Özel Hukuk Doktora Programı / Private Law PhD Program

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/88

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 30
  • Publication
    Alman ve Türk hukukunda anonim şirket pay sahibinin bilgi alma hakkı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Ünal, Bahadır; Akkartal, Hanife Öztürk
    Çalışmamızın konusu Alman ve Türk hukukunda anonim şirket pay sahibinin bilgi alma hakkının Türk Ticaret Kanununun 437. maddesi ile Aktiengesetz (Alman Pay Senetli Ortaklıklar Kanunu) 131. ve 132. paragraflar çerçevesinde incelenmesidir. Bu bağlamda pay sahibinin bilgi alma hakkına ilişkin her iki hukuk sistemindeki düzenlemelerin tanımı, amacı, tarihsel gelişimi, hukuki niteliği, hükümleri ve kanuni unsurları incelenmiştir. Ayrıca her iki hukuk sistemindeki düzenlemeler karşılaştırılmış, aradaki benzer yönler ile farklılıklar açıklanarak varılan sonuçlar ortaya konmuştur.
  • Publication
    Çalışanların meydana getirdiği eserler üzerindeki fikri haklar
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Özçetin, Neslihan Kurt; Öz, Maya Turgut
    Çalışmamızın konusu 5846 S. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu md. 18/2'de düzenlendiği çerçevede çalışanların meydana getirdiği eserler üzerindeki fikri haklardır. Bu kapsamda hükmün Türk hukukundaki tarihçesi, uluslararası hukuklarda yer alan benzer hükümler, hükmün uygulanabilmesinin şartları, hükmün kapsamı, hükmün nitelendirilmesi ve FSEK'in diğer hükümlerinin FSEK md. 18/2 ile birlikte uygulanması incelenmiştir. Ayrıca uygulamada karşılaşabilecek bir takım sorunlar ve çözüm önerileri ve Kanunda yapılması gereken değişiklikler hakkında öneriler ortaya konulmuştur.
  • Publication
    İş Hukukunda işçi ücretinin ödenmemesinin hukuki sonuçları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2020) Sipahi, Poyraz Yağan; Caniklioğlu, Nurşen
    Ücret, işçi veya işveren sıfatıyla toplumdaki çok sayıda insanı ilgilendiren, işçilerin yaşamları üzerinde hem sosyal, hem de ekonomik açıdan önemli etkileri olan, işverenler açısından da finansal olarak önem taşıyan bir konudur. Bireysel iş hukukunun temel gayelerinden biri olan sermaye ve emek arasındaki dengenin kurulmasından ücret unsurunun soyutlanması mümkün değildir. Bu sebeple, her ne kadar hukuk düzeninde sözleşme serbestisi temel prensip olarak kabul edilmekteyse de, iş sözleşmeleri sözleşme serbestisi ilkesinden ayrılarak kanunlar çerçevesinde sınırlamalara tabi tutulmuş, bu kapsamda ücretin asgari sınırları belirlenmiş ve kanunlarla ücrete çeşitli güvenceler getirilmiştir. Ücretin korunmasına ilişkin bu düzenlemeler tek başına yeterli olmayacağından, ücretine kavuşmasını temin etmek için işçiye, bazı yasal haklar da sağlanmıştır. Bu kapsamda işçiye, ücretinin ödenmemesi durumunda başvurabileceği çeşitli haklar tanınmış, bunun bir neticesi olarak işverenin karşılaşacağı hukuki sonuçlar ve yaptırımlar düzenlenmiştir. Bu çalışmada önce ücretin tanımı ve kapsamı, ücret sistemleri, ücretin sözleşme serbestisi ile belirlenmesindeki sınırlamalar ve ücretin güvencesi anlatılmıştır. Daha sonra, ücreti ödenmeyen işçiye tanınan haklar kapsamında işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle fesih hakkı, iş görmekten kaçınma hakkı, ödenmeyen ücretinin dava veya icra takibi yoluyla aynen ifasını talep etme hakkı ve kanunlarda düzenlenen diğer haklar anlatılmış, ücretin ödenmemesinin hukuki sonuçları açıklanmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ücret, işçi, ücretin korunması, haklı nedenle fesih, iş görmekten kaçınma hakkı, aynen ifa
  • Publication
    Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde hukuki sorumluluk
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2020) Ateş, Zehra Gizem; Öz, Maya Turgut
