Sağlık Bilimleri Fakültesi / Faculty of Health Sciences
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11413/2332
Browse
Browsing Sağlık Bilimleri Fakültesi / Faculty of Health Sciences by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 42
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Ameliyat Sonrası Akut Ağrı Yoğunluğunun Değerlendirilmesinde Dört Farklı Ağrı Ölçeğinin Karşılaştırılması(Çukurova Üniversitesi, 2020) Gürkan, Aysel; Aldemir, Kadriye; Andsoy, Işıl Işık; GÜL, ASİYEAmaç: Bu çalışmada yaşlılar da dahil yetişkinlerde yaygınkullanılan Görsel Analog, Numerik Orantılama, Sözel Tanımlayıcı ve Yüz Ağrı ölçekleri arasındaki uyum düzeyinive hasta tercihlerini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma 17 Mart - 17 Haziran 2016tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin cerrahikliniklerinde tanımlayıcı araştırma modeli kullanılarak yapıldı. Bu çalışmaya her grupta 40 kişi olmak üzere toplam 120 yetişkin hasta çalışmaya alındı. Verilerin toplanmasında bireysel özellikler formu, Görsel Analog Ölçeği, Numerik Orantılama Ölçeği, Sözel Tanımlayıcı Ölçek ve Yüz Ağrı Ölçekleri kullanıldı. Bulgular: Bu çalışmada 0,71 – 0,83 arasında değişen korelasyon katsayıları ile dört ağrı ölçeğinin birbirleriyle iyi bir uyum içinde olduğu bulundu. Numerik Orantılama Ölçeği, tüm hastalar tarafından kullanılması en basit ve gelecekte kullanılması en fazla tercih edilen ve en az hata oranına sahip ölçek olurken Görsel Analog Ölçeği hastalar tarafından en az basit bulunan ve en az tercih edilen, en fazla hata oranına sahip ölçek olduğu saptandı. Genç ve orta yaş grubu hastalar tarafından kullanılması en basit ve fazla tercih edilen ölçek Numerik Orantılama Ölçeği seçilirken, yaşlılar tarafından Sözel Tanımlayıcı Ölçek seçildi. Sonuç: Postoperatif akut ağrı yoğunluğunun değerlendirilmesinde dört ölçeğin birbirleri ile iyi bir uyum içinde olduğu, Numerik Orantılama Ölçeği’nin ilk, Sözel Tanımlayıcı Ölçeğin ikinci tercih olarak seçilmesi ve Görsel Analog Ölçeği’nin ise son seçenek olduğu sonucu çıkarılabilir.Publication Azaltılmış Plantar Ön-Ayak Duyusunun Taban Basıncı Üzerine Etkisinin İncelenmesi(2018) Akalan, Ekin; Sert, Rukiye; Kuchimov, Shavkat Nadir; Leblebici, Gökçe; Ertürk, Gamze; Bilgili, Fuat; ÖNERGE, KÜBRA; 283338; 176320; 229941; 268636; 237820Publication Bariatrik cerrahi planlanan obez hastalarda besin tüketimleri ile duygusal yeme davranışı arasındaki ilişki(2019-12) Batar, NazliBu çalışma, bariatrik cerrahi planlanan obez bireylerin besin tüketim sıklıkları ile bireylerin kısıtlayıcı, duygusal ve dışsal yeme davranışları arasındaki etkileri incelemek amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yönterm Prospektif tanımlayıcı tipteki bu araştırma, İstanbul’da özel bir obezite kliniğine bariatrik cerrahi ameliyatı olmak için başvuran ve hekim tarafından uygun görülen 86 obez birey üzerinde yürütülmüştür. Veriler araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Bulgular:Çalışmaya katılan obez bireylerin yaş ortalaması 41,64±12,62 yıl, Beden Kütle İndeksi (BKİ) ortalaması 37,73±4,17 kg/m2’dir. Katılımcıların %65’i kadın, %35’i erkektir. Bireylerin %72’si düzenli (haftada 5-6 kez ve daha fazla) 3 ana öğün yapmakta, %48’i düzenli ara öğün yapmamaktadır. Düzenli gece ara öğün yapanlar ile gece ara öğününü atlayan obez bireylerde dışsal yeme davranışı arasında anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır (p=0,02). BKI>45 kg/m2 olan bireylerin dışsal yeme davranış düzeyinin BKI>35-39,9 kg/m2 olanlara göre yüksek olduğu istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p=0,029). Düzenli çikolata tüketenlerin duygusal yeme davranış düzeyinin hiç tüketmeyenlere göre daha yüksek olduğu (p=0,02), hiç beyaz ekmek tüketmeyenlerin kısıtlayıcı yeme davranış düzeylerinin düzenli tüketenlere göre daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p=0,01).Sonuç: Bariatrik cerrahi sonrası yeterli ağırlık kaybı ve obezite ile ilişkili komorbiditelerde iyileşmenin sağlanabilmesi için baraitrik cerrahi öncesi ve sonrası multidisipliner ekip çalışmasının önemi unutulmamalıdır.Publication BMC'de Multidisipliner Ekip ve Yaşanan Etik Sorunlar ve Protein(2019-10) BATAR, NAZLI; 256218Multidisipliner ekip çalışmasının bariatrik cerrahide rolü büyüktür. Bariatrik cerrahi öncesi ve sonrası bir bütün olarak düşünüldüğünde, multidisipliner yaklaşımın sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanma ve yaşam tarzı değişikliği ile optimal sonuçlara daha kolay ulaşabileceği gibi ulaşılan ağırlığın korunabilmesi açısından da önemi yapılan çalışmalarla desteklenmektedir. Kılavuzlar günümüzde dört ana uzmanlık alanını tanımlamıştır. Cerrah, hemşire, diyetisyen ve psikiyatr veya psikologlar multidisipliner ekip içinde olmalıdır. Cerrahlar, bariatrik cerrahi ekibinde cerrahi tekniği uygulayan kişiler olarak lider olarak görev alırlar. Ekip lideri hastaneye veya kliniğe bağlı olarak görev yapar, hastanın ameliyat öncesi ve sonrası değerlendirmesinden ve takibinden sorumludurlar. Psikiyatr veya psikologlar, bariatrik cerrahinin uygunluğunu belirlemek için hastanın sosyal, psikolojik ve psikiyatrik değerlendirmesini sağlarlar. Diyetisyenler ameliyat öncesi ve sonrası hastaların beslenme durumunun saptanması ve değerlendirilmesinde, antropometrik ölçümlerin alınması ve değerlendirilmesinde, sağlıklı beslenme eğitimlerinin yapılmasında görev alırlar. Ameliyat sonrası hemşireler, disiplinler arası bakım, eğitim ve ameliyat sonrası izlemenin planlanmasına yardımcı olan ekip elemanlarındandır. Obezitenin giderek evrensel bir halk sağlığı sorunu haline gelmesi, obezitenin etkili tedavi yöntemlerinden olan bariatrik cerrahi tekniklerinin uygulanma sıklığını da arttıracaktır. Bariatrik cerrahinin bir ekip çalışması olduğunun unutulmamalı ve multidisipliner yaklaşımla hastaların ele alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Alanında uzman bir diyetisyen ekip içinde her zaman büyük bir role sahip olacaktır. Ameliyat öncesi ve sonrası beslenme durumunun saptanması, antropometrik ölçümlerin değerlendirmeleri, hasta sonuçlarının iyileştirilmesi, olası beslenme komplikasyonlarının erken tespiti ve önlenmesinde diyetisyenler hastalara yol göstermelidir. Deneyimli diyetisyen ve multidisipliner ekip yaklaşımı ile hastalar özgü sistematik bir beslenme bakım süreci ile daha başarılı sonuçlar elde edileceği unutulmamalıdır.Publication Cerrahi Girişim Uygulanan Hastalarda Ağrı ve Konfor İlişkisi(Oğuz KARABAY, 2022) Tosun, Hale; Özkaya, Birgül Ödül; Uz, Ferişte; GÜL, ASİYEAmaç: Çalışma cerrahi girişim uygulanan hastalarda ağrı ve konfor ilişkisini değerlendirmek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metot: Bir eğitim ve araştırma hastanesinde cerrahi girişim uygulanan hastalar araştırma evrenini oluşturdu. Tanımlayıcı olan çalışmada örnekleme cerrahi girişim uygulanmış ve çalışmaya katılmayı kabul eden 132 hasta alındı. Veriler hasta tanım formu, Sayısal Derecelendirme Ölçeği ve Genel Konfor Ölçeği kullanılarak elde edildi. Bulgular: Örnekleme alınan hastaların yaş ortalamaları 42,64±17,27, %53’ü erkek, %58,3’ü evlidir. Katılımcıların %72’sinin herhangi bir kronik hastalığı bulunmamaktadır. Daha önce cerrahi bir girişim uygulananların oranı %16,7’dir. Çalışmada en fazla uygulanan cerrahi işlemin laparoskopik kolesistektomi (%19,7) ve laparoskopik apendektomi (%16,7) olduğu belirlendi. Genel anestezi %80,3’üne uygulandı. Hastaların ağrı puan ortalaması 3,68±1,37, Genel Konfor Ölçeği toplam puanı 136,46±11,20 olarak belirlendi. Ameliyat sonrası hastaların %59,1’inin orta derecede ağrısı bulunmaktaydı. Ağrı ile Genel Konfor Ölçeği toplam puan ortalaması arasında negatif yönlü çok zayıf bir ilişki