NISAN / MAYIS / HAZİRAN 1990 ^(T^tTD SAYI:" j/ 3750 tl O o O ç.pcu Kitn.ua ııçtışnn ç Ktiıuııatİti'YoİkthL xÖfcjlqıJ^i Eğitimi) ’ (^w’O'Ve Aile İsbirli u^gnsaı rzzım tı$prula pah1 Okumam lirkiye’de- ‘ ^fc^'uk -Eul tip MİM i/irMJ J ■ Çocukların Ev İçinde Sorumlulukları ■ Geciken Ayrılıklar tiYaşamda Bir Şeylerin Farkına Varmak EĞİTİM HİZMETİNDE ÖZEL KÜLTÜR İLKOKULU YENİ LONDRA ASFALTI, HÜRRİYET CAD. NO: 1 ŞİRİNEVLER/ İSTANBUL TEL: 552 45 64-552 46 53 552 48 61 İNCİRLİ, YOLBAŞI SOK. BAKIRKÖY/İSTANBUL TEL: 583 97 36-583 86 19 583 64 17-561 26 63/64 ÖZEL KÜLTÜR LİSESİ Yayın Yönetmeni İlhami FINDIKÇI Teknik Yönetmen Kudret GÜVENÇ Redaksiyon ve Düzeltme Neclâ AKEL FEROÖLU Yayın Yardımcısı Hamdi ERKUNT Montaj Zafer UZUNTÛRK Kamera Sunay KUŞAKÇIOĞLU Renk Ayrımı Eser Reprodüksiyon Kapak Fotoğrafı Ahmet YİRMİBEŞ Dizgi Önder KARÇIĞA Pikaj Şef ika KAR ÇIĞA Sahibi Kültür Hizmetleri Ltd. Şti. Adına Fahamettin AKINGÜÇ Genel Yayın Koordinatörü Ömür CANDAŞ Yazı İşleri Müdürü Bahar AKINGÜÇ AÂYINCIDAN OKUR A Eğitim, hemen her çağda toplumlann ilerlemesinde en önemli itici gücü oluşturmuştur. Eğitimin amacı, toplumsal hayatın gerektirdiği bilgileri ve bu bilgilerin yerinde, etkin biçimde kullanılması alışkanlığını kazandırmak olmalıdır. Bunun için eğitim; bağımsız düşünen, sorgulayan, bilgiler arasında yeni bağlantılar kuran bireylerin yetiştirilmesini sağlamalıdır. Çocukların bu anlayışla yetiştirilmesi, ancak öğretmenlerin ve anne-babaların uygun yaklaşımda bulunmalarına ve eğitim bilimlerindeki gelişmeler ışığında yeni bilgiler edinmelerine bağlıdır. Sözü edilen yeni bilgilerin edinilmesi, günümüzde anne-baba ve öğretmenlere yönelik nitelikli yayınların önemini gündeme getirmektedir. Bu yayınların mümkün olduğunca anne-baba ve öğretmenlerin sık sık karşılaştıkları sorunlara yönelik olması, onlarda kalıcı izler bırakması açısından önemlidir. Sürekli bir gelişmenin yaşandığı günümüzde, gerek öğretmenlerin gerekse anne-babaların çocuklar üzerindeki etkileri daha belirgin biçimde gözleniyor ve araştırma sonuçlarıyla ortaya konuluyor. Bu gerçeklerden hareketle dergimizin bu sayısında da pratik bilgileri içeren yazılara geniş yer veriyoruz. Yaşadıkça Eğitim olarak; öğretmenlerin ve anne-babaların çocuklara yönelik tutumlarım gözden geçirmelerine ve çocuk eğitimine ilişkin yeni gelişmelerden haberdar olmalarını sağlamaya yönelik çabalarımız devam edecektir. Saygılarımızla I Baskı ve Cilt Hürriyet Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik AŞ. Halkalı/İSTANBUL_______ Yapım • Yönetim YA/BA YAYINLARI Eski Londra Asfaltı .19 Şirinevler - İSTANBUL Tel: 5515203-5515204 Telex: KÜLT TR 22 667 Abone Koşutları Yıllık (4 sayı) 15 000 TL Abone ücretleri için : Yapı Kredi Bankası Bakırköy Şubesi H. No: 2888 Yaşadıkça Eğitim veya Posta Çeki H. No: 475 009 Okuyucu mektoplarI t’ Sayın Yaşadıkça Eğitim Yetkilileri, Derginizin içeriğinde, bana göre her biri çok önemli olan birçok konuya yer verdiğiniz İçin bir öğretmen olarak teşekkür ederim. Büyük bir hızla ilerleyen günümüz bilimsel gelişmeleri, mensubu bulunduğumuz eğitim camiasını da önemli ölçüde etkilemektedir. Bizierin bilgileri her geçen gün daha da eskimektedir. Bunların yerine yenilerini koymamız, yetiştirdiğimiz çocuklar bakımından çok önemli bir konu. Ancak bu yeni bilgileri edineceğimiz kaynaklar öyle az ki. Birçok öğretmen bu konuda zorluklar çekmektedir. Yaşadıkça Eğitim dergisi, bu alandaki açığı tamamen kapatabilecek bir tiraja ulaştırılmalıdır, diye düşünüyorum. Derginiz kaç öğretmenin eline geçiyor bilmiyorum ama bu dergi öğretmenlere tavsiye edilmeli. Ayrıca öğretmenlerin yazılarına ♦ da arasıra yer verilmelidir. Böylece birçok pratik bilgi genç öğretmenlere aktarılabilir. Bu vesileyle saygılarımı sunar, çalışmalarınızda başarılar dilerim. Adil Kar (İstanbul) Sayın Yetkili, Yaşadıkça Eğitim ile yeni tanıştım, içerik ve baskıda “kaliteyi' ölçü almanız, bilimsel bir dergicilikte hayli güç bir uğraş. Elimdeki dergi bu uğraştan başarıyla çıktığınızı gösteriyor. t Araş. Gör. Ömer Adıgüzel (Ankara) Dergi Yetkililerine, Derginizin üç sayısını (7,8,9) inceleme ve okuma olanağı bulduk. Düşüncemiz, eğitimciler olarak bizierin bu dergiyi izlemesi gerektiği yolunda. Özel Adana Lisesi öğretmenleri adına Mehmet Dalkıran (Adana) Yaşadıkça Eğitim Yetkililerine, Derginize İlk çıktığı günden bu yana aboneyim ve her sayısını zevkle okuyorum. Çevremdeki insanlara da dergiyi tavsiye ediyorum. Çünkü günümüzde anne -babaların, artık yerleşmiş yaklaşımları bırakmaları ve çocuklarıyla İlişkilerinde daha akılcı davranmaları gerektiğine inanıyorum. Ancak birçok kişi derginizi piyasada bulamamaktan yakınıyor. Ben de konuyu size İletmek istedim. Ayrıca Yaşadıkça Eğitim okurlarının, derginin tanıtımı konusunda çaba harcamaları gerektiğine inanıyorum. Dergiyi çevremizdeki kişilerin de okumalarını sağlayarak, onlara tavsiye ederek bu bilgilerden daha çok kişinin yararlanmasını sağlayabiliriz. Bu çağrımı "okuyucu mektupları köşesi' vasıtasıyla duyurursanız sevinirim. Saygılarımla. Mediha Gün (İstanbul) Sayın Yetkililer, Bir anaokulunda çalışan öğretmenler olarak derginizi beğeniyoruz. Ancak