Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü / Department of International Trade and Finance
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/6795
International Trade
Browse
Browsing Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü / Department of International Trade and Finance by Publisher "Dünya Gazetesi"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Metadata only BİST ve döviz piyasalarında kabuslu günler (halkın döviz kuru)(Dünya Gazetesi, 2022-01-10) Bakova, Raif; Yüksel, Şerif; 114415; 260366İstanbul Borsası (BİST) ve Türkiye döviz ve para piyasalarında 17-24 aralık günlerinde yaşanan hareketlilik (volatilite) şimdilik durulmuş gibi görünüyor. Ne var ki anılan iş günleri ile Cumartesi/Pazar günleri yaşanan gelişmeler masum olmadığı gibi, finansal anlamda ve sosyolojik olarak da büyük önem ve ağırlık taşıyorlar. Özellikle de finans dünyasının profesyonel ve amatör yatırımcıları (özellikle de dolara yatırım yapanlar) üzüntü ve sevinçlerini bir arada yaşadılar. Ekonomik sistemin nerede olduğunu bilmek için 1980’den bu yana gerçekleşen yapılanmalar ve krizleri anımsamakta yarar bulunuyor: “Türkiye ekonomisi 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan ve 1983 ANAP iktidarı ile hayata geçen birçok liberal ekonomik düzenleme ile yeni bir döneme başladı. Dünyada yaşanan liberal rüzgarın ve IMF öneri ve telkinleriyle oluşan yeni düzen, 1989 yılında 32 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatı ile sermaye piyasalarını ve işlemlerini serbest bırakarak bugünkü yapının temelini oluşturdu. 2001 krizinin ardından ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’ ile de yaklaşık on yıllık dengeli bir büyüme sağlandı. (GSYH 240 milyar dolardan 750 milyar dolara yükseldi.) Ancak ‘Küresel Kriz’ sonrası iç siyasal hareketlerin de etkisiyle GSYH 700-800 milyar dolar bandında patinaj yapıyor. Aslında birkaç yıldır (pandeminin de etkisiyle) kişi başına milli gelir (KBMG), enflasyon, döviz rezervleri, döviz kurları ve borçlanma gibi temel ekonomik göstergelerin olumsuzlukları ile tablo karamsar bir görünüme evrildi.” Bu açmaz içindeki ülke ekonomisi 17-24 Aralık 2021 günlerinde iki piyasada marjinal hareketlilik (Kriz bile denilebilir) olguları ile kurumsal ve bireysel yatırımcılarını derinden etkiledi. Örneğin, BİST 100 endeksi sert iniş ve çıkışlarıyla 2.406’dan 1.726’ya kadar geriledi. Bu dönemde BİST 50 hisselerinde yüzde 22 ile yüzde 35 arasında kayıplar oluştu. Hisse senedindeki bu gelişmeye benzer bir oluşum 20 Aralık günü döviz piyasasında görüldü. Dolar kuru kısa sürelide olsa 18.36 TL’ye kadar yükseldi ve gece saatlerinde geriledi. Birkaç gün sonra ise 10.6 TL’ye indi. Sermaye piyasalarında bu volatilite nedeniyle BİST’de olağandışı ‘devre kesici’ uygulamasına başvuruldu. Döviz piyasasında ise böylesi hareketliliklerde yapılagelen ‘müdahale satışları’na başvuruldu. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın beş kez gerçekleştirdiği müdahaleler ve satılan dövizlere ilişkin çeşitli bilgiler kamuoyunda gündem buldu. Ekonomi kamuoyu, rakamları yuvarlayarak 1 Eylül’den bu yana dolar kurunda yüzde 100 artışla Türk Lirasının eridiğinde birleşirken, döviz yatırımcıları kimi zaman alım kimi zaman da satış ile kar ve zarar sağladılar. Hisse senetlerinde benzer işlemlerde ise BİST 50’nin hızlı düşen ve hızlı çıkan senetlerinin firmalarına ve bilinçli yatırımcılara yüzde 20’ye kadar getiri sağladığında birleşiyorlar. Dövize yatırım yapanların durumu belirsizliğini koruyor. Çünkü ‘Kara Pazartesi’ denilebilecek 20 Aralık Pazartesi günü kuru 18 TL’yi aşan saatlerde bile döviz satın alan yatırımcılar söz konusu. Bunun nedenleri çok ama asıl sosyal medyada oluşan başıboş gezen ‘kur söylentileri’ küçük yatırımcılar için hüsranla sonuçlandı. Aslında kamu yönetimi son dönemde yükselen ‘Döviz Tevdiat Hesapları’nın (DTH) büyük bölümünün bireysel olduğuna (%66) dikkat çekiyordu. Yaklaşık 240 milyarın bu bölümünü kamuya yönlendirmek TCMB’nin döviz sıkıntısına en iyi ilaç olabilirdi. (DÇM’de bu amaçla uygulanmıştı. Alman bankalarındaki işçi dövizlerini Türkiye’ye yönlendirmek amaçlanmıştı.) Merkez Bankası’nın döviz rezervleri böylece güçlendirilebilir diye düşünüyorlardı. Kur korumalı mevduat hesabı böyle bir enstrümandı. (Ve gerçekleşti.) Birkaç ay önce döviz alanlar kısa sürede kur farkından dolayı elde ettikleri farkı çevrelerine başarı hikayesi olarak anlatıyorlardı. Bu ortamda Türkiye, döviz rezervlerinde azalma nedeniyle çeşitli ülkelerle swap anlaşmaları yapıyor ve bazılarıyla anlaşmasını uzatıyordu. Yerli döviz yatırımcıları kişisel getirisi ile meşgul iken ülkenin döviz ihtiyacı en büyük sorundu. İki hafta kadar önce Katar ile böyle bir anlaşma sağlanmıştı. Anlaşmanın detaylarının kamuoyunca bilinmediği günlerde bir sosyal medya haberinde Katar ile anlaşmanın 1 Dolar = 22 TL üzerinden yapıldığı yer almıştı. Kurun ne zaman (ki future ile spot kur hakkında bilgisi olmayan döviz bireysel yatırımcılarımız) için belirlendiğinden habersiz ve son günlerdeki yükselişin büyüsüne kapılarak sürekli döviz alımlarında bulunuyordu. TCMB’nin döviz kurlarına müdahale de harcadığı (7-15 milyar dolar olduğu iddia ediliyor.) dövizler de -halkın deyimi- ile “Buharlaşmıştı”. Yani döviz kurunda sürekli yükselmenin, yurttaşlara sağladığı kar, kamunun maliyetiydi. Enflasyon ve pahalılık yukarı seyrini 2022’de de sürdürecek, yüksek kur bu durumu tetikliyordu. Kurun daha da yükselmesi ülkenin ve bireylerin aleyine bir gelişme. Bu bulanık ve kaotik ortam dakika ya da saatlik bir birimlik artışlar ve azalışlar oluşturdu. Oysa ekonomi literatüründe Batı borsalarında virgülden sonraki hanelerde oynamalar olur. Bizim ülkemizde birim ölçeğinde hareketlilikler var ve bu da sürdürülemez bir durum… Ayrıca döviz piyasalarında yeni oluşturulan enstrümanların başarısını zaman gösterecek. Ekonomi tarihimizden anımsanan DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat) uygulaması da bir başarısızlık olarak bilinir. Bu tartışmalar sonrasında gündeme gelen ‘Kambiyo Mevzuatı’ değişikliği ise uygulanma şansı olmayan bir düzenlemedir. İçinde bulunduğumuz dünya ekonomisi kuralları ve G20 gibi oluşumlarda buna izin vermez. Dünya ekonomisine entegre Türkiye ekonomisi için böyle bir uygulama düşünülemez bile. Buna ek olarak, şu anda Hükümet döviz sisteminde dilediği değişiklikleri Cumhurbaşkanlığı’nın iradesi ile yapabiliyor. Döviz ekosistemi dışında yapılabilecek (yapılmamalı) tek düzenleme ‘döviz mülkiyetini’ kamuya mal etmektir . Kısacası, döviz alım-satım piyasasının kendi dinamiğine dokunmak bu dönemde pek akıllıca değil. Bir uzman gibi bilgi sahibi olmadan 12-18 TL bandında döviz satın alanlar ellerindeki dövizi ya yeni enstrümanlara yatıracaklar ya da bekleyecekler. Şimdilik DTH’lar da bu yönde bir azalma görülmüyor. Toplum olarak ekonomik olaylara akılcı ve uzun vadeli yaklaşım becerisini kazanana kadar bu türden olayları yaşamak kader değil, olağan davranışlarımız. * Yazımız Geçen hafta hazırlanmıştır. Dün (03/01/2022) itibariyle TCMB bankalara “uygulama talimatı” göndererek ihracat dövizinin kısmen kullanılmasına müdahale etti. Mülkiyeti sahibinde şimdilik. 32 sayılı karardan önce ’17 sayılı karar’ döneminde dövizlerin yönetimi kamuya aitti.Publication Metadata only Ekonomide aklar ve karalar: Pandemi sonrası Türkiye ekonomisi(Dünya Gazetesi, 2022-03-26) Bakova, Raif; Yüksel, Şerif; 114415; 260366Publication Metadata only Korona ekonomisi ve kriz(Dünya Gazetesi, 2021-07-05) Bakova, Raif; Yüksel, Şerif; 114415; 260366Dünyada ve Türkiye’de 2020 yılı, ekonomileri ve toplumları derinden etkilediği gibi, ekonomi politik anlamında bir “kriz” süreci olarak nitelendirildi. Ekonomistler ve toplum bilimcilerle siyasetçilerin değerlendirmesi ~genelde~ bir ‘ekonomik kriz’ yaşandığı yönündeydi. Dünya ve ülkemiz kamuoyunun görüşleri içinde ağırlıklı olarak yaşanan krizin 1929 ‘Dünya Büyük Bunalımı’ ve 2008 yılı ‘Küresel Kredi Krizi’ ile kıyaslandı. Konunun uzmanları önce krizin boyutundan söz ederek süresi konusunda çeşitli görüşlerini belirtiyorlar. Aslında yaşananlar büyük travma ve sonuçlarıysa ekonomik sosyal bozulmadır. Bu kaotik ortamda bilimsel anlamda ‘ekonomik kriz’ yorumu, bünyesinde birçok doğru ve yanlışları içeriyor. O nedenle bu yazımızda tarihsel krizlerle ilişki, benzerlik ve ayrılan noktalar üzerinde duracağız. 1929 Buhranı ve korana Bugünlerde etkilediği ülke sayısı 184’e ulaşan korona virüs salgını için büyük felaket ve 1929 Dünya Büyük Bunalımı’ndan da büyük kriz olduğunu ileri sürenler çoğunluğu oluşturuyor. Dünya genelinde insanları izole ederek evlerine kapatan, yaşanan ölümler nedeniyle sağlık anlamında gerçekten büyük felaket. Ancak ekonomik kriz olarak 1929 Buhranı ile benzetilmesi pek mümkün değil. Amerika başta olmak üzere birçok ülke ve ekonomileri etkileyen 1929 krizinin kapsamı bu kadar büyük değildi. Krizin kaynağı sağlık sorunu olmayıp ‘Borsa krizi’ olarak belirlenmişti. Asıl önemlisi de ekonomi bilimi anlamında Adam Smith’in liberal ekonomi teorisinin uygulanması ve sonunda