    Çalışmamızın konusunu 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde hukuki sorumluluktur. Biyogüvenlik Kanunu'nun 14. maddesinde genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) ve/veya ürünleriyle ilgili faaliyette bulunanlar hakkında hukuki sorumluluğa ilişkin düzenlemeler mevcuttur. Maddede biyoteknolojik gelişmeler göz önünde bulundurularak insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması için genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili faaliyette bulunanlar hakkında hukuki sorumluluğun şartları, bunlara uymamanın yaptırımları, ihtiyat ilkesine göre önlem alma gerekliliği, zamanaşımı süresi ve mücbir sebepten dolayı sorumsuzluk halleri düzenlenmiştir. Bu çalışma ile Biyogüvenlik Kanunu çerçevesinde hukuki sorumluluğun niteliği, şartları, nasıl uygulanacağının açıklanması amaçlanmış ve kanunda yapılabilecek değişiklikler hakkında önerilerde bulunulmuştur. Bu bağlamda mehaz kanun olan İsviçre Gen Teknik Kanunu'nun ilgili maddeleri karşılaştırmalı olarak incelenmiş, İsviçre öğretisindeki görüşler ve uygulamadan örnekler verilmiştir. Ayrıca yine bu kapsamda Alman Gen Teknik Kanunu da gerekli olduğu ölçüde incelenmiştir. Tezin ilk bölümünde biyogüvenlik kavramının uluslararası hukuklarda ve ülkemizde gelişimi ile çeşitli ülkelerde biyogüvenlik alanında yasal düzenlemeler yer almaktadır. İkinci bölümde kanunun çerçevesi ve konuyla ilgili kavramlar tanımlanmış ve Biyogüvenlik Kanunu'nun uygulama alanı belirtilmiştir. Üçüncü bölümde ise sorumluluğun hukuki niteliğinin tehlike sorumluluğu olduğu belirlendikten sonra sorumluluğun şartları açıklanmıştır. Son bölümde genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili faaliyette bulunanlar hakkında hukuki sorumluluğun sonuçları, tazminat yükümlülüğü, zamanaşımı süresi ve mücbir sebep halleri belirtilmiştir. Ayrıca son olarak Biyogüvenlik Kanunu md. 15'de düzenlenen cezai yaptırımlar okuyucuya bilgi amaçlı olarak verilmekle yetinilmiştir. ANAHTAR KELİMELER: Genetiği Değiştirilmiş Organizma, Biyogüvenlik Hukuku, Kusursuz Sorumluluk, Tehlike Sorumluluğu, İhtiyat İlkesi
  • Publication
    Milletlerarası özel hukukta hava araçlarının teminata konu olması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2020) Mesci, Barış; Esen, Emre
    Bu çalışmada, hava araçlarının ayni teminat vasıtalarına konu olmasının milletlerarası özel hukuk boyutu incelenmektedir. Çalışmamızın birinci bölümünde; ayni teminat kavramı, ayni teminatın finansal önemi, hava aracı kavramı ve hava aracı finansmanı konuları hakkında bilgi verilmiş, Türk hukukunda hava araçlarının konu teşkil ettiği ayni teminat vasıtaları incelenmiştir. Çalışmamızın ikinci bölümünde, milletlerarası sözleşmeler kapsamında hava araçları üzerindeki teminatların hukuki rejimi ele alınmıştır. Bu kapsamda özellikle Cape Town Konvansiyonu ve Hava Aracı Protokolü ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışmamızın üçüncü ve son bölümünde ise, hava araçları üzerindeki teminatların hukuki rejimi, Türk milletlerarası yetki ve kanunlar ihtilafı kuralları kapsamında incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Hava Aracı, Ayni Teminat, Taşınır Teminatı, Finansman, Rehin, Hava Aracı İpoteği, Mülkiyeti Saklı Tutma Kaydıyla Satış, Mülkiyetin Teminat Amacıyla Devri, Finansal Kiralama, Cape Town Konvansiyonu, Hava Aracı Protokolü, Taşınır Donanım, Uluslararası Teminat, Uluslararası Sicil, Milletlerarası Özel Hukuk, Ayni Hak, Uygulanacak Hukuk, Aciz
  • Publication
    Anonim şirketlerde yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkisinin devri ve sınırlandırılması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk (Ticaret Hukuku) Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2019) Büyükatak, Aytuğ; Omağ, Merih Kemal
    Anonim şirketin yönetim ve temsil yetkileri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda ayrı başlıklarda düzenlenmiştir. TTK'da, anonim şirketlerde yönetim yetkisinin devri için esas sözleşmede devre izin veren bir hükmün bulunması ve yönetim organizasyonuna ilişkin bir iç yönerge hazırlanması gerekmektedir. Bu hususlara uygun şekilde, yönetim kurulu alacağı bir karar ile yönetim yetkisinin tamamını veya bir kısmını kurul üyelerine ve/veya üçüncü kişilere devredebilecektir. Temsil yetkisinin devri ve sınırlandırılmasına ise TTK, kanuni ve iradi sınırlandırmaların yanısıra 371. maddenin 7. Fıkrasında yapılan ekleme ile sınırlı temsilci tayini hususunda yeni ve eleştirilen bir rejim getirmiştir. Bu bağlamda çalışmamızda, yönetim ve temsil yetkilerinin devir ve sınırlandırılmasının kapsamı, devir ve sınırlandırmalar için uyulması gereken şartlar, yönetim yetkisi ile temsil yetkinin devri arasındaki ilişki ve bu yetkilerin devredilebileceği kişiler inceleme konusu yapılmakta ve bu konulara ilişkin güncel tartışmalar ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler: Anonim Şirket, Yönetim Kurulu, Yönetim Yetkisi, Temsil Yetkisi, Yetki Devri, Örgüt Yönergesi, Sınırlı Yetkili, Sınırlı Temsilci, Sorumluluk.
