Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11413/9
Yasal Uyarı ⚠️ Araştırmacılar, tezlerin tamamı veya bir bölümünü yazarın izni olmadan ticari veya mali kazanç amaçlı kullanamaz, yayınlayamaz, dağıtamaz ve kopyalayamaz. İKÜ Akademik Açık Erişim Web Sayfasını kullanan araştırmacılar, tezlerden bilimsel etik ve atıf kuralları çerçevesinde yararlanırlar.
Browse
Browsing Doktora Tezleri / PhD Dissertations by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 139
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Open Access 2,5-5 Yaş Arası Çocuklarda Türkçe Edinimlerin Biçimsözdizimsel Çözümlemeleri(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) GÜVENEK, EMİNE SERAP; Hacı Ömer KarpuzBu tezde 2,5-5 yaş arası çocukların Türkçe edinimlerinin biçimsözdizimsel incelemesi yapılmaya çalışılmıştır. Örneklemde Edirne ili içerisindeki altı kreş ve gündüz bakımevi ve yakın çevredeki çocuklardan seçilen 151 çocuktan derlenen veriler kullanılmıştır. Tez metni Giriş ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde tezin konusu, amacı, araştırma soruları ile tezin evreni ve örneklemi açıklanmış, veri toplama yöntemi ve tezin değişkenlerine değinilmiştir. Birinci ana bölümde çocuğun gelişim ilkeleri ve dönemleri, çocukta dilin oluşum aşamaları ve sözcük öğrenme yöntemleri yer almaktadır. İkinci ana bölümde dil-düşünce gerçekliği, somut ve soyut algı açıklandıktan sonra çocuklardaki birtakım gramatikal özelliklere ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Son bölüm olan üçüncü kısımda ise Türkçenin öbek yapısı, cümlenin derin ve yüzey yapısı, cümle çözümleme yöntemleri açıklanmış ve sonrasında örneklem metninden seçilen örnekler ışığında çocuklardan elde edilen cümleler biçimsözdizimsel bir yöntemle analiz edilmiştir. Değerlendirme kısmında ise, 2,5-5 yaş arasında ana dilleri Türkçe olan çocuklarda dilin ulamsal gerçekliği ve tüm aşamaları parçadan bütüne dil bilimsel metotlarla; çocuklardaki dilsel kullanımlar yaş aralığına göre tasnif edilmiş ve yaşsal farklılıklar üzerinden karşılaştırmalı olarak elde edilen veriler değerlendirilmiştir. Örneklem metnindeki niceliksel veriler maddeler şeklinde verilmiş, tespitler istatistiklerle desteklenmiştir. Sonuç bölümünde kelimelerin oluşumu, morfolojik yapıların ilerleme aşaması ve sıklığı, son olarak da kullanılan sentaks yapıları biçimsözdizimsel bir çözümleme ile ortaya konularak varılan sonuçlar, 21 madde altında değerlendirilmiştir.Publication Open Access 2008 küresel finansal krizinin Türkiye, Japonya ve Çin'de demir çelik sektörüne etkileri üzerine ekonometrik bir uygulama(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / İşletme Ana Bilim Dalı / İşletme Bilim Dalı, 2021) Taşdelen, Selvihan; Çetiner, Emine Müge2008 küresel finansal krizi, 1929 Büyük Bunalımından bu yana yaşanan en büyük ekonomik kriz olarak kabul edilmektedir. Amerika'da başlayan ve küresel olarak tüm dünyayı etkisi altına alan 2008 finansal krizi, tüm ülkeleri ve sektörleri etkilediği gibi demir çelik sektörünü de etkilediği görülmektedir. Bu bağlamda, sunulan çalışmanın konusu, 2008 küresel finansal krizinin, Türkiye, Japonya ve Çin demir çelik sektörleri üzerindeki etkisinin ekonomik olarak test edilmesidir. Hedef, küresel finansal krizden, demir çelik sektöründe hangi ülkenin ne düzeyde etkilendiğini araştırmaktır. Çalışma, ülkeler bazında demir çelik sektörünün teorik olarak incelenmesi ve küresel finansal krizin etkilerinin belirlenmesi için yapılmıştır. Metodolojik olarak da, ülkelerin demir çelik tüketimleri, ihracatları, ithalatları ve gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) verileri ele alınarak krizin etkilerinin ortaya konulması amacıyla, kriz öncesi ve sonrası değişkenler için kukla değişkeni kullanılarak, 1990-2019 yılları arası için otoregressif hareketli ortalamalar modeli (ARIMA) uygulanarak ekonometrik bir analiz yapılmıştır. Analiz bulgularına göre, vaka ülkelerdeki demir çelik sektörünün 2008 krizinden etkilendiği gözlemlenmiştir.Publication Open Access Äbuġalisina, Abilḥaris (Giriş, Metin, Aktarma, İnceleme, Dizin)(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) TÜRKDİL, YAKUP; Vahit TürkYaşadığı dönemde derin izler bırakmış, kendini halka sevdirmiş, adını ve yaptıklarını gelecek nesillere aktarabilecek güçte olan önemli kişilerin gerçek hayatlarının yanında bir de halkın onlara atfettiği hayatları olmuştur. İnsanlar onları gerçek hayattan koparıp birer kurtarıcı, yol gösterici günümüz tabiriyle birer süper kahraman olarak görmüşlerdir. Bilgin, filozof ve hekim İbni Sînâ'nın eserleri günümüzde hâlâ ilim dünyasında yaşamaktadır. İbni Sînâ sadece ilim dünyasında değil aynı zamanda Türk-İslam dünyasındaki insanların kalplerinde ve hayallerinde günümüzde de yaşamaktadır. Onunla ilgili hikâyeler ve fıkralar dilden dile dolaşmış ve nihayetinde kâğıda dökülmüştür. Günümüzde birçok Türk coğrafyasında bu eserler büyük ilgi görmektedir. Çalışmamıza konu olan metin Kazakistan'da bir akın tarafından söylenerek yazıya geçirilen halk hikâyesidir. Metinde İbni Sînâ ve kardeşinin hayat hikâyesi ele alınmaktadır. Çalışmamız "Giriş, Metin, Aktarma, İnceleme ve Dizin" bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş kısmında çalışmanın amacı, İbni Sînâ'nın hayatı, İbni