belirlendi (r=-0,175; p=0,045). Sonuç: Ameliyat sonrası ağrı rahatsızlık yaratan bir durumdur. Ağrı ve konfor düzeyinin belirlenmesi, bakımın kalitesini ve hasta memnuniyetini arttırmak için önemlidir.Publication Çocuk ve Adölesanlarda Şeker İlaveli İçeceklerin Tüketimi ve Sağlık Üzerine Etkileri(Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Uslu, Mücahit; KERMEN, SEDAÇocuk ve adölesanlar tarafından sık tüketilen şeker ilaveli içecekler, yüksek enerji içeriğine sahip en büyük ilave şeker kaynağıdır. Meyve suları, gazlı içecekler, enerji içecekleri gibi içecekler bu gruba girmektedir. İçeriğinde bulunan şeker türleri, tatlandırıcılar, kafein, uyarıcı maddeler çocuk sağlığı açısından risk taşıyabilmektedir. Bu içeceklerin tüketimi cinsiyet, yaş, etnisite, sosyoekonomik durum, eğitim seviyesi gibi birçok faktörden etkilenmektedir. Kronik kullanımının fazla kilo, kalp damar problemleri, metabolik sendrom, tip 2 diyabet, kan lipidlerinde ve kan basıncında artış, gibi birçok hastalık ile ilişkili olabileceğini gösteren çalışmalar mevcuttur. Olumsuz sağlık etkileri çok küçük yaştan başlayarak yetişkinlik döneminde devam edebilmektedir. Bu nedenle çocuk sağlığı açısından erken dönemde bilimsel öneriler çerçevesinde çocuk, aile, çevre ve politikalar üzerinde çalışmalar yapılarak sağlıklı besin tüketimleri desteklenmelidir.Publication Çocuklarda Seçici Yeme ve Risk Faktörleri(2018-12-03) Aktaç, Şule; KERMEN, SEDA; 268496; 40690Seçici yeme, çocukluk döneminde yaygın olarak görülen beslenme sorunlarından biridir. Çeşitli yeme davranışlarının bileşiminden oluşmakta olup, hem alışılmış, hem de yeni besinlerin reddedilmesi, güçlü besin tercihleri ile yetersiz miktarda veya çeşitlilikte besin tüketimi ile karakterizedir. Geçici veya hafif seçici yeme davranışları normal gelişimin bir parçası olarak görülebilmektedir. Fakat erken çocukluk döneminde görülen seçici yeme, bazı durumlarda kaçıngan / kısıtlayıcı yeme bozukluğu için öncül olabilmektedir. Seçici yeme davranışları, çocuklarda besin tüketimini, diyet kalitesini, normal büyümeyi ve gelecekteki sağlık sonuçlarını olumsuz olarak etkileme potansiyeline sahiptir. Erken çocukluk döneminde yaygın olarak görülen seçici yeme davranışlarının, okul yıllarında hatta yetişkinlikte de devam edebileceği ve olumsuz sağlık sonuçları göz önüne alındığında, seçici yeme için risk faktörlerinin belirlenmesi önemlidir. Seçici yeme davranışlarının çoğu, herhangi bir müdahale yapılmadan düzelebilir. Fakat hem ebeveynlerin çocuk beslenmesi ile ilgili bilgilerini geliştirmek hem de endişelerini azaltmak için beslenme eğitimi verilmelidir. Bu derlemede, mevcut çalışmalarda kullanılan değerlendirme yöntemleri, seçici yeme prevalansı, besin tüketim özellikleri, gelişimini etkileyen risk faktörleri ve seçici yemeye yaklaşım incelenmiştirPublication Covid-19 ve Ergoterapi: Salgın Hastalıklara Hızlı Cevap Verme ve Hazırlıklı Olma Boyutuyla Bir Gözden Geçirme Çalışması(Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, 2020) Salar, Sinem; AKEL, BURCU SEMİNDünya’nın globalleşmesi salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştırırken toplum sağlığını korumada da birlik içinde olmayı öğretmektedir. Bu nedenle, sağlık sisteminin parçası olan her profesyonel gibi ergoterapistlerin de salgın hastalık gibi halk sağlığını etkileyen durumlarda hazır olması gerekmektedir. Ergoterapistlerin, anlamlı ve amaçlı aktiviteler yoluyla sağlık ve iyi olmayı desteklemek için koruyucu ve destekleyici yaklaşımları uygulama sorumluluğu bulunmaktadır. Bu derlemenin amacı; yeni koronavirüs hastalığı olan, sağlıklı ve dezavantajlı tüm grupları kapsayacak şekilde COVID-19 sürecinde ergoterapinin rol ve sorumluluklarına yönelik bir bakış açısı sunmaktır. Bu süreçte kişilerin okupasyonlarını yürütme ve okupasyonlara ulaşma sırasında yaşadığı değişimler, adaptasyonlar ve