  • Publication
    Reklamların Haksız Rekabet Boyutu Karşısında Tüketicilerin Korunması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2018) Yörük, Pelin Atila; Öztürk Akkartal, Hanife
    Reklamların Haksız Rekabet Boyutu Karşısında Tüketicilerin Korunması Pelin Atila Yörük Tüketici şahsi ihtiyacı için kendisine mal arz edilen ve hizmet tedarik edilen kişidir. Reklamlar, mal ve hizmetlerin tüketicilere tanıtılarak satışının arttırılması amacını taşımaktadır. Tüketiciler reklamda gördükleri mal ve hizmetler bakımından büyük bir beklenti içerisine girmektedir. Reklamın aldatıcı ve yanıltıcı olması, tüketicilerin zarar görmesi ya da zarar görme ihtimaline uğramasına yol açmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 55'inci maddesine göre, dürüstlük kurallarına aykırı davranışlar ve ticari uygulamalar, haksız rekabet hali oluşturmaktadır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 63'üncü maddesininin 1'inci fıkrasına göre; Ticari reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirleme ve haksız ticari uygulamalara karşı tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeleri yapma, bu hususlar çerçevesinde inceleme ve gerektiğinde denetim yapma, inceleme ve denetim sonucuna göre durdurma veya aynı yöntemle düzeltme veya idari para cezası veya gerekli görülen hâllerde de üç aya kadar tedbiren durdurma cezası verme hususlarında görevli bir Reklam Kurulu oluşturulmuştur. Haksız rekabet teşkil eden bu reklamlara karşı tüketicilerin korunması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanununu, Türk Borçlar Kanununu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda da konuya ilişkin düzenlemeler mevcuttur.
  • Publication
    Hekimin tıbbi müdahalede bulunma yükümlülüğünün sınırları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2019) Güney Tunalı, Fatma Işıl; Ulusan, Mehmet İlhan
    Tıbbın başlıca amacı ve dolayısıyla hekimlerin de öncelikli görevi, insan yaşamının ve sağlığının korunmasını ve iyileştirilmesini sağlamaktır. Hekimler mesleklerini hasta üzerinde tıbbi müdahaleler gerçekleştirme yoluyla icra ederler. Tıbbi müdahale, genel hatlarıyla, bir hastalığı, anormalliği ya da eksikliği önlemek, ortadan kaldırmak ya da olumsuz etkilerini en aza indirmek için, en basit tanı ve tedavi yöntemlerinden en ağır cerrahi müdahalelere kadar uzanan her türlü faaliyet olarak tanımlanmaktadır. Hekim hasta arası ilişkilere binlerce yıldır hakim olan modelde hastanın yaşamı ve sağlığı, hekimler tarafından korunması gereken en üstün değer olarak görülmüş ve tüm mesleki çabalar bunun sağlanmasına yönelmiştir. Yirminci yüzyılda yaşanan bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin etkisiyle yeni yöntemlerin tıp uygulamasına girmesi, iletişimde yaşanan devrimsel nitelikteki değişimler, hasta hakları kavramının ortaya çıkışı ve gelişmesi, hastanın iradesinin, yaşam ve sağlığının da önüne geçecek şekilde kazandığı önem ve bunun gibi unsurlar, tıbbi müdahale süreçleri üzerinde de doğrudan ya da dolaylı etkiler oluşturmuş, hekimlerin, hastaya müdahalede bulunmadan önce, tıp bilimi ve mesleğinin kalıplaşmış kurallarının ötesinde pek çok ilave hususu göz önünde tutmalarını zorunlu kılmıştır. Hekimlerin tıbbi müdahalede bulunma yükümlülüğünün sınırlarını gözden geçirme ve öne çıkan bazı tartışmalı noktalara çözüm önerme amacıyla gerçekleştirilen çalışmamızda ilk olarak tıbbi müdahale kavramı ve hekim ile hasta arasındaki ilişki çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Ardından hukuka uygun tıbbi müdahalenin koşulları gözden geçirilmiş; öncelikle genel nitelikli hukuka uygunluk nedeni olarak rıza ve rızanın aranmadığı istisnai durumları takiben, tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu için aranan diğer unsurlar ele alınmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise hekimin tıbbi müdahalesine sınırlama getiren ve müdahaleden kaçınmasına yol açabilen durumlar, hasta kaynaklı sınırlamalar, kanundan kaynaklanan sınırlamalar, tıbbi durumdan kaynaklanan sınırlamalar ve hekim kaynaklı sınırlamalar şeklinde ayrılarak irdelenmiş, uygulamada önemli sorun teşkil eden noktalara dikkat çekilerek, hem bu sorunsallar özelinde hem de genel olarak bazı öneriler getirilmeye çalışılmıştır.
