in Istanbul was Baki. Baki was known as "the sultan of poets " in his time. His poems , and especially his ghazals, were recorded in hundreds of poetry collections (mecmua) besides the manuscripts of his Divan. Baki's unpublished poems may be found in mostly poetry collections and in some Divan copies. In a copy of Bakis' Divan, which is in the personal library of M. Fatih Koksal, there are 20 unknown poems of Baki, 6 of which are ghazals, 1 of which are kit'a, and 13 of which are matla-mufred. Another interesting feature of the Koksal's copy is that 24 imitations (nazire) of 17 poets, some of which are not mentioned in the sources, were recorded in the margins. In this article, after evaluating the existence of Baki's poems that are included in some poetry collections but not in Divan copies, the said Divan copy will be introduced and the transcripted text of 20 unpublished poems will be published. The first couplets (matla') of the poems that are not found in the divan copies but have been brought to light by some publications will also be included.
  • PublicationOpen Access
    28-Faruk Duman’ın “Av Dönüşleri” Hikâyesi Üzerine Bir Tahlil Denemesi
    (Yakup YILMAZ, 2022) SEVİNDİK, BERNA
    Faruk Duman, 1990’lı yıllardan beri Türk edebiyatında roman, hikâye, deneme türlerinde eserler veren bir yazardır. Postmodern sanat anlayışının etkili olduğu yıllarda ürün veren yazarın kendine has masalsı bir üslûbu vardır. Bugüne kadar yayımladığı eserleriyle; Orhan Kemal Öykü Ödülü’nde ikincilik (1998), Sait Faik Hikâye Ödülü (2000) , Haldun Taner Öykü Ödülü (2010), Orhan Kemal Roman Ödülü (2019) gibi birçok ödüle layık görülmüş, günümüzün en verimli yazarlarından biridir. Bu çalışmada yazarın 1999 yılında yayımladığı ikinci hikâye kitabı olan ve içinde altı hikâyesinin yer aldığı “Av Dönüşleri” kitabında bulunan “Av Dönüşleri” adlı hikâyesi tahlil edilecektir. Kitaptaki altı hikâyede birbiriyle ilişkili, sıralı bir olay örgüsü ve düzen söz konusu değildir. Yalnız tüm hikâyelerde doğa, orman ve bilhassa hayvanlar önemli bir yer tutar. Duman, bu kitaptaki hikâyelerinde olaydan ziyade insan zihninin karmaşasına yoğunlaşır. Söz konusu kitapta yer alan hikâyelerden, yazarın üslûbunu yansıtması ve kullandığı teknikleri göstermesi bakımından kitaba ismini veren hikâye “Av Dönüşleri” seçilmiştir. Çalışmanın giriş kısmında yazarın hayatı hakkında bilgi verilmiş, ald ığı ödüller ve diğer eserlerine değinilmiştir. Bu bölümden sonra “Av Dönüşleri”; konu, olay örgüsü, anlatıcı ve bakış açısı, zaman, mekân, şahıs kadrosu, dil ve anlatım teknikleri ve sonuç olmak üzere sekiz başlık altında incelenmiştir. Makalenin sonuç kısmında, bu tahlilden hareketle hikâye üzerine değerlendirmeler yapılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    41-Usûlî'nin Şiirlerinde Sevgili Portresi
    (Yakup YILMAZ, 2022) YALÇINKAYA, YAĞIZ
    Klâsik Türk şiirinin estetik geleneği içinde oluşmuş aşk üçgeninin baş öğesi olan sevgili, yüzyıllarca şairlerin dilinden düşmemiştir. Yegâne olan sevgili, bu üçlemede âşık rolüne bürünen şairin şiirlerinde klâsik nazmın estetik değerleri içinde gâh ay gâh güneş olmuş; boyu selviye saçı sümbüle benzetilmiştir. O, eziyet ve cefaları ile vefadan habersiz, erişilmez bir tip olarak tasvir edilmiştir. Çok geniş bir coğrafyada ve çok uzun bir zaman diliminde var olmuş Klâsik Türk şiiri, kendi geleneği içerisinde idealize edilmiş bir sevgili tipi kurgulamıştır. 16. yüzyılda Vardar Yenicesi’nde yaşamış Usûlî, sevgiliyi dilinden düşürmeyen Klâsik dönem Türk şairlerinden biri olmuştur. Hayatında tasavvufun belirleyici yeri olan şair Klâsik Türk şiirinin estetik anlayışını tasavvufî dü şünceleriyle harmanladığı şiirleri ile klâsik edebiyat literatürüne önemli bir divanı miras bırakmıştır. Çalışmada, Usûlî Divanı’nda şairin edebî kişiliği ve şiir anlayışı çerçevesinde sevgili tipinin nasıl bir portre çizdiği üzerinde durulacaktır.