bir iki noktaya dikkatinizi çekmek ihtiyacı hissettik. Bunlardan birincisi okulöncesi eğitimine İlişkin yazıların az oluşudur. Bildiğiniz gibi okulöncesi eğitim, uzun bir okul hayatının basamağıdır. Eğer burada çocukla olumlu bir diyalog kurulmuş ve alanla ilgili gelişmelere uygun bir eğitim programı uygulanıyorsa bu başlangıç çocuğun tüm hayatını olumlu biçiminde etkileyecektir. Bu önemli olanda özellikle öğretmenlerin okulöncesi çocuklarına yaklaşımlarıyla ilgili bilgilere yer vermeniz yararlı olacaktır. İletmek istediğimiz bir başka nokta da şu: Üniversite eğitimi ve üniversite öğrencileriyle ilgili yazılara da daha çok yer ayırmanız gerektiğini düşünüyoruz. Bu konu da çok önemli. Çünkü eğitimin son basamağını oluşturan üniversite öğrenimiyle ilgili bazı sorunlara, ilgili bilimsel açıklamaların getirilmesi, günümüzde büyük bir ihtiyaç halini almıştır. Kısaca öğretimin İlk ve son basamaklarına ilişkin yeni bilgi ve araştırmalara alanın uygulayıcıları olarak çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz ve derginiz aracılığıyla bu ihtiyacın giderilebileceğini belirtmek isteriz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz. Ayla Mersin (İstanbul) Sayın Dergi Yetkilileri, Derginizi çıktıkça takip etmeye ve beni ilgilendiren yazıları okumaya gayret ediyorum. Lisede okuyan bir kızım var. Derginizde ergenlik dönemiyle ilgili yazılara daha az verişiniz dikkatimi çekti. Oysa bildiğiniz gibi ergenlik dönemi, çok önemli sorunların yaşandığı bir dönem. Çocuklar bu dönemde birden büyüyüp gelişiyorlar. Eskiden istemediklerini istiyorlar, yani biz anne ve babalar açısından sorunları daha da büyüyor. Ayrıca çevremde gördüğüm kadarıyla birçok ailede gençlerle ana-babaları arasında sorunlar var. Aslında onların da haklı olduğu birçok konu var. Derginizde yayınlanan yazılar arasında bu tür sorunlara daha çok yer vermenizi dilerim. Çünkü bazen gerçekten nasıl davranacağımızı bilemiyoruz. Sonra da yanlışlar yapabiliyoruz. Özellikle üniversiteye hazırlanan gençler ve aileleri arasındaki ilişkileri içeren yazıların yararlı olacağı kanısındayım. Saygılorımla Muharrem Bakış (İstanbul) IçîndekileR Ana-Babalık Stresi 6 Dr. David HASLAM Artık endişelenmeyi bırakın ve çocuklarınızla daha mutlu bir yaşamın tadını çıkarın. Duygusal Ezim 23 Yard. Doç. Dr. Fatoş ERKMAN Yetişkinler, özellikle anne- baba ve öğretmenler olarak; çocuk ve gençlerimizle ilişkilerimizde davranışlarımıza büyük özen göstermezsek, sadece çocuklarımızın tek tek sorunlu, olumsuz yetişkinler olmasına neden olmakla kalmayıp, sorunlu toplumlar da yaratabiliriz. Yurt Dışındaki işçi Çocuklarının Yaşama Ortamı ve Bu ortamın Etkileri 31 Şüheda ÖZBEN Gettolar (dışa kapalı oturma yerleri), yabancıların ve ev sahibi toplumların birbirlerinin kültür, din ve adetlerini tanımalarında olumsuz bir rol oynamakta; yabancı işçi çocuklarının bulundukları toplumla bütünleşmesini engellemektedir. Çocuklarla İletişim Kurmanın Yollan 15 Ilhaml FINDIKÇI Anne-baba ve öğretmenler çocuklarla İletişimde bulunurken onları itmeye değil, kendilerine yaklaştırmaya, kazanmaya ve onlara her fırsatta yeni bilgi ve beceriler edinebilecekleri ortamlar oluşturmaya özen göstermelidirler. Okulöncesi Eğitiminde Çevre ve Aile işbirliği, Eğitimde Süreklilik 21 Yard. Doç. Dr. Sevda BEKMAN Okulöncesi kurumundan İlkokula geçiş önemlidir. Bu geçiş ne denil uyumlu ve sağlıklı olursa, çocuğun ilkokuldaki yılları da o denl başarılı olacaktır, ki kurumun birbirinden temel farklılıklar göstermesi, çocuklar açısından zararlı olacaktır. Başarıda Doğru Okumanın Rolü 25 Dr. Rrdevs GÜNEŞ öğrencilerin başarılı olmalarında birçok etkenin rol oynadığı görülmektedir. Bu etkenlerden biri de iyi çalışma tutum ve alışkanlıklarına sahip olmaktır; bunun temelinde ise doğru okuma beceriler! yatmaktadır. Türkiye'de İlk Çocuk Kulüpleri 28 Prof. Dr. RefiaŞEMİN Çocukların Ev İçindeki Sorumlulukları 37 Anne-babalar bir İş yaparken yardım talebinde bulunan çocuğu geri çevirmemelldlr. Çünkü genelde çocuklar, ev İçinde belirli sorumluluklar almak isterler. Geciken Ayrılıklar 41 Diane VAUGAN Eşlerin blrblrleriyle olan İlişkileri istedikleri gibi gitmediğinde mutsuzluklarını saklamaları, sorunların artık çözülmez duruma gelene dek gizil kalmasına yol açar. Yaşamda Bir Şeylerin Farkına Varmak 46 JohnCOEY Dr. David HASLAM A na-Babalık S tresi Artık endişelenmeyi bırakın ve çocuklarınızla daha mutlu bir yaşamın tadını çıkarın. Kendinizi yorgun ve si­ nirli mi hissediyorsunuz? Bir daha ne zaman rahat bir uyku uyuyacağınızı mı merak edi­ yorsunuz? Bütün bunlar, an­ cak ana-babalığın ne denli zor bir iş olduğunu anlamış bir çift olduğunuzda müm­ kün olacaktır. Çocuklarınıza olan sevginiz ne denli çok olursa olsun, zaman zaman sinirlerinizi tepenize çıkara­ cakları anlar olmaktadır. Ancak, çocuklarınızın ge­ lişip yürümeye ve konuşma­ ya başladığını izlerken, onla- nn başarılarını paylaşmak ve üzüntülerini yatıştırmak, ya­ şamınızın en heyecanlı ve zevkli anlan olabilir. SÜPER ANA-BABA OLMAK MÜMKÜN MÜ? Büyüyen çocuğunuzun bu süreç içinde yaptıklannı izlemek, onun evde duvarı karaladıktan ya da çarşı-paza- nn