Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11413/9
Yasal Uyarı ⚠️ Araştırmacılar, tezlerin tamamı veya bir bölümünü yazarın izni olmadan ticari veya mali kazanç amaçlı kullanamaz, yayınlayamaz, dağıtamaz ve kopyalayamaz. İKÜ Akademik Açık Erişim Web Sayfasını kullanan araştırmacılar, tezlerden bilimsel etik ve atıf kuralları çerçevesinde yararlanırlar.
Browse
Browsing Doktora Tezleri / PhD Dissertations by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 143
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Open Access Yaşam hakkı(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2007) Güngör, Hasan Atilla; Prof. Dr. Yıldızhan YaylaPublication Open Access High Degree B-Spline Solution For Singularly Perturbed Boundary Value Problem(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Matematik Anabilim Dalı, 2007-09) Elfaituri, Khaled E.; Hikmet ÇağlarThis study deals with the singularly perturbed boundary value problems. It is very active filed now a days, especially with improvement technology of the computer machine which is help us to do million and million of mathematical operations. The perturbation theory benefits from this improvement to solve the boundary value problems, this kind of a applications can help us to solve a lot of problems occur in many areas of engineering and applied mathematics such as fluid mechanics, quantum mechanics, optimal control, chemical reactor theory, aerodynamics, reaction-diffusion process, geophysics, heat transport problems with large Peclet number and Navier- Strokes flows with large Reynolds numbers etc. Perturbation theory comprises mathematical methods that are used to find an approximation solution to a problem which cannot be solved exactly, by starting from the exact solution to a related problem. Perturbation theory is applicable if the problem at hand can be formulated by adding a "small" term to the mathematical description of the exactly solvable problem. The study focuses on the some methods that solved this kind of the problems, the new scheme was used to apply the high degree b-spline interpolation, the result compared with the published methods recently.Publication Open Access Fikri hukukta manevi haklar ve manevi hakların korunması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2008-06) Bellican, CüneytSöz’den sese, yazıdan görüntüye doğru ilerleyen düşünen insanın düşünce ürünlerinin pozitif hukuk kuralları tarafından korunması gerekliliği, Fikri Hukuk adı altında bağımsız bir hukuk dalının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Fikri Hukuk kavramı, çatısı dar tutulabildiği kadar geniş bir çerçeveye de kavuşturulabilir. Dar anlamda Fikri Hukuk-geniş anlamda Fikri Hukuk ayrımı Fikri Hukuk korumasından yararlanacak olan kişilerden çok Fikri Hukuk kurallarını yorumlayacak olanlar tarafından dikkate alınan teorik ve didaktik bir ayrımdır. Dar anlamda Fikri Hukuk, eser sahibini merkeze alan Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu kapsarken, geniş anlamda Fikri Hukuk bu Kanunun yanına Marka, Endüstriyel Tasarım, Patent gibi sınai alanları, hakları da koyar. Çalışmamızda Fikri Hukuk kavramına daha çok FSEK’i kapsayacak şeklinde bir anlam yüklemiş olup, bu doğrultuda Fikri Hukukta manevi hakları mercek altına alırken FSEK odaklı değerlendirmelerde bulunacağımızı belirtmek isteriz. Manevi hakların, sınai haklar bakımından bir anlam ifade edip etmediği noktasında da, yeri geldiğinde, sınai haklara ilişkin düzenlemeler eşliğinde karşılaştırmalı değerlendirmeler yapılacaktır. Fikri Hukuk’un varlığına ilişkin renkli tartışmalar, Fikri Hukukun ruhunu da; manevi hakları da konu ve hedef alır. Fikri Hukuk, günümüzde artık, “naif eser sahibinin nadide eserini” koruyan romantik eğilimli bir düzenlemeler demeti olmaktansa, makineler arasında veya önünde üretim yapan, teknoloji ve tüketim tandanslı toplumun bir üyesini, üyelerini koruma altına alan düzenlemeler sepeti haline gelmiştir şeklinde karamsar bir yorum yapılabilir. Bu yoruma bir an olsun ve/veya kısmen olsun katılmak ya da katılmayı düşünmek, ister istemez şu cümleleri davet eder: “Kim” korunmalı yerine “ne” korunmalı 2 anlayışı kökleşmeye başlamıştır sanki. “Kim”den çok “ne”ye yönelim kuşkusuz zamanın ruhunu taşıyan bir anlayıştır. Akla gelen bu ifadeleri ve iddiaları çürütmek ve/veya eser sahibinin manevi haklarına vurgu yapmak bakımından şu değerlendirme yapılabilir: Zamanında kişilik haklarından bağımsızlaşan manevi haklar, zaman içinde ve günümüzde kültür endüstrisinin içinde tamamiyle malvarlığı değeri olarak görülmek istenmektedir. Bu noktada, manevi hakların kişilik haklarından bağımsız bir kurum olmasının ifade ettiği anlam iyi kavranmalıdır. Kişilik haklarıyla manevi haklar arasındaki karşılaştırma, benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyacak; manevi hakların kişilikten tamamen bağımsız bir değer olmadığı daha iyi anlaşılacaktır. Kimi zaman mali hakların kıskacında, kimi zaman kişilik haklarının gölgesinde kalan manevi haklar, hiç kuşkusuz, pozitif hukuk bağlamında FSEK çerçevesinde bağımsız bir kurum olmuştur. Manevi hakların bağımsızlığı, manevi hakların özellikle kişilik hakları ve mali hakların bitişiğinde konumlanmış bir yapı olduğu gerçeğini de sarsmaz. Başka bir deyişle, manevi hakları anlayabilmek için çevresinde bulunan kişilik hakları ve mali hakları da anlamak ve birlikte değerlendirme yapmak yararlı olur. Bu durumda, manevi hakları korumak bakımından onu mali haklara yaklaştırıp, bir malvarlığı değeri olmasına yol açmaktansa, kişilik haklarına yaklaştırmak daha doğru bir yol tarifi olabilir. Teknoloji, bir taraftan sunduğu imkanlarla kimi eserlerin meydana getirilmesini kolaylaştırırken ve teşvik ederken, diğer taraftan eser sahibinin haklarının daha kolay ve daha hızlı ihlal edilebileceği bir alan oluşturmaktadır. Manevi haklar da bu ihlallerden payına düşeni almaktadır. Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, manevi hak kavramının eser sahibinin haklarına ilişkin teorilerdeki yeri başta olmak üzere, dar anlamda manevi hak-geniş anlamda manevi hak ayırımı üzerinde durulacak, her bir manevi hak ayrı ayrı incelenirken bu hakların sözleşmeler hukukundaki yerine dikkat çekmek amacıyla gölge yazarlık kurumu tanıtılacak ve değerlendirilecektir. Tüm bu 3 değerlendirmeler yapılırken, manevi haklar ile kişilik hakları arasındaki ilişki, benzerlikler ve farklılıklar temelinde ayrıntılı olarak sunulmaya çalışılacaktır. Bölüm, manevi hak kavramının sınai haklar bakımından ifade ettiği anlam üzerine yapılacak değerlendirmeyle son bulacaktır. İkinci bölüm, manevi hakların özelliklerinin ayrıntılı bir şekilde incelenmesine yönelik bir çabadır. Bu çaba, başlıca şu soruların yanıtlanması için harcanmıştır: Manevi haklar sınırlı sayı ilkesine tabi midir? Manevi haklar, süre sınırlamasına tabi midir? Manevi hakların mirasa konu olmasından söz edilebilir mi? Manevi haklar devredilemez ve vazgeçilemez haklardan mıdır? Mali haklara ilişkin hukuki işlemler bakımından FSEK’te birçok hükme yer verilirken, manevi haklara ilişkin hukuki işlemler bakımından aynı durum sözkonusu değildir. Bu bağlamda manevi haklara ilişkin hukuki işlemler, tabi olduğu sınırlamalarla birlikte ele alınacaktır. Son bölümde ise, manevi hak ihlallerinin sonuçları ele alınacaktır. Manevi hak ihlalinden sözedebilmenin ön şartlarından eser kavramı da özellikle multimedya eser kavramı ön planda tutularak değerlendirilecektir.Publication Open Access Ceza Hukukunda Yeni Boyutlarıyla Erteleme(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı, 2008-08) Töngür, Ali Rıza; Prof. Dr. Durmuş TezcanBu çalışmanın konusu, ceza yargılamasının farklı aşamalarındaki erteleme türleridir. Amaç, aynı zamanda iyi birer ceza politikası aracı da olan bu kurumların, karşılaştırmalı hukuk ve ulusal hukukumuzdaki yapısı, uygulama yöntemleri ve sonuçlarını araştırmaktır. Ceza yargılamasının farklı aşamalarında erteleme, en geniş anlamıyla; suç faili hakkında kamu davasının açılmasının, duruşma yapılmasının, mahkûmiyet hükmü verilmesinin veya mahkûmiyet hükmü açıklanmışsa infazının, belirlenen denetim süresi içinde göstereceği iyi hale bağlı olarak ertelenmesini veya hükümlülüğün gerçekleşmemiş ya da cezasının infaz edilmiş sayılması sonucunu meydana getirmesidir. Yapılan bu tanım, koşul ve uygulanma yöntemleri birbirlerinden farklı olmakla birlikte, sonuç olarak her biri erteleme türü olan, ?kamu davasının açılmasının ertelenmesi, duruşmanın ertelenmesi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi/ geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi kurumlarını kapsar. Anılan bu yapılanmalar, XIX. Yüzyıl sonuna kadar, en iyi yaptırım biçimi olduğuna inanılan hapis cezasının, suçluların ıslahında, sanıldığı kadar etkili olmadığının anlaşılması ile ortaya çıkan alternatif arayışların sonucu olarak gelişmişlerdir. Bu doğrultuda özellikle, basit suçlar nedeniyle hükmedilen kısa süreli sayılabilecek hapis cezalarının, faili ıslah etmediği aksine, daha nitelikli suçlar isleyen mükerrir ve damgalanmış bir suçlu haline getirdiğinin anlaşılması uzun sürmemiştir. Yargılamanın farklı aşamalarındaki erteleme kurumları, ilk defa kasıtlı bir suç isleyen ve kısa süreli hapis cezasına çarptırılan sabıkasız kişilerin, hapishanelerin suç okulu olarak da adlandırılan olumsuz ortamından uzak tutulması, devletin infaz külfetinden ve mahkemelerin is yoğunluğundan kurtarılması amaçlarının gerçekleştirilmesinin yanı sıra, cezanın genel ve özel önleme amaçlarını da gerçekleştirebilecek iyi birer ceza politikası aracıdırlar. Ayrıca bu kurumlar, yapılarında var olan onarıcı adalet anlayışı sonucu, ceza hukukunda sanık karsısında ihmal edilen mağdurun tekrar hatırlanmasını ve suç nedeniyle oluşan zararlarının giderilmesini sağlayarak, toplum barışına katkıda bulunan yapılanmalardır. Anglo-Amerikan Hukuk Sistemi kaynaklı olan, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve hükmün açılanmasını geri bırakılması kurumları, ceza muhakemesi hukuku içinde yer alırken; Kıta Avrupası Hukuk Sistemi kaynaklı olan cezanın ertelenmesi kurumu, bir ceza hukuku yapılanmasıdır. Bu kurumlar, koşulları, nitelikleri, uygulanma şekilleri ve sonuçları yönünden farklılık gösterirler. Kamu davasının açılmasının ertelenmesine, hem idari hem de yargısal özellikleri yapısında barındıran savcılık makamı, soruşturma aşamasında karar verirken; hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve cezanın ertelenmesine, tamamıyla yargısal nitelikli mahkemeler tarafından kovuşturma aşaması sonunda karar verilir. Doktrinde ertelemenin, ceza hukukunun yaptırımlar sistemi içinde, cezaların ve emniyet tedbirlerinin yanı sıra, üçüncü bir iz olduğu da savunulmaktadır. Yargılama dışına çıkarma (diversion) yöntemlerinin yanı sıra, kamusal cezaların da bir kısım özelliklerini taşıyan yargılamanın farklı aşamalarındaki erteme türlerinden, cezanın ertelenmesi kurumuna, Türk Ceza Hukuku yabancı değildir. Anılan kurum, Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten bu yana hukukumuzda uygulanmaktadır. Ne var ki, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması için aynı şeyi söyleyebilmek mümkün değildir. Yirminci Yüzyılın ortalarında, Kıta Avrupası Hukuk Sistemine yerleşen bu kurumlar, ulusal mevzuatımızda ilk kez, 2005 yılının ortalarında Çocuk Koruma Kanunu ile yer bulabilmiştir. Yargılamanın farklı aşamalarındaki erteleme kurumları ile birlikte es zamanlı olarak getirilen ve anılan kurumlar için son derece önem arz eden denetimli serbestlik sistemi de ceza hukukumuz için ayrı bir kazanım olmuştur. Çalışma, yargılamanın farklı aşamalarındaki erteleme türleri ve denetimli serbestlik sistemi bakımından, mevzuatımızda yasanan süratli gelişmenin, uygulamaya beklenildiği ölçüde yansıyamadığını ortaya koymuştur. Topluma, mağdura ve suç failine önemli kazanımlar sağlayabilecek ve mahkemelerin de is yoğunluğunu azaltabilecek olan bu kurumların, etkili biçimde kullanılabilmesi için gereken alt yapının kurulması ve uygulayıcıların eğitilmesi için gayret gösterilmesi gerektiği inancındayız. Anahtar Sözcükler : Cezanın Ertelenmesi, Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Onarıcı Adalet, Denetimli Serbestlik.Publication Open Access Log-Harmonik Yalınkat Fonksiyonlar(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Matematik Bilgisayar Anabilim Dalı, 2009) Özkan, Hatice Esra; Yaşar Polatoğlu; In the thesis, the theory of analytic and harmonic functions are taken up first. Then the so-called log-harmonic functions are studied. Log-harmonic functions are basically those complex mappings having a harmonic logarithm, and they are represented as a multiplication of an analytic and a co-analytic function. The subclass Slh(A;B) of log-harmonic functions is introduced and studied. This is the subclass consisting of log-harmonic functions whose analytic part is a Janowski starlike. It should be noted that it is also possible to obtain new results provided that the analytic part of a log-harmonic function belongs to a well-known class of analytic functions. Distortion theorems for the functions in Slh(A;B), as well as for their analytic and co-analytic parts, are obtained.Marx-Strohhacker inequality and the radius of starlikeness for the class Slh(A;B) are derived. The Jacobian function and its distortion for the members of Slh(A;B) are obtained. Lastly, a coecient inequality is also obtained for the class Slh(A;B).