da başarısızlığıydı. Dünyada ekonomi politikasında bir değişim süreci yaşandı. Ekonomiler Keynesyen politikalar ile bu krizden çıkmayı başardılar. Kriz uzun yıllar sürdü, birçok banka ve sanayi kuruluşu battı ve gelir dağılımı bozulduğu gibi işsizlik milyonlarca insanı geçim sıkıntısına düşürdü. Birçok ülke, bugünkü iletişim ve mali küreselleşme olmadığından, krizin dışında kaldı. O dönemde kapalı bir ekonomi uygulayan Genç Türkiye Cumhuriyeti de bunlardan biriydi. Bugün dünyanın hemen hemen tamamını etkileyen ve tıbbi bir nedenden kaynaklanıp ekonomileri ve bir anlamda insanlığı tutsak eden bir krizle karşı karşıya bulunuluyor. Ekonomileri, finsans kurumlarını, sanayi işletmelerini ve diğer sektörleri durma aşamasına doğru yönelten ve önlenemeyen bir tehlikeli durum var. Üstelik çözüm süreci de net değil. Bir benzetme yapılırsa 200 km ile giden bir aracın 20 km’ye düşmesi gibi bir durum söz konusu. Bir önemli konu ise insan kayıplarının varlığı. Devletlerin sağlık kurumları, sağlık malzemeleri üreten sanayi işletmeleri ve sağlık çalışanları kapasitelerinin üzerinde bir güçle hizmet veriyorlar. Diğer kesimlerde sessizlik hüküm sürüyor. O nedenle de 1929 krizi ve bugünlerde yaşanan krizin ortak noktaları oldukça az. 2008 küresel kredi krizi ve korona Küresel ekonomi krizi anlamında kıyaslanan ‘2008 Küresel Kredi Krizi’ ile ‘Korona Krizi’nin de benzeyen yönleri olduğunu söylemek pek gerçekçi görünmüyor. Ekonomilerin büyümesinin eksiye dönmesi doğru ama oranlarının eşleşmesi olanaksız. Dünya küresel sistemleri ve aktörlerini derinden etkileyen 2008 krizi ekonomilerin %3 ile %5 aralığında küçülmesine neden olmuştu. Oysa bu kez %5-20 aralığında eksi büyümeden söz ediliyor. Tahmin şimdilik bu ama artabilir de. Küresel kredi krizinin (KKK) kaynağı bir ülke (ABD) ve aktörleri finansal kurum ve piyasalardı. Sade yurttaşların krizle uzaktan ve yakından ilgisi yoktu. ABD Ekonomi Yönetimi kendi ülke ekonomileri resesyona girmesin diye ev kredisi sektörünü (mortgage) destekler yönde politika izlediler. Ancak, konut kredileri ABD GSYH’nun yarısına yakın büyüklüğe ulaşıp bu kredilerden kaynaklanan türev piyasalar bir dev olunca da krize girdiler. Türev piyasalarda büyüklük 600 trilyona ulaştığında ABD GSYH’si 14.5 trilyon dolar ve dünya milli geliri ise 58 trilyon dolardı. Piyasalara katılan bankalar, sigorta şirketleri, yatırım bankaları ve bazı reel sektör şirketleri battı. Ne var ki ABD Merkez Bankası Başkanı, doktora tezi 1929 krizi olan, Ben Bernanke idi. Başkan Bernanke tezinden edindiği bilgileri küresel kredi krizine uygulayarak kamu desteğine öncelik verdi. FED’in 5.4 trilyon dolarlık finans desteği ile ABD ekonomisi iki yılda krizden çıktı. Krizin dolaylı mağduru Avrupa Birliği ise önce Euro krizine yakalandı ve hala o günlerin faturasını ödüyor. Krizin kapsamı hiçbir zaman 184 ülkeyi kapsamadı ve finans piyasalarında ve borsalarda yaralar açtı. Bazı yatırım bankaları (Lehman Brothers gibi), fonlar ve Avrupa Birliği’nde iki banka battı. Krizin