  • Publication
    Marka Hukukunda Mutlak Ret Sebepleri
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk (Ticaret Hukuku) Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2018) Memişoğlu, Sami Özgür; Öztürk Akkartal, Hanife
    Bu çalışmanın konusu marka hukukunda tescil engeli mahiyeti taşıyan mutlak ret sebeplerinin kapsamına, yorumuna ve uygulamasına yönelik sorunlardır. Hedef, mutlak ret sebeplerinin hukuki mahiyetinin incelenmesi ve uygulamada hangi esasların benimsenmesi gerektiğini araştırmaktır. Araştırma, mutlak ret sebeplerine yönelik olması gereken hukuk açısından önerilerde bulunmayı ve yeni tartışmalara yol açmayı amaçlamaktadır. Çalışmada konunun uluslararası niteliği gereği, mukayeseli hukukta benimsenen yöntemlerden yararlanılmış, yabancı hukuk düzenlemeleri ve yargı kararlarına sıklıkla yer verilmeye çalışılmıştır. Bunun yanı sıra, iç hukukun eski ve yeni düzenlemeleri ile Yargıtay kararları da metne işlenmiştir. Çalışma sürecinde mutlak ret sebebine dayalı tescil engellerinin uygulanma ve yorumunda ortaya çıkan sorunlar tanımlanmış; yabancı hukuk sistemlerinde benimsenen esaslar irdelenerek, çözüme yönelik incelemeler gerçekleştirilmiştir. Çalışma, marka olabilecek işaret türlerine ve bunların sicilde temsil şartlarına, soyut ve somut ayırt edicilik kavramlarına, tanımlayıcı işaretler kapsamındaki jenerik ibareler ile coğrafi adlara, ayırt edilemeyecek derecede benzer markalara, münhasıran teknik zorunluluğun gereği olan işaretlerden oluşan markalara yönelik değerlendirme yönteminin, mülga 556 sayılı Marka KHK'da benimsenen yöntemden farklılaşması gerektiğini göstermektedir. Çalışmada birlikte var olma (coexistence) sözleşmesinin SMK m.5/f.1/(ç) ve m.5/f.3 kapsamında yaratacağı çelişkiler gösterilmekte; egemenlik sembolleri ve uluslararası örgüt işaretleri ile dini sembolleri içeren markalara yönelik inceleme metodları önerilmekte; kamu düzeni ve genel ahlaka aykırılık ile ticari ifade özgürlüğü arasındaki ilişki de irdelenmektedir. Ayrıca çalışma, münhasıran mala asli değeri veren unsurlardan oluşan markalar ile coğrafi işaretleri içeren markalara ilişkin düzenlemeleri konu alan eleştiriler içermekte; alternatif düzenleme önerilerini içermektedir.
  • Publication
    Patent Lisans Sözleşmesi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk (Ticaret Hukuku) Anabilim Dalı, 2018) Sarı, Onur; Omağ, Merih Kemal; 114499
    Patent lisans sözleşmesi iki taraflı bir sözleşme olmaktadır. Lisans sözleşmesinin konusu patenttir. Lisans veren patent hakkının kullanımını lisans alana sağlamakta, lisans alan ise karşılığında belirli bir bedel ödemekle yükümlü olmaktadır. Lisans sözleşmelerinde taraflar bu yükümlülükler dışında da birçok yükümlülükler altına girmektedir. Patent lisans sözleşmesinde taraflar, patentin nasıl ve ne kadarlık süre için kullanılacağı ile patent kullanımı konusunda sınırlamalar düzenleyebilir. Patent lisans ayrıca tarafların yükümlülüklerini açık ve net bir şekilde açıklayarak, tarafların haklarını korur. Patent lisans sözleşmeleri inhisari lisans, inhisari olmayan lisans sözleşmesi, zorunlu lisans, basit lisans sözleşmesi gibi çeşitli türlerde kurulabilir. Bununla birlikte lisans sözleşmeleri düzenlenirken rekabet hukuku kurallarına da riayet edilmelidir. Aksi halde rekabete aykırı lisans sözleşmeleri, rekabete aykırılık yaptırımına tabii tutulacaktır.