  • PublicationOpen Access
    Vesîletü’n-Necât’ın En Eski Nüshası ve Süleyman Çelebi’nin Bilinmeyen Şiirleri
    (Divan Edebiyatı Vakfı, 2022) KÖKSAL, MEHMET FATİH; Kütük, Rıfat
    Tereddüde düşmeden söyleyenebilir ki, Devlet-i Aliyye'de en fazla çoğaltılan ve okunan Türkçe eserlerin başında Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n-necât isimli mevlidi gelir. Şöhret ve tesirini her yüzyılda biraz daha artırarak günümüze kadar ulaşan bu eser, edebiyatımızda mevlid türünde yazılan eserlerin hem prototipi hem de en güzel örneği olarak kabul edilir. Türkçe yazmalar ihtiva eden hiçbir kütüphane yoktur ki, Vesîletü'n- necât’ın birden fazla kopyasına ev sahipliği yapmasın. H 812/M 1409'da kaleme alınan eserin bugüne kadar müellif nüshasına maalesef ulaşılamamıştır. Bu rağbete ve nüshalarının sayıca çokluğuna rağmen eserin bilinen yazmalarının en eskisi telif tarihinden aşağı yukarı yüz yıl sonrasına aittir. Tabiatıyla telif tarihi ile bilinen en eski nüshalar arasındaki bu zaman farkı, bu kopyalar kullanılarak ortaya konulan Vesîletü’n-necât metinlerinin sıhhatine gölge düşürecek kadar fazladır. Hakeza Mevlid gibi yüzyılları aşmayı başaran değerli bir eserin sahibi olmasına rağmen Süleyman Çelebi’nin hayatına dair bilgiler de bugün için oldukça sınırlıdır. Tıpkı Yûnus Emre gibi Türk milletinin sahiplenip hürmet gösterdiği, Türkçenin bir “din dili” olmasında büyük hissesi bulunan Süleyman Çelebi de eseri meşhur kendi meçhul bir şahsiyet olarak kalmıştır. Mevcut bilgiler onun hayatına, şahsiyetine ve varsa başka eserlerine ışık tutmaktan şimdilik hayli uzaktır Bu makalede Vesîletü’n-necât’ın yeni tespit edilen ve müellifi hayattayken istinsah edildiği düşünülen en eski nüshası tanıtılmış ve Süleyman Çelebi’nin bu nüshada bulunan altı manzumesinin metni ilk defa ortaya konularak bu şiirler şekil ve muhteva bakımından incelenmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Molla Sabir’in Kardaşlık Dergisinde Tefrika Edilen 'Kerkük Şâirleri' İsimli Eser
    (Abidin Temizer, 2021) YALÇINKAYA, YAĞIZ
    Selçuklular zamanında Türk yurdu olup Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Türk siyasi ve kültürel sahasında kalan Irak bugün hâlâ Türklerin yaşadığı ve Türkçenin konuşulduğu bir bölgedir. Nesîmî ve Fuzûlî gibi iki büyük şairi yetiştirmiş olan Kerkük, bu bölgenin önemli merkezlerindendir. Nesîmî’den beri birçok şair yetiştirmiş bölgede özellikle 19. asırda çok hareketli bir edebiyat çevresi görülmektdir. Bu çalışma dönemin 19 ve 20. asırlardaki şiir ortamını yansıtan Molla Sabir’in Kerkük Şâirleri isimli eseri üzerinedir. Tamamı yayımlanmayan bu eserin bir kısmı 1965-66 yıllarında bölgenin önemli neşriyatından olan Kardaşlık dergisininaltı sayısında tefrika edilmiştir. Çalışmada bu altı kısım bir araya getirilip çeviri yazı ile tam bir metin hâlinde aktarılmıştır. Metne geçmeden önce Kardaşlık dergisininmahiyeti hakkında, daha sonra Molla Sabir’in hayatı ve eserleri hakkında bilgiler verilmiştir. Son olarak Kerkük Şâirlerihakkında malumatlar ile birlikte metin kısmına geçilmiştir. Yirmi dokuz şairi ihtiva eden eser okuyucu ve araştırmacılara arz edilmiştir
  • PublicationOpen Access
    Şiir Okyanusunun En Derin Yeri: Metafor
    (Yusuf Çetin, 2021) SEVİNDİK, BERNA
  • PublicationOpen Access
    El Gözünde Çöp Aramak
    (ASOS Eğitim Bilişim Danışmanlık Otomasyon Yayıncılık Reklam Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., 2021) KÖKSAL, MEHMET FATİH
    Giriş YÖK’ün son zamanlarda getirdiği en iyi uygulamalardan biri, intihal veya benzeri yayın etiği ihlallerinin önüne geçebilmek için bir çözüm olması beklentisiyle lisansüstü eğitimde Bilimsel Araştırma Metotları ve Yayın Etiği dersinin mecburi kılınmasıdır. Bu ders, kimi üniversitelerde farklı adlarla uygulansa da hangi anabilim dalı olursa olsun, ülkenin bütün yüksek öğretim kurumlarında “zorunlu ders” olarak okutulmaktadır. Adından da anlaşılacağı üzere bu dersten hedeflenen iki şey vardır: İlki, öğrencilere akademik hayatın eşiğinde iken bilimsel araştırmanın neden ve nasıl yapılması gerektiğinin, literatür taramasından yayın evresine gelene kadar bütün aşamalarındaki uygulama esaslarının, kısacası metodoloji bilgisinin verilmesi; ikincisi ve bizce en az ilki kadar önemli olanı ise başta intihal olmak üzere yayın etiği ilkelerine uymayan davranışlardan sakınmaları gerektiği bilincinin kazandırılmasıdır...
  • PublicationOpen Access
    Âşık Paşa’nın Gazellerine Dair Bazı Düşünceler ve Bilinmeyen Dört Şiiri
    (ASOS Eğitim Bilişim Danışmanlık Otomasyon Yayıncılık Reklam Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., 2021) KÖKSAL, MEHMET FATİH
    Türk yazı dilinin Anadolu’daki önderlerinden Âşık Paşa, Garîb-nâme adlı yaklaşık 10600 beyitlik mesnevisiyle daha kendi devrinde şöhret kazanmıştır. Onun, kendisini meşhur eden Garîb-nâme’sinden başka, çoğu nasihatamiz nitelikte olan küçük mesnevileri, bütün mısraları Arap alfabesinin bir harfiyle başlayan 29 gazelden müteşekkil Elif-nâme adlı bir manzumesi ve Sema Risalesi (Risāle fī Beyāni’s-semāʿ) adlı içinde bazı manzum parçaların da bulunduğu mensur bir eseri vardır. Bunlardan başka Âşık Paşa, duygu ve fikirlerini daha serbest bir tarzda ifade ettiği gazeller de kaleme almıştır. Onun şiir mecmuaları ve cönklerde yer alan bu şiirleri öteden beri araştırmacıların dikkatini çekmiş ve yayımlanmıştır. Bugüne kadar Sadettin Nüzhet Ergun, Abdülbâkî Gölpınarlı, Orhan Kemal Tavukçu ve M. Fatih Köksal’ın muhtelif çalışmalarında, hemen hepsi gazel nazım şekliyle kaleme alınmış toplam 54 adet manzume Âşık Paşa’nın şiiri olarak tespit edilmiş ve yayımlanarak bilim dünyasının ilgi ve dikkatine sunulmuştur. Bu çalışmada, önce Âşık Paşa’nın gazelciliği değerlendirilmiş, bir gazel şairi olarak Âşık Paşa’nın edebiyat tarihimizdeki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bugüne kadar yapılan kimi yorumlarda dikkat çeken, onun didaktik şiirler yazdığı vurgusunun hassaten gazelleri açısından isabetli olmadığı kanaati izhar edilmiştir. Bu çalışmada önce şairin “müstakil” şiirlerinde bir form olarak gazeli kullanması bakımından klasik Türk şiirine yol açıcı bir rol oynadığı tezi dile getirildikten sonra şiirlerinin yer aldığı el yazması nüsha tanıtılmış, son olarak da bilinmeyen dört gazelinin transkripsiyonlu metni verilmiştir.