bunların sonuçları ergoterapi açısından önemlidir. COVID-19 pandemisi ile ortaya çıkan ihtiyaçlara yönelik ergoterapistlerin hazır olması gereken alanlar bu derleme ile sıralanmıştır. Bireyi bütüncül değerlendiren ergoterapistler güvenli ve sağlıklı kalmak için enfeksiyon kontrol önlemlerine uyma, erişme ve kullanma sırasında hayati ihtiyaçları mental sağlık, irade, psikolojik-fiziksel boyutları ile anlayabilir. Pandemiden en fazla etkilenen ülkelerden gelen yayınlar, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ergoterapistler Federasyonu, Amerikan Ergoterapi Derneği bazı temel konular üzerinde durmaktadır. Kaynaklara ulaşma, günlük yaşam aktiviteleri, akut bakım, iletişim, mobilite, stigma, sosyal izolasyon, mental sağlık ve iyi olma hali bu konular arasındadır. Bu derlemede, bahsedilen durumlara yönelik hizmet verilmesi için gerekli olan telesağlık, mental sağlık çalışmaları, bireysel/aile/toplum çalışmaları, yardımcı teknoloji, akut bakım konuları ele alınmıştır.Publication Diyet Öz Yeterlilik Ölçeği Türkçe Uyarlamasının Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalışması(Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü, 2023) Hamurcu, Pınar; Şahin, İrem Nur; BATAR, NAZLI; Çelik, AbdullahBu çalışmada Diyet Öz Yeterlilik Ölçeği’nin (DÖYÖ) Türkçe Formu’nun geçerlilik ve güvenilirliğini ortaya koymak amaçlanmıştır. Metodolojik araştırma tasarımı kullanılan çalışma, 2021-2022 akademik yılında Üsküdar Üniversitesi’nde 475 katılımcıyla yürütülmüştür. Google Formlar’da yapılandırılmış bir anket aracılığıyla Bilgi Formu, Diyet Öz Yeterlilik Ölçeği ve Genel Öz Yeterlik Ölçeği uygulanmıştır. İstatistiksel değerlendirmede iç tutarlılık katsayısı, faktör analizleri ve korelasyonları IBM SPSS26® yazılımı ile yapılmıştır. DÖYÖ’nün 146 kişi ile yürütülen pilot çalışmasında, Cronbach’s Alpha değeri 0.787 bulunarak, ölçeğin oldukça güvenilir olduğu ve ölçekten madde çıkartılmadan, geçerlilik analizine uygun olduğu belirlenmiştir. Asıl çalışmanın Açımlayıcı Faktör Analizi’nde, Kaiser-Mayer-Olkin değeri 0.907 ile örneklem hacminin süper düzeyde yeterli olduğu ve Bartlett Küresellik testi ile χ2=1107.066 ve p=0.000 düzeyinde istatistiki açıdan anlamlı olduğu bulunmuştur. Faktör yükleri >0.20, öz değerleri >1 olan ve toplam varyansın %67.44’ünü açıklayan 3 faktörlü bir yapı saptanmıştır. Çalışmanın Doğrulayıcı Faktör Analizi’nde 11 maddelik versiyonun uyum iyiliği indeksleri RMSEA=0.022; CFI=0.997; GFI=0.992; NFI=0.981; SRMR=0.054; AGFI=0.987; χ2/df=1.126 olarak yeterli uyum gösterdiği saptanmıştır. İç tutarlılık analizinde Cronbach’s Alpha katsayısı 0.900 olarak bulunmuştur. Diyet öz yeterliliğini ölçmeye yarayan Diyet Öz Yeterlilik Ölçeği’nin (DÖYÖ) Türkçe Formu’nun geçerli ve güvenilir olduğu gösterilmiştir.Publication Ergenler İçin Aile Yemekleri Ölçeği'nin Geliştirilmesi(2019-04) kermen, seda; AKTAÇ, ŞULE; 268496; 40690Giriş: Aile yemekleri, aynı evde yaşayan aile fertlerinin çoğu veya tamamı ile aynı yerde ve aynı anda yenilen yemekler şeklinde tanımlanmaktadır. Birlikte yemek yeme eylemi aile hayatında merkezi bir noktadır. Ailenin, ergenlik döneminde artan bağımsızlığa ve akran etkisine rağmen beslenme davranışları üzerinde etkisi devam etmektedir.Publication Evde Bakım ve Palyatif Bakımın Entegrasyonunda Etik İklimler(2019-12) Atakoğlu, Rahime; Türen, Sevda; Gül, Asiye; Madenoğlu Kıvanç, Meral; 301959; 269959; 112620; 100855Yaşlı nüfusun hızla artması, kronik hastalıklara sahip bakım ihtiyacı olan hastaların artışını gündeme getirmektedir. Gelişmiş teknolojik aletlerin evde kullanılabilirliğinin yaygınlaşması ve maliyet etkili bir model olması nitelikli uzun dönemli bakım hizmetleri olan evde bakımın gerekliliğini doğurmuştur. Evde sağlık hizmetleri hastaların kendi yaşam alanı içerisinde kişiselleştirilmiş hizmet almalarını sağlarken, aynı zamanda bakımın