  • Publication
    Çalışma Sürelerinde Esneklik
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2018) Demirezen, Esra Ceren; Esener, Hüseyin Hayri Turhan; 113717
    Küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve ekonomik krizler, çalışma hayatına esnek üretim, esnek teknoloji ve esnek yönetim kavramlarının dahil olmasını sağlamıştır. Uluslararası piyasada rekabet etmek isteyen işveren 7/24 işletmesini çalıştırmak isterken, işçi de sosyal yaşantısına zamana ayırmak arzusu içindedir. 1980' ler sonrası Avrupa ülkelerinde doğan ve sonrasında tüm dünyaya hızla yayılan esnekleşme prensibi Türk İş Hukukuna 4857 sayılı kanun ile girmiştir. 4857 sayılı kanun ile, 1475 sayılı Kanunun katı rejiminden sıyrılarak hem işçinin hem de işverenin çalışma süresi bakımından iş sözleşmesinden beklentilerine yönelik hükümlere kanunda yer verilmiştir. Avrupa birliği yönergeleri ile uyumlu hale getirilmeye çalışan mevzuat bugün neredeyse paralel düzenlemeler içermektedir. Çalışmamızda işçinin işverenin emrine girdiği andan çıktığı ana kadar geçen dönemde yani çalışma süresinde esneklik prensibi anlatılmaya çalışılmıştır. Birinci bölümde çalışma süresi kavramı tüm yönleriyle ele alınmış, ikinci bölümde esneklik prensibinin çalışma yaşamında doğuşu ve gelişimi izah edilmeye çalışılmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise gerek 4857 sayılı Kanunda gerekse Avrupa birliği yönergelerinde yer alan esneklik düzenlemelerine yer verilmiştir.
  • Publication
    Eser sözleşmesinde yüklenicinin borca aykırılığının önceden belli olması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2016) Gümüşsoy Karakurt, Güler; Ulusan, Mehmet İlhan
    Çalışmamızın konusunu Türk Borçlar Kanunu madde 473 gereğince eser sözleşmelerinde yüklenicinin borca aykırılığının vadeden önce belli olması oluşturmaktadır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genel olarak eser sözleşmesine değinilmiş, ikinci bölümde iş sahibinin vadeden evvel sözleşmeden dönme hakkı ele alınmıştır. Son bölümde ise, iş sahibinin vadeden evvel yeni bir yükleniciye başvuru imkanı ele alınmıştır. Method olarak, çalışmamızda ele alınan konular, yeni düzenlemeler de göz önünde bulundurularak, ülkemiz hukuk sistemi açısından değerlendirilmiş ve içtihatlardan da yararlanılarak, öğreti ve uygulamayı esas alan bir çalışma hedeflenmiştir.
  • Publication
    Üretim ve İş Sırrının Haksız Rekabete Konu Olması ve Yaptırımları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2016) Bağrıaçık, Safiye Nur; Omağ, Merih Kemal
    Üretim ve iş sırrı kavramı ile korunması ekonomik hayatın devamlılığı için oldukça önemlidir. Özellikle de bilginin öğrenilmesinin ve başkalarına aktarılmasının günümüzde çok daha hızlı bir şekilde yapıyor olması üretim ve iş sırrı niteliği taşıyan gizli bilgilerin korunmasının gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Bu amaçla, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda haksız rekabete ilişkin hükümlerde üretim ve iş sırrın korunmasına ilişkin düzenlemelere yer vermiştir. Türk Ticaret Kanunu dışında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gibi pek çok düzenleme de üretim ve iş sırrının korunmasına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Türk Ticaret Kanunu m.55/1 b-3 ile 55/d bendinde, üretim ve iş sırrının ifşa edilmesi ele geçirilmesi ile gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendiren veya başkalarına bildiren haksız rekabete sebebiyet vereceği düzenlenmiştir.