yönetiminde hem Fed ve hem de AB Merkez Bankası aktif rol aldılar. Hükümet yöneticileri de hiçbir zaman bugünkü gibi karamsarlığa kapılmadılar. Çünkü batan fonlar yüksek faizin büyüsüne kapılan yatırımcılardı. Hem profesyonel yatırımcılar hem de amatörler kayıplara uğradı. Profesyonellere örnek eski Nasdaq Başkanı Madoff’un fonu ve onun müşterileriydi. Türkiye için tarih tekerrür etti ve kriz dalgasının içinde olmadığımızdan fazla etkilenmedik ama AB en büyük dış ticaret müşterimiz olduğundan ekonomimiz %4.7 küçüldü. Yatırım fonları çok düşüktü ve piyasaları da etkin bir durumda değildi. Sonuç Dünya ekonomisini ve yaşamı durma noktasına getiren korona olayı finansal olmanın ötesinde insan yaşamını çok derinden etkileyen bir sağlık krizi. Sonuçları ise bireylerden başlayarak 184 ülkenin bütçelerini ve Merkez bankalarını derinden yaralıyor. Çalışamayan insanların gelir kayıpları bireysel anlamda ve koronanın finansal destekleri ise kamusal anlamda ülke ekonomilerini zayıflatıyor. 2020 yılı ekonomik büyümeleri bu nedenle de negatif gerçekleşti. Pandemi’nin tek teselli veren yönü küresel ısınma, çevre kirliliği ve ozon tabakasına yaptığı olumlu katkılar. Buna ek olarak küresel ekonominin çarkları durmadı yavaşladı, dijital ticaret, lojistik, tedarik ve dijital ödeme sistemleri ile işleyişini gelişerek sürdürdü. Ancak hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı da bir gerçek. O nedenle de ‘yeni normal’, ‘dijital dünya’, ‘e-eğitim’ ve ‘e-ticaret gibi olguların önemi günden güne arttı ve uygulamaya da konuldu. Salgının ilk yılında Devletler merkez bankalarını görevlendirip –2017 küresel krizinde olduğu gibi- ekonomilerini daha büyük hasarlardan kurtardılar. Ancak ekonomilerin küçülmesine engel olamadılar. Ne var ki 2021 yılında ilk çeyrek sonuçları birçok ekonominin tahminlerin üzerinde büyüyeceğini gösteriyor. Örneğin yüzde 7 büyümesi beklenen ABD ekonomisi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez böylesine büyük oranda büyüme elde edecek. Doğaldır ki bunda hem ekonominin yeniden yapılanmasının hem de salgın sırasında yapılan merkez bankaları kaynaklı desteklerin büyük payı bulunuyor.Publication Metadata only Kur korumalı mevduat ve kambiyo mevzuatı(Dünya Gazetesi, 2022-02-12) Bakova, Raif; Yüksel, Şerif; 114415; 260366Türkiye Ekonomisi ‘Kamusal Döviz Rezervi’nin 2018 yılından bu yana brüt ve net olarak gerilediği gerçeği karşısında ekonomi yönetimi bir süredir çözüm arayışı içindeydi. Son dönemde TCMB’nın ‘(-) döviz rezervi’ tartışması da ekonomi kamuoyunun gündemindeydi. Bu gelişmelere ek olarak bir çok ülke ile swap anlaşmaları imzalanmıştı. Kimi zaman döviz gelirlerini destekleyen önlemler alınsa da 2021 yılının ikinci yarısı kamu rezervleri tartışmaları ile geçti. Örneğin yılın sonuna doğru yükselen döviz kurları bu olgunun bir sonucuydu. Aslında kurların hızlı yükselişi ile kamu dışı döviz tasarrufları da artmıştı. Yılın üçüncü çeyreğinden itibaren gerçek ve tüzel kişilerin döviz tevdiat hesapları (DTH) sürekli