sürekliliğinin sağlanmasında da önemli bir role sahiptir (1,2,3,5). Kronik, tedavisi mümkün olmayan ve yaşamı tehdit edici hastalığı bulunan hastaların nitelikli bakımlarına yönelik gereksinimin artması, palyatif bakımın bir disiplin olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) tanımına göre; palyatif bakım yetişkin/pediatrik hastaların ve ailelerinin hayatını tehdit eden hastalıklarla ilgili fiziksel, sosyal, psikolojik ve spritüel sorunlarla karşı karşıya kalmalarını önleyen ve yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir yaklaşımdır (6,7). Terminal dönemdeki birçok kanser hastası gibi yaşamlarının son dönemlerinde hastalar son zamanlarını kendi güven ortamları olan evlerinde geçirmek ister. Evde sağlık hizmetlerinin koordinasyonu da hastalara bu olanağı sunar. Hastanın eve gelmesiyle birlikte evde sağlık ekibi (hekim, hemşire) palyatif bakım yaklaşımının gerektirdiği tüm girişimleri yerine getirmelidir. Evde sağlık hekiminden ağrı yönetimini ve bu tür hastalar için semptom kontrollerini iyi bilmesi, evde bakım hemşiresinden de palyatif bakımın temel prensiplerini bilmesi ve uygulaması beklenmektedir. Palyatif bakım yaşamı tehdit eden her türlü hastalığın teşhisiyle başlamakta, ölüm sonrası hasta yakınının desteklenmesiyle ya da yaşamı devam eden hastanın rehabilitasyon süreciyle devam etmektedir. Bu süreç tıbbi, psikososyal ve kültürel değerler, din ve maneviyat, ekonomi gibi birçok gereksinimi kapsamaktadır. Sürecin devam etmesiyle birlikte bakımdaki hizmet sınırlılıkları etik ikilemleri de beraberinde getirmektedir. Yaşam sonu kararları, gerçeğin söylenmesinde etkili kültürel ve ekonomik faktörler, evde bakım hizmeti sunan sağlık ekibinin özellikle hemşirenin niteliği ve eğitim durumu, hemşirelerin bağımsız karar verebilme durumu, işte yaşanılan güçlükler, şağlık çalışanlarının psikososyal yönden desteklenme durumu, yaşanılan sorunlar ve ikilemlerde etik danışmanlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç başlıca etik ikilemleri oluşturmaktadır (7,8,9,10). Sonuç olarak; hasta ve hasta yakınlarına evde sunulan palyatif bakımın hangi hizmetleri kapsadığının detaylı bir şekilde anlatılması, hizmet sunan sağlık profesyonellerinin bakım etiği hakkında eğitim alması, çalışanların gerekli motivasyonun sağlanması açısından psikososyal yönden desteklenmesi ve bir etik danışmanın tüm tarafları kapsayacak çözüm yolları ve sağlıklı iletişimin sağlanması adına danışmanlık hizmeti vermesi etik ikilemlerin ortadan kaldırılmasında faydalı olacaktır.Publication Femoral Anteversiyon Artışı Olan Çocuklarda Hipermobilite, Kas Kuvveti ve 3 Boyutlu Yürüme Analizi Parametreleri Arasındaki İlişki(2019-10-18) EVRENDILEK, HALENUR; Karaca, Gülşah; Ertürk, Gamze; Bilgili, Fuat; AKALAN, NAZİF EKİN; ÖNERGE, KÜBRAAMAÇ Çalışmanın amacı; femoral anteversiyon artışı (FAA) olan çocuklarda hipermobilite, kas kuvveti ve 3 boyutlu yürüme analizi parametreleri arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. YÖNTEM FAA olan 7 çocuk (14 bacak, ort.yaş:9.14 ± 0.3, trokanter prominens açı testi(TPAT):28 ± 6.2°) çalışmaya dahil edildi. Çocukların femoral anteversiyon açıları, eklem mobiliteleri ve maksimal izometrik kas kuvvetleri sırasıyla TPAT, Beighton testi ve el dinamometresiyle (Lafayette Instruments,USA) değerlendirildi. Tüm katılımcılara normal hızlarında yürürken 3 boyutlu yürüme analizleri yapılarak pelvis, kalça ve diz kinematik parametreleri incelendi. Parametreler arasındaki ilişkiler, verilerin normal dağılımlarına göre Pearson ve Spearman korelasyon testleri kullanılarak değerlendirildi. Verilerin istatistiksel olarak anlamlılık düzeyi (p<0.05) olarak kabul edildi ve sonuçlar Cohen sınıflamasına göre yorumlandı. BULGULAR Beighton testi skoru ile kalça ekstansör(r: -.70) ve diz ekstansör(r: -.91) kas kuvvetleri, minimum diz fleksiyon açısı(r: -.83) arasında