Çalışmada oncelikle analitik ve harmonik fonksiyonlar teorisi ele ahnmiştir. Ardindan çalıma alani olarak log-harmonik fonksiyonlar teorisi segilmiştir. Log-harmonik fonksiyonlar analitik ve co-analitik olmak iizere iki fonksiyonun garpimi şeklinde gosterilen ve genel anlamda logaritmasi harmonik olan fonksiyonlardir. Tez gahşmasi igin log-harmonik fonksiyonlarm bir alt sinifi olan S*h(A, B) sinifi tanimlanmis. ve gahşmalar bu sinif iizerinden siirdurulmiiştur. Bu sinifa ait fonksiyonlarm ozelligi analitik kisminin Janowski yildizil fonksiyon olmasidir. Benzer şekilde analitik kismi diger bir analitik fonksiyon sinifina ait olmasi koşulu altinda yeni sonuglar elde etmek de mumkun olmaktadir. Çalımada sinifa ait fonksiyonlarm yam sira analitik ve co-analitik kisimlara dair distorsiyonlar elde edilmiştir. Sinif igin Marx-Strohhacker Eşitsizligi elde edilmiş ve yildizilhk yangapi bulunmuştur. Log-harmonik fonksiyonlar igin jakobiyen fonksiyonu verilip, bu fonksiyon igin distorsiyon elde edilmiştir. Ayrica log-harmonik fonksiyonlar igin bir katsayi eşitsizligi elde edilmiştir.Publication Open Access Harmonik yalınkat fonksiyonlar(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Matematik Bilgisayar Anabilim Dalı, 2009) Duman - Yavuz, Emel; Yaşar PolatoğluHarmonik fonksiyonlar analitik olması gerekmeyen kompleks değerli fonksiyonlardır. Harmonik yalınkat fonksiyonlar teorisi ise kompleks analizin üzerinde en çok araştırma yapılan dallarından birisidir. Bu tezde amaca y¨onelik olarak önce yalınkat fonksiyonlar, harmonik yalınkat fonksiyonlar ve bu tip fonksiyonların özel bir hali olan yön-koruyan harmonik fonksiyonlar üzerinde kısaca durulmuş ve ortaya konan problemin çözümünde kullanılacak araçlar tanıtılmıştır. Yön-koruyan harmonik fonksiyonlar ve analitik yalınkat fonksiyonların beraber kullanılması ile yeni bir sınıf tanımlanmış ve bu sınıftaki fonksiyonlara ait genişleme teoremi, distorsiyon teoremi, Heinz eşitsizliği, katsayı eşitsizliği ve Jakobiyen sınırları elde edilmiştir. Ayrıca yön-koruyan harmonik fonksiyonların analitik ve eş-analitik kısımlarının ikinci katsayıları için yeni bir katsayı eşitsizliği de verilmiştir.Publication Open Access Kapütülasyonların Osmanlı-Türk adli ve idari modernleşmesine etkisi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2009-05) Apaydın, Bahadır; Prof. Dr. Bülent TahiroğluBu çalışmanın konusu kapitülasyonların Osmanlı-Türk adli ve idari modernleşmesi üzerindeki etkilerinin araştırılarak hukuksal perspektiften değerlendirilmesidir. Amacımız, kapitülasyonların bu süreçte sahip olduğu işlevin somut verilerden yola çıkarak, adli ve idari yapı üzerindeki etkilerini tespit etmektir. Bu minvalde basta devletin siyasi ve idari yapısı olmak üzere kara ve deniz ticaret hukuku, sahsın hukuku, uluslararası hukuk, yabancılar ve vatandaşlık hukuku, sigorta hukuku, toprak hukuku, ceza hukuku ve yargılama hukuku gibi hukukun bir çok alanında yasanan gelişmeler incelenmiştir. Ayrıca Osmanlı-Türk adli ve idari örgütlenmesinde, yönetim ilkelerinde, yasa yapma sürecinde, pozitif yasalara geçiste ve mülkiyet iliskilerinde yasanan gelismeler ya da degisimlerde de kapitülasyonların etkileri araştırılmıştır. Dolayısıyla kapitülasyonlar ışığında hukuki açıdan bir modernleşme sorgulaması yapılmıştır. Bu çalışma sonucunda ortaya çıkması beklenen veriler sayesinde, Osmanlı-Türk hukuk sistemindeki gelişmelerin son iki asırdaki niteliği hakkında daha somut ve teknik değerlendirmeler yapma imkanı olabilecektir. Ayrıca Türkiye'ye miras kalan çeşitli kurumların hukuksal temellerinin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Çalışmada sosyal bilimler alanında yaygın olan, öncelikle konuyla doğrudan ilgili kuramsal çerçevenin oluşturulması, daha sonra birincil ve ikincil kaynaklardan edinilen verilerin mukayeseli olarak değerlendirilmesi ve konunun özgün bilimsel yanını oluşturan örnek olay ve doküman incelemesi yöntemi kullanılmıştır. Anahtar Sözcükler: Kapitülasyonlar, Adli ve idari Modernleşme, Uluslararası Hukuk, Yargılama Yetkisi, Yabancıların Hukuki Statüsü.Publication Open Access Türk Hukukunda bankaların sır saklama yükümlülüğü(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2010) Kandıralıoğlu, Pınar Çağla; Omağ, Merih KemalBanka ve müşteri arasındaki iş ilişkisi banka sırrının kaynağıdır. Banka ve müşteri arasında oluşan güven ilişkisi sır saklama yükümünün gerekçesidir. Bankalar, iş ilişkisi çerçevesinde, müşterilerine ait her türlü bilgi ve rapora sahip olurlar. Bu sebeple, bankalara, müşterilerine ve müşteri çevresine ait sırları saklama görevi kanunnen getirilmiş bir yükümlülüktür. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu m. 73'de; sırların saklanması başlığı altında, "bankaya ve müşteriye ait sır" ifadesi kullanılmaktadır. Müşteriye ait sırlar meslek sırrı kapsamında değerlendirlmektedir. Müşterinin menfaatinin olduğu tüm konuları kapsamaktadır. Müşteri sırrını saklamakla yükümlü kişiler arasında banka tüzel kişiliği, organları ve çalışanları sayılmaktadır. Bu hüküm özel hukuk karakteri ile birliktecezai karakterde taşımaktadır. Müşteriye ait sırların açıklanabilmesinin yasal sınırları Bankacılık Kanunu ile belirlenmektedir. Yasal sınırlar kapsamında bilgi açıklanması halinde bankanın sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.Publication Metadata only Uluslararası hukuk açısından "açık semalar" antlaşmaları sürecinde sivil havacılık düzeninin dönüşümü(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2010) Günel, Reşat Volkan; Tezcan, DurmuşUluslararası sivil havacılık, ilke olarak uluslararası hukuk kurallarına göre düzenlenen uluslararası ekonomik bir faaliyettir. Uluslararası havacılık hukukunun kaynaklarını ise uluslararası antlaşmalar ve örf