artıyordu. Öyle ki konunun uzmanlarına göre 240 milyar dolara ulaşan toplam DTH, ülkenin kamu ve özel borcunun yarısından fazla değere ulaşmıştı. Ancak asıl gündem TCMB’nın net döviz rezervi tartışmalarıydı. Bu zayıflığın giderilmesi ekonomi stratejisinin temel amacı olarak belirlenmişti. Çünkü yıl sonunda yüksek enflasyon ile birlikte ikili sorunla karşılaşmak olasıydı. Nitekim 2021 enflasyonu yüzde 36 olarak TÜİK tarafından açıklandı. Döviz piyasalarında yılın son günlerindeki hareketlilik de kötü gidişin psikolojik tetikleyicisi oldu. (Gerek 20 Aralık kur artışı gerekse de faiz düşürülmesi bu gelişmelerin sonucuydu.) Ekonomi Yönetimi, dış piyasalardan ve swap anlaşmalarından hareketle döviz rezervi sorununu çözemeyeceğini algılayınca yerleşiklerin DTH’ı üzerinden arayışa girmiş bulunuyor. Bu konuda -bir anlamda- yerli kaynağa yönelmiş bulunuyorlar. Aslında çok doğru bir yaklaşım. Çünkü, yaklaşık 140 milyarlık DTH’lar gerçek kişilerin hesaplarında bulunuyor. ‘Döviz kuru rantı’ ve Türk parasının değer kaybı yurttaşları bu türden yatırımlara yöneltmiş bulunuyor. Aslında haksız da sayılmazlar. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında akıllıca bir tasarruf enstrümanı döviz yatırımı. Döviz kurlarının ise nerede ‘durak’ yapacağı hala bilinmiyor. Bu durumu yangına benzinle gitmek şeklindeki halk öz deyimine benzetebiliriz. Üstelik yabancı yatırımcı ve uluslararası ekonomi kuruluşları yorumlarındaki belirsizlik iyice arttırıyorlar. Örnek olarak Standart Chartered adlı kuruluşun yıl sonu için TL/Dolar kurunu 20 TL ve 2023 sonu için ise 28 TL öngörmesi verilebilir. Bu türden karamsar öngörülerin yapıldığı günlerde BİST ve diğer piyasalarda dalgalanmalar da yaşanıyor. Söz konusu bilgilerin yayınlandığı gün BİST -5 ile kapandı. DTH hesaplarında dövizi olan tüzel kişiler ise, genelde yurt dışı ticari ve mali ilişkileri olan kesimin firmaları. Bir bölümü özellikle ihracatçılar yaklaşık yüzde 70-80 oranında ithalata bağımlı olduklarından satın alma bedellerini hedge ederek rekabet avantajını kaybetmek istemiyor. Tüzel kişilerin bir bölümü de döviz kredisi borçları için aynı endişeyle döviz gelirlerini DTH’larda tutuyorlar. Yükselen kurların varlığı bir gerçek olduğuna göre her iki kesime de hak vermek gerekiyor. Bu türden tasarrufların varlığı ise belirtildiği üzere 240 milyar dolar. O nedenle kamu kesimi de özel kesimde döviz tasarrufları ve bunların kullanılması konusunda haklılar. Ekonomide 20 Aralık günü yaşananların ardından halkın dövizini ekonomiye kazandırmak amacıyla kur korumalı hesap sistemi hakkında Resmi Gazete’de bir Merkez Bankası Tebliği yayımlandı. Resmi Gazete’nin 21 Aralık 2021 tarihli nüshasında yayımlanan Tebliğ, Türkiye’de yerleşiklerin DTH’larını kur artışlarının kaybından koruyarak Türk Lirası hesaplarında değerlendirmesine olanak sağlıyor. Amaç, Ticari bankalarda bulunan döviz hesaplarını bozdurulmasını ve dövize talebin azalması ortamını oluşturmak. Anılan Tebliğ’in ayrıntılı düzenlemeleri bankalar tarafından