yüksek korelasyon bulundu. TPAT değerleri ise kalça abduktör kas kuvveti(r: -.77) ve ortalama kalça rotasyon açısıyla yüksek korelasyon gösterdi(r: .60). TARTIŞMA Literatürde, FAA olan çocukların yürüme sırasında ortalama kalça iç rotasyon, pelvik oblikite ve duruş fazında diz ekstansiyon parametrelerinin arttığı gösterilmiştir. Bu çalışma, zayıf kalça ekstansör ve abduktür, diz fleksör ve ekstansör kaslarındaki zayıflığın kinematik değişimlerle ilişkili olabildiğini göstermiştir. Ayrıca, literatürle uyumlu olarak ortalama kalça internal rotasyon parametresiyle kalça abdüktör kas kuvvetinin TPAT açısıyla anlamlı olarak ilişkili olduğu bulumuştur. FAA olan çocuklarda sıkça görülebilen hipermobilitenin, kalça ve diz ekstansör kas zayıflığı ile duruş fazında hiperekstansiyon artışında rolü olabilir. Sonuç olarak, kalça abdüktör ve ekstansör, diz fleksör ve ekstansör kas kuvvetlerinin arttırılması, FAA olan hipermobil çocuklarda alt ekstremite fonksiyonun iyileştirilmesi için önemlidir.Publication Femoral Anteversiyon Artışı ve PesPlanovalgusu Olan Çocuklarda Tabanlığın Yürüme Kinematiğine Etkisi(2018) Evrendirek, Halenur; Akalan, Ekin; Sert, Rukiye; Kuchimov, Shavkat Nadir; Karaca, Gülşah; Ertürk, Gamze; Bilgili, Fuat; 268497; 176320; 268498; 268636; 237820Publication Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğrencilerinin Öğretim Üyesi Memnuniyeti ve Ders Memnuniyeti Arasındaki İlişkinin İncelenmesi(2019-10-17) Ertürk, Gamze; KARACA, GÜLŞAH; EVRENDILEK, HALENUR; akalan, ekin; APTI, ADNAN; AKEL, BURCU SEMİN; ÖNERGE, KÜBRA; 114564; 268636; 268498; 283338; 173320; 259584Giriş: Yükseköğretim kurumlarında akreditasyon çalışmaları Bologna sürecinin başlaması ile birlikte ağırlık kazanmıştır. Yükseköğretim Kurumu (YÖK) tarafından da eğitim-öğretimin ders süreçleri, ders yükleri, öğrencilerin katılımları, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin memnuniyeti gibi konularda incelenmesi için gerekli çalışmaların yapılmasına hem destek hem de önem verilmektedir. Üniversitelerin iç paydaşlarından biri olan öğrencilerin öğretim üyesi ve ders memnuniyetinin değerlendirilmesi ve her iki değerlendirme parametresinin birbirleri ile olan ilişkisinin belirlenmesi önemlidir. Değerlendirme sonucunda elde edilecek sonuçlar, eğitimde kalitenin arttırılması; sağlık alanının insan yaşamı ile doğrudan ilgili olduğu göz önüne alındığında işini en doğru ve güvenilir şekilde yapabilecek donanıma sahip sağlık profesyonellerinin yetiştirilmesi; nitelikli yetişen profesyonellere bağlı olarak Türkiye'de sağlık sisteminin daha ileriye taşınması ve toplumsal refah seviyesinin arttırılması konusunda yapılması gerekenler için bir çıktı olacaktır. Amaç: Akreditasyon kapsamında öğretim üyesi ve ders memnuniyetinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Fakat değerlendirmelerin sonucundaki memnuniyet düzeylerinin tutarlılığı konusunda net bir sonuç yoktur. Bu nedenle çalışmadaki amacımız Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümü öğrencileri tarafından değerlendirilen öğretim üyesi memnuniyeti düzeyi (ÖÜMD) ve ders memnuniyeti düzeyi (DMD) arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Gereç-Yöntem: Çalışmaya, İstanbul Kültür Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü öğrencilerinden 34 kişi katıldı. Tüm öğrencilerin okulda geçirdikleri 2. ve 3. dönem verileri toplanarak analiz yapıldı. Her bir öğrenciden, fakülte öğretim üyeleri tarafından hazırlanan ve toplam 35 sorudan oluşan "Öğretim Üyesi ve Ders Değerlendirme Anketi"ni doldurmaları istendi. Anketin ilk 25 sorusu öğrencilerin ÖÜMD'ni değerlendiren sorulardan (öğretim elemanının öğrencilerle olan ilişkisi, kullandığı yöntemler, zaman yönetimi vb.) oluşurken diğer 10 soru ise DMD'ni değerlendiren sorulardan (dersin amaç ve içeriği, mesleki gelişime katkısı, değerlendirilme yöntemleri, ders