ortasında yeri göğü inlet­ tikten sonra durumu düzelt­ mek için yaptıklanndan çok daha zevkli ve büyüleyicidir. Bu yazı, ana-babalığı sizlere yeniden zevkli bir uğraş ha­ line getirebilmek için birta- 6 YAŞADIKÇA EĞİTİM kim kolay ve pratik ipuçlan ve püf noktalannı içermek­ tedir. ZORLU BİR UĞRAŞ Ana-babalann strese gir­ mesine kimse şaşırmamalı. Sadece bu zorlu uğraşın üs­ tesinden gelmek için gerekli becerilerin neler olduğunu düşünmek bile hemen herke­ sin bu işin gerektirdiği ağır sorumluluğu anlaması için Ç' ocuklarımıza olan sevgimiz ne denli çok olursa olsun, zaman zaman sinirlerimizi tepemize çıkardıkları anlar olmaktadır. yeter de artar. Çok az iş ana -babalıktan daha önemli ve kazançlıdır. Düşünün bir ke­ re, hangi aklı başında kişi, aşağıdaki gibi sorumluluklar gerektiren bir işi kabul eder? İş: Ana-babalık. Çalışma saatleri: Sınırsız. izin günleri: Hemen hiç yok (En azından ilk beş yılda}. Hastalık ve mesai ücreti: Yok. Eğitim: Çok az. Çalışma koşulları: Hiçbir yasal denetleme yok. Gerekli beceriler: Sınırsız. Ancak yemek pişirme, te­ mizlik yapma, çocuk bakı­ mı, öğretmenlik, ilkyar­ dım ve rehberlik becerileri mutlaka gerekir. Sorumluluklar: Çok ağır. Çünkü gelecek için sağlıklı bir nesil yetiştirilecektir. BÜYÜK UMUTLAR Ana-babanın strese gir­ mesinin belki de en önemli nedeni, beklentileri çok az yerine getirebilmeleridir. Ço­ cuğunuz doğmadan önce, he­ piniz, nasıl bir ana-baba ola­ cağınız konusunda oldukça kesin yargılara sahipsinizdir. Ancak, çocuk doğduğunda, bu kuramlarınızın hepsi çöpe atılır. Eğer çocuğunuz daha doğmadan, onu çocuk bakı­ mı kitapları okumaya ikna edebilirseniz, o başka.Ne ya­ zık ki, bunu kabul etmezler ve hiç etmeyeceklerdir de! Duruma uyum sağlaması gerekense bizleriz, yani ana -babalardır ve bunun en açık ve belli yolu da gerçekçi bek­ lentilere sahip olmaktır. Eğer daha işin başında mükemmel bir ana-baba ola­ cağınız düşüncesinden vaz­ geçmezseniz, ileride bu idea­ list düşüncenizi görmezlikten gelmeye ve kendinizi yetersiz hissetmeye hazır olmanız ge­ rekecektir. Çocuk sahibi olmak, se­ vindirici olduğu kadar, bu­ naltıcı; rahatlatıcı olduğu ka­ dar, çıldırtıcı olabildiği gibi, gururunuzu da inanamaya- Çocukları doğmadan nasıl bir ana-baba olacakları konusunda kesin yargılara sahip olan yetişkinlerin çoğu kuramları, çocuk doğduktan sonra çöpe atılır. cağınız bir hızla suçluluk duygusuna çevirebilir. Bu duygular arasındaki dengeyi koruyabilmek için şu nokta­ lara dikkat edin: İçgüdülerinize güve­ nin: Ana-babalar, gerek tele­ vizyondan gerek gazetelerden gerekse çocuk bakımı kitap­ larından; pek çok “uzman”m tavsiyelerine adeta bombardı­ man şeklinde maruz kalırlar ve bu tavsiyelerin çoğu birbi- riyle çelişlulidir. Bu nedenle kafanızın karışmasına şaşır­ mayın. En son kuramı ya da çocuk bakım modasını uygu­ ladığından dolayı ayıplanma­ mak için, her ana-baba ço­ cuklarının sorunlarını çöze­ bilmek için kolay bir yola ve basit kurallar kümesine ge­ reksinim duyar. Ancak, sa­ kın bütün çocukların birbi­ rinden farklı olduğunu aklı­ nızdan çıkarmayın. Bir çocuk için mükemmel olan bir çö­ züm, bir başkası için pek bir işe yaramayabilir. Çocuğu­ nuzu ise en iyi siz tanırsınız. Kendinize inanın: Ana -babalar, çoğunlukla gerek­ tiğinden fazla bir biçimde, kendi ana-babalık becerilerini başka ana-babalannkiyle kı­ yaslayıp genellikle kendi bil­ gi ve becerilerini olduğundan daha kötü değerlendirirler. Televizyonda ve genellikle reklamlarda adeta ulaşılması imkânsız bir yaşam sergile­ nir. Ancak, siz ne düşünür­ seniz düşünün, hiçbir ev ta­ mamen temiz ve düzenli ol­ madığı gibi, hiçbir çocuk bir melek gibi davranmaz. Üste­ lik hiçbir ana-baba kendini tamamen yeterli hissetmez ve olayların kontrolünü tümüyle elinde tutamaz. DEĞİŞEN ROLLER Ana-baba olmak, sizin bütün hayat görüşünüzü de­ ğiştirir. Babalık; akıl karıştı­ rıcı, heyecanlı ve endişeli olabilen yeni bir olgunluk aşamasını tattırır. Oysa, bir anne olmak daha büyük so­ runlarla ve stresle tanışmak anlamına gelebilir. Çocuk doğar doğmaz, bütün yaşa­ mınız alt üst olacaktır. Uya­ nık kaldığınız her saati (uy­ kuda olmanız gereken saatleri bile) çocuğunuza bakmakla geçirirken, kendinizi hiç kim­ senin olmadığı bir yerde yal­ nız hissedebilirsiniz. Çocuk sahibi olma isteğiniz ne denli güçlü olursa olsun, anneliğe geçiş süreci çok zor olabilir. Ana-babalan asıl yıpratan streslerin çoğu, öyle fazla bi­ linenlerden değildir. Bunların çoğu, bebeği portbebesinde ya da arabasında kalabalık bir çarşıdan geçirmek ya da bir­ kaç kat yukarı çıkarmak; sa­ bahın üçünde ve onuncu kez tuvalet gereksinimi için kal­ kan çocuk için uyanma ya da onun büyükanne ya da bü­ yükbabası önünde abuk sa­ buk laflar etmesi gibi, küçük ama sürekli yinelenebilen olaylardır. Hiğer daha işin başında mükemmel bir ana-baba olacağımız düşüncesinden vazgeçmezsek, ileride bu idealist düşüncemizi görmezlikten gelmeye ve kendimizi yetersiz hissetmeye hazır olmamız gerekecektir. Parasal sıkıntı da önem­ lidir. Pek çok anne, tasarladı­ ğı zamandan önce işe başla­ mak zorunda kalır ve bu da bir anda iki işi birlikte yap­ mak gibi, pratikte