adet hukuku kuralları oluşturmakla beraber, asli kaynaklar çok taraflı uluslararası havacılık sözleşmeleridir. Bu eserde, uluslararası sivil havacılık düzeninin dönüşümü "Açık Semalar" antlaşmaları çerçevesinde sorgulanmaktadır. Açık semalar, uluslararası politik ekonomi kavramı olarak, havacılık endüstrisinde daha serbest bir piyasanın oluşumu için uluslararası havacılık hukuku kurallarının liberalleştirilmesini talep eder. Eser, sahip olduğu ideolojik duruş çerçevesinde söz konusu politik ekonomi faaliyete eleştirel bir yaklaşıma girerek hedeflediği sonuçlara ulaşmaya çalışır.Publication Open Access Marmara bölgesi'nde GNSS tabanlı koordinat transformasyonu ve hücresel transformasyon parametrelerinin belirlenmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / İnşaat Anabilim Dalı / Geomatik Mühendisliği Bilim Dalı, 2010-06) Ürüşan, Ahmet Yücel; Tevfik Ayan; Turgut Uzel; The story of fundamental geodetic networks, which started in 1932 in Turkey, developed in 1954 into TUD-54 (ED50) datum based on Hayford ellipsoid, and then continued with TUTGA-99 which is based on ITRF Datum 1996 with GRS80 ellipsoid.. At the turn of the 21st century, in Western countries, coordinate determinations started to be carried out using GNSS techniques, especially network based CORS, which operate on static as well as RTK (Real Time Kinematic) principles based on ITRFxx datum and GRS80 ellipsoid of revolution as defined by the International Geodesy and Geophysics Union. The Networks set up with that purpose are called CORS (Continuously Operating Reference Stations). In our country, the installation of CORS-TR (TUGASA-Aktif) has been realized during May 2006 ? May 2009 by Istanbul Kultur University through a research project funded by TUBITAK. A coordinate reference system is a coordinate system associated with the real world through a geographic definition called a datum. A datum defines the direction, scales and location of origin of the axis of a coordinate system. In Turkey there are two different datum used for this purpose, i.e: reference systems used. One is the datum used until 1998 as defined based on ED50 datum and Hayford 1910 ellipsoid, in which the location of origin varies according to the location of the country on the Earth; the other one being the ITRFxx datum based on GRS80 ellipsoid, the origin being located at the gravity center of the Earth. This study has been carried out in order to perform the datum transformation (coordinate transformation) between ED50 and ITRFxx, which constitutes the basic requirement of transformation from ED50 datum to ITRFxx and vice versa. For this purpose, the Marmara region has been chosen as the test area for the geographical, geological, geophysical and social aspects. Five different methods have been selected for the datum transformation. They are a) Helmert transformation , b) 2nd degree polynomial with two variables, c) minimum curvature, d) Kriging and e) TIN - triangulation with linear interpolation. The methods of Helmert and 2nd degree polynomial with two variables have been chosen for being simple and the other three for being widely used in literature and yielding better fitting. Data compiled from the mapping institutions have been transformed into Lambert Conical Projection. The map sheet corners have been determined with an in-house developed software and transformed into Lambert Conical Projection based on ED50 reference system. The entire project area was treated as one zone and the coordinates were determined accordingly. The projectional transformation performed on the data have been realized with diagnosis calculations of the entire region, plate by plate with and without the fault lines, after eliminating blunder and outlier measurements (± 15 cm accuracy on the directions of longitudes and latitudes has been taken as basis) and the characteristics of point- model relation has been tried to be defined. Transformation parameters obtained from these calculations have been applied to corner points of 1:5.000 and 1: 25.000 scale map sheet and we tried to obtain a grid surface which contains a set of continuous, reliable and significant values. Accuracies, obtained through the application of transformation parameters used for the control points, are also compared against those determined from the grid surface. However, the computations show that extrapolation still poses as the biggest problem at this stage. Following the fitting of the grid surface, the description of cell and cell dynamics has been made and various applications have been performed. Over the entire region, without considering the presence of faults , a calculation was carried out. Then, one by one , the individual points were first removed and then added in order to determine faults. Then, with the consideration of faults, the area was subdivided into cells and computations were performed accordingly. So, there is a need to determine the transitions between the cells. This is accomplished by moving, expanding and reducing the cells so that the application of transformation at a particular point (especially corner point) can be carried out using multiple cells. On the borders, on the coastlines, in fault zones, and in regions where data distribution is not homogenous, the problem of transformation and extrapolation has been studied and and suggestions have been drafted accordingly. Many applications were developed during the course of this study, including the packages for Helmert transformation, prediction by control point-based dynamic cells with automatic and manual 2-variable polynomial applications, displaying results display, statistical tests, etc. In this study, we avoided direct extrapolation for all four methods considered here. Instead, we used repetitive actions by sliding, , expanding and shrinking the dynamic cell until extrapolation is no longer needed. As a result, in the Marmara Region with coordinates 39 - 41.5 latitude and 29-32 longitude, corner points of 1/25000 scale map sheet have been determined meaningfully using 4 methods mentioned earlier, i.e. two-variable polynomials, the minimum curvature, Kriging, linear triangulation interpolation,; Gnss-based coordinate transformation of The Marmara region and the determination of parameters of cellular transformationTürkiye'de 1932 yılında başlayan temel jeodezik ağların öyküsü, 1954'te Hayford elipsoidini esas alan TUD-54 (Türkiye Ulusal Datumu) (ED50-European Datum 50) ve 1997 sonrasında ise GRS-80 elipsoidine, dolayısıyla GNSS teknolojisine dayalı TUTGA-99 ile devam etmiştir. 