da tasarruf sahiplerine açıklanmış bulunuyor. Kamunun amacı, döviz tutan ya da parasını döviz tevdiatta bulunduranların ‘Kur Korumalı Hesap’ (KKH) yatırımı yapmaları. Böylece kamunun ihtiyacı olan döviz rezervlerinin güçlendirilmesi sağlanabilecek. Kur garantisi ise, hesabını DTH’dan KKH’ya dönüştüren tasarruf sahiplerinin mağdur olmaması için getirilen yerinde bir düzenleme. KKH, kamu kesimi açısından doğru ve yararlı. Ancak döviz tasarrufunu DTH ya da bankada tutan kişilerin ne denli ikna olduğu belirsiz. Ocak 2022 sonunda Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 313 milyar TL’lik hesap açıldığı açıklaması ise ayın sonucu. Yani yeni sistemin başarısını zaman gösterecek. Ancak, bunun için iç ve dış piyasalara güven oluşturmak ve ekonomiyi bilimsel kurallara göre yönetmek gerekiyor. Yukarıda belirtilen yabancı finans ve ekonomi kurumlarının tahmin ve öngörülerindeki olumsuz beklentiler ile istikrar/denge her an bozulabilir. Bu konuda kamu ekonomi yönetimi çok hassas davranmalıdır. Bir ikinci nokta ise 3 aylık en yakın vade sonunda tasarruf sahiplerinin olumlu geri dönüş ifadeleri ile yeni sisteme güven oluşabilir. Bu noktada kamu ekonomi yönetimine büyük görev düşüyor. Her türlü dalgalanmada yatırımcıları ikna edecek açıklamalarla desteklerini belirtmeleri gerekir. Bir diğer önemli konuda dövize ilişkin işlemlerin yasal dayanağının daha net olarak belirlenmesidir. Türkiye’nin Kambiyo tarihine bakıldığında; Kambiyo Kontrol Rejiminin uygulandığı dönemlerde bile kamu, döviz yatırımcılarının haklarını korumak için yasal düzenlemeler kabul etmiştir. Örneğin, Kambiyo Kontrol Rejimi uygulandığı o dönemde döviz tasarrufu yapan kişilerin eksi(-) döviz rezervine katkı amacıyla DÇM (Dövize Çevrilebilir Türk Lirası Mevduat Hesabı) türden uygulamalara başvurulmuştu. Halen sürdürülen KKH sistemi ile getirilen düzenleme altmışlı yıllardaki bu uygulamanın yeni bir versiyonudur. Günümüzdeki KKH uygulaması ile serbest döviz rejiminin olduğu bu günlerde kontrollü kambiyo rejimine benzer bir sistem piyasalara sunuldu. Bunun önemi şöyle idi, 1962 yılında çıkarılan 17 sayılı Karar’ın 4. Maddesi; “Ticari ve gayri ticari her türlü kaynaktan doğan dövizler mülkiyeti kime ait olursa olsun Maliye Bakanlığının emrindedir.” şeklindeydi. Aynı kararda yürürlüğe yetkili makam da Maliye Bakanlığı idi. Bu açık hüküm nedeniyle kamu 32 sayılı karar yayımlanana kadar dövizle ilgili her türlü kısıt, kullanım ve bulundurmaya ilişkin düzenlemeleri yapılabildi. Bu defa Kur Korumalı Hesapların açılması, işleyişi ve yürütülmesine ilişkin olarak 21 Aralık 2021 günü yayımlanan TCMB Tebliği, bu bakımdan hukuki olarak bazı yetersizlikler içerdiği düşünülmektedir. Tebliğin yürütmeye ilişkin maddesindeki yürütme yetkisi TCMB Başkanı’ndadır hükmü bir çelişki gibi görünüyor. (Bilindiği gibi TCMB hukuken bir A.Ş’dir ve özel hukuk hükümlerine tabidir.) 60’lı yıllarda Maliye Bakanlığı tarafından kullanılan yürütme yetkisi bu sefer TCMB tarafından yerine getirilmiş bulunmaktadır.