birtakım sorunlara yol açabilir. Ay­ rıca, işe yeniden dönüp dön­ meme ikilemi de kendi başına büyük bir suçluluk duygusu kaynağıdır. Yeniden çalışma­ ya başlasanız, çocuğunuzla yeteri kadar ilgilenmediğiniz için eleştirileceksiniz; öte yandan evde oturup çocuğu­ nuza baksanız, bu kez kendi­ nizi “sıkıcı bir ev hanımı” gi­ bi görebilirsiniz. Söyleyin bakalım iki biçimde de ka­ zanmanız mümkün mü? Anne olmak, bir mesleğin gerektirdiği her işi, bin bir YAŞADIKÇA EĞİTİM 7 numarayla yerine getirmek demektir. Bakın bir anne bu durumu nasıl anlatıyor: “Bir taraftan çocuklarla uğraşır­ ken, bir yandan da kocanızın sizi arzu edilen, çekici bir kadın olarak görmesini bek­ liyorsunuz. Dahası, pek de akla uygun konuşmayan iki ir çocuk için mükemmel olan bir çözüm, bir başka çocuk için pek bir işe yaramayabi lir. yaşındaki çocuğunuza akla uygun bir şeyi anlatmaya ça­ lıştıktan hemen sonra, akşam yemeğine gelen misafirleri­ nizle bir olayı mantıklı bir bi­ çimde konuşmaya çalışıyor­ sunuz. Bu sadece çok zor değil, aynı zamanda imkânsız bir iş. Aynca, inşam korkunç bir strese sokuyor.” STRESİ NASIL AZALTABİLİRSİNİZ? Aşağıdaki pratik önerileri uyguladığınızda olayları kontrol altına alabilirsiniz: Kendinize zaman ayı­ rın: Haftalık programınızın bir yerinde, kendiniz için kü­ çücük de olsa bir zaman ol­ malı. Her hafta, kendi zevk ve hobilerinize ayırabileceği­ niz birkaç saat bulmaya ça­ lışın. örneğin, yaşamınızı gerçekten kolaylaştıracak bir- iki çözüm bulmaya çalışın; ütü yapmak, çamaşır-bula- şık yıkamak ya da evi temiz­ lemek için birini tutmak, gerçekten çok yararlı olabilir. Zamanınızı boşa har­ camayın: Kendinize boş za­ man yarattığınızda, bunu te­ levizyonun karşısında ziyan etmeyin. Aslında, az stres de 8 YAŞADIKÇA EĞtTÎM çok stres kadar zararlı olabilir ve kendinizi yine kötü hisse­ debilirsiniz. Yapabileceğiniz en iyi şey bütün dikkatinizi verebileceğiniz ve sizi günlük sorun ve baskılardan uzak- laştırabilen bir işle uğraşmak­ tır. Örneğin, bir müzik aleti çalmayı, el becerisi gerekti­ ren bir işi yapmayı öğren­ meyi ya da dikiş dikmeyi de­ neyebilirsiniz. Bir akşam dışarıya çıkın: Ara sıra eşinizle bir­ likte baş başa bir zaman ge­ çirmeye mutlaka fırsat yara­ tın. Her pilin dolmaya gerek­ sinimi vardır ve sizin ilişki­ nizin de tazelenmesi gerekli­ dir. Egzersiz yapın: Eliniz­ de pek çok geçerli mazereti­ niz olsa bile, egzersiz yap­ mak, gerçekten çabanıza de­ ğecektir. Egzersizin hangi tü­ rü olursa olsun, ilk önce ya­ vaş ve yumuşak bir biçimde başlayın ve dozu zamanla arttırın. Kısa sürede bedensel egzersizin, size bedensel ve zihinsel olarak çok şey kat­ tığını göreceksiniz. Formu­ nuz yükseldikçe, stresle mü­ cadele gücünüz de artacaktır. Sağlıklı bir kişi kendini daha iyi hisseder ve kendine daha çok güvenir. Tatile çıkın: Uzun ya da kısa tatil yapmak bir lüks değil, bir gerekliliktir. Uy­ gun bir biçimde dinlenebil- meniz için tasarınızı çok iyi yapmanız ve tatil yerinizi iyi seçmeniz gerekir. Tatil ço­ cuklar için çok önemlidir, an­ cak sizin de bu işten bir ka­ zancınız olmalıdır. Yediklerinize dikkat edin: Stres altındaki kişiler, genellikle pek çok gereksiz yiyeceği ya çok miktarda ve çok çabuk ya da çok az yer­ ler. Yetersiz beslenme sizi sağlıksız yaptığı gibi, strese karşı olan direncinizi de dü­ şürür. Dertlerinizi binleriy­ le paylaşın: Başka ana-ba- balarla konuşun. Üzeriniz­ deki baskılan, endişelerinizi ve suçluluğunuzu onlarla paylaşabildiğiniz takdirde, dertlerinize katlanma gücünü­ zün oldukça arttığını göre­ ceksiniz. Aynca, her türlü sorununuzu eşinizle de tar­ tışın. Sorunlannızı konuş­ mak, her ikinizi de oldukça rahatlatacaktır. Rahatlamasını öğre­ nin: Beynin içinde bin türlü şeyin dolaşmadığı zihin hali olan gerçek rahatlama ve gevşeme, gerçekten kazan­ maya değer bir beceridir. Birkaç egzersiz ya da sıcak bir banyo yaparak işinizi ko­ laylaştım. Aynca yoga, me- ditasyon ya da başka birta­ kım rahatlama teknikleri işi­ nize yarayabilir. Çevrenizde bu tür olanakların olup olma­ dığını araştırın. Küçük mutlulukların tadını çıkarın: Gülmek, müzik dinlemek, çeşitli ro­ manlar okumak, hayvanlarla ilgilenmek ya da parkta bir yürüyüş yapmak gibi uğraş­ lar, gevşemenize yardımcı olur. DERDİNİZ NEDİR? Ana-babalığın sorumlu- luklan öğlesine ağırdır ki, pek önemli olmasa bile, bazı sorunlar karşısında aslında kendi yetersizliğinden çocu­ ğunun kötü davrandığına ik­ na olmuş bir ana-babanın en­ dişeye kapılarak kendini kötü hissetmesine şaşmamak gere­ kir. Bunların çoğu, gerçekte öyle olmadıkları halde, dert olduğu ‘sanılan’ şeylerdir ve kuşkusuz sizin kendinizi aciz,umutsuz hissetmenize ve strese girmenize yetecektir. Oysa gerçek şudur: Çocuk­ larınızın herhangi bir dav­ ranışında bir sorun olup ol­ madığı, sizin o konuda ne düşündüğünüze bağlıdır. Nasıl, pek anlayamadınız mı? Örneğin kahvaltıda sa­ dece börek yiyen çocuğun durumuna bir bakalım. Bu durum, bir anne için ciddi bir endişe kaynağı olabilir. Öte yandan başka bir anne umur­ samaksızın, onun sadece bö­ rek yemesine izin verip olası bir tartışmadan kaçınabilir. Her iki annenin de duru­ ma tamamen farklı açılardan