2000'li yıllara gelindiğinde Dünya'daki 20 kadar gelişmiş ülkede artık koordinat belirleme işlemleri, (Uluslararası Jeodezi ve Jeofizik Birliği'nin 1979 yılında benimsediği) eş potansiyelli elipsoid ile tanımlanan Jeodezik Referans Sistemi 1980'e (GRS80) dayalı, GPS ve GLONASS veya genel adıyla GNSS uydularından alınan ve istasyonlarda biriktirilen statik veriye ilave olarak , sürekli gözlem yapabilen istasyonlardan oluşan RTK (Real Time Kinematik) prensiple çalışan, başka değişle anlık düzeltme verebilen ağlarla da yapılmaya başlanmıştır. Bu maksatla kurulan ağlara CORS (Continuously Operating Reference Stations ? sürekli gözlem yapan referans istasyonları) ağı denilmiştir. Ülkemizde de Nisan 2006- Mayıs 2009 arasında yapılan çalışmalarla CORS-TR (TUSAGA-Aktif) ağı kurulumu gerçekleştirilmiştir. Bir koordinat referans sistemi gerçek dünyaya bir datumla ilişkilendirilmiş koordinat sistemidir. Burada datumu tanımlamak gerekirse, bir koordinat sisteminin eksenlerinin yönünü, ölçeğini ve orjininin yerini tanımlar. Türkiye'de kullanılmış iki farklı datum yani referans sistemi vardır. Bunlardan birisi 1998 yılına kadar kullanılan ED50 diye tanımlanan ve orjininin yeri ülkenin yerkürede bulunduğu yere göre farklılık gösteren Hayford 1910 elipsoidine dayalı datum, diğeri, halen kullanılmakta olan orjini dünyanın ağırlık merkezine en yakın ve GRS80'den üretilen ve orjininin yeri değişmez olduğundan her nokta için tek koordinat değerleri veren ITRFxx datumudur. Bu çalışma, kurulan CORS-TR ağının en temel gereksinimi olan ED50 ? ITRFxx koordinat transformasyonunu gerçekleştirmek ve hücresel transformasyon parametrelerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla önce test bölgesi olarak coğrafi, jeolojik, jeofizik ve beşeri yönleri gözönüne alınarak Marmara Bölgesi seçilmiştir. Uygulamalarda kullanılmak üzere 5 yöntem belirlenmiştir. Bunlar Helmert benzerlik, iki değişkenli 2. dereceden polinom, Minimum eğrilik, Kriging ve doğrusal enterpolasyonla üçgenleme yöntemleridir. Kurumlardan derlenen veriler Lambert konik projeksiyonuna dönüştürülmüştür. 1:5.000 ve 1:25.000'lik köşe noktaları yazılan bir yazılımla belirlenmiş, ED50 referans sisteminde Lambert Konik Projeksiyonuna dönüştürülmüş ve bütün bölgede, tek düzlemde, metre biriminde koordinatlarla hesap yapma olanağı sağlanmıştır. Verilerdeki kaba ve uyuşumsuz ölçülerin (paralel ve meridyen doğrultusunda ± 15 cm doğruluk esas alınmıştır) ayıklanması işlemlerinin ardından bütün bölge, pafta-pafta, faylar olmaksızın ve fayların varlığı gözönüne alınarak ön hesaplamalar yapılmış nokta-model ilişkisinin karakteristiği belirlenmeye çalışılmıştır. Bu hesaplamalarda elde edilen transformasyon parametreleri 1:5.000 ve 1:25.000'lik köşe noktalarına uygulanmış ve sürekli, güvenilir, anlamlı değerlerin oluşturduğu bir grid yüzey elde edilmeye çalışılmıştır. Köşe noktaları için belirlenen transformasyon parametrelerinin kontrol noktalarına uygulamasında elde edilen doğruluklar dayanak noktalarının paralel ve meridyenler doğrultusundaki doğrulukları ile karşılaştırılmıştır. Ancak bölge sınırlarındaki ekstrapolasyonlar, dolayısıyla süreklilik konusu uygulamanın bu aşamasında hala en büyük problemdir. Tanı hesaplarının ardından hücre ve dinamik hücre tanımları yapılmış ve bu tanımlara uygun araştırmalar yapılmıştır. Bütün bölge üzerinden, pafta-pafta, fay varlığı gözönüne alınmaksızın noktalardan tek tek ekleme ve çıkarma yöntemlerinden hareketle fay tesbiti, tesbit edilen faya göre çalışma bölgesini daha küçük bölgelere ayırarak transformasyon parametrelerinin hesabı, fay varlığı gözönüne alınarak çalışma alanını bölgelere ayırmak ve transformasyon parametrelerinin hesabı gibi çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar yapılan hücre tanımının, dinamik hücrenin ne şekilde tasarlanması gerektiğinin ve kullanılan yöntem ve dayanak noktalarının, birlikte, karekteristik sonuçlarının belirlenmesinde çok önemli bir referans olmuştur. Tanı hesaplarında ortaya çıkan sonuç tablosundan mevcut veri yapısına göre tanımlanan hücrenin tek olmaması, iç içe iki ayrı hücre tanımlanması gerektiği, bu hücrelerin sağa-sola, yukarı-aşağı genişleyebilir veya daralabilir nitelikte olması ve nokta nokta hareket ettirilerek aynı köşe noktası için 1'den fazla çözüm elde edilmesi ve bu çözümlerin her defasında 4 yöntem içinde yapılması gerektiği gibi unsurlar belirlenmiştir. Böylece kesin hesaplara, yani hücresel transformasyon parametrelerinin belirlenmesi işlemine sağlam bir birikimle geçiş sağlanmıştır. Sınırlarda, deniz kenarlarında, veri dağılımının homojen olmadığı bölgelerde ve fay bölgelerinde transformasyonda ortaya çıkan ekstrapolasyon sorununun giderilmesi yolunda ek önerilerde bulunulmuştur. Çalışma sırasında Helmert benzerlik, kontrol noktası merkezli dinamik hücre ile otomatik ve manuel 2 değişkenli polinomal uygulamalar, sonuç görüntüleme, pope testi vb. pek çok bilgisayar programı yazılmış ve hesaplamaların olurunca otomatize edilmesine dikkat edilmiştir. Çalışmada 4 yöntemle elde edilen ancak birbiriyle uyuşumlu olmayan çözümler ekstarpolasyon olma ihtimaline karşılık dikkate alınmamıştır. Dinamik hücre kaydırılarak veya genişletilerek-küçültülerek, ekstrapolasyon görülmeyene kadar tekrarlı işlemler yapılmıştır. Sonuçta Marmara Bölgesi'nin 39-41.5 enlem ve 29-32 boylam larında 1/25.000'lik pafta köşe noktaları hücresel transformasyon parametreleri yapılan testler sonucunda 4 yöntemle (iki değişkenli polinom, minimum eğrilik, kriging, doğrusal enterpolasyonla üçgenleme) anlamlı olarak belirlenmiştir.Publication Open Access Simetrik dizaynlar, kodlar ve sır paylaşım şemaları üzerine bir çalışma(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Matematik Bilgisayar Anabilim Dalı, 2010-07) Çalkavur, Selda; Balkanay, ErolBu tez çalışmasının konusu, simetrik dizaynın kodu ile ilgili sır paylaşım şemaları arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Tezin ilk bölümünde; dizayn, simetrik dizayn ve dizayn kavramları incelenmiştir. İkinci bölümde lineer kodlar anlatılmıştır. Bu kapsamda; Hamming uzaklığı, minimum uzaklık, Hamming ağırlığı, dual kod ve eşlik-denetim matrisi kavramları