kaynakları vb.) oluşmaktaydı. Her bir soru 0-5 puan (0=kesinlikle katılmıyorum,5=kesinlikle katılıyorum) arasında puanlandı. Anketler, öğrenciler tarafından toplam 20 ders (13 zorunlu,3 zorunlu seçmeli,4 alan içi seçmeli) ve 17 öğretim üyesi için dolduruldu. İstatiksel analiz için SPSS 25 programı kullanıldı. Veriler normal dağılımlarına göre değerlendirildikten sonra korelasyon analizi için Pearson Korelasyon Katsayısı testi kullanıldı. Korelasyon kuvvetini belirlemek için Cohen korelasyon sınıflaması kullanıldı. Sonuçlar: Öğretim üyesinden memnuniyet ortalaması 4.24±0.46, ders içeriğinden memnuniyet ortalaması ise 4.23+0.48 olarak bulundu, her iki değerlendirme arasında pozitif yönde çok yüksek dereceli korelasyon bulundu (p<0,05,r: 0,9s)1. Tartışma: Çalışmamızın sonucuna göre öğrencilerin ders memnuniyet düzeyi ile öğretim üyesi memnuniyet düzeyi birbiriyle ilişkilidir. Öğretim üyesinin öğrencilerin derse karşı olan memnuniyet düzeyini etkileyebileceği, bu durumun da öğrenci başarısında rol oynayabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle öğretim üyelerinin yeterliliklerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar öğrenci memnuniyetinde rol oynayabilir. Öğrenci memnuniyetinin değerlendirilmesine ilişkin çalışmaların arttırılması yükseköğretim seviyesinde verilen eğitimin iyileştirilmesi için yararlı olabilir.Publication Fonksiyonel Bir Besin Olarak Turunçgiller ve Metabolik Sendrom(2017-01-18) Cin, Pelin; Gezer, Ceren; 264857; 227943Temel besleyici özelliklerinin yanında vücutta gösterdiği bir veya birden fazla yararlı hedef fonksiyon ile hastalık riskini azaltıp iyi hal ve sağlığı geliştirici etki gösterebilen, günlük beslenme planı içerisinde yer alıp tüketilebilen; hap, kapsül veya farklı şekillerde bir besin desteği olmayan besinlere fonksiyonel besinler adı verilmektedir. Fonksiyonel bir besin olarak turunçgiller, bileşiminde bulunan askorbik asit, folik asit, lif, pektin, potasyum, magnezyum, karotenoidler ve flavonoidler ile olumlu sağlık etkileri gösterebilmektedir. Bu bileşenlerin miktarları turunçgil çeşidine, olgunluğuna, saklama koşullarına ve işleme yöntemlerine göre değişkenlik gösterebilmektedir. Turunçgillerin sağlık üzerine olumlu etkileriyle öne çıkan bileşenleri naringin ve hesperidin flavonoidleridir. Hipertansiyon, hiperglisemi, dislipidemi, protrombotik ve proinflamatuvar faktörler, metabolik sendrom risk faktörleri arasındadır. Turunçgil flavanoidleri hiperglisemi, hiperlipidemi, hipertansiyon, inflamasyon ve vücut ağırlığı denetimi üzerine olumlu etkiler gösterebilmektedirler. Literatürde, turunçgil flavonoid ekstraktlarının kullanıldığı hayvan araştırmaları ve turunçgil tüketiminin dislipidemik etkileriyle ilgili insan araştırmaları öne çıkmaktadır. Bu nedenle günlük beslenme planında turunçgil tüketimi ve metabolik sendromla ilgili önerilerin geliştirilebilmesi için bu konuda daha fazla epidemiyolojik ve deneysel araştırmalar gereklidir.Publication Fonksiyonel Bir Besin Olarak Turunçgiller ve Metabolik Sendrom İlişkisi(2017) Cin, Pelin; Gezer, Ceren; 264857; 227943Temel besleyici özelliklerinin yanında vücutta gösterdiği bir veya birden fazla yararlı hedef fonksiyon ile hastalık riskini azaltıp iyi hal ve sağlığı geliştirici etki gösterebilen, günlük beslenme planı içerisinde yer alıp tüketilebilen; hap, kapsül veya farklı şekillerde bir besin desteği olmayan besinlere fonksiyonel besinler adı verilmektedir. Fonksiyonel bir besin olarak turunçgiller, bileşiminde bulunan askorbik asit, folik asit, lif, pektin, potasyum, magnezyum, karotenoidler ve flavonoidler ile olumlu sağlık etkileri gösterebilmektedir. Bu bileşenlerin miktarları turunçgil çeşidine, olgunluğuna, saklama koşullarına ve işleme yöntemlerine göre değişkenlik gösterebilmektedir. Turunçgillerin sağlık üzerine olumlu etkileriyle öne çıkan bileşenleri naringin ve