bakmaları, birini strese so­ karken, öteki için bir soruna yol açmamaktadır. Öte yan­ dan, çocuğunun kahvaltıda sadece börek yemesini umur­ samayan anne, onun parma­ ğını emmesinden endişeye kapılırken, ilk anne bunu hiç sorun etmeyebilir. Kısaca, bir olayın sorun olup olmadığına karar vere­ cek olan tek kişi sizsiniz. denetimi ele ALMAK Uykusuz bir gece, yerlere saçılmış yemek artıklan ya da söz dinlemeyen bir çocuk gi­ bi pek çok olay, sizi strese sokabilir. Ancak, çocuğunu­ zun sizi üzmesine izin ver­ mektense onunla, suçluluk ve kızgınlık duymadan uğ­ raşmaktan zevk alabilmek için stresinizi azaltacak bazı olumlu önlemler almanız ye­ rinde olacaktır. Anlamanız gereken ilk noktalardan biri, bu konuda sorunu olan tek kişi siz değilsiniz. Eğer yan- lızca sizin çocuğunuzun ge­ cede sadece birkaç saat uyu­ duğunu ya da komşularınıza dil çıkarttığını sanıyorsanız, aşağıdaki tabloya bakın ve rahatlayın. ANA-BABALAR NELERDEN ENDİŞE DUYUYORLAR? DAVRANIŞ ÇOCUKLARIN BÖYLE DAVRANDIĞINI SÖYLEYEN ANNELERİN YÜZDESİ 2 YAŞ 3 YAŞ 4 YAŞ Çok az yiyor. 50 26 37 Yemesi gerekeni yemiyor 64 43 54 Yatmamakta direniyor 70 46 56 Geceleri uyanıyor 52 43 54 Yatağını ıslatıyor 82 49 25 Gündüzün altına yapıyor 71 17 1 Kardeşleriye kavga ediyor, tartışıyor 72 75 92 Kıskanç 54 47 42 İnatçı 95 92 85 Cevap veriyor 42 73 72 İtaatsiz 82 76 78 Ağlayıp sızlıyor 83 65 85 Hiç rahat durmuyor 100 48 40 Kızıp patlıyor 83 72 70 NASIL. RAHATLADINIZ MI? SIZI ENDİŞELENDİREN NEDİR? Her türlü ana-babalık en­ dişesini alt edebilmek için şu iki altın kurala dikkat etmek yeterlidir. /Ortada gerçekten bir sorun var mı, yoksa çocuğu­ nuzdan gerçekçi olmayan ve gereksiz beklentileriniz mi var? /Endişeniz tam anlamıy­ la nedir? Bir kere endişenizin ne olduğunu belirledikten sonra, artık sorunun gerçekten bu denli heyecanlanmanıza de­ ğip değmediğine karar vere­ bilirsiniz. Bu noktalan hatınnızda tuttuğunuz takdirde, ana-ba- YAŞADIKÇA EĞİTtM 9 Eğer yalnızca sizin çocuğunuzun gecede sadece birkaç saat uyuduğunu ya da komşularınıza dil çıkarttığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. ba olarak sık sık karşılaştı­ ğınız pek çok endişeyle baş etmeyi oldukça kolaylaştıra- bilirsiniz. DİSİPLİN Ana-babalar, yapılacak en iyi şeyin ne olduğunu çok ender bilirler. Çok katı oldu­ ğunuzda, çocuğunuz isyan edecektir, o zaman kendinizi herkesin neşesini kaçıran biri gibi hissetmeyecek misiniz? Çok az kural koyduğunuz­ da, çocuğunuzun kaba, itaat­ siz ve çok çekilmez biri ol­ ması tehlikesi doğmayacak mı? Ne yazık ki, çocukları disipline sokmanın tek bir doğru yolu yoktur, ancak birkaç püf noktasını bilmek işe yarayabilir: #Her çocuğun değişik yaşlarda değişik tepkiler gös­ terdiğini unutmayın. Bu ne­ denle siz uyum sağlamalı­ sınız. 12 yaşma gelmiş kızı­ nıza hâlâ 5 yaşındaymış gibi davranmanızın bir yararı yoktur. # Kendinizi çocuğunuzun yerine koyup ve onun neden yanhş davrandığını anlamaya çalışın. Bunu yapmak, sizin daha sabırlı olmanıza yardım­ cı olacaktır. * Kavga yoluyla kimse bir şey kazanamaz. O halde bunu hiç denemeyin. Sonuç­ ta, size sadece kötü bir baş ağrısı ve suçluluk duygusu 10 YAŞADIKÇA EĞİTİM kalacaktır. Eğer işler çığım­ dan çıkarsa, çocuğunuzu başka bir odaya koyun ve sa- kinleşene dek kendinizi olay­ dan uzak tutmaya çalışın. * Sadece yaramazlığı eleştirmekle kalmayın, doğru davranışı övmeyi de ihmal et­ meyin. BESLENME SORUNLARI Çocuklar insanı çıldırtır. Sizin, “Çocuğum bunu se­ ver,” diye saatler harcayıp özenle pişirdiğiniz yemeği, burun kıvırıp yemeyebilir. Sanki hepsi anlaşmış gibi ‘iyi’ yiyecekleri yemeyip ‘abur cubur’ şeyler yerler. Ancak, beslenme uzmanlan da çocuklar kadar çıldırtıcı­ dır. Çocuklar için en iyi be­ sinlerin hangisi olduğu konu­ sunda aralannda bir türlü an­ laşamazlar. Çocuğunuzun beslenmesi konusunda endişeleriniz var­ sa aşağıdaki şu noktalara dik­ kat etmeniz yararlı olacaktır. /Çocuğunuzun büyüme­ sinin mi yoksa yemeklerin çöpe gitmemesinin mi sizin için asıl konu olduğuna karar verin. /Arkadaşlarınızın, “Se­ nin çocuğun şişmanın teki,” ya da “Çok kötü besleniyor,” demelerinden mi çekiniyor­ sunuz? /Ona, beslenmek için bir şeyler yemek gerektiğini is­ patlamak için düzenli olarak boyunu ve külosunu ölçün. /İkişer haftalık yemek listesi hazırlayın. Çocuğunu­ zun, aslında ne kadar çok ye­ diğini görmek sizi şaşırtacak­ tır. /Yemek zamanlarını zevkli anlar haline getirmeye çalışın. Acele edip tepesinde söylenerek onu istediğinden daha çok yemeye zorlamayın ve küçük sorunları büyütüp büyük savaşlar haline getir­ meyin. Ne kadar az bağırır ve tartışırsanız, bağınlacak ve tartışılacak o kadar az so­ run olacaktır. UYKU SORUNLARI îlk önce iyi haberi vere­ lim. Çocukluktaki uyku so­ runlarının çoğu zamanla orta­ dan kalkacaktır. Şimdiye dek doğru dürüst uyumadığından yakındığınız çocuğunuz, er­ genlik çağına geldiğinde bir türlü yataktan kalkmak iste­ meyecektir. Ancak, şu sıralar belki de uykusuzluktan en çok yakınan ve yorgunluktan güçsüz düşen sîzsiniz, tik önce, bu rahatsız gecelerin sizi neden bu denli endişe­ lendirdiğini düşünün. Sorun çocuğunuzun ne kadar uyu­ duğu ya da uyumadığı değil, sizin