  • Publication
    İş Hukukunda iş sağlığı ve güvenliğinin örgütlenmesi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2016) Demir, Ender; Esener, Hüseyin Hayri Turhan
    Bu tezde iş sağlığı ve güvenliği örgütlenmesi ele alınmıştır. Bu kapsamda resmi ve işyeri örgütlenmeleri incelenmiştir. Resmi örgütlenme kamu kurumlarından oluşur. İşyeri örgütlenmesi iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, diğer sağlık personeli ve iş sağlığı ve güvenliği kurulu ve biriminden oluşmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'na göre işverenler iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almakla yükümlüdür. Bu kapsamda işverenler iş sağlığı ve güvenliği örgütü oluşturmakla yükümlüdür.
  • Publication
    Türk Hukukunda bankaların sır saklama yükümlülüğü
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2010) Kandıralıoğlu, Pınar Çağla; Omağ, Merih Kemal
    Banka ve müşteri arasındaki iş ilişkisi banka sırrının kaynağıdır. Banka ve müşteri arasında oluşan güven ilişkisi sır saklama yükümünün gerekçesidir. Bankalar, iş ilişkisi çerçevesinde, müşterilerine ait her türlü bilgi ve rapora sahip olurlar. Bu sebeple, bankalara, müşterilerine ve müşteri çevresine ait sırları saklama görevi kanunnen getirilmiş bir yükümlülüktür. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu m. 73'de; sırların saklanması başlığı altında, "bankaya ve müşteriye ait sır" ifadesi kullanılmaktadır. Müşteriye ait sırlar meslek sırrı kapsamında değerlendirlmektedir. Müşterinin menfaatinin olduğu tüm konuları kapsamaktadır. Müşteri sırrını saklamakla yükümlü kişiler arasında banka tüzel kişiliği, organları ve çalışanları sayılmaktadır. Bu hüküm özel hukuk karakteri ile birliktecezai karakterde taşımaktadır. Müşteriye ait sırların açıklanabilmesinin yasal sınırları Bankacılık Kanunu ile belirlenmektedir. Yasal sınırlar kapsamında bilgi açıklanması halinde bankanın sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
  • Publication
    Arabuluculukta gizliliğin korunması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2011) Yazıcı Tıktık, Çiğdem; Pekcanıtez, Hakan
    Tarafların kendi menfaatlerini azami ölçüde karşılayan çözüme ulaşmalarını sağlamak amacıyla, karar verme yetkisini haiz olmayan, tarafsız bir üçüncü kişi olan ve uzmanlık eğitimi almış arabulucunun katılımı ile yürütülen arabuluculuk yöntemi sayesinde uyuşmazlığın herhangi bir dayatma olmaksızın anlaşma ile sonuçlandırması ile daha ucuz ve daha hızlı bir şekilde adalete ulaşılacak, uyuşmazlık da etkin ve kalıcı bir şekilde çözümlenecektir. Arabuluculuk yönteminin bu işlevi dolayısıyla Türk hukuk sisteminin de dahil olduğu Kıta Avrupası hukuk sisteminde arabuluculuk yöntemi teşvik edilerek bu yönde pozitif düzenlemeler yapılmaktadır. Arabuluculuk yönteminin bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak benimsenmesi tarafların bu yönteme ve arabulucuya güven duyması ile mümkün olacaktır. Tarafların arabuluculuya ve arabuluculuk yöntemine güven duyması ise arabuluculukta gizliliğin korunması ile doğrudan ilgilidir.Arabuluculukta gizlilik, arabuluculuk sürecinin aleni olmamasını ve arabuluculuk sürecinde taraflarca ortaya konan bilgilerin sonradan kendileri aleyhine sonuç doğurmamasını ifade eder. Arabuluculuk yöntemi, sürecin aleni olmaması dolayısıyla uyuşmazlığa düşen tarafların, özellikle aleni yapılan duruşmalar esnasında yargılamanın taraflarına ilişkin sırların herkesçe öğrenilmesi ihtimalinin yarattığı sorunlar karşısında önemli bir tercih sebebidir. Ancak sürecin aleni olmaması tarafların arabuluculuk sürecine ve arabulucuya güven duymasını sağlamak bakımından yeterli değildir. Tarafların arabuluculukta gizlilikten beklentileri arabuluculuk sürecinde ortaya konulan ve başka şekilde ulaşılması mümkün olmayan bilgilerin ileride kendisi aleyhine sonuçlar doğurmamasıdır. Tarafların bu kaygılarının bertaraf edilmesi halinde ancak arabuluculuk sürecine ve arabulucuya güven tesis edilebilecektir. Bu bağlamda arabuluculuk sürecine katılan herkesin sır saklama yükümlülüğü olduğu kabul edilmelidir. Arabulucu, taraflar ve yönteme katılan üçüncü kişiler bakımından sır saklama yükümlülüğü arabulucu ve arabuluculuk sözleşmeleri ile sağlanabileceği gibi kanuni düzenlemelerle de hüküm altına alınabilir. Arabulucunun sır saklama yükümlülüğünün arabulucu sözleşmesinden kaynaklanması halinde uyuşmazlığın tarafları bakımından gizlilik güvence altına alınmış olacaklarıdır. Ancak sır sahibi üçüncü kişiler bakımından arabulucu ile sır sahibi üçüncü kişi arasında sözleşmesel bir ilişki olmadığından sözleşmeye aykırılığa ilişkin yaptırımlar uygulanamayacaktır.Uyuşmazlığın taraflarının birbilerine karşı olan sır saklama yükümlülüğü ise arabuluculuk sözleşmesinde kararlaştırılabilecektir. Tarafların arabuluculuk sürecinde öğrendikleri ve başka şekilde ulaşılması mümkün olmayan hususlarda sır saklama yükümlülüğü arabuluculuk sözleşmesinin konusu olabileceği gibi, arabulucunun sır saklama yükümlülüğüne ilişkin hüküm içeren yasal düzenlemelerden bazılarında uyuşmazlığın tarafları bakımından da sır saklama yükümlülüğü getirilmiştir. Arabulucu, uyuşmazlığın tarafları ve üçüncü kişiler için arabuluculuk sürecinde edinilen bilgiler bakımından sır saklama yükümlülüğünün kabulü uyuşmazlığa düşen tarafların arabuluculuk sürecinde ortaya koydukları bilgilerin kendileri aleyhine sonuç doğurmamasını güvence almakla birlikte yeterli değildir. Taraflar, arabuluculuk süreci sona erdikten sonra açılabilecek davalarda yargılama sürecinde arabuluculuk yönteminde ortaya konulan bilgilerin kendisi aleyhine kullanılmayacağının da güvence altına alındığından emin olmak isterler. Bu beklenti medenî usûl hukukuna ilişkin hüküm ve sözleşmelerin konusunu oluşturur. Tarafların bu konudaki en temel endişesi arabulucunun tanık olarak dinlenmesidir. Ayrıca arabuluculuk yöntemi, tarafların arabulucuya güveni üzerine inşa edildiğinden, arabulucunun güvenilirliğinin teminat altına alınması hem tarafların hem de kurumun işleyişinin menfaati gereği arabulucunun tanık olarak dinlenilememesini gerektirir. Tanıklık kamusal bir yükümlülük olduğundan ve arabulucuya sözleşme ile tanıklıktan çekinme hakkı tanınamayacağından arabulucuya tanık olarak başvurulamayacağına ilişkin delil yasakları getiren yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Her ne kadar arabulucuya sözleşme ile tanıklıktan çekinme hakkı tanınması mümkün değilse de kanaatimizce uyuşmazlığın taraflarınca arabulucunun ya da müzakerelere katılan üçüncü kişilerin mevcut veya müstakbel dava tanık olarak gösterilmeyeceğine ilişkin karşılıklı irade beyanlarını içeren usuli bir sözleşme yapmaları mümkündür. Bu sözleşme ise bir delil sözleşmesidir.Arabulucunun arabuluculuk süreci sonrasında açıklabilecek davalarda tanık olarak gösterilmemesinin yanı sıra taraflar, arabuluculuk sürecine ilişkin hazırlanan belgeler ile arabuluculuk sürecindeki ikrarların, çözüm önerilerine ilişkin görüş ve tekliflerinin de mahkemede kullanılmaması beklentisi içerisindedirler. Taraflar bu yönde ikrar sözleşmesi veya delil sözleşmesi gibi usuli sözleşmeler akdedebilirler. Ancak bu sözleşmelerin yargılama sürecindeki etkisi ve yalnızca sözleşmenin taraflarını bağlayıcı etkisi olması dolayısıyla yasal bir düzenlemeye kavuşturulması yerinde olacaktır.