açıklanmıştır. Ayrıca bir dizaynın kodu, bir simetrik dizaynın kodu ve bir simetrik dizaynın genişletilmiş kodu verilmiştir. Üçüncü bölüm, sır paylaşım problemine ayrılmıştır. "Sır paylaşımı" kavramı açıklanmış ve Massey'in sır paylaşım şeması anlatılmıştır. Ayrıca minimal erişim kümesi kavramı verilmiş ve dual kodlar üzerine kurulan sır paylaşım şemalarının erişim yapıları incelenmiştir. Minimal kodsözcükleri incelenmiş ve sır paylaşımının demokratiklik derecesi açıklanmıştır. Dördüncü bölümde, simetrik dizaynın kodundan, sır paylaşım şemalarına geçiş araştırılmıştır. Simetrik dizaynın kodu üzerinde kurulan sır paylaşım şemasındaki minimal erişim küme sayısı hesaplanmıştır. Ayrıca simetrik dizaynın ikili kodunun dualindeki kodsözcükleri için ise dual kodundaki sıfırdan farklı tüm kodsözcüklerinin minimal olduğu gösterilmiştir.Publication Open Access A proposal for a time extension special provision for use with standard forms of contract in construction projects(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı, 2010-10) Beşlioğlu, Yiğit; Zeynep SözenPublication Open Access Arabuluculukta gizliliğin korunması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2011) Yazıcı Tıktık, Çiğdem; Pekcanıtez, HakanTarafların kendi menfaatlerini azami ölçüde karşılayan çözüme ulaşmalarını sağlamak amacıyla, karar verme yetkisini haiz olmayan, tarafsız bir üçüncü kişi olan ve uzmanlık eğitimi almış arabulucunun katılımı ile yürütülen arabuluculuk yöntemi sayesinde uyuşmazlığın herhangi bir dayatma olmaksızın anlaşma ile sonuçlandırması ile daha ucuz ve daha hızlı bir şekilde adalete ulaşılacak, uyuşmazlık da etkin ve kalıcı bir şekilde çözümlenecektir. Arabuluculuk yönteminin bu işlevi dolayısıyla Türk hukuk sisteminin de dahil olduğu Kıta Avrupası hukuk sisteminde arabuluculuk yöntemi teşvik edilerek bu yönde pozitif düzenlemeler yapılmaktadır. Arabuluculuk yönteminin bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak benimsenmesi tarafların bu yönteme ve arabulucuya güven duyması ile mümkün olacaktır. Tarafların arabuluculuya ve arabuluculuk yöntemine güven duyması ise arabuluculukta gizliliğin korunması ile doğrudan ilgilidir.Arabuluculukta gizlilik, arabuluculuk sürecinin aleni olmamasını ve arabuluculuk sürecinde taraflarca ortaya konan bilgilerin sonradan kendileri aleyhine sonuç doğurmamasını ifade eder. Arabuluculuk yöntemi, sürecin aleni olmaması dolayısıyla uyuşmazlığa düşen tarafların, özellikle aleni yapılan duruşmalar esnasında yargılamanın taraflarına ilişkin sırların herkesçe öğrenilmesi ihtimalinin yarattığı sorunlar karşısında önemli bir tercih sebebidir. Ancak sürecin aleni olmaması tarafların arabuluculuk sürecine ve arabulucuya güven duymasını sağlamak bakımından yeterli değildir. Tarafların arabuluculukta gizlilikten beklentileri arabuluculuk sürecinde ortaya konulan ve başka şekilde ulaşılması mümkün olmayan bilgilerin ileride kendisi aleyhine sonuçlar doğurmamasıdır. Tarafların bu kaygılarının bertaraf edilmesi halinde ancak arabuluculuk sürecine ve arabulucuya güven tesis edilebilecektir. Bu bağlamda arabuluculuk sürecine katılan herkesin sır saklama yükümlülüğü olduğu kabul edilmelidir. Arabulucu, taraflar ve yönteme katılan üçüncü kişiler bakımından sır saklama yükümlülüğü arabulucu ve arabuluculuk sözleşmeleri ile sağlanabileceği gibi kanuni düzenlemelerle de hüküm altına alınabilir. Arabulucunun sır saklama yükümlülüğünün arabulucu sözleşmesinden kaynaklanması halinde uyuşmazlığın tarafları bakımından gizlilik güvence altına alınmış olacaklarıdır. Ancak sır sahibi üçüncü kişiler bakımından arabulucu ile sır sahibi üçüncü kişi arasında sözleşmesel bir ilişki olmadığından sözleşmeye aykırılığa ilişkin yaptırımlar uygulanamayacaktır.Uyuşmazlığın taraflarının birbilerine karşı olan sır saklama yükümlülüğü ise arabuluculuk sözleşmesinde kararlaştırılabilecektir. Tarafların arabuluculuk sürecinde öğrendikleri ve başka şekilde ulaşılması mümkün olmayan hususlarda sır saklama yükümlülüğü arabuluculuk sözleşmesinin konusu olabileceği gibi, arabulucunun sır saklama yükümlülüğüne ilişkin hüküm içeren yasal düzenlemelerden bazılarında uyuşmazlığın tarafları bakımından da sır saklama yükümlülüğü getirilmiştir. Arabulucu, uyuşmazlığın tarafları ve üçüncü kişiler için arabuluculuk sürecinde edinilen bilgiler bakımından sır saklama yükümlülüğünün kabulü uyuşmazlığa düşen tarafların arabuluculuk sürecinde ortaya koydukları bilgilerin kendileri aleyhine sonuç doğurmamasını güvence almakla birlikte yeterli değildir. Taraflar, arabuluculuk süreci sona erdikten sonra açılabilecek davalarda yargılama sürecinde arabuluculuk yönteminde ortaya konulan bilgilerin kendisi aleyhine kullanılmayacağının da güvence altına alındığından emin olmak isterler. Bu beklenti medenî usûl hukukuna ilişkin hüküm ve sözleşmelerin konusunu oluşturur. Tarafların bu konudaki en temel endişesi arabulucunun tanık olarak dinlenmesidir. Ayrıca arabuluculuk yöntemi, tarafların arabulucuya güveni üzerine inşa edildiğinden, arabulucunun güvenilirliğinin teminat altına alınması hem tarafların hem de kurumun işleyişinin menfaati gereği arabulucunun tanık olarak dinlenilememesini gerektirir. Tanıklık kamusal bir yükümlülük olduğundan ve arabulucuya sözleşme ile tanıklıktan çekinme hakkı tanınamayacağından arabulucuya tanık olarak başvurulamayacağına ilişkin delil yasakları getiren yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Her ne kadar arabulucuya sözleşme ile tanıklıktan çekinme hakkı tanınması mümkün değilse de kanaatimizce uyuşmazlığın taraflarınca arabulucunun ya da müzakerelere katılan üçüncü kişilerin mevcut veya müstakbel dava tanık olarak gösterilmeyeceğine ilişkin karşılıklı irade beyanlarını içeren usuli bir sözleşme yapmaları mümkündür. Bu sözleşme ise bir delil sözleşmesidir.Arabulucunun arabuluculuk süreci sonrasında açıklabilecek davalarda tanık olarak gösterilmemesinin yanı sıra taraflar, arabuluculuk sürecine ilişkin hazırlanan belgeler ile arabuluculuk sürecindeki ikrarların, çözüm önerilerine ilişkin görüş ve tekliflerinin de mahkemede kullanılmaması beklentisi içerisindedirler. Taraflar bu yönde ikrar sözleşmesi veya delil sözleşmesi gibi usuli sözleşmeler akdedebilirler. Ancak bu sözleşmelerin yargılama sürecindeki etkisi ve yalnızca sözleşmenin taraflarını bağlayıcı etkisi olması dolayısıyla yasal bir düzenlemeye kavuşturulması yerinde olacaktır.Publication Open Access Borca aykırlık hallerinden kusurlu ifa imkansızlığı ve hukuki sonuçları(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2011) Gündoğdu, Fatih; Prof. Dr. M. İlhan UlusanSözleşmenin kurulması anında mevcut olan edimin ifa zamanında borçludan kaynaklanan bir sebeple ifa edilmesinin mümkün olmaması şeklinde tanımlanabilecek olan ifa imkansızlığı, Borçlar Kanunumuzda özel olarak düzenlenmiş olmaması sebebiyle hiç veya gereği gibi ifa etmeme hallerini düzenleyen BK m.96 kapsamında ele alınmaktadır. Doktrinde birçok türü geliştirilen imkansızlık, meydana geldiği ana göre baştaki-sonraki imkansızlık; etkilenen çevreye göre objektif-sübjektif imkansızlık; sorumluluğa göre kusurlu-kusursuz imkansızlık; edimin etkilenme oranına göre kısmi-tam imkansızlık; süresine göre ise sürekli-geçici imkansızlık ayrımlarına tabi tutulmuş ve bu imkansızlık türlerine farklı hukuki sonuçlar bağlanmıştır. Bunun dışında imkansızlığa hangi sonucun bağlanması gerektiği meselesinde, çeşit ve sınırlı çeşit borçları, seçimlik borçlar, para borçları, sürekli borç ilişkileri ve mutlak kesin vadeli işlemler gibi durumlar özel bir anlam ifade etmektedir. Borçlunun ediminin ifasının, kendi sorumluluk alanından kaynaklanan bir sebeple imkansız hale gelmesi halinde, ifa etmeme sebebiyle zarar gören alacaklı borçludan olumlu zararının tazmin edilmesini isteyebileceği gibi, şartların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat, kaim değer ve sözleşmeden kararlaştırılan cezai şartı da talep edebilecek, bunların yanı sıra yapma borçlarında alacaklı bazı hallerde borcu kendisi ifa etmek için hakimden kendisine izin verilmesini talep edebilecektir.Publication Open Access Uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti ve kullanılmasına ilişkin suçlar(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2011-04) Tuncer, Arzu; Prof. Dr. Mustafa Tayfun AkgünerUyuşturucu veya uyarıcı maddelerin bireyler üzerinde bağımlılık etkisi yaratması uyuşturucu kaçakçılarının uluslararası faaliyet gösteren suç örgütleri olarak teşkilatlanmalarına neden olmuştur. Uyuşturucu kaçaklarının her ülkenin tek başına mücadele edemeyeceği kadar güçlü finansal güce, teknik donanıma ve uzman elemana sahip olması nedeniyle, ülkeleri uyuşturucuyla mücadelede uluslarararası işbirliğine teşvik etmiştir. 1961 tarihli Tek Sözleşmesi, 1971 tarihli Psikotropik Maddelere İlişkin Sözleşme ve 1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, uyuşturucuyla mücadelede belli başlı Sözleşmelerdendir. Uyuşturucu ve uyarıcı madde ticaretinin dünyada izlediği en önemli rotalar, altın üçgen olarak adlandırılan Laos, Tayland ve Myanmar ülkelerinin çizdiği üçgen şeklindeki rota; ile altın hilal olarak adlandırılan Afganistan, Pakistan ve İran ülkelerinin çizdiği hilal şeklindeki rotadır. Türkiye, dünyadaki önemli uyuşturucu rotalarının transit geçiş yolu üzerindedir. Türkiye, uyuşturucu kaçakçılığına ilişkin uluslararası Sözleşmeleri ve Protokolleri dikkate alarak Türk Ceza Kanunu'nda ve ilgili mevzuatta uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kaçakçılığına ilişkin uluslararası hükümleri kanunlaştırmıştır. Ceza hukukunda reform niteliği taşıyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 26.09.2004 tarihinde kabul edilmiş ve zaman içinde üzerinde değişiklikler yapılmıştır. Tez çalışmasının kapsamı, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti ile uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımına ilişkin suçlardan oluşmaktadır. Bunun yanısıra, etkin pişmanlık, uluslarararası hukuktaki non bis indem kuralının istisnası olarak yabancı ülkede uyuşturucudan verilen cezanın Türkiye'de verilen cezadan mahsub edilmesi, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelede uluslarararası adli yardımlaşma ve kontrollü teslimat, tedavi ve denetimli serbestlik konuları da ele alınmıştır.Publication Open Access Yük alacaklısı hakkı(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2011-06) Ağsakal, İbrahim; Omağ, Merih KemalBu çalışmanın konusu deniz ticaretinde alacaklısına alacağını yükten karşılama imkânı veren ve kanundan kaynaklanan bir rehin hakkı olan yük alacaklısı hakkıdır. Çalışma ile bahsi geçen rehin hakkının özellikleri, hangi alacakları temin ettiği ve icrası açıklanmaktadır.Yük alacaklısı hakkı Türk Ticaret Kanunu'nun 1258. maddesinde toplu olarak gösterilen dört tür alacak için vardır. Bunlar; deniz ödüncü sözleşmesinde yükün teminat gösterilmesinden kaynaklanan alacaklar, müşterek avaryada yüke düşen garâme borcundan doğan alacaklar, kurtarma yardım ücretinden kaynaklanan alacaklar ve navlun sözleşmesinden kaynaklanan alacaklardır. Bu alacakların alacaklıları borcun ödenmemesi halinde zilyetliğindeki (bazı hallerde zilyetliğinden çıkmış olsa bile) yükleri satıp alacaklarını buradan karşılama imkânına sahiptirler.Alacağın yükten karşılanması ise yük alacaklısı hakkının icrası ile mümkündür. Bu bağlamda alacak temelde rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip prosedürü uyarınca icra edilecektir.Publication Open Access Halka açık anonim ortaklıklarda yönetim kontrol değişikliği ve çağrı(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2011-08) Doğru, Halil; Hanife ÖztürkHalka açık anonim ortaklıklarda yönetim kontrol değişikliği ve çağrı konulu doktora tezinin hazırlanması aşamasında bu kavramlara ilişkin genel bilgiler verildikten sonra yoğun olarak yönetim kontrolünün değişmesi (Takeover) kavramı incelenmiştir. Halka açık anonim ortaklıklarda yönetim kontrolünün değişmesine Türkiye'de sıklıkla rastlanılmadığından, Takeover olaylarının yoğun olarak yaşandığı Amerika ve İngiltere'deki durum ve tarihsel süreç ayrıntılı olarak incelenmiştir. Takeover kavramı yasal düzenlemeler ve mahkeme içtihatları ışığında söz konusu ülkeler bazında farklı bölümler oluşturulmak suretiyle ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Amerika ve İngiltere'de Takeover kavramının ortaya çıkışı ve sonrasında iki ülkede yürürlüğe konan yasal düzenlenmeler açıklanırken iki ülkenin de konuya bakış açıları üzerinde durularak, bu ülke hukuklarının Takeover'a yaklaşımları irdelenmiştir. Takeover'ı düzenleyen başlıca kurallar olmaları sebebiyle Amerika'daki William Act ve İngiltere'deki Code Kuralları da tez kapsamında incelenmiştir. Bu iki ülke dışında Avrupa Birliği'nin (AB) Takeover'a ilişkin Direktifi doğrultusunda AB hukukunun Takeover'a yaklaşımı üzerinde durulmuştur. Tezin son bölümünde Sermaye Piyasası Kanunu, Sermaye Piyasası Kurulu'nun Seri: IV No. 44 Tebliği ve TTK hükümleri çerçevesinde yönetim hakimiyeti değişikliğine ilişkin düzenlemeler incelenmiştir.Publication Open Access Yeni Türk Ceza Kanunu'nda Taksir(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2011-12) Saygılar, Yasemin Filiz; Öztürk, BahriBu çalışmanın konusu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan taksire ilişkin düzenlemenin ayrıntılı bir şekilde incelenmesidir. Taksir konusu suç genel teorisi içerisinde son derece önemli bir yere sahiptir. Özellikle ilerlemekte olan teknoloji, endüstriyel faaliyetler ve artan insan nüfusu ile birlikte, günlük hayatta yaşanan tehlikeler de geçmişe oranla artmış, bu şekilde taksirli suçlar alanında da büyük oranda artış yaşanmıştır. Taksirle işlenen fiiller faaliyet alanlarına göre çeşitlilik arz ederler. Buna göre, trafik kazalarından kaynaklanan taksirli suçlarla birlikte, tıp mesleğinin icrasından doğan taksirli suçlar ve iş kazalarında ortaya çıkan taksirli suçlar söz konusu olabilir. Çalışmamızda sadece suç genel teorisi çerçevesinde genel hükümlere ilişkin olmak üzere TCK m.22 incelenerek, TCK'nın özel hükümler kısmında yer alan taksirli suçlar örnek vermek suretiyle ele alınmıştır. Çalışmamızın ?kusurluluk ve taksir? başlıklı ilk bölümünde, ceza sorumluluğunun esasını oluşturan kusurluluk ele alınmış, kast ve taksirle olan ilişkisi ortaya koyulmuş ve ceza hukuku öğretisinde mevcut olan taksir hakkındaki çeşitli teoriler incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümünde, taksir kavramının tarihçesi ve karşılaştırmalı hukukta mevcut olan taksire ilişkin düzenlemeler ele alınmıştır. Türk Ceza Hukukunda taksire ilişkin düzenlemeler ise üçüncü bölümde yer almaktadır. Bu bölümde, 5237 sayılı TCK'da yer alan taksirle ilgili düzenleme dikkate alınmak suretiyle taksirin unsurları incelenerek, taksirin türlerine TCK m.22 ışığında yer verilmiş; taksirin derecesi, taksirli suçlarda iştirak, taksirin somut olayda gerçekleşme şekilleri, şahsi cezasızlık sebebi ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplerin taksirli suçlardaki etkileri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerin taksirli suçlardaki etkileri konuları incelenmiştir. Bu şekilde çalışmamızda özellikle taksirin hukuki esası konusunda yaşanan tereddütler üzerinde durularak konu açıklanmaya çalışılmış ve sistem olarak ceza hukukunda sorumluluğun temelini oluşturan kusurluluk kavramından yola çıkılması gereği benimsenmiştir. Bununla birlikte uygulamada büyük önem taşıyan bilinçli taksir ve olası kast arasındaki farklılıklar üzerinde de durulmuştur.Publication Open Access Yeni Türk Ceza Kanunu'nda ilgilinin rızası(İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2011-12) Sırma, Özge; Öztürk, BahriBu çalışmanın konusu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan ilgilinin rızasına ilişkin düzenlemenin ayrıntılı bir şekilde incelenmesidir. . Bilindiği gibi, ilgilinin rızası kavramı bir hukuka uygunluk nedeni olarak, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile ilk kez ceza yasasında yer almış olmakla birlikte, temellerini Roma hukukundan alan bu kavram ceza hukuku öğretisi tarafından bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmekteydi. İlgilinin rızası kavramı; kaynağı, hukuki niteliği, koşulları ve konusu gibi çeşitli noktalarda tartışılmakla birlikte, özellikle ötanazi ve tıbbi müdahaleler gibi konularda pek çok ülke hukukunda tartışılmaya başlanmasıyla önemini arttırmıştır. Birinci bölüm ?Rıza Kavramı, Tarihçe, Karşılaştırmalı Hukukta Rıza? başlığını taşımaktadır. Bu bölümde rızanın hukuka uygunluk nedeni olması bakımından, genel olarak, hukuka aykırılık kavramı, kavramı açıklayan teoriler, hukuka özel aykırılık ve hukuka uygunluk nedenlerine yer verilmiştir. İlk bölümde ayrıca rıza kavramının tanımı ve hukuki niteliği Türk ve Alman öğretilerinde yer alan görüşlere değinilerek açıklanmıştır. Bölümde ayrıca rıza kavramının tarihçesine değinilmiştir. İkinci bölüm ? Yeni Türk Ceza Kanunu'nda İlgilinin Rızası? başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, genel olarak TCK'da yer alan ilgilinin rızası hükmü ele alındıktan sonra; rızanın koşulları Türk ve Alman öğretisi dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde ayrıca rızanın konusu kavramı ele alınarak, Türk ve Dünya ceza hukuku öğretileri ile konunun uygulama alanına yer verilmiştir. Bu kısımda yargı kararları da dikkate alınarak rızanın geçerlilik koşullarına değinilmiştir.Publication Open Access Üst yapı inşaat projelerinde, öngörülemeyen endirekt maliyetlerin belirlenmesine yönelik bir karar destek sistemi oluşturulması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı / Proje ve Yapım Yönetimi Bilim Dalı, 2012) Bisen, Ömür; Dikmen, ÜmitBu çalışmada, üst yapı inşaat projelerinin maliyet tahminindeki belirsizliklerin, yapay zeka metotları kullanılarak tespit edildiği, toplam maliyetin belirlenmesine yönelik bir karar destek sisteminin oluşturulması hedeflenmektedir.İnşaat sektöründe artan rekabet hem yatırımcı yönünden hem de yükleniciler yönünden maliyet tahmin çalışmalarının önemini arttırmaktadır. Maddi olarak sehven yapılan hatalar, kontrol dışı bilgi eksikliğinden kaynaklanan hatalar, sübjektif bilgilerin değerlendirilmesindeki hatalar, proje risklerinden kaynaklanan faktörler veya proje karakteristik özelliklerinden kaynaklanan nedenler doğru bütçe/maliyet tahmini için direkt ve endirekt maliyetlerin doğru analiz edilebilmesine bağlıdır.İnşaat projelerinin teklif ve bütçe çalışmalarında, doğru maliyet tahmininde bulunulmasının zorluklarından dolayı satış rakamları, karlılık analizleri gerçekçi olamamaktadır. Teklif/Bütçe çalışmalarında tespit edilen risklerin minimize edilmesi için hesaplanabilen maliyetlerin üzerine belirli bir risk yüzdesi ilave edilmektedir. Bu yüzde, hesaplanamayan muhtemel maliyetleri gerçekçi olarak kapsamayabilmektedir. Ortaya konulan modelin üst yapı projelerinden oluşturulacak veri seti ile test edilip, öngörülemeyen/hesaplanamayan maliyetlerinin model ile yeniden hesaplanması sonucu ile ortaya çıkacak maliyet değişimi ile karşılaştırmalı olarak tartışılması yapılmaktadır. Böylelikle gerçekleşen maliyetler doğrultusunda, toplam maliyet tutarının tespitine yönelik bir karar/destek modeli oluşturulmaktadır.