bu konuda neler hisset- tiğinizdedir. En başta gelen neden, sizin yorgunluğunuz- dur. Ancak, şu noktalar da sizi kaygılandırabilir: *Uyku ile ilgili sorun­ larından dolayı çocuğunuza bir zarar gelmesi hemen he­ men imkânsız bir durumdur. Çocuklar öyle ya da böyle, gereksindikleri uykuyu mut­ laka alırlar. Ancak, bunun her zaman sizin arzu ettiğiniz saatlerde olması mümkün ol­ mayabilir. *Uyku sorunu olan bir çocuğun ruhsal ya da beden­ sel bir rahatsızlığı olması, ol­ dukça düşük bir olasılıktır. ♦Uyku sorunlarının, ana -babalann yetersiz kalmasın­ dan kaynaklanması da çok ender rastlanan bir durum­ dur. Hatta, çocuklarının uy­ ku sorununu halletmiş ana -babalar bile, kendi yöntem­ lerinin başka ana-babalarca beğenilmeyeceğinden kaygı­ lanabilirler. AĞLAMA Doğa, ağlama sesini ta­ sarlarken ana-babanın duy­ mazlıktan gelemeyeceği ve güçlü bir etki yapacak bir ses seçmiştir. Ağlama, anne-ba­ baları harekete geçirir ya da endişelendirir ve zaten böyle olması gerekir. Zaman zaman bütün bebekler ağlar ama ağ­ lamanın en dayanılmaz oldu­ ğu an, sanki hiç bitmeyecek­ miş gibi olduğu an olsa ge­ rek. Eğer siz de bebeği sü­ rekli ağlayan pek çok ana -babadan biriyseniz, kabul etmeniz gereken birkaç nokta vardır: /Bütün çabanızla çocu­ ğunuzun neden ağladığını an­ lamaya çalışmanıza ve bütün olasılıkları düşünmenize kar­ şın, bir türlü başarılı olama- yabilir ve tüm çabanızın boşa gittiğini düşünebilirsiniz. /Çocuğunuz ağlıyor di­ ye kendinizi suçlu hissetme- melisiniz. Yorgun, endişeli, sağır ve bunalmış olabilirsi­ niz ama hiçbir zaman suçlu olamazsınız. /Kendi çocuğunuzun ağ­ laması, size öbür bütün ço­ cukların ağlamasından daha kötü gelebilir. /Kendinizi yıpratmanın hiç gereği yoktur. Bu yükü eşinizle, arkadaşlarınızla ya da ana-babanızla paylaşın ve bir bardak çay içmek için bile olsa, ağlama ortamından uzaklaşmaya bakın. ÇOCUKTAN YAŞINA GÖRE NELER BEKLENMELİ? Çocuğunuz ve yetenekleri sizi çok mu endişelendiriyor? Bu konuda daha sağlıklı bir bakış açısı elde edebilmeniz için aşağıda size çeşitli yaş­ lardaki çocukların nasıl dav­ randıklarına ilişkin ana nok­ talan sıralıyoruz: 0-9. AY ARASI * Genellikle annesi ol­ mak üzere, yaklaşık altı aylık bir bebek, sadece bir kişiyle olmayı yeğler. Üzüntü ve sı­ kıntılara neden olabilen bu durum, son derece normal­ dir, ancak, zaman zaman ço­ cuğunuzu başka birine bırak­ manızı güçleştirebilir. ♦Sizin de fark etmiş ol­ duğunuz gibi, bu yaşlardaki bir bebek, geceyle gündüzü birbirinden ayıramaz. ♦Uykusuz geceler, artık sizin için anormal olmaktan çıkmıştır. Ancak, çocuğunuz gece boyunca uyuyorsa bun­ da da normal bir durum yoktur. Siz keyfinize bakın! ♦ Bir bebek, hiçbir şeyi beklerken sabırlı olamaz ve ondan sabırlı olması da bek­ lenmemelidir. 9-18. AY ARASI ♦Bu yaştaki bir bebek de geceleri uyanabilir. D ♦Bir yaşındaki bir bebek kafasını sağa sola vurmaktan hoşlanır, ancak bu kısa süre­ de ortadan kalkacak bir du­ rumdur. ♦Sürekli olarak etrafını araştıracak ve açabileceği bir dolap bulduğunda,da mutlaka açacaktır. Çocuğun hareket alanı içinde ve kınlabilecek türden olan eşyaları ortadan kaldırın. Bu yaştaki çocuk­ lardan paha biçilmez bir Çin porseleni ile plastik bir eşya arasındaki farkı bilmesi bek­ lenemez. ♦Araştırmasını engelle­ meye çalışmayın. Bunun ye­ rine, onun için tehlike yarata­ bilecek her şeyi ya kaldırın ya da ulaşabileceği bir dolap­ taysa kilitleyin. * Yiyeceği geri çevirebi­ lir, hazırlıklı olun. ♦Onsekiz aydan küçük bir bebek, “Hayır,” sözcüğü­ nü anlamayabilir. Anlamadığı zaman onu azarlamayın. Babalık, akıl karıştırıcı, heyecanlı ve endişeli olabilen yeni bir olgunluk aşamasını tattırsa bile; • annelik, daha büyük sorunlarla ve streslerle tanışmak anlamına gelebilir. ♦Onu tuvalete alıştırma­ ya çalışarak zamanınızı boşa harcamayın. Genellikle bir çocuk, iki yaşına gelene dek altını ıslatıp ıslatmadığının farkına varamaz. ♦Bu yaşlarda dağınıklığı I çok seven çocuk, oynadığı yer ne denli çamurlu, pis ve ıslak olursa o denli mutlu olacaktır. ♦ Çocuk, onu yıkama ve giydirme girişimlerine karşı direnebilir ve her şeyin onun istediği gibi olmasını bekle­ yebilir. 18 AY-3 YAŞ ARASI ♦Bu,“aksi çocukluk” dö­ nemidir. Onun ne yapmasını istiyorsanız, o bunun tersini yapmak isteyecektir. Çocuk­ lar bir şeyi reddetmeyi, kabul etmekten biraz daha önce öğrenirler. ♦Okulöncesi çağdaki ço­ cukların dörtte birinde oldu­ ğu gibi, çocuk hâlâ geceleri uyanabilir. ♦Evin sağını solunu dü­ zeltmeye çalışabilir ve bu ara­ da bazı şeylerin kırılması da kaçınılmazdır. Bu yaramazlık değil, sadece doğal bir bece­ riksizliktir. ♦İştahı yokmuş gibi gö­ zükür ve sürekli büyümesine karşın sanki “hiç bir şey ye- miyormuş” gibidir. ♦ Küçük çocukların bir çoğu dışkılarını yemeye me­ raklıdırlar. ♦Bu yaşlar, çocukların, sanki “oturduklarında batan bir şey varmış” gibi davran­ dıkları bir dönemdir.Yarım dakikalığına bile oturup ses­ siz kalmayı bir türlü becere­ mezler. ♦ Yolunu bulmaya dair en küçük bir yetileri yoktur ve onları bir şahin gibi her an gözlemeniz gerekir. ♦Küçük çocuklar da ye­ tişkinler gibi, bazen çok ke­ yifli bazen çok berbat durum­ da