  • Publication
    Yük alacaklısı hakkı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2011-06) Ağsakal, İbrahim; Omağ, Merih Kemal
    Bu çalışmanın konusu deniz ticaretinde alacaklısına alacağını yükten karşılama imkânı veren ve kanundan kaynaklanan bir rehin hakkı olan yük alacaklısı hakkıdır. Çalışma ile bahsi geçen rehin hakkının özellikleri, hangi alacakları temin ettiği ve icrası açıklanmaktadır.Yük alacaklısı hakkı Türk Ticaret Kanunu'nun 1258. maddesinde toplu olarak gösterilen dört tür alacak için vardır. Bunlar; deniz ödüncü sözleşmesinde yükün teminat gösterilmesinden kaynaklanan alacaklar, müşterek avaryada yüke düşen garâme borcundan doğan alacaklar, kurtarma yardım ücretinden kaynaklanan alacaklar ve navlun sözleşmesinden kaynaklanan alacaklardır. Bu alacakların alacaklıları borcun ödenmemesi halinde zilyetliğindeki (bazı hallerde zilyetliğinden çıkmış olsa bile) yükleri satıp alacaklarını buradan karşılama imkânına sahiptirler.Alacağın yükten karşılanması ise yük alacaklısı hakkının icrası ile mümkündür. Bu bağlamda alacak temelde rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip prosedürü uyarınca icra edilecektir.
  • Publication
    Belirsiz alacak davası
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2012-11) Simil, Cemil; Pekcanıtez, Hakan
    Belirsiz alacak davası, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, davacıdan, davanın açıldığı anda alacağın miktarının veya değerinin belirlenmesinin beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değer göstererek dava açabilmektedir. Davacı, yargılama sırasında, karşı taraftan aldığı bilgiden veya delillerin incelenmesinden sonra davalının rızasına veya ıslah yoluna başvurmaya gerek duymaksızın, talebinin miktarını belirleyebilmektedir. Davanın açıldığı anda, miktarı veya değeri belirlenebilen alacaklar için, hukuki yarar yokluğu nedeniyle, belirsiz alacak davası açılamaz.
  • Publication
    Belirli süreli iş sözleşmesi
    (2012-01) Bozkurt Gümrükçüoğlu, Yeliz; Esener, Turhan
    Bir iş sözleşmesinin belirli veya belirsiz süreli olarak kurulması mümkündür. Belirli süreli iş sözleşmeleri sürenin sona ermesiyle birlikte kendiliğinden sona ermektedir. İş Kanununun 11. maddesine göre, İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir?. Böylece belirli süreli iş sözleşmelerinin geçerliliği objektif koşulun varlığına bağlanmıştır. Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tâbi tutulamaz. Sürelendirme geçersiz olduğu takdirde sözleşme belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşecektir. Belirli süreli iş sözleşmeleri kural olarak sözleşmede kararlaştırılan sürenin dolmasından önce bir haklı nedenle derhal fesih hakkı olmadıkça feshedilemez.Bu çalışmada belirli süreli iş sözleşmesinin tanımı, geçerlilik koşulları ve sözleşmenin sona ermesi incelenmiştir.
  • Publication
    Fikri mülkiyet hukukunda dijital veri tabanlarının korunması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2013) Şener, Yavuz Selim; Öztürk Akkartal, Hanife
    Günümüzde her çeşit veri ve bilginin kullanım hizmetine sunulmasında yararlanılan teknolojilere, bilgi iletişim teknolojileri adı verilmektedir. Dijital veri tabanları, bilgisayar ve internet teknolojisindeki gelişmelerle birlikte, bilginin işlenmesi, depolanması ve iletiminde temel bilgi iletişim teknolojisi ürünü olma özelliğini kazanmıştır. Bu tür veri tabalarında, her türlü veri dijital (sayısal) formatta derlenerek kişiler tarafından kolaylıkla erişilebilir ve kullanılabilir hale dönüştürülmektedir. Bunların oluşturulmasında, veri ve bilgilerin elde edilmesi, derlenmesi ve hizmet sektöründe kullanılabilir hale getirilmesi işlemleri, önemli ölçüde fikri çalışma, teknolojik donanım ve para yatırımı gerektirmektedir. Meydana getirilmelerindeki fikri emeğe ve parasal masrafa rağmen dijital veri tabanları, kolaylıkla kopyalanıp çoğaltılma ve taklit edilme özelliğine sahiptir. Veri tabanlarının taklit edilmesi ve rakip ortamlarda yetkisiz iletimi ilk yatırımcılılar, rakipler ve kullanıcılar arasındaki uyuşmazlıkların artmasına yol açmıştır. Tez çalışmamız, Milletlerarası alanda ve Türk Hukukunda giderek önem kazanan veri tabanlarının korunması hakkındadır. Çalışmada birinci bölümde veri tabanı kavramı ve türleri teknik ve hukuki yönden incelenecektir. İkinci bölümde, veri tabanlarının korunmasına yönelik karşılaştırmalı hukukta ve FSEK.?te öngörülen düzenlemeler ele alınacaktır. Son bölümde, dijital veri tabanları üzerinde sahip olunan hakların ihlalinden doğan hukuki ve cezai sorumluluk halleri incelenecektir.