Sînâ'nın milliyeti, İbni Sînâ'nın eserleri, İbni Sînâ hikâyelerinin kaynağı ve İbni Sînâ hikâyeleri üzerinde durulmuştur. Metin bölümünde halk hikâyesinin çeviri yazılı şekli verilmiştir. Aktarma bölümünde ise metnin hikâyeleştirilmiş genel bir aktarmasına yer verilmiştir. İnceleme bölümünde ise çalışmamıza konu olan halk hikâyesinden yola çıkılarak ses ve şekil bilgisi örneklerle ele alınmıştır. Çalışmamızın son kısmında ise dizin yer almıştır.Publication Open Access Adi Ortaklıkta Yönetim ve Temsil(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) GÖKDEMİR, EGEMEN; Merih Kemal Omağ6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620. ile 645. Maddeleri arasında Adi Ortaklık hükümleri yer almaktadır. Adi ortaklığın kendine has birtakım özellikleri bulunmaktadır. Adi ortaklık ortaklıklar hukukumuzun temel ortaklık yapısını oluşturmaktadır. Uygulamada en çok kullanılan ortaklık türü olma özelliği bulunmaktadır. Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Tüzel kişiliğinin bulunmaması nedeniyle adi ortaklık ortaklıklar hukuku içerisinde özel bir yerde bulunmaktadır. Adi ortaklığın kendine has özelliği olarak yer alan -tüzel kişiliğinin olmaması- durumu çeşitli sonuçlara yol açmaktadır. Bunlardan biri tüzel kişiliğin yokluğu sonucunda organsal olarak temsilin mümkün olmamasıdır. Adi ortaklıkta temsil konusunun nasıl gerçekleşeceği ve temsile bağlı olan sonuçları konusunda Türk Borçlar Kanunu 637. madde ve 638. maddelerinde düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca Türk Borçlar Kanunu'nda yer alan temsile dair genel nitelikte yapılan düzenlemelerin özelliğine uygun düştüğü ölçüde adi ortaklığa uygulanması durumu da söz konusudur. Adi ortaklık yönetim organına ve temsil organına sahip olmayan bir ortaklık türüdür. Adi ortaklıkta yönetim konusu iki yönlüdür. Yönetimin iç yönü ve dış yönü olmak üzere iki yönü bulunmakta olup, iç ilişkide ortaklar arasında hüküm ifade eden ilişki "karar", dış ilişki ise alınan kararın icrasına yönelik "temsil" olarak adlandırılmaktadır. Türk Borçlar Kanunu'muzda adi ortaklıkta yönetim ve temsili birbirinden ayrılmış yönetim kanunun 625. maddesinde, temsil ise 637. maddesinde düzenlemiştir. Çalışmamızda adi ortaklıkta yönetim ve temsil konuları ele alınmıştır. Çalışmamız içerisinde üç bölüme ayrılarak inceleme yapılmıştır. Birinci bölümde, "adi ortaklık sözleşmesi" başlığı altında, adi ortaklığın tanımı, temel özellikler kuruluşu ve özel görünüş şekilleri ile ilgili olarak genel açıklamalar yapılmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümünde, "adi ortaklıkta yönetim" başlığı altında adi ortaklıkta yönetim, adi ortaklığa hakim olan ilkeler, yönetim yetkisinin kazanılması, yönetim yetkisinin sınırı, yöneticinin hak ve borçları, yönetim yetkisinin sınırlandırılması, kaldırılması ve yönetici ortakların diğer ortaklarla arasındaki ilişkilerden bahsedilmiştir. Son bölümde "adi ortaklıkta temsil" başlığı altında adi ortaklıkta dolaylı temsil, doğrudan temsil, temsil karinesi, yetkisiz temsil ve temsilin sonuçları konularına değinilmiştir.Publication Open Access Adil yargılanma hakkı boyutuyla ceza muhakemesi hukukunda hakimin davaya bakamaması ve reddi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Hukuk Bilim Dalı, 2019) Kolcu, Selahattin; Tezcan, DurmuşDevletin üç temel erkinden birisi olan yargı organının tarafsızlığının sağlanması, başta hakimin tarafsız olması ile sağlanacaktır. Hakimin tarafsızlığını sağlama yolunda öngörülmüş olan en önemli araçlardan birisi de hakimin davaya bakamaması ve reddi kurumudur. Dolayısıyla bu kurumun adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilişkisi vardır. Bu nedenle çalışmamızın ilk bölümünde AİHS çerçevesinde adil yargılanma hakkı değerlendirilmiştir. Daha sonra, ikinci bölümde Ceza Muhakemesi Kanunu'nun sistematiğine uygun olarak, hakimin davaya bakmaktan yasaklı olduğu haller, üçüncü bölümde de hakimin reddi konusu ayrıntılı şekilde incelenmiştir. Dördüncü bölümde, hakimin çekinmesi konusu incelenmiştir. Çalışmanın son kısmında ise, konumuzla olan ilgisi nedeniyle zabıt katiplerinin reddi ile savcının reddi ve çekinmesi konuları kısaca değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında doktrindeki görüşlere yer verilmiş, ayrıca uygulama ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. Bu kapsamda, Yargıtay kararlarına sıklıkla yer verilmiş, kararlarda katılmadığımız hususlar açıkça belirtilmiştir. Yine uygulamada karşılaşılan ve tereddütlere yol açan hususlarla ilgili çözüm önerileri dile getirilmiştir. Anahtar Sözcükler : Adalet, Adil Yargılanma, Hakimin Davaya Bakamaması, Ret, Çekinme, Hukuk Devleti, Bağımsızlık, Tarafsızlık.Publication Open Access Alman ve Türk hukukunda anonim şirket pay sahibinin bilgi alma hakkı(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Ünal, Bahadır; Akkartal, Hanife ÖztürkÇalışmamızın konusu Alman ve Türk hukukunda anonim şirket pay sahibinin bilgi alma hakkının Türk Ticaret Kanununun 437. maddesi ile Aktiengesetz (Alman Pay Senetli Ortaklıklar Kanunu) 131. ve 132. paragraflar çerçevesinde incelenmesidir. Bu bağlamda pay sahibinin bilgi alma hakkına ilişkin her iki hukuk sistemindeki düzenlemelerin tanımı, amacı, tarihsel gelişimi, hukuki niteliği, hükümleri ve kanuni unsurları incelenmiştir. Ayrıca her iki hukuk sistemindeki düzenlemeler karşılaştırılmış, aradaki benzer yönler ile farklılıklar açıklanarak varılan sonuçlar ortaya konmuştur.Publication Metadata only Anayasaya uygunluk bakımından önleyici denetim(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2017) Yıldız, Ceren; Yüzbaşıoğlu, NecmiDevletin temel niteliklerinden olan hukuk devleti ilkesinin unsurları arasında bulunan anayasasının üstünlüğü ilkesini uygulamaya geçirmenin ve korumanın en etkin yolu anayasaya uygunluk denetimidir. Anayasaya uygunluk denetimi, iktidarın sınırlandırılmasının bir aracı olmasının yanı sıra hukuk güvenliğinin ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin de teminatıdır. Anayasaya uygunluk denetimi, benimsendiği ülkeler ve uygulama şekilleri bakımından farklılıklar göstermektedir. Çalışmamıza konu olan anayasaya uygunluk bakımından önleyici denetim modeline, denetime konu olan hukuki işlemlerin yürürlüğe girmesinden önceki safhada başvurulur. Bu nedenle önleyici denetimin, "siyasi" bir denetim olduğu ve yargının yasamaya müdahalesi nedeniyle kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlali anlamına geldiği şeklinde eleştirilerde bulunulsa da, Kıta Avrupası anayasa yargısı sisteminde farklı hukuki işlemler bakımından uygulandığı görülmektedir. Türkiye açısından bakıldığında, giderici denetim modelinin benimsendiği fakat birçok kez önleyici denetimin uygulanabilirliğinin de tartışıldığı görülmektedir. Anayasaya uygunluk denetiminin işlevselliğini sağlamaya yönelik olarak oluşturulan kazanılmış hak olgusu, yokluk kararı ve içtihat ile oluşturulan yürürlüğün durdurulması kurumu, Anayasa Mahkemesinin meşruiyetini tartışmalı hale getirmiştir. Bu nedenle yargı denetiminin pozitif düzenlemeler çerçevesinde yapılması gerekliliği, önleyici denetim ihtiyacını ortaya koymuştur. Hukuk devleti ve hukuk güvenliğinin korunması ve sürekliliğinin sağlanması amacıyla çalışmamıza konu olan önleyici denetim modeli, karşılaştırmalı hukuktaki örnekleriyle birlikte incelenecek ve bir model önerisinde bulunulacaktır.Publication Open Access Anonim şirketlerde yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkisinin devri ve sınırlandırılması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk (Ticaret Hukuku) Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2019) Büyükatak, Aytuğ; Omağ, Merih KemalAnonim şirketin yönetim ve temsil yetkileri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda ayrı başlıklarda düzenlenmiştir. TTK'da, anonim şirketlerde yönetim yetkisinin devri için esas sözleşmede devre izin veren bir hükmün bulunması ve yönetim organizasyonuna ilişkin bir iç yönerge hazırlanması gerekmektedir. Bu hususlara uygun şekilde, yönetim kurulu alacağı bir karar ile yönetim yetkisinin tamamını veya bir kısmını kurul üyelerine ve/veya üçüncü kişilere devredebilecektir. Temsil yetkisinin devri ve sınırlandırılmasına ise TTK, kanuni ve iradi sınırlandırmaların yanısıra 371. maddenin 7. Fıkrasında yapılan ekleme ile sınırlı temsilci tayini hususunda yeni ve eleştirilen bir rejim getirmiştir. Bu bağlamda çalışmamızda, yönetim ve temsil yetkilerinin devir ve sınırlandırılmasının kapsamı, devir ve sınırlandırmalar için uyulması gereken şartlar, yönetim yetkisi ile temsil yetkinin devri arasındaki ilişki ve bu yetkilerin devredilebileceği kişiler inceleme konusu yapılmakta ve bu konulara ilişkin güncel tartışmalar ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Anonim Şirket, Yönetim Kurulu, Yönetim Yetkisi, Temsil Yetkisi, Yetki Devri, Örgüt Yönergesi, Sınırlı Yetkili, Sınırlı Temsilci, Sorumluluk.Publication Open Access Arabuluculukta gizliliğin korunması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2011) Yazıcı Tıktık, Çiğdem; Pekcanıtez, HakanTarafların kendi menfaatlerini azami ölçüde karşılayan çözüme ulaşmalarını sağlamak amacıyla, karar verme yetkisini haiz olmayan, tarafsız bir üçüncü kişi olan ve uzmanlık eğitimi almış arabulucunun katılımı ile yürütülen arabuluculuk yöntemi sayesinde uyuşmazlığın herhangi bir dayatma olmaksızın anlaşma ile sonuçlandırması ile daha ucuz ve daha hızlı bir şekilde adalete ulaşılacak, uyuşmazlık da etkin ve kalıcı bir şekilde çözümlenecektir. Arabuluculuk yönteminin bu işlevi dolayısıyla Türk hukuk sisteminin de dahil olduğu Kıta Avrupası hukuk sisteminde arabuluculuk yöntemi teşvik edilerek bu yönde pozitif düzenlemeler yapılmaktadır. Arabuluculuk yönteminin bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak benimsenmesi tarafların bu yönteme ve arabulucuya güven duyması ile mümkün olacaktır. Tarafların arabuluculuya ve arabuluculuk yöntemine güven duyması ise arabuluculukta gizliliğin korunması ile doğrudan ilgilidir.Arabuluculukta gizlilik, arabuluculuk sürecinin aleni olmamasını ve arabuluculuk sürecinde taraflarca ortaya konan bilgilerin sonradan kendileri aleyhine sonuç doğurmamasını ifade eder. Arabuluculuk yöntemi, sürecin aleni olmaması dolayısıyla uyuşmazlığa düşen tarafların, özellikle aleni yapılan duruşmalar esnasında yargılamanın taraflarına ilişkin sırların herkesçe öğrenilmesi ihtimalinin yarattığı sorunlar karşısında önemli bir tercih sebebidir. Ancak sürecin aleni olmaması tarafların arabuluculuk sürecine ve arabulucuya güven duymasını sağlamak bakımından yeterli değildir. Tarafların arabuluculukta gizlilikten beklentileri arabuluculuk sürecinde ortaya konulan ve başka şekilde ulaşılması mümkün olmayan bilgilerin ileride kendisi aleyhine sonuçlar doğurmamasıdır. Tarafların bu kaygılarının bertaraf edilmesi halinde ancak arabuluculuk sürecine ve arabulucuya güven tesis edilebilecektir. Bu bağlamda arabuluculuk sürecine katılan herkesin sır saklama yükümlülüğü olduğu kabul edilmelidir. Arabulucu, taraflar ve yönteme katılan üçüncü kişiler bakımından sır saklama yükümlülüğü arabulucu ve arabuluculuk sözleşmeleri ile sağlanabileceği gibi kanuni düzenlemelerle de hüküm altına alınabilir. Arabulucunun sır saklama yükümlülüğünün arabulucu sözleşmesinden kaynaklanması halinde uyuşmazlığın tarafları bakımından gizlilik güvence altına alınmış olacaklarıdır. Ancak sır sahibi üçüncü kişiler bakımından arabulucu ile sır sahibi üçüncü kişi arasında sözleşmesel bir ilişki olmadığından sözleşmeye aykırılığa ilişkin yaptırımlar uygulanamayacaktır.Uyuşmazlığın taraflarının birbilerine karşı olan sır saklama yükümlülüğü ise arabuluculuk sözleşmesinde kararlaştırılabilecektir. Tarafların arabuluculuk sürecinde öğrendikleri ve başka şekilde ulaşılması mümkün olmayan hususlarda sır saklama yükümlülüğü arabuluculuk sözleşmesinin konusu olabileceği gibi, arabulucunun sır saklama yükümlülüğüne ilişkin hüküm içeren yasal düzenlemelerden bazılarında uyuşmazlığın tarafları bakımından da sır saklama yükümlülüğü getirilmiştir. Arabulucu, uyuşmazlığın tarafları ve üçüncü kişiler için arabuluculuk sürecinde edinilen bilgiler bakımından sır saklama yükümlülüğünün kabulü uyuşmazlığa düşen tarafların arabuluculuk sürecinde ortaya koydukları bilgilerin kendileri aleyhine sonuç doğurmamasını güvence almakla birlikte yeterli değildir. Taraflar, arabuluculuk süreci sona erdikten sonra açılabilecek davalarda yargılama sürecinde arabuluculuk yönteminde ortaya konulan bilgilerin kendisi aleyhine kullanılmayacağının da güvence altına alındığından emin olmak isterler. Bu beklenti medenî usûl hukukuna ilişkin hüküm ve sözleşmelerin konusunu oluşturur. Tarafların bu konudaki en temel endişesi arabulucunun tanık olarak dinlenmesidir. Ayrıca arabuluculuk yöntemi, tarafların arabulucuya güveni üzerine inşa edildiğinden, arabulucunun güvenilirliğinin teminat altına alınması hem tarafların hem de kurumun işleyişinin menfaati gereği arabulucunun tanık olarak dinlenilememesini gerektirir. Tanıklık kamusal bir yükümlülük olduğundan ve arabulucuya sözleşme ile tanıklıktan çekinme hakkı tanınamayacağından arabulucuya tanık olarak başvurulamayacağına ilişkin delil yasakları getiren yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Her ne kadar arabulucuya sözleşme ile tanıklıktan çekinme hakkı tanınması mümkün değilse de kanaatimizce uyuşmazlığın taraflarınca arabulucunun ya da müzakerelere katılan üçüncü kişilerin mevcut veya müstakbel dava tanık olarak gösterilmeyeceğine ilişkin karşılıklı irade beyanlarını içeren usuli bir sözleşme yapmaları mümkündür. Bu sözleşme ise bir delil sözleşmesidir.Arabulucunun arabuluculuk süreci sonrasında açıklabilecek davalarda tanık olarak gösterilmemesinin yanı sıra taraflar, arabuluculuk sürecine ilişkin hazırlanan belgeler ile arabuluculuk sürecindeki ikrarların, çözüm önerilerine ilişkin görüş ve tekliflerinin de mahkemede kullanılmaması beklentisi içerisindedirler. Taraflar bu yönde ikrar sözleşmesi veya delil sözleşmesi gibi usuli sözleşmeler akdedebilirler. Ancak bu sözleşmelerin yargılama sürecindeki etkisi ve yalnızca sözleşmenin taraflarını bağlayıcı etkisi olması dolayısıyla yasal bir düzenlemeye kavuşturulması yerinde olacaktır.Publication Open Access Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Yüklenicinin Temerrüdü Halinde İş Sahibinin Seçimlik Hakları(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2022) ÇETİNKAYA, VOLKAN; Maya Turgut ÖzBu tezin konusu olarak, ülkemizde yaygın bir biçimde uygulama alanı bulan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde sıklıkla karşılaşılan bir durum olan yüklenici temerrüdü halinde iş sahibinin sahip olduğu seçimlik haklar olarak seçilmiştir. Bu cümleden olmak üzere: konunun çerçevesini çizmek bakımından arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde şekil şartı eksikliğinin sonuçları, Yargıtay'ın dürüstlük kuralı çerçevesinde şekil şartı eksikliğinin ileri sürülmesini sınırlandırdığı haller ve geçersiz sözleşmelerin tasfiyesi, iş sahibi sayısının birden fazla olması durumunda arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin kurulması ve sona erdirilmesi hususlarındaki Yargıtay uygulaması belirtilmiş; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerini ani edimli ya da sürekli sözleşme olarak kabul eden öğretideki görüşler, Yargıtay içtihatları ve bu konudaki kanaatlerimiz ile birlikte açıklanmıştır. Yüklenicinin temerrüdü nedeniyle iş sahibinin yüklenicinin ediminin ifasından vazgeçip müspet zararını talep edebilmesine ilişkin yasal hakkının, Yargıtay'ın ifasına başlanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde mübadele teorisini uygulanması gerektiği hususundaki içtihatları nedeniyle kullanılamaz hale getirilişine ilişkin mevcut uygulamaya ve bu uygulamaya yönelik eleştirimize yer verilmiştir. Özellikle tam iki taraflı sözleşmelerde temerrüt, gecikmeden kaynaklanan zararın tazmini, cezai şart, nama ifa, sözleşmeden dönülmesi, ileri etkili fesih, müspet ve menfi zarar kavramları, öğretideki görüşler ve Yargıtay içtihatları ışığında değerlendirilmiştir.Publication Open Access Atıl kaynakların blokzinciri üzerinden menkulleştirilerek finansal varlıklara dönüştürülmesi: Bir model önerisi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / İşletme Ana Bilim Dalı / İşletme Bilim Dalı, 2021) Çağlar, Onur Baran; Çetiner, Emine Müge; Çarıkçıoğlu, Peyami Sefa; Gökçen, Başak AtamanToplumda kabul gören ve iyiyi, güzeli öven estetik değerler, insan davranışlarını doğruya yönlendiren kültür ve sanat ortamlarıdır. Türkiye'de kültür ve sanat varlıklarının çeşitliliği dikkate alındığında sadece artan sayıda sanat yatırımcısının yanında kamusal anlamda sanat varlıklarının finansal risk ve yatırım durumunun araştırılmasına ihtiyaç vardır. Ekosistem oyuncularının finansal varlık yönetimi açısından âtıl durumda bulunan sanat eserlerinin değerlendirme algıları ve farkındalıkları bu proje kapsamında irdelenecektir. Sanat eserlerinin finansal risk yönetiminde özellikle çoklu mülkiyet haklarının Blokzincir2 ağı ve bağlı teknolojiler ile mümkün hale gelmesi, kanıta bağlı görünür varlıkların artmasına ve dijital haklar yönetimi ve uzlaştırma konusunda yeni nesil sözleşmelere olanak sağlamaktadır. Atıl durumdaki kaynaklarımız, taşınmaz menkuller, tarih, sanat ve antika eserlerimiz asıl değeri üzerinden finansman aracı olarak kullanılamamaktadır. Aile şirketleri başta olmak üzere girişimciler alternatif finansman kaynaklarına ve varlıklara ihtiyaç duymaktadır. Bu tezde; âtıl kaynakları gerçek değeri üzerinden alternatif finansal varlığa dönüştürme modeli önerilecektir. Model, Sanat eserlerinin fiziksel olarak farklı teknik altyapılar ile çalışabilir, ancak bu çalışmada NFC mikro-işlemcileri ile takip edilebilirliği baz olarak alınmıştır. Önerilecek model kapsamında Blokzincir ağı ve bağlı teknolojiler ile bireylerin veya kurumların sahibi oldukları sanat eserlerini menkulleştirilmesine yönelik mali düzenleme esasları, teknolojik ve hukuksal koruması konusunda veriler kullanılacaktır. Dünyada son dönemde varlık yönetimi konusunda artan finansal modellerin etkileri sanat eserleri konusunda da önemli gelişmelere neden olmuş ve sanat eserlerinin finansal varlık olarak tanımlanmalarına neden olmuştur. Özellikle sanat alanında teknolojik yenilikler ile birlikte dijital sanat gibi yöntemler ile ortaya çıkan eserlerde yatırımcı profili de çeşitlenmekte ve yeni nesil finansal modeller oluşmaktadır. Ayrıca, mevcut finansal varlıkların günlük dalgalanmalarından bağımsız bir alternatif yatırım aracı olabilir. Oldukça yeni bir bakış açısı olarak değerlendirilen bu modeller özellikle sanat eserleri konusunda farkındalığı yüksek olan bireysel veya kurumsal yatırımcılar açısından âtıl kaynak yönetiminden aktif finansal modele dönüşümün önünü açacaktır.Publication Open Access Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararlarında Adil Denge Kavramı(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2023) ÖZMEN, AHMET MÜNCİ; Durmuş TezcanAdil denge, AİHM'in 23.7.1968 tarihli Belçika'daki eğitim dillerine ilişkin kararından bu yana, çok sık başvurulan bir kavram veya ilkedir. Konu, AİHS ve Ek Protokoller tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlüklerle, kamu çıkarlarının / yararlarının veya bu hak ve özgürlüklerin kendi aralarında çatışmalarıyla ilgilidir. Buna, üçüncü olarak, kamu çıkarlarının, bir yandan birbirleriyle çatışırken, diğer yandan, AİHS ve Ek Protokollerle güvence altına alınan hak ve özgürlüklerle çatışmalarını da ekleyebiliriz. Adil denge ilkesi, bu çatışma ortamında devreye girer ve çatışan ögeleri ayakta tutacak bir dengeyi sağlayarak çatışmayı durdurur. Bu süreçte, denge sağlanana kadar, çatışan ögelerin, terazide farklı ağırlıklarla tartılması söz konusudur ancak, kural olarak, hakkın özü çiğnenmez ve genel olarak, mutlak hakların ağırlığı azaltılmaz. Oldukça eski bir geçmişe sahip olan adil denge ilkesine, AİHM dışında, bizim Anayasa Mahkememiz dahil, temel haklarla ilgili yargılama yapan çeşitli yargı organları da başvurmaktadır. Tezimizde, ilkenin boyutlarının ortaya konabilmesi için, tarihsel gelişimine ve felsefi temellerine yer verilmeye çalışılmıştır. İlkenin kökeninde yatan orantılılık / ölçülülük kavramı ve terminoloji üzerinde durulmuştur. Adil denge ilkesinin tanımı yapılmış ve bu ilkeyle ilgili olabilecek dengeleme modelleri sunulmuştur. Ayrıca, adil denge ilkesine göre dengeleme yapılana kadar izlenmesi gereken dikey basamaklar / aşamalar gösterilmiştir. AİHM'nin ikincilliği (subsidiarity) ilkesi uyarınca, adil denge ilkesine uyulmasının, öncelikle ulusal yetkililerden beklendiği ve AİHM standartarına uyulması koşuluyla, ulusal yetkililerin değerlendirme ve kararlarına saygı gösterilip uyulacağı (deference) konusuna da değinilmiştir. AİHM kararları ise, yukarıda sözünü ettiğimiz üç çatışma görünümüne uygun olarak bölümlenmiş ve bu bölümlenme içinde, çeşitli dava konularına göre incelenmiştir. Tezin sonunda, AİHM'nin istisnaen de olsa, mutlak hakları bile içine alacak kadar geniş bir yelpazede dengeleme yaptığı; devletlerin önemli ekonomik çıkarlarını gözettiği ve adil denge ilkesine yönelik dengeleme sürecinde, belirli tanım ve kurallara göre değil, olaya / davaya özgü (ad hoc) dengeleme yaptığı sonucuna varılmıştır.Publication Open Access Bağımsız denetimde görüş ve görüşü etkileyen unsurlar üzerine bir araştırma(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / İşletme Ana Bilim Dalı / İşletme Bilim Dalı, 2020) Erdoğan, Tolga; Çarıkçıoğlu, Peyami SefaBu çalışmanın temel amacı denetçi tarafından yapılan denetim sonucunda verilen olumlu görüş dışındaki şartlı görüş, olumsuz görüş ve görüş bildirmekten kaçınma türleri için denetçinin görüşünü etkileyen unsurların neler olduğunun tespit edilmesidir. Bu çalışmada öncelikli olarak denetimin tanımı yapılarak tarihsel gelişimi ele alınmış, denetimin türleri, amaçları ve yararları incelenmiştir. Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları ve ardından Uluslararası Denetim Standartlarının ortaya çıkışı ve gelişimi ile son olarak Türkiye Denetim Standartlarının ortaya çıkışı ve gelişimi incelenmiştir. Çalışmanın diğer bölümünde denetimde görüş oluşturma ile yakından ilişkili BDS 700 ve BDS 705 incelenmiş bununla birlikte denetim raporu, yeni denetim raporu projesi ve raporun yeni şekli, denetim görüşü, görüş oluşturma ve olumlu görüş dışında bir görüş bildirilmesi incelenmiştir. Çalışmanın son bölümünde çalışmanın temel amacı olan denetimde olumlu görüş dışında bir görüş verilmesine neden olan unsurların tespitine ilişkin bir çalışma yapılmıştır. Bu kapsamda 2015-2019 yılları arasında Borsa İstanbul'da işlem gören ve bilgilerine ulaşılabilen 430 şirketin bağımsız denetim raporları incelenerek denetçinin kararında etkili olan unsurlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmaya beş yıllık sürede tüm denetim raporlarına ulaşılabilen şirketler dahil edilmiş olup tüm sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin olumlu görüş dışındaki tüm görüş türleri ele alınmıştır. Bu sayede sektör ve görüş türü ayrımı yapmaksızın görüş üzerinde etkili olan unsurların tespit edilmesi amaçlanmıştır.Publication Open Access Belediye Hizmetlerinde Kullanılan Harita Üretimlerinin Temel Ölçütlerle Kıyaslanması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı / Geomatik Bilim Dalı, 2017) Seydanlıoğlu, Ahmet; Uzel, TurgutBelediye hizmetlerinde ihtiyaç duyulan temel haritaların üretiminde, hangi yöntemin ve metodolojinin kullanılacağına karar vermek, yöneticilerin, karar vericilerin ve uygulayıcıların görevleri arasındadır. Karar verme süreçlerini etkileyen birçok faktör olmakla birlikte, en fazla etkileyen temel ölçütler maliyet, kapasite, süre ve kalitedir. Bu temel ölçütlerin yanında projenin boyutu, amaçları, sonucunda elde edilecek faydalar, üretimindeki aciliyet durumu vb. hususlar, karar verme süreçlerini doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bir haritacılık projesinde kullanılacak yönteme karar verebilmek için öncelikle amacın kesin olarak belirlenmesi ve istenen doğruluğun saptanması gerekir. Sonrasında bunu sağlayan yöntemlerin maliyet, kapasite, kalite ve süre bakımından incelenerek kıyaslanması en doğru sonucu verir. Belediye hizmetlerinde kullanılan harita üretim tekniklerinin kıyaslanmasında klasik fotogrametri, LIDAR ve İHA yöntemleriyle elde edilen mevcut veriler üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına, uygulamalardan elde edilen konum ve yükseklik doğruluklarına, birim fiyat/maliyet analizlerine, ayrıca bu konuda yapılan tez ve araştırma çalışması sonuçlarına başvurulmuştur. Büyük sahaların, meskûn/gayri meskûn alanların haritalanmasında, yüksek doğruluk ve hassasiyet istenen projelerde, hava fotoğrafları çekimi, sayısal yükseklik modeli verilerinin üretimi, topografik vektör ve ortofoto haritaların üretimi ve revizyonunda klasik fotogrametri, sadece yükseklik bilgisine ihtiyaç duyulan projelerde, uzun şeritvari harita yapımı projelerinde, sayısal yükseklik verisi üretiminin zor olduğu arazi kesimlerinde LIDAR fotogrametrisi, kazı ve dolgu alanları gibi küçük alanlarda ya da kısa mesafeli şeritvari güzergâhlarda, hassas konum ve yükseklik doğruluğunun talep edilmediği, ancak üretimin hızlı ve ekonomik yapılmasının beklendiği küçük haritalama projelerinde ise İHA fotogrametrisinin kullanılmasının uygun olduğu belirlenmiştir.Publication Open Access Belirli süreli iş sözleşmesi(2012-01) Bozkurt Gümrükçüoğlu, Yeliz; Esener, TurhanBir iş sözleşmesinin belirli veya belirsiz süreli olarak kurulması mümkündür. Belirli süreli iş sözleşmeleri sürenin sona ermesiyle birlikte kendiliğinden sona ermektedir. İş Kanununun 11. maddesine göre, İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir?. Böylece belirli süreli iş sözleşmelerinin geçerliliği objektif koşulun varlığına bağlanmıştır. Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tâbi tutulamaz. Sürelendirme geçersiz olduğu takdirde sözleşme belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşecektir. Belirli süreli iş sözleşmeleri kural olarak sözleşmede kararlaştırılan sürenin dolmasından önce bir haklı nedenle derhal fesih hakkı olmadıkça feshedilemez.Bu çalışmada belirli süreli iş sözleşmesinin tanımı, geçerlilik koşulları ve sözleşmenin sona ermesi incelenmiştir.Publication Open Access Belirsiz alacak davası(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2012-11) Simil, Cemil; Pekcanıtez, HakanBelirsiz alacak davası, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, davacıdan, davanın açıldığı anda alacağın miktarının veya değerinin belirlenmesinin beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değer göstererek dava açabilmektedir. Davacı, yargılama sırasında, karşı taraftan aldığı bilgiden veya delillerin incelenmesinden sonra davalının rızasına veya ıslah yoluna başvurmaya gerek duymaksızın, talebinin miktarını belirleyebilmektedir. Davanın açıldığı anda, miktarı veya değeri belirlenebilen alacaklar için, hukuki yarar yokluğu nedeniyle, belirsiz alacak davası açılamaz.Publication Open Access Beyânî - Şecere-i Harezmşâhî [1b-102a] (Dil İncelemesi-Metin-Dizin-Tıpkıbasım)(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, 2018) Yeni, Emre Berkan; Türk, Vahit; 9466Bu tez çalışmasında Hive Hanlığı'nın son döneminde yazılmış olan Muhammed Yusuf Beyânî'nin Şecere-i Harezmşâhî eserinin 1B-102A varakları arasındaki kısım incelenmişir. Çalışma Dil İncelemesi, Metin, Dizin ve Tıpkıbasım bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Çağatay Türkçesi ve Edebiyatı hakkında bilgi verildikten sonra Hive Hanlığı'nın kısa tarihi anlatılmış ve tarih yazıcıları ile onların eserleri hakkında bilgiler verildikten sonra Şecere-i Harezmşâhî eseri tanıtılmıştır. Dil İncelemesi bölümünde eserin incelenen varaklarında tespit edilen yazım, ses ve biçim özellikleri anlatılmıştır. Metin bölümünde metnin latin harflerine çeviriyazı ile aktarımı yapılmıştır. Dizin bölümünde metnin söz varlığı sözcüklerin aldıkları eklerin de gösterilmesiyle alfabetik olarak kaydedilmiştir.Publication Open Access Bina Kullanım Evresinin Denetimine Yönelik Bir Çerçeve Yaklaşım Önerisi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı, 2017) Elmas, Eyüp Salih; Hatay Önen, YusufBinalar yapım tekniklerine göre belli bir yaşam ömrüne sahiptir, kullanıcılarının gelişen ihtiyaçları ve olumsuz müdahaleleriyle ömürleri kısalmakta ve olası afetlerde emniyetsiz hale düşmektedirler. 1999 Marmara Depremi ve 2011 Van Depremi sonrasında açıklanan veriler, özellikle binaların kullanım evresinde kullanıcıların olumsuz müdahaleleriyle, yeni yapısal şekil ve fonksiyonlara maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Bu tez çalışmasında bina türü yapıların sistem dâhilinde muayene edilmemesi ve verilerin kayıt altında tutulmaması bir eksiklik olarak tespit edilmiş, bu eksikliğin giderilmesi tez çalışmasının temel amacı olmuştur. Bu çalışmada bina türü yapıların daha sağlıklı ve emniyetli bir nitelik kazanması için kullanım evresi sürecinde denetim ve kayıt altına alınmasını amaçlayan bir çerçeve yaklaşım önerisi hazırlanmıştır. Çalışma, dört ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; problemin tanımlanması, araştırmanın amacı ve önemi, problemin çözümüne yönelik mevcut çalışmalar, literatür taraması, araştırma kapsamı ve araştırmada izlenen yöntem irdelenmiştir. İkinci bölümde; araştırmanın kavramsal çerçevesi açıklanmıştır. Bu bölümde yapı, yapı kimlik ve yapı denetim sistemi kavramları arasındaki ilişkilere ayrıca bina yaşam döngüsü kavramı ve kullanım evresi denetimine ilişkin süreçlere değinilmiştir. Çalışmada bina yaşam döngüsü evreleri kapsamlı bir vaka çalışmasıyla örneklendirilmiştir. Üçüncü bölümde; araştırmanın yöntemi ve araştırmada kullanılan teknikler açıklanmıştır. Araştırmanın ilk aşamasında durum çalışması ve eylem araştırması süreçlerinde toplanmış olan veriler, içerik analizine tabi tutularak denetim süreci için geçerli olacak kriterler belirlenmiştir. . Durum çalışması ve eylem araştırmaları birbirini takip eden farklı iki dönem içerisinde 7 akademisyen ve 5 sektör uzmanının katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Bu aşamada kriterler belirlendikten sonra ikinci aşamada Delphi tekniği kullanılarak üç turdan oluşan bir çalışma neticesinde akademisyenler ve sektör uzmanları arasında bir önceki aşamada belirlenen bu kriterlere ilişkin görüş birliği sağlanmaya çalışılmıştır Delphi tekniği ile yürütülen çalışmaya inşaat sektöründe yapı ve yapı denetimi alanlarında bilimsel çalışmaları olan 12 akademisyen ile İstanbul ilindeki belediyelerin imar müdürü veya teknik başkan yardımcısı pozisyonunda olan 19 sektör uzmanı toplam 31 uzman/akademisyen katılmıştır. Durum çalışması ve eylem araştırması süreçlerinde veri toplama aracı olarak; yarı yapılandırılmış görüşmeler, doğrudan gözlem ve literatür taraması kullanılmıştır. Toplanmış olan veriler frekans skorları ve yüzdelik dilim analizine tabi tutulmuştur. Delphi tekniği ile yürütülmüş olan çalışmada, katılımcılardan daha önce belirlenen kriterleri beşli likert ölçeğine göre değerlendirmeleri istenmiştir. Bu işlem için birbirini takip eden iki Delphi anketi kullanılmıştır. Delphi anketleri aracılığıyla toplanan verilerin analizinde genel aritmetik ortalama, standart sapma değeri, medyan (ortanca), mod (tepe değer), yüzde, frekans, minimum ve maksimum değer katsayısı kullanılmıştır. Görüş birliği tanımında genel ortalama, medyan, standart sapma katsayısı değerleri dikkate alınmıştır. Durum ve eylem araştırması süreçlerinde yaklaşık 35 saat belirlenmiş akademisyen/uzmanlarla görüşme yapılmış, konuyla ilgili 79 farklı kaynak, içerik analizine tabi tutulmuştur. İçerik analizi sonucunda 7 alt başlık altında toplam 86 adet yeterlilik ifadesi ortaya çıkarılmış, yapılan çalışma neticesinde 86 adet yeterlilik ifadesinden 64 adeti üzerinde uzmanlar arasında görüş birliği sağlanmıştır. Araştırmanın sonucunda bina türü yapıların kullanım evresi denetimi için gerekli olan kriteler 7 ana kategoride toplanmıştır. Son bölümde ise; bu kriterlerin birleştirilmesi ve formülize edilmesi neticesinde, bina türü yapıların kullanım evresi denetimi için bir çerçeve yaklaşım modeli önerilmiştir. Bu sayede, binaların nitelikli ve uzun ömürlü olmalarını sağlamak, resmi idarelerin denetimini kolaylaştırmak, bina kullanıcılarının emniyetli bir binada yaşamalarını sağlamak amaçlanmıştır. Araştırma neticesinde oluşturulan çerçeve denetim modeli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Yerel İdareler tarafından kullanıldığı taktirde bina kullanıcılarının farklı nedenlerle gerçekleştirecekleri olası müdahaleleri denetim altına alarak mevcut problemlerin çözümüne inovatif ve etkin bir kontrol sağlanacağı ve sektörde önemli bir eksikliği gidereceği değerlendirilmektedir.Publication Open Access Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde hukuki sorumluluk(İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2020) Ateş, Zehra Gizem; Öz, Maya TurgutÇalışmamızın konusunu 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde hukuki sorumluluktur. Biyogüvenlik Kanunu'nun 14. maddesinde genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) ve/veya ürünleriyle ilgili faaliyette bulunanlar hakkında hukuki sorumluluğa ilişkin düzenlemeler mevcuttur. Maddede biyoteknolojik gelişmeler göz önünde bulundurularak insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması için genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili faaliyette bulunanlar hakkında hukuki sorumluluğun şartları, bunlara uymamanın yaptırımları, ihtiyat ilkesine göre önlem alma gerekliliği, zamanaşımı süresi ve mücbir sebepten dolayı sorumsuzluk halleri düzenlenmiştir. Bu çalışma ile Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde hukuki sorumluluğun niteliği, şartları, nasıl uygulanacağının açıklanması amaçlanmış ve kanunda yapılabilecek değişiklikler hakkında önerilerde bulunulmuştur. Bu bağlamda mehaz kanun olan İsviçre Gen Teknik Kanunu'nun ilgili maddeleri karşılaştırmalı olarak incelenmiş, İsviçre öğretisindeki görüşler ve uygulamadan örnekler verilmiştir. Ayrıca yine bu kapsamda Alman Gen Teknik Kanunu da gerekli olduğu ölçüde incelenmiştir. Tezin ilk bölümünde biyogüvenlik kavramının uluslararası hukuklarda ve ülkemizde gelişimi ile çeşitli ülkelerde biyogüvenlik alanında yasal düzenlemeler yer almaktadır. İkinci bölümde kanunun çerçevesi ve konuyla ilgili kavramlar tanımlanmış ve Biyogüvenlik Kanunu'nun uygulama alanı belirtilmiştir. Üçüncü bölümde ise sorumluluğun hukuki niteliğinin tehlike sorumluluğu olduğu belirlendikten sonra sorumluluğun şartları açıklanmıştır. Son bölümde genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili faaliyette bulunanlar hakkında hukuki sorumluluğun sonuçları, tazminat yükümlülüğü, zamanaşımı süresi ve mücbir sebep halleri belirtilmiştir. Ayrıca son olarak Biyogüvenlik Kanunu md. 15'de düzenlenen cezai yaptırımlar okuyucuya bilgi amaçlı olarak verilmekle yetinilmiştir. ANAHTAR KELİMELER: Genetiği Değiştirilmiş Organizma, Biyogüvenlik Hukuku, Kusursuz Sorumluluk, Tehlike Sorumluluğu, İhtiyat İlkesiPublication Open Access Borca aykırlık hallerinden kusurlu ifa imkansızlığı ve hukuki sonuçları(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2011) Gündoğdu, Fatih; Prof. Dr. M. İlhan UlusanSözleşmenin kurulması anında mevcut olan edimin ifa zamanında borçludan kaynaklanan bir sebeple ifa edilmesinin mümkün olmaması şeklinde tanımlanabilecek olan ifa imkansızlığı, Borçlar Kanunumuzda özel olarak düzenlenmiş olmaması sebebiyle hiç veya gereği gibi ifa etmeme hallerini düzenleyen BK m.96 kapsamında ele alınmaktadır. Doktrinde birçok türü geliştirilen imkansızlık, meydana geldiği ana göre baştaki-sonraki imkansızlık; etkilenen çevreye göre objektif-sübjektif imkansızlık; sorumluluğa göre kusurlu-kusursuz imkansızlık; edimin etkilenme oranına göre kısmi-tam imkansızlık; süresine göre ise sürekli-geçici imkansızlık ayrımlarına tabi tutulmuş ve bu imkansızlık türlerine farklı hukuki sonuçlar bağlanmıştır. Bunun dışında imkansızlığa hangi sonucun bağlanması gerektiği meselesinde, çeşit ve sınırlı çeşit borçları, seçimlik borçlar, para borçları, sürekli borç ilişkileri ve mutlak kesin vadeli işlemler gibi durumlar özel bir anlam ifade etmektedir. Borçlunun ediminin ifasının, kendi sorumluluk alanından kaynaklanan bir sebeple imkansız hale gelmesi halinde, ifa etmeme sebebiyle zarar gören alacaklı borçludan olumlu zararının tazmin edilmesini isteyebileceği gibi, şartların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat, kaim değer ve sözleşmeden kararlaştırılan cezai şartı da talep edebilecek, bunların yanı sıra yapma borçlarında alacaklı bazı hallerde borcu kendisi ifa etmek için hakimden kendisine izin verilmesini talep edebilecektir.