olabilirler. ♦İki yaşındaki bir çocuk, törensel davranışlara çok önem verir ve her şeyin her gün aynı biçimde yapılmasını ister. ♦Bu yaşlar “niçin” soru­ sunun sıkça sorulduğu dö­ nemlerdir. Ne kadar cevap verirseniz verin, soru yine aynı olacaktır. ♦Özellikle geceleri, tüylü halılara, oyuncaklara ve bat­ taniyelere ilgisi artar. ♦Ailede, yeni bir eve ta­ şınma ya da yeni bir bebeğin doğması gibi karışıklıklar ol­ duğu dönemlerde, çocuğun gelişmesi geriliyormuş gibi görünebilir. ♦Küçük bir çocuk, onu almaya geldiğinizde, sizin dikkatinizi çekebilmek için ağlayıp sızlıyor olabilir, an­ cak başka bir bebeğin ya da arkadaşlarının yanında gayet sakin ve güzel davranabilir. ♦Bu yaşta, çocuğunuza ne yapması gerektiğini çok açık ve basit bir biçimde açıklamanız gerekir. Onunla her zaman alalcı bir biçimde konuşamazsınız, çünkü anla­ mayacaktır. Bu nedenle de yerine göre, “Ben istediğim için öyle!” demekten çekin­ meyin. Örneğin arabaya otur­ duğunda sıla sıkı tutunmu­ yorsa ya da emniyet kemerini bağlamıyorsa, onun bunu yapmasını sağlamak sizin so- rumluluğunuzdur. Belki o an için kendinizi bir diktatör gibi hissedebilirsiniz ama o anki tutarlılığınız, çocuğunuzun hayatım kurtarabilir. 19 VAQAHltfrA F^lrhjf ♦Çocuklar tırmanmaya bayılırlar ve her ‘tırmanıcı’ da eninde sonunda birkaç kez düşer. Eğer böyle bir olasılık varsa, tırmandığı eşyayı orta­ dan kaldırın. ÜÇ YAŞINDAN OKULUN İLK YILLARINA ♦Bu yaşlarda çocukların çoğu, gün boyunca ana-ba- balanndan ayn kalacak kadar bağımsızlıklarını kazanmış­ lardır. ♦ Çocuklar, sonunda, okulun ilk yıllarında, davra­ nışlarının yol açtığı sonuçla­ rın farkına varmaya başlarlar. Sağduyuları az da olsa gelişir ve daha akılcı davranmaya başlarlar. En azından, ergen­ lik yıllarına dek çocuğunuzla aranızdaki ilişki daha rahat­ lar. KİŞİSEL ANA-BABA STRESİ GÜNLÜĞÜNÜZ Bir kere, kendinizi “ne­ den” böylesine baskı altında ve mücadele içinde hisset­ tiğinizi anladınız mı, stresini­ zi etkili bir biçimde kontrol etmek için önemli bir avantajı yakalamışsınız demektir. Bu işleri yoluna koymanın en verimli yollarından biri, pek çok şeyi görmenize yaraya­ cak bir günlük tutmaktır. A GÜNLÜĞÜNÜZÜ NASIL TUTACAKSINIZ? /Günlüğünüzü haftalık, hatta mümkünse üçer günlük süreler içinde doldurun. /Sabah uyandıktan ak­ şam yatana dek, her bir saatte bir, gerilim ve mutluluk pua- nızı not edin. Bu arada her türlü yorumunuzu da yazabi­ lirsiniz. /Bütün yapmanız gere­ ken, içinde bulunduğunuz duygu halinin çeşidine göre, Iki yaşındaki bir çocuk, törensel davranışlara çok önem verir ve her şeyin her gün aynı biçimde yapılmasını ister. 0 ile 10 arası bir puan ver­ mektir. Örneğin gerilim altın­ daki 0 puan huzuru ve mem­ nuniyeti ifade ederken, 10 puan stresin doruğa ulaştığı anlamına gelir! Bu puanlar, içinde bulunduğunuz durumu kabaca tanımlar. /Bir saatle izleyen saat arasında durumunuzda bir değişiklik olduğunda, niçin böyle olduğunu kısaca yazın. Dürüst olun ve bu konuda çok fazla düşünmeyin. Bu, radyoda çok berbat bir şarkı dinlemekten, yemek tencere­ sini ayağınıza düşürüp bütün öğle yemeğini yere saçmaya kadar her şey olabilir! /Birkaç gün sonra belirli kalıpların kendini belli ettiği­ Tarih: 3 Aralık SAAT GERİLİM MUTLULUK DEĞİŞİKLİĞİN NEDENİ 07.00 6 3 Kızım kendi yatağında uyu­ muyor. 08.00 4 7 Kızım bütün kahvaltısını yedi, dört gözle bir komşumuzu bekliyor. 09.00 7 5 Şimdi eşim aradı. Akşama bir arkadaşını yemeğe getir­ mek istiyor. Alışveriş yap­ mam gerek. Mahvoldum! 10.00 3 8 Komşumuz geldi. Çok se­ vimli ve neşeli biri. Beni mutlu etli. 11.00 2 8 Komşumuz, ben alışveriştey­ ken kızımı alabileceğini söy­ lüyor. Kararsızım; karar ver­ mekten netret ediyorum. 13.00 8 3 Sanki neden kızımı alışverişe götürdüm. Her zaman or­ talığı karıştırıyor. 14.00 2 6 ___________ Kızım öğlen uykusunda.Or­ talık çok huzurlu. ni göreceksiniz. Stresinizin nedenleri sizi şaşırtabilir. Belki de sizi bu denli yoran, sadece çocuklarınızın yara­ mazlığı değil, eşinizin sizi pek fazla desteklememesidir. /Belli başlı stres kay­ naklarını belirledikten sonra, artık değişiklikler yapmaya başlayabilirsiniz. Bu, duru­ mu eşinizle konuşmanız, hat­ ta bir danışmana başvurma­ nız gerektiği anlamına gelebi­ lir. Belki de günlük progra­ mınızı yeniden düzenlersiniz ya da daha güzel ve rahat­ latıcı müzikler dinlersiniz. Örnek oluşturması için bir anneden, böyle bir günlük oluşturmasını istedik. îşte annenin stres günlüğü: YAŞADIKÇA EĞİTİM 13 PRATİK ÖNERİLER nkMümkün olduğu kadar çok pratik öneri alın ve yar­ dım tekliflerini asla geri çe­ virmeyin. ^Bunaldığınızda,nedeni­ ni hemen not edin. ıkKendinize,ilgileriniz ve hobileriniz için zaman yaratın ve eşinizin gereksinimlerini de ihmal etmeyin. 