hesperidin flavonoidleridir. Hipertansiyon, hiperglisemi, dislipidemi, protrombotik ve proinflamatuvar faktörler, metabolik sendrom risk faktörleri arasındadır. Turunçgil flavanoidleri hiperglisemi, hiperlipidemi, hipertansiyon, inflamasyon ve vücut ağırlığı denetimi üzerine olumlu etkiler gösterebilmektedirler. Literatürde, turunçgil flavonoid ekstraktlarının kullanıldığı hayvan araştırmaları ve turunçgil tüketiminin dislipidemik etkileriyle ilgili insan araştırmaları öne çıkmaktadır. Bu nedenle günlük beslenme planında turunçgil tüketimi ve metabolik sendromla ilgili önerilerin geliştirilebilmesi için bu konuda daha fazla epidemiyolojik ve deneysel araştırmalar gereklidir.Publication Gelecek Kuşak: Alfa Kuşağı ve Hemşirelik(2019-11) Madenoğlu Kıvanç, Meral; 100855Publication Geriatri hastalarında yaşlanma anoreksisi ve ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi(2019-11) Cin, Pelin; Tanrıöver, Özlem; Yavuzer, Hakan; Erdinçler, Deniz Suna; 264857; 102553; 252693Giriş ve Amaç: Yaşlılıkta yiyecek aliminin veya iştahın azalması ile tanımlanan yaşlanma anoreksisi, geriatrik popülasyonda malniitrisyon, kırılganlık, sarkopeni ve mortalite gibi olumsuz sağlık sonuçlarına neden olabilecek önemli bir risk faktörüdür. Yaşlanma anoreksinin oluşum mekanizmaları arasında, tat ve koku değişiklikleri, hormonlar, gastrointestinal fonksiyon ve inflamasyon yer almaktadır. Günlük temel aktivitelerindeki işlevsel bozukluklar, çiğneme ve ağız-diş sağlığının bozulması, hastalık-ilaç durumu, sosyal izolasyon, yemek pişirme becerisinin eksikliği, depresyon ve ekonomik sorunlar anoreksi gelişiminde önemli risk faktörü olarak rol oynamaktadır. Besin öğesinden zenginleştirilmiş diyetler veya oral beslenme takviyeleri gibi beslenme müdahaleleri yaşlıların iştah durumunu ve yaşam kalitesini anlamlı şekilde iyileştirebilir. Bu çalışmanın amacı; yaşlılarda yaşlanma anoreksisi ve ilişkili faktörlerini değerlendirmek ve etkin beslenme müdahalesinin belirlenmesine katkı sağlamaktır. Yöntem: Tanımlayıcı tipte planlanan bu çalışma 15.12.2019-01.08.2020 tarihleri arasında yapılması planlanmaktadır. Çalışmanın evrenini, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Geriatri Polikliniği’ne başvuran, Standardize Mini Mental Test (SMMT) skoru 24 puandan yüksek ve 65 yaş üstü gönüllü hastalar oluşturacaktır. Örneklem büyüklüğü, yaşlılarda anoreksinin %20 (literatür bilgisine göre) olduğu varsayılarak, %95 güven aralığı ve % 5 hata payı ile en az 246 kişiye ulaşılması hedeflenmiştir. Çalışmaya katılan bireylere demografik bilgileri, tıbbi öyküsü ve beslenme alışkanlıklarını içeren anket uygulanacaktır. Antropometrik ölçümleri yapılacaktır. İştah durumunu değerlendirmek için Basitleştirilmiş Beslenme İştah Anketi (SNAQ), depresyonu değerlendirme de Geriatrik Depresyon Ölçeği (GDS), fiziksel aktiviteyi değerlendirme de Günlük Yaşam Aktivite Ölçeği (GYA) ve beslenme durumunun değerlendirilmesinde Mini Nutrisyonel Değerlendirme (MNA) kullanılacaktır. Katılımcıların günlük besin öğesi alımı 24 saatlik geriye dönük hatırlama yöntemi ile kaydedilecektir. Bulgular: Bağımlı değişkenler iştah durumunun ve anoreksinin değerlendirmesi, bağımsız değişkenler ise; demografik bilgiler, tıbbi öyküsü, depresyon skalası, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite değerlendirmesi, antropometrik ölçümler, beslenme durumu ve besin tüketim kaydı değerlendirmesidir. Sonuç: Araştırma tasarım ve etik kurul hazırlama aşamasındadır. Tartışma sorulan: Çalışmamızda kullanılması planlanan mevcut ölçeklere ek ölçek önerisi olabilir mi ?Publication Geriatri Polikliniği'ne Başvuran Hastaların Beslenme Alışkanlıkları ve Besin Öğesi Alımının Değerlendirilmesi(2019-04-11) Cin, Pelin; Tanrıöver, Özlem; Yavuzer, HAakan; Erdinçler, Deniz Suna; 264857; 102553Publication
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »