Sanat ve Tasarım Fakültesi / Faculty of Art and Design
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11413/14
Browse
Browsing Sanat ve Tasarım Fakültesi / Faculty of Art and Design by Rights "Attribution-NonCommercial-NoDerivs 3.0 United States"
Now showing 1 - 20 of 38
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Metadata only Anı Yakalayan Postmodern Pazarlama Örneği: Gerçek Zamanlı Pazarlama(Kriter Yayınevi, 2020) Çelik Varol, Merve; Varol, Erdem; Ekin, VolkanÜretim ve tüketim dengesinin sürekli değiştiği günümüzde özellikle teknolojik gelişmeler pazarlama stratejilerinin de hızla değişmesine neden olmaktadır. Reklamın en bilinen özelliklerinden biri ürünü tanıtmak kadar akılda kalmasını da sağlamaktır. Geleneksel pazarlama yöntemlerinin aksine; anlık olaylar, önemli günler, dijital medya aracılığı ile tüketiciye ürünlerin tanıtılması açısından önemli bir strateji olduğu bilinmektedir. Önemli, dikkat çekici bir olay ile pazarlanmak istenen ürünün eşleştirilmesi hem dikkat çekmek hem de ürünün tüketicilerin zihninde yer etmesi açısından sıklıkla kullanılan bir strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle dijital uygulamalarda ve yeni medya örneklerinde üretilen ve anı yakalayan reklam bazlı içeriklere gerçek zamanlı pazarlama adı verilmektedir. Dijital teknolojilerin hızlı geri bildirim özelliği sayesinde gerçek zamanlı pazarlama hem markalar hem de tüketiciler açısından postmodern pazarlama iletişimi açısından oldukça farkındalık yaratmaktadır.Publication Metadata only Approaches to othered identities and spaces in French cinema(2018) Erensoy, Scommairin FulyaPublication Metadata only Art and the city(2020-04) PARSEHYAN, BESTE GÖKÇEToday, when we look at the planning of the cities, we observe that in general, most of them are trying to take quick steps to be "smart". "Smart city" has not yet reached a single definition in the literature. Smart cities, consisting of smart economy, smart living, smart environment, smart people, smart mobility and smart governance components, are of course technology-oriented. Technology is a tool, and therefore the expectation that technology will make a city livable on its own is unrealistic. Big data, the Internet of Things (loT), and information technologies play an important role in making municipal activities efficient, but their impact on livability is low. Although artificial intelligence has been developed, smart cities still need operators, engineers, architects and designers. Art should be the focus of city planning. Thus, the branding, livability and sustainability of a city becomes easier. But, the art institutions are ignored when designing smart cities. Public art is an issue that needs to be focused on at this point. Museums and public art are seen as community assets and makes cities livable. In this paper, the relationship between smart cities and public art will be examined based on "Art in Public Space" report prepared by Istanbul Foundation for Culture and Arts. Paris, London, Vienna and Amsterdam are compared with Istanbul. As a result, this study aimed to bring cultural policy proposals for Istanbul.Publication Metadata only Biçim Olarak Deneme Film: Chat Perche (Marker:2004)(2018-05) Göztepe, Mustafa Orhan; 135815Chat Perche (Sırıtan Kedi), Chris Marker'ın kariyerindeki iki temel eğilimi ortaya koyar: aynı anda hem Paris sokaklarında politik hareketlerin izini sürer hem de bir kent gezgininin tesadüf, şans ve merakla oluşturduğu kişisel gezi rehberini bize sunar. Andre Bazin'in, Marker'ın 1958'de gerçekleştirdiği filmi Sibirya'dan Mektup üzerine yazdığı makalesinde, Marker'ın çalışmasını "film tarafından belgelenmiş bir deneme" olarak nitelemesi, kuşkusuz yönetmeni deneme filmin öncü ismi olarak ortaya çıkarmıştır. Adorno'nun mükemmel bir eleştiri biçimi olarak tanımladığı deneme, kuralsız tanımsız melez bir tür olarak, deneme film açısından aydınlatıcıdır. Yönetmenin kendini saklama konusundaki ısrarı sebebiyle, otobiyografiye daha yakın olan 'film günce' türünden ayrışan film, "soyut düşüncelerle somut gerçekleri karıştırarak politik olarak yüklü imgeler yelpazesi sunar" (Arthur). Bu çalışma, bir deneme film olarak, karmaşık yapısıyla seyirciyi aynı anda hem takip edilmesi güç bir seyirliğin içine sokan hem de politik olarak yüklü imgeler yelpazesiyle anlam üretimini seyirciye devrederek ideolojik olarak onu şartlamayı reddeden Chat Perche'yi ele almaktadır.Publication Metadata only Bourdieu’nun toplumsal alan kavramsallaştırması doğrultusunda, “The Square” filmi üzerinden çağdaş sanata eleştirel bir bakış(2019) Taş Öz, Perihan; 11198220. yy’m en önemli sosyologlarından biri olan ve toplumsal kuram doğrultusunda önerdiği yöntem ve kavramlarla en çok tartışılan isimlerden biri haline gelmiş Pierre Bourdieu, “habitus”, “sermaye” ve “alan” kavramları ile kendinden önceki sosyologların çizmiş olduğu ana akım sosyolojinin temel sınırlarının yeniden sorgulanmasına sebep olmuştur. Bourdieu alan kavramını; iktisadi, eğitim, din ve sanat alanı gibi başlıklar altında ele almış, her bir alanın kendine ait bir potansiyel ve değeriendirme biçimi olduğunu belirtmiştir. Toplumsal alanın ise farklı sınıfsal katmanlar ve özneler açısından değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapmış, bu alanı simgelemesi bakımından “oyun” metaforunu tercih etmiştir. Bourdieu’ya göre oyunun oynandığı yer toplumsal alan, bu oyunu oynayanlar ise toplumu oluşturan farklı özne ve katmanlardır. Bourdieu’ya göre sanat eserleri, toplumsal alanda oynanan oyunun özneler bağlamında nasıl bir etki yarattığını ortaya koyması bakımından önemli bir temsiliyete sahiptir. Çalışmanın merkeze aldığı 2017 yılı yapımı, İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un yönetmiş olduğu The Square (Kare) isimli film, Bourdieu’nun toplumsal alan ve oyun kavramlarını çağdaş sanat tartışmaları üzerinden yeniden düşünmemize olanak sağlamaktadır. Anlatının ana karakteri olarak Christian isimli bir kiiratörü seyirci karşısına çıkaran Östlund, ilk bakışta bu karakterin hikayesini anlatıyormuş gibi görünse de aslında gösterilmek istenen bir oyun alanının içinde hapsolmuş bir birey ve bir çağdaş sanat müzesi olan bu oyun alanının, toplumsal alandaki çatışmalara ayna olduğudur. Bu çatışma, film anlatısında güven sorunu ve beraberinde ikiyüzlülük kavramları üzerinden aktarılmakta; arka planda ise çağdaş sanat ve ilgili özneler arası ilişkiler ustalıkla sorgulanmaktadır. Filme adını veren sanat projesi “Kare”nin toplumsal alandaki dengesizlikleri gidereceği beklenirken, aksine çatışma ve ayrışma daha da belirginleşmektedir. Çalışma, Bourdieu’nun sanat ve toplumsal alan ile oyun metaforu üzerine geliştirdiği temel öngörülerinden hareketle, 77ze Square filminin çağdaş sanata olan eleştirel tutumunu analiz etmeyi amaçlamaktadır.Publication Metadata only Colour Semantics in the Sufism of Rumi(2019-09) Yıldıran, Ayşe; 112109This paper aims to propose a semantic analysis of colour used in Mawlana Jalal-al-Din Rumi’s Sufi poetry which was created following the lost of his mystical love, Sams-al-Din Tabrizi. Due to Sams’s guidance, the Sufism of Rumi (1207-1273), had shifted towards ‘Sama’. This form of worship including music and whirling dance, caused the mystical mentor Sams to leave Konya, and to disappear for ever. After his abandonment, Rumi devoted himself to producing works. His poetry was world wide known both in his native tongue Persian, and in many other languages including Turkish after six hundred years. Even one work by Rumi, that is Divan-i Kebir, is composed of more than 43.000 distichs thanks to his creative genius by synthesising Islam, Sufism, Iranian Literature and Culture. This paper investigates his works as a historical corpus with a synchronic approach by refering to Turkish, English and French translations when needed. Does the Turkish translation, correspond to the Basic Colour Terms (BCT) of Old Anatolian Turkish? How many of Arabic and Persian references which were blended together are reflected to Old Anatolian Turkish and then to modern Turkish? How many of BCT is Turkish? The urban vernacular features can be identified in the compiled colour data. BCT of universal and evolutionary paradigm apart from Turkish, is as follows: ak Pers) I Besides, there is the relation among yeşil and gök, rendered in English as turquoise (firuzePublication Metadata only Dijital Çağın Kara Aynası: Black Mirror(2018-10) Ormanlı, Okan; 10804821. yüzyılın başından itibaren analog çağ yavaş yavaş sona ererken, dijital çağ her alanda hakimiyet kurmaya başlamıştır. İnternet altyapısı önceleri askeri bir gereklilik olarak ortaya çıkıp, kısıtlı olarak kullanıma açıkken günümüzde insanlar internetsiz bir yaşamı hayal edemez hale gelmişlerdir. Dijital teknolojilerin, kullanım oranına göre göreceli olarak daha rahat satın alınıp, kullanılıp, fazla tüketilir hale gelmesi, sosyal ve kültürel açıdan ölçülmesi ve incelenmesi gereken etkilere yol açmaya başlamıştır. 2O.yiizyılın bilimsel buluşları ve teknolojik gelişimi belirli aralıklarla gerçekleşirken, sinema, edebiyat ve daha sonraları televizyon da bu gelişmeleri ve olası etkileri, çok sayıda ürünle izleyicilerine ve okuyucularına ulaştırdı. Değişik ama, göreceli olarak, yakın zaman dilimlerinden gelen; H.G.Wells, Freud, Asimov, Orwell, Huxley, Foucoult, Einstein ve Hawking gibi isimler, kitaplarıyla, kuramlarıyla (zaman yolculuğu, psikanaliz, yapay zeka, gözetim toplumu vb.) önceki yüzyılı şekillendirirken 21 .yüzyıl vizyonuna da katkıda bulundular.Bu çalışmanın ana konusu olan "Black Mirror" dizisi 2011-2017 yılları arasında 4 sezon boyunca 19 bölümle milyonlarca kişiye ulaşmıştır. Dizi kısa sürede bir fenomen haline gelerek dünya çapında çeşitli tartışmaları beraberinde getirmiş ve üzerinde en çok çalışma yapılan diziler arasına girmiştir. Dizi ayrıca EMMY, BAFTA gibi çeşitli ödüller de kazanmıştır. İngiliz televizyoncu Charlie Booker tarafından yaratılan dizi önceleri Channel Four'da yayınlanmış ve belli bir izleyici grubunu etkilemeyi başarmıştır. Bu başarı sonrası, önde gelen dijital sinema ve dizi film platformlarından Netflix, dizinin yayın haklarını almıştır. Her bölümde farklı yönetmen, teknik ve artistik kadroyla çekilen dizi, genel olarak teknoloji bağımlılığı, yapay zeka, sosyal medya, hafıza, bilinçaltı gibi konuları çoğu zaman eleştirel yaklaşımla ele almaktadır. Bu bir anlamda seyircilerde; özdeşleşme, yüzleşme, arınma (katharsis) duyguları uyandırırken, aynı zamanda gelecek kaygısını ütopik olmaktan çıkarmakta ve distopik yaklaşımları da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda belki de geleceğe dair olası olumsuz beklentiler ve ön yargılar ehlîleştirilmekte ve normalleştirilmektedir.“Black Mirror”un farklı ekiplerle çekilmesi farklı yaklaşım ve fikirlerin dile getirilmesini sağlarken; monotonlaşma, klişelere boğulma veya didaktik olma riskleri de büyük ölçüde bertaraf edilmektedir. Günümüzde ana akımı temsil eden bazı filmler ve diziler, gişe kaygısı odaklı yaklaşımların ve kültür endüstrisinin sıkı kurallarının da etkisiyle farklı şekillerde izleyiciye sunulmaktadır. “Black Mirror” bu bağlamda diğer ana akım rakiplerinden’ çeşitli farklılıklarıyla ayrılmaktadır ki bu nedenle son zamanlarda en çok tartışılan dizilerden biri olmuştur. "Black Mirror" ele aldığı konular bağlamında; sosyoloji, psikoloji gibi temel bilim alanlarının olgularını dizi formatında işlerken, aynı zamanda yayınlandığı dijital platformun da dahil olduğu küresel şirketlerin çıkarlarıyla çakışacak bir pozisyon alması oldukça zordur. Dizinin son sezonları çeşitli çevrelerce eskisi kadar eleştirel olmamak ve daha izlenir hale gelmek için ana ekseninden kaymakla eleştirilmektedir. "Kara Ayna" olarak olumlu-olumsuz çok sayıda tepki alan "Black Mirror"un, içinde bulunduğu sisteme alternatif üretme ya da önerme gibi bir yaklaşım içinde olması oldukça zor görünürken aynı zamanda böyle bir tavır takınmasının gerekliliği ya da gereksizliliği ayrı bir araştırma konusudur.Saygın sinema sitesi imdb.com'da "Karanlık Ayna" olarak da adlandırılan "Black Mirror"un tüm bölümleri bu çalışmada nitel bir yaklaşımla ele alınacaktır. Bölümler fılmsel anlatı bağlamında irdelenecek ve yukarıda vurgulanan kavramlara ek olarak mahremiyet ve sanallık gibi olgular bağlamında çözümlenecek ve tüm sezonlar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar incelenecektir. konusudur.Publication Metadata only Dijital Medya Siyasal Arenadaki Eşitsizliklerin Kurucusu mu, Yıkıcısı mı?(2019-10-05) Yel, Nurhan; 100670İnternet ve dijital teknolojilerin gelişimi ve kullanım yaygınlığının genişlemesi yaşamın birçok alanının etkileyebilecek farklılık ve çeşitlilik içeren iletişim kanalları ve ortamlarının artmasına neden olmaktadır. Akademik çevrelerde yeni tartışmaların oluşmasına neden olan bu gelişme beraberinde pek çok soruyu da öne çıkarmakladır. Bu sorulardan biri, insanlığın tarihi kadar eski olmakla birlikte her çağda farklı şekillere bürünerek karşımıza çıkan eşitsizliklerle ilgilidir. Diğer bir ifadeyle, internet ve internet dolayımıyla şekillenen dijital medyanın toplumda var olan eşitsizliklerin sürdürülmesinde mi yoksa sonlandırı İmasında mı daha etkili olabileceği sorusu önem kazanmaktadır. Soruyu, yeni medyanın “yeni eşitsizlikler” e yol açıp açamayacağını kapsayacak şekilde genişleterek sormak da mümkündür. Bu çalışma, yukarıdaki soruları siyasal iletişim alanına taşıyarak ilerlemeyi amaçlamaktadır. Siyasal iletişim, en basit tanımlamayla, siyasal aktörlerce çeşitli iletişim türlerinin ve tekniklerinin kullanılmasıyla çeşitli ideolojik amaçların toplumsal gruplara, kitlelere ya ülkelere kabul ettirilmesi, gerektiğinde onların eyleme geçirilmesi için yapılan iletişim olarak ifade edilebilecek, kapsamı oldukça geniş olan bir kavramdır. Bu çalışmada ise bağlam siyasal iletişim, dijital medya ve eşitsizlikler ekseninde daraltmaya çalışılarak, dijital medyanın siyasal kurumsal yapılar içindeki eşitsizlikleri gidermeye yönelik vaatlerine ve bu vaatleri gerçekleştirme potansiyeline odaklanılmaktadır. Siyasal kurumsal yapılardan kastedilen demokratik siyasal sistemler içinde düzenlenmiş, varlığı seçimler ile ilişkilendirilen siyasal aktörlerdir. Çalışmanın amacı doğrultusunda, geleneksel medyanın etkin rol üstlendiği siyasal iletişim düzeninde dezavantajlı konumda olan küçük, yeni kurulmuş partiler gibi siyasal aktörler için dijital medyanın ‘oyunu’ daha adil bir hale getirip, getiremeyeceği ele alınacaktır. İlişkili literatürde, konuya ışık tutabilecek üç temel yaklaşım bulunduğu görülmektedir. İlki, internetin siyasal iletişimde kullanılacak bir araç olarak belirdiği ilk dönemdeki iyimserliğin güç verdiği bir tez olarak dikkat çeken eşitleme (equalization) yaklaşımıdır. Eşitleme yaklaşımının temel argümanı internetin, küçük ya da ideolojik olarak ekstrem siyasi partilere seslerini duyurma olanağı vererek biiyiik, egemen ya da yerleşik siyasi oluşumlarla aralarındaki rekabet koşullarını eşitleyeceği şeklindedir. İnternet ve dijital medya siyasal arenadaki rekabet ‘oyununu’ demokrasi lehine değiştiren ya da ‘oyunu’ yeniden kuran bir aktör olarak görülmektedir. Normalleştirme (normalization) yaklaşımı olarak adlandırılan diğer tez ise internetin demokratik rekabet koşullarını geliştirici bir işlev görmek yerine gerçek yaşamdaki seçim sisteminin tipik eksikliklerini ve yetersizliklerini tekrarlayıcı bir işlev göreceğini savunmaktadır. Bu yaklaşımın temel varsayımlardan biri gerçek yaşamdaki kaynaklara ve varlık alanlarına ilişkin eşitsizliklerin parlamentodaki ve parlamento dışındaki partilerin siyasal iletişim kampanyalarında da bir dijital uçurum oluşturarak, tekrarlanacağı şeklindedir. Dolayısıyla bu yaklaşımda hâkim olan beklenti, internetin yaygınlaşmasının işbaşında olan yerleşik partilerin hâkim egemenliğini güçlendirici bir etki doğuracağı yönündedir (Jackson ve Lilleker 2011). Üçüncü yaklaşım ise, internet ve dijital teknolojilerin siyasal iletişim bağlamındaki etkilerini teknolojik belirlenimcilik anlayışının dışına taşıyarak ele almaya çalışan karşılaştırmalı araştırmalar yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda internet ve dijital teknolojilerinin partiler arasındaki rekabetteki rolüne ilişkin bir genelleme yapılması yerine ülkelerin özelliklerinin, özellikle de siyasal ortamı etkileyen dinamiklerin dikkate alınmasının gerekliliği savunulmaktadır. Bu çalışmada yukarıda anılan üç kuramsal yaklaşıma ait varsayımlar, internetin gelişim süreci içindeki teknolojik evreler (özellikle web 1.0 ve web 2.0) dikkate alınarak tartışılmaya çalışılacaktır. Beraberinde bu yaklaşımları dayanak alan ya da bu yaklaşımların kuramsal varsayımları öncülüğünde gerçekleştirilen mevcut araştırmaların ulaştığı bulgulara yer verilerek, tartışma derinleştirilmeye çalışılacaktır. Çalışma ulusal ve uluslararası literatür taramasına dayandırılmıştır.Publication Metadata only Etkileşimli Dizi İçeriklerinin Dizi İzleme Motivasyonları Üzerindeki Rolü: Doğaya Karşı Mücadele Dizi Örneği(2019-12) ÖZKÖK, ÖZGE; ŞİŞMAN, ONUR; 286183Althusser bireyin bakış açısını, düşünce yapısını ve davranış eğilimlerini “ideoloji” kavramıyla ilişkilendirerek; bireylerin duygu, düşünce ve davranış biçimlerinin dünyayı nasıl algıladıkları ile doğrusal bir ilişki içerisinde olduğunu belirtmektedir. Buradan hareketle, kitle iletişim araçlarıyla yaratılan bir dünyada, birey kendisine sunulan ideoloji doğrultusunda bir bakış açısı edinerek tutum ve davranış geliştirmektedir. Jean Baudrillard ise bu konuyu konvansiyonel medya araçları doğrultusunda Simülasyon Kuramı çerçevesinde inceleyerek, Hiper-Gerçeklik olgusuna değinmektedir. Kuramcı, bu çerçevede gerçekleştirdiği medya analizleri üzerinden sistemin devamlılığını sağlayan tüketim olgusunu ekonomik ya da politik güçlerle değil; kültürel ve toplumsal kodlarla ilişkilendirmektedir. Bauldrillard’ın düşünce dünyasından yola çıkarak, bugün internet teknolojilerinin gelişmesiyle kitle iletişim araçlarının yerini alan yeni medya ortamlarının toplumsal anlamda “gerçeklik” olgusunu da dönüştürdüğü ifade edilebilmektedir. Böylece, gelişen teknolojinin bir sonucu olarak internet tabanlı iletişim ağları üzerinde oluşturulan dijital dünyanın sosyal, toplumsal ve profesyonel yaşamda sanal bir gerçeklik üzerinden yeniden üretilmesi sağlanmaktadır. Araştırma, Althusser’in “yanlış bilinç” olgusuyla ele aldığı “öznelliğin yeniden inşası” kavramsal çerçevesi ile Jean Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı arasında bağlantı kurularak; Z kuşağına mensup kullanıcıların, dizi/film izleme motivasyonları bağlamında çevrimiçi “etkileşimli” dizi içerikleri konusundaki duygu ve düşüncelerini ortaya çıkarmaya odaklanmaktadır. Çalışmada, Netflix’in ikinci etkileşimli yapımı olan Doğaya Karşı Mücadele dizisi ele alınacaktır. Doğaya Karşı Mücadele dizisi izleyicisine bölümün ilerleyişine yönelik “söz hakkı” veren “etkileşimli” bir yapım sunmaktadır. Jean Baudrillard’ın öne sürdüğü Simülasyon, Hiper-Gerçeklik ve Simülakr kavramları çerçevesinde, Z kuşağına mensup izleyicilerle derinlemesine görüşme yöntemi gerçekleştirilerek, etkileşimli biçimde kurgulanmış ve izleyicisine senaryonun ilerleyişi konusunda söz hakkı sunan dizinin, Z kuşağının çevrimiçi dizileri izleme motivasyonları, etkileşimli dijital içeriklere bakış açıları üzerindeki rolü tespit edilmeye çalışılacaktır.Publication Metadata only Etkileşimli mobil uygulamaların müzik dinleme motivasyonları üzerindeki rolü: Spotify üzerine bir inceleme(2019-12) Bilgici, Ceren; Atasoy, Ayşe Duygu; 264805; 235044Yeni iletişim teknolojilerinin sunduğu imkanlar sayesinde akıllı telefonlar, gündelik hayatta kullanıcılar tarafından pek çok işlemi gerçekleştirmek için yararlanılan dijital servislere erişimin sağlandığı en önemli araçlardan biri konumuna gelmiştir. Günümüzde mobil İnternet’in gelişimiyle kesintisiz olarak bağlantıda olmaya olanak sağlayan yapısı akıllı telefonları, bireylerin yalnızca iletişim kurdukları bir araç olarak görmekten çıkarıp yanlarından ayırmadıkları vazgeçilmez bireysel bir eşyaları konumuna getirmiştir. Böylece akıllı telefonlar kullanıcılar tarafından sosyal medya, mobil bankacılık, haber okuma, fotoğraf çekme gibi pek çok farklı aktivite için kullanılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, gündelik yaşantıda kullanıcıların mobil araçları sıklıkla müzik dinleme aktivitesinde kullandıkları görülmektedir. Akıllı telefon sahipliğinin yaygınlaşmasına bağlı olarak dijital müzik platformlarının kullanımında ciddi artış gözlenmektedir. Türkiye’de gençler tarafından sıklıkla kullanılan Spotify uygulaması ile sektörde öne çıkan Apple Music ve Fizy arasındaki rekabetin son dönemde YouTube Music’in ekosisteme katılmasıyla arttığı söylenebilmektedir. Bu çerçevede, platformların sunduğu özellikler çeşitlenmiş ve sektörde yeni pazarlama modelleri ortaya çıkmıştır. Sosyal medya üzerinde müzik paylaşımının gençler arasında yaygınlaşan bir davranışa dönüşmesi bu uygulamalardaki özelliklerin kullanıcı motivasyonları üzerindeki rollerinin ortaya çıkarılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, etkileşimli mobil müzik uygulamalarının sunduğu özelliklerin artmasıyla dönüşen kullanım pratiklerindeki dinamiklerin ortaya çıkarılması önem taşımaktadır. Çalışmanın amacı, kullanıcıları müzik dinleme platformu olan Spotify uygulamasına yönlendiren motivasyonları incelemek ve bu motivasyonlar çerçevesinde etkileşim ve kişiselleştirme ile ilgili özelliklerin rolünü ortaya çıkarmaktır. Araştırma, İstanbul’da yaşayan üniversite öğrencileriyle gerçekleştirilen bir odak grup çalışması sonucunda ulaşılan bulgulara dayanmaktadır. Bu çerçevede elde edilen bulgulara göre üniversite öğrencilerinin akıllı telefonlarını kullanarak Spotify uygulamasını kullanım motivasyonları ile ilgili derinlemesine bilgilere ulaşılmıştır. Araştırma neticesinde, üniversite öğrencilerinin Spotify uygulamasının sunduğu özelliklerden kişiselleştirilmiş öneri sistemi ve uygulamanın sosyal medya entegrasyonuyla paylaşım olanağı sunmasının müzik dinleme motivasyonlarını güçlendiren yönleri oluşturduğu bulgusuna ulaşılmıştır.Publication Metadata only Etnografik belgeselde Jean Rouch'un sinema pratiği: Etno-Kurmaca(2019-11) KUZU, BİLGEN; 107367Bu çalışmada Fransız Yönetmen Jean Rouch 'ıın antropolog kimliğinin etkisiyle deneyimlediği ve kuramsallaştırdığı sinema pratiği Etno-kurmaca türii analiz edilmektedir. Çalışmanın amacında, yönetmenin “gerçeklere nüfus etmenin tek yolu” olarak tanımladığı etno-kurmacanın, biçimsel ve içeriksel olarak etnografık belgesel film yapımına etkisi irdelenmektedir. Bu bağlamda Jean Rouch ’un yönetmenliğini yaptığı “Jaguar ” filmi üzerinden kültürel ve sinemasal kavramlar açıklanmakta ve etnografık film yapım sürecine kazandırdığı yenilikler belirtilmektedir. Kurgusal ve kurgusal olmayanlar arasındaki sınırın; kamera, kameraman, etnografık özne ve kavramlarla nasıl yapılandığı açıklanmaktadır. Kültürel kavramlar, Rouch ’un sinemasında önemli yer tutmaktadır. Rouch’un sinemasında “öteki" ile olan etnografık ilişki yönetmen kadar karakterlerin de sesinin duyulmasını sağlar. Film sürecinde “öteki” konumudaki özneler, filmin içindeki işbirliği ile dönüşerek paylaşımcı bir doğaçlama biçimi ortaya çıkmaktadır. Etno-kurmaca belgesel filmin “gerçek" unsurunun oluşturduğu katı sınırları yumuşatarak, gerçeğin temsiline farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır. Gerçeğe dair yorumu da film kahramanlarına ve izleyiciye bırakmaktadır. Araştırmanın sonucunda Jean Rouch’un etno-kurmaca türü içinde uyguladığı deneyimlerle, öykünün ve filmin kendi gerçekliğini yaratarak izleyiciye ulaştığı görülmektedir.Publication Metadata only Film Mekanlarında Kadın Karakterlerin Temsili Üzerine Bir Araştırma:Karanlık Üstüne Öyküler Üçlemesi(2019-07) Çakar Bikiç, Nagihan; 229483Zeki Demirkubuz sineması, karşıt ve muhalif bir üretim süreci, doğrusal anlatıdan ve geleneklerden kopuş, kendi film yapım sürecinin farkında olma ve kapitalizme dayalı üretimin dışında yer alma gibi bağımsız sinemanın belirleyici ve ayırt edici özelliklerini benimsemektedir. Varoluşçu felsefenin uğraştığı özgürlük, acı, yabancılaşma, kötü niyet, sorumluluk, vicdan, düşünce ve eylem arasındaki çelişki gibi temel soru ve sorunlar aynı zamanda Demirkubuz’un da yönetmenliğinin temelini teşkil etmektedir. Yönetmen bu konularla ilgilenirken, karakterlerine yazdığı diyalogların yanında filmlerinde kurduğu mekanlar ile izleyiciye anlatının derinliğini hissettirmektedir. Yönetmenin kurduğu mekan içerisinde sunulan kadın karakterler ise suçlu ve kötü olduğu gibi aynı zamanda suçsuz ve iyi karakterler olarak da hayat bulmuşlardır. Demirkubuz sinemasının temelinde toplumsal değer ve kabullerden kopmuş bireylerin özlerini arama çabası bulunmaktadır. Bu çalışmada Zeki Demirkubuz’un yönettiği Karanlık Üstüne Öyküler üçlemesini oluşturan Yazgı (2001), İtiraf (2001) ve Bekleme Odası (2003) filmlerindeki kadın karakterlerin anlatıda temsil edildiği mekanlar incelenerek yönetmenin kadın karakterleri izleyiciye nasıl sunduğuna bakılacaktır. Çalışma kapsamında üçlemede yer alan kadın karakterlerin mekan içindeki konumu, feminist film eleştirisi temel alınarak anlatıbilim öğelerinden mekan ve öykü öğelerinin karakterlerle ilişkisi bağlamında incelenecek, mekanın anlatıya ve karakter temsiline etkisi tartışılacaktır.Publication Metadata only From the first to the third Critique: Non-conceptual content and the fate of the imagination(2020-04) Sakızlı, Selda SalmanThe faculty of imagination and its role in the Critique of the Power of Judgement are at the hearth of a very important controversy: Is aesthetic judgement conceptual? This is not a simple question to deal with since it is directly related with the cognitive claims in the Critique of Pure Reason. Different approaches, from analytic to continental traditions, from psychological readings of Kant to the advocates of philosophy of mind hold different views on this subject. This variety is a result of the status and the role of the imagination, and the kinds of syntheses it realizes which differs in the first and the second editions of the Critique of Pure Reason. In the first edition, imagination is considered as one of the three fundamental faculties among sensibility and apperception, and it is the agent of the syntheses. However, in the second edition, imagination becomes a sub-faculty of the understanding and the syntheses are realized by the understanding. I claim that the A edition of the CPR is more accurate with the entire critical project. Although philosophers like Wilfrid Sellars,1 John McDowell2 and Hannah Ginsborg3 defend that non-conceptual content is not possible, I disagree with this view and see it as a result of taking the B edition, additionally, the debate concerning the third Critique is a repercussion of this. Moreover, these disputes are also related with holding the first and the third Critiques as having completely distinct contents which opens up another “battle field”. I claim that the first and the third Critiques are connected through the faculties, and Kant was very well aware of the fact that he utilizes the same faculties as he used to explain human cognition in the CPR. 1 See Wilfrid Sellars, “The role of imagination in Kant’s theory of experience”. University of Pittsburgh, Archives of Scientific Philosophy, Wilfrid S. Sellars Papers, Box 39, Folder, 11, 1978 2 See John McDowell, Mind and World, Harvard University Press, 1996 2 See Hannah Ginsborg, “Was Kant a Nonconceptualist?” ? Philos Stud. 137, 2008, pp.65-77 4 A99-100 5 See. A89-91 /B122-123, Bl45 6 Robert Hanna, Kant and the Foundations of Analytic Philosophy, Clarendon Press, Oxford, 2001, p.52 7 Immanuel Kant, Critique of the Power ofJudgement, Trans. Paul Guyer & Eric Matthews, Cambridge University Press, New York, 2007, 5:209 Concerning the conceptual and non-conceptual contents, the crucial point is the threefold synthesis, especially the synthesis of apprehension that aims directly empirical and pure intuitions4 in the first edition of the CPR, and which is revisited in the introduction of the third Critique. Kant stresses in several sentences that intuitions and thoughts are different and they cannot hold each other’s place.5 Since sensibility and understanding need to be separate in transcendental philosophy, there is the need to combine them with a third faculty which is the faculty of imagination. Although I am not in analytic tradition, I agree with Robert Hanna who takes the first edition of the Critique and indicates that imagination as the third faculty can both serve to the sensibility and the understanding6 by the threefold synthesis, and there is non-conceptual content in imagination’s relation to sensibility. As indicated above, the claim that there is non-conceptual content in the synthesis of imagination finds its supports in the third Critique. Besides the synthesis of apprehension, this claim becomes obvious in the free play between the imagination and the understanding that occurs without submitting to any concepts. Kant clearly indicates that the feeling of beautiful does not come from a concept nor it aims at one.7 And this is the reason why aesthetic feelings are always subjective, and thus we do not have any rules for aesthetic appreciation.Publication Metadata only Geleneksel Türk Gölge Oyunu Karagöz Hacivat'ın Türk Sinemasında Uyarlanması Gölgeden Beyaz Perdeye Yeniden-Temsil: Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?(2019-10) ŞAKRAK, BİLGEHAN ECE; 52230Sinema, ortaya çıktığı 1 SOO’Iü yılların sonundan bugüne kadar edebiyat, tiyatro, resim, dijital oyunlar gibi hem geleneksel hem de teknolojiye bağlı olarak ilerleyen farklı alanların anlatılarından yararlanmış, yararlandığı eserlerden yeni sinemasal uyarlamalar üretmiştir. Oyun ise gündelik hayatın vazgeçilmez bir parçası olarak doğumdan ölüme kadar giden yolda, kültür kurucu özelliğiyle iletişimse! araç olarak nitelendirilebilecek şekilde, toplumsal yaşamın hemen hemen her alanında varlığını gösteren bir olgu olmuştur. Bu çalışmada geleneksel Türk gölge oyunu Karagöz Hacivat'ın modern dönemin sinemasal perdesine yansımasında, anlatısal öğelerin nasıl uyarlanarak bir sinema filmine dönüştürüldüğü incelenmiştir. Bu bağlamda Johan Huizinga’nm “oyunun kültürel işlevleri” ile ilgili görüşlerinden yola çıkılarak, Ezel Akay’m yönettiği 2006 yapımı Hacivat Karagöz Nasıl Öldürüldü? filminin anlatısal öğeleri üzerinden, bir uyarlama için tercih edilebilecek yaklaşımlar saptanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte filmin kurgusal dünyasındaki temsiliyet biçimlerine yer verilmiş, sinemanın bir kitle iletişim aracı olarak oyunun kültürel işlevleriyle nasıl birlikte çalıştığı değerlendirilmiştir.Publication Metadata only Google's localization strategy in marketing communication techniques by using Doodle: Doodle examples in Turkey(2019-12) Koçak, Sevinç; 47434Markalar küreselleşen pazar koşulları ve değişen tüketici profilleri nedeniyle pazarlama iletişimi çalışmalarını gerçekleştirirken hem küresel hem de yerel davranarak konumlanma stratejisi benimseme eğiliminde devam etmektedirler. Küresel olan bir marka farklı ülkelerde faaliyet gösterirken ürün gamı veya hizmetinde yerelleşemediği takdirde, pazarlama iletişiminde yerelleşmeye çalışmaktadır. Hem küresel hem de yerel olma eğilimindeki söz konusu markaların (Glokal markaların) içerisinde tüm dünyada teknoloji alanında tanınan en önemli marka olan Google, pazarlama iletişimi stratejisinde Doodle uygulaması ile hem küresel mesajlar hem de yerelleşen bir imaj çizme yönünde çok önemli örnekler sergilemektedir. Bu çalışmada Google’ın Doodle uygulamaları ile küresel ve lokal tüketicilerine erişirken kullandığı teknikleri Türkiye örnekleri üzerinden İncelenmekte, sınıflanmakta ve açıklanmaktadır. Ayrıca, küresel markaların yerel tüketiciler üzerinde hem standardizasyona hem de lokalizasyona duyarlı olarak geliştirdikleri karma pazarlama çalışmalarının önemi vurgulanmaktadır. Söz konusu Doodle Türkiye örnekleriyle bağlantılı olarak Google’m vadettiği yeni iletişim yaklaşımı ve evrensel değerlere yönelik vurgulan da İncelenmektedir.Publication Metadata only Hiper Bağ (Hyperlink) Sinema ve Yeni Anlatım Teknikleri bağlamında paramparça aşklar ve köpekler filminin değerlendirilmesi(2020-07) Bikiç, AhmetTeknolojinin akıl almaz bir hızla gelişmesi tüm alanlarda değişim ve dönüşümü beraberinde getirmiştir. Bu değişimlerden etkilenen alanlardan biri de sinemadır. Sinema filmlerinin en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilen kurgu, yeni teknolojilerin sağladığı olanaklarla birlikte farklı yöntem ve tekniklerle film anlatılarının gerçekleşmesine katkı sağlamaktadır. Özellikle 2000’li yıllardan sonra popüler bir hale gelen ve sinemasal anlatı bağlamında farklı bir anlatım dili oluşturan kurgu teknikleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu kurgu teknikleriyle oluşturulan filmler Hiper bağ (Hyperlink) sinema içerisinde değerlendirilmektedir. Hiper bağ kavramı, ilk kez 2005 yılında Film Comment adlı sinema dergisinde kaleme alman bir yazıda kullanılmış, Roger Ebert’in Syriana filmi üzerine yazdığı makale ile popülerleşmiş bir kavramdır (Ebert, 2005). Kavram sinema literatüründe, sinema filminde yer alan farklı karakter, öykü ya da olayların birbiriyle kesişmesi, birbirinin içine geçmesi, bir karakter, öykü ya da olaydan diğerine esnek geçişi ifade etmektedir. Bir çok öykü, karakter ve olayın bir arada verilmesine olanak sağlayan Hiper bağ sinema, sinemadaki doğrusal anlatıdan farklılık göstermesi, birçok farklı olayı bütünsel bir şekilde ele alması açısından önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı son dönemlerde popülerleşen Hiper bağ sinema kavramını detaylı bir biçimde ele aldıktan sonra, Hiper bağ sinema filmleri içerisinde değerlendirilen Paramparça Aşklar ve Köpekler (Amores Perros, 2000) filmini çoklu olay örgüsü, kullandığı biçimsel dil, öykü ve anlatısal yapısı, kurgu teknikleri, ses kullanımı bağlamında içerik ve teknik açısından çözümlemektir.Publication Metadata only İhtiyaçlar Hiyerarşisi Göstergesi Kuramına Göre Üniversite Öğrencilerinin Motivasyon Kaynaklarının İncelenmesi(2018-11) Çelik Varol, Merve; Varol, Erdem; 239473Bu çalışma üniversite öğrencilerinin ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramına göre motivasyon kaynaklarını incelenmek ve bazı tanımlayıcı özelliklerine göre motivasyon kaynaklarında farklılaşma olup olmadığını belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Amaç doğrultusunda ihtiyaçlar hiyerarşisi göstergesi kuramına göre AntalyalI ve Bolat (2017) güvenilirlik ve geçerlilik çalışması yapılan motivasyon kaynakları ölçeği, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 2017-2018 Eğitim Öğretim yılında eğilim gören 129 öğrenciye uygulanmıştır. Araştırmada veriler bilgisayar ortamında SPSS 22.0 istatistik programı ile analiz edilmiştir. Üniversite öğrencilerin motivasyon kaynaklannın belirlenmesinde ortalama ve standart sapma, frekans ve yüzde analizleri yapılmıştır. Öğrencilerin tanımlayıcı özelliklerine göre motivasyon kaynaklarındaki farklılaşmayı incelemek İçin Anova testi sonrasında farklılıkları belirlemek üzere tamamlayıcı post-hoc analizi olarak Scheffe testi kullanılmıştır. Öğrencilerin motivasyon kaynaklarını belirleyen boyutlar arasındaki ilişkilerin İncelenmesinde ise korelasyon analizinden faydalanılmıştır. Araştırma sonucunda; öğrencileri en fazla motive eden başarı ihtiyacı olduğu, bu ihtiyacı güç ihtiyacının, ardından bağlanma İhtiyacının ve düşünme ihtiyacının takip etliği belirlenmiştir, üniversite öğrencilerini motive eden kaynaklan belirleyen tüm boyutlar arasında pozitif yönlü anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Öğrencilerin yaşları, cinsiyetleri, sınıfları ve ailelerinin aylık gelir düzeylerine göre motivasyon ihtiyaçlarının farklılaşmadığı saptanmıştır.Publication Metadata only Imagination as Primordial Faculty in Ethichs a Fichtean Approach(2018-01) Salman, Selda; 260940In late eighteenth and early nineteenth century imagination has gained a respectable place in philosophy that it has not have before. Unlike previous philosophers, Immanuel Kant could be named as the one who initiated it, since in the first edition of his seminal Critique of Pure Reason he posits imagination as one of the three fundamental faculties besides sensibility and apperception, which is to say that imagination is a transcendental faculty. However, it was not Kant to proceed with imagination since he steps back from his ideas in the second edition as a result of the criticisms of psychologism. It was Johann Gottlieb Fichte, one of the prominent philosophers of German idealism, and a Kantian, who proceeded to make philosophical "experiments" with the power of imagination and based his philosophical system on this faculty. Fichte's understanding of imagination can be seen as a totality of the meanings Kant ascribed to it. In this sense, the most fundamental role of imagination for Fichte is that it is the faculty of synthesis. Fichte clearly states that without the power of productive imagination "nothing at all in the human mind is capable of explanation -and on which the entire mechanism of that mind may very well be based"1 and adds "... all reality -for us being understood, as it cannot be otherwise understood in a system of transcendental philosophy- is brought forth solely by the imagination."’ 1 Fichte, J. Gottlieb. The Science of Knowledge (1794). Trans, and ed. Peter Heath and John Lachs. Cambridge: Cambridge University Press, 1991, p. 188 ’ Ibid, p. 202 Fichte also builds the system of ethics with the principles of The Science of Knowledge (Wissenschaftslehre) (Sittenlehre nach Principien der Wissenschaftslehre), and the fundamental principles of Wissenschaftslehre are at work in morality and ethics. From this ground, I will claim that imagination is not only the fundamental faculty in theoretical philosophy but also the key faculty in the field of ethics which provides the "unity of subjectivity". The aim of this work is to suggest that Fichte by giving a central position to the power of imagination is able to posit a system where theoretical and practical philosophies are interdependent as a result of the functions of the imagination.Publication Metadata only Intergenerational Leadership(2019-05-09) PARSEHYAN, BESTE GÖKÇE; 26387From Machiavelli up until today, leadership has been a topic researched by many social scientists. While leadership research has found scientific basis towards the end of the 20th century, today, there are still many theoretical evaluations undertaken. There is a lot of rhetoric regarding leadership; how to become a successful leader, what is effective leadership, what is the truth about leadership, unsuccessful leadership examples etc. These are written about in line with the experiences we encounter and experience in our daily work environment. The main problem today can be said to be as follows: How can leaders sustain long term success if followers are short term and moving through a revolving door? There are members of five different generations in ourworking environments: veteran generation (1925-1946), baby boom generation (1946-1960), generation X (1960-1980), generation Y (1980-1995) and generation Z (1995-2010). By working together, these different generations provide leadership to one another. As the veteran generation and baby boomers are slowly going into retirement, they are leaving their duties to generations X, Y and Z. At this point, generation Alpha will become part of the cycle. There have been four different scenarios developed regarding the type of leadership that will be in place in 2050 when the generation Alpha will become leaders: BioCircuity Leadership, High-pod Leadership, Automaton Leadership, and Murmeration Leadership. These four different scenarios have been designed according to the communication between generations and will be in place in 2050. However, at the moment, it is impossible to tell which scenario will dominate.Publication Metadata only İnternetin Siyasal İletişim ve Siyasal Sistemler Üzerinde Etkisi(2019-02) Kavaklı, Nurhan; 100670İnternet ve internet tabanlı bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, geleneksel medya dolayımıyla gerçekleşen iletişim düzeninde değişimlere yol açmıştır. Önceki iletişim düzeninde pasif bir içerik tüketicisi konumunda bulunan sıradan yurttaşların içerik üretim ve dağıtım sürecinin aktif ajanları olabilecekleri yeni bir iletişim düzeni belirmiştir. Benzer değişim siyasal iletişim için geçerlidir. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte siyasal iletişim için yeni alternatifler doğmuştur. Sosyal medyanın etkileşimli iletişime izin veren yapısı bireylerin siyasi aktörlerle daha etkin bir iletişim kurabilmelerinin önünü açmakla kalmamış, kullanıcılar arasında hızlı ve etkin bir iletişime hizmet edebilecek yeni ortam ve olanaklar da sunmuştur. Benzer şekilde siyasal partilerin ve aktörlerin seçmenlerle ve rakipleriyle olan iletişimini etkileyebilecek yeni kanallar da oluşmuştur. Özellikle ABD eski başkanı Obama ve ekibinin seçmenlerle olan ilişkilerinde sosyal medyayı yaratıcı bir şekilde kullanması dikkatlerin bu kanallara daha çok yönelmesine neden olmuştur. İnternet, siyasal partiler için seçim dönemlerinde oylarını artırabilmeleri, ara dönemlerde ise seçmen kitlesi ve parti örgütü ile bağlarını güçlendirebilmeleri için yararlanabilecekleri ekonomik ve doğrudan bir iletişim kaynağı olarak görülmeye başlanmıştır. Diğer yandan bütün bu gelişmelerin partiler arası rekabet ve parti sistemleri üzerinde ne tür etkileri olacağına dair farklı tartışmaların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, yeni medyanın siyasal iletişim ve bu doğrultuda siyasal sistemler üzerindeki etkilerini çeşitli kuramsal tartışmalar ışığında irdelemektir. Bu doğrultuda konuya ilişkin yapılan ampirik çalışmalara da değinilecektir.