'A'îşler güçleşmeye başla­ dığında, doğrudan yardım arayın ve baş edemediğiniz için utanç duymayın. ^ArYanliz olmadığınızı hiç unutmayın. Her ana-baba, bir biçimde sizin hissettikleri­ nizi hissetmiştir. Mizah duygunuzu, olayların komik taraflarını bulma yeteneğinizi kullan­ mayı ihmal etmeyiniz. Bu, sizin strese karşı en büyük müttefikinizdir. SIKINTISI OLAN SADECE SİZ DEĞİLSİNİZ “Hep yandaki komşumun örnek bir anne olduğunu zan­ nederdim. Çocuklarını öyle iyi yönetiyordu ki, ben ken­ dimi beceriksiz biri gibi gö­ rüyordum. Ne zaman ona gitsem, evi son derece dü­ zenliydi ve çocukları benim azılılar yanında, çok uslu ve iyi davranıyorlardı. Ancak birkaç hafta önce, komşum ağlayarak kapımı çaldı. İyi bir anne olmadığını düşündü­ ğünden kendini çok kötü his­ sediyordu ve ‘Her şeyi ber­ bat ettim,’ diyordu. Artık iki­ miz çok iyi arkadaşız ve ara­ mızdaki bütün duvarlar yıkıl­ dı.” ÇEV: Hamdi ERKUNT 14 YAŞADIKÇA EĞİTÎM “Arkadaşım, kendisiyle birlikte, 2-3 akşamda bir, bir« jimnastik salonuna gitmemi teklif ettiğinde, oraya gidip gelmemin ve külfetinin, yara­ rından daha çok olacağını dü­ şünmüştüm. Ancak o ısrar etti ve şimdi çok memnu­ num. Perşembeler benim ge­ cem. Eşim, çocuklara bakı­ yor ve jimnastikten eve dön­ düğümde, kendimi çok daha iyi ve zinde hissediyorum. Şimdi onlar için çok daha iyi bir anneyim.” “Artık dayanamayacak hale geldiğimde ve kızımla hiç baş edemediğim zamanlar olduğunu kendime itiraf et­ mek zorunda kaldığımda, an­ Çocuklar, bir şeyi reddetmeyi, kabul etmekten biraz daha önce öğrenirler. neme bir telefon açtım. Bana, her zaman akılcı öğütler ver­ miştir. Özellikle benim gibi çabuk telaşlanan biri için bu ’ tür bir fikir alışverişi oldukça önem taşıyor.” “Sanki neden hiçbir iş planladığım gibi gitmez? Ha­ mileyken kendimce, her türlü kısıtlama ve kuralı belirle­ miştim: Çocuklarım şeker yemeyecek ve onlara bir şey söylediğimde cevap verme­ yeceklerdi. Saçları taralı ve dişleri fırçalanmış bir şekilde her akşam saat 6.30'da ya­ taklarında olacaklardı. Eşim işten döndüğündeyse ben üstümü değiştirmiş ve kendi­ mi hazırlamış olacaktım!... Ve bunun gibi pek çok şey. Bu düşüncelerimi uygula­ maya çalışmak ve çok kötü şekilde başarısızlığa uğramak sinirlerimi ve sağlığımı harab etti. Ancak, artık eskisinden çok daha iyi bir biçimde iş­ leri yönetebiliyorum.” Çocuklarla iletişim Kurmanın Yollan İlhami FINDIKÇI Anne-baba ve öğretmenler çocuklarla iletişimde bulunurken onları itmeye değil, kendilerine yaklaştırmaya, kazanmaya ve onlara her fırsatta yeni bilgi ve beceriler edinebilecekleri ortamlar oluşturmaya özen göstermelidirler. Anne ya da baba olmak, insanlar için sorumlulukların en büyüğü olarak bilinmekte­ dir. Yine bilinen bir gerçek daha var ki, o da aileye bir çocuğun gelmesi, ailenin ya­ şam biçimini önemli ölçüde etkilemektedir. Belirli genetik özelliklerle donanmış olarak dünyaya gelen çocuğun geli­ şimi, öteki canlılara göre uzunca bir süreç içinde ger­ çekleşir. Bu gelişim süreci içinde, öncelikle yakın çev­ reyle olan ilişkiler, anne-ba­ banın çocuk yetiştirme tu­ tamlan, ailede çocuğa verilen değer, ona gösterilen ilgi, saygı gibi özellikler, çocuğun gelişimini etkilemektedir. Böylece çocuğun doğuştan gösterdiği özellikler, çevreyle etkileşim sonucu gelişir. Çevreyle etkileşimin altını çizmekte yarar var. Çünkü çevreyle etkileşim, bireyin başka insanlarla olan ilişki­ lerini belirleyen, davranış ka­ lıplarının belirlenmesini etki­ leyen özellikleri içerir. Özel­ likle hayatın ilk yıllarında çocuğun yakın çevresiyle et­ kileşimi, onun gelişiminin olumlu ya da olumsuz biçim­ de etkilenmesinde önemli bir etkendir. Gerek çocukların gerekse yetişkinlerin kendileri dışın­ daki insanlarla etkileşimle­ rinin sağlıklı olmasında, ile­ tişimin. çok önemli bir rolü vardır. Bu açıdan anne-baba ve öğretmenlerin çocuklarla iletişim biçimleri, önemli bir konu olarak karşımıza çık­ maktadır. Çünkü ilişkiler, et­ YAŞADIKÇA EĞİTİM 15 kileşim süreci içinde, iletişim kanalıyla gerçekleşmektedir. Yapılan araştırmalarda,anne, baba ya da öğretmenlerin; ço­ cuk eğitimi konusunda, birer aAnne-baba ya da öğretmenler; genelde sağlıklı bir yaklaşıma sahip olduktan halde, çocuklarla sağlıklı bir iletişim kuramadıktan için olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalabilmektedirler. yetişkin olarak çoğu zaman olumlu yaklaşımlara sahip ol­ dukları halde, çeşitli iletişim sorunlarından dolayı hatalar yaptıkları ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle anne-baba ya da öğretmenler; çoğu za­ man temelde sağlıklı bir yak­ laşıma sahip oldukları halde, çocuklarla sağlıklı bir iletişim kuramadıkları için olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kala­ bilmektedirler. y^ocukla sağlıklı bir iletişim, onun söylediklerini anlamayı, onu bir birey olarak kabul etmeyi ve iletişim becerilerine sahip olmayı gerektirmektedir. Çocuklarla sağlıklı bir ile­ tişim kurmak sanıldığı kadar zor değildir, yalnız bazı bece­ riler gerektirir. Yetişkinler bu becerileri edindiklerinde, ra­ hat bir iletişim süreci oluştu­ rabilirler. Çocukla sağlıklı bir iletişim, onun söylediklerini anlamayı, onu bir birey ola­ rak kabul etmeyi ve iletişim becerilerine sahip olmayı ge­ rektirmektedir. Günlük yaşamda, ana-ba- balann çocukların çeşitli dav­ ranışlarına gösterdikleri tep­ kiler, olaylara yaklaşım bi­ çimleri; çocuklarda birtakım olumlu davranışların yerleş­ mesini sağlayabileceği gibi, tam tersine de neden olabilir. Aşağıda, ana-baba, öğret­ men ve çocuklar arasında ge­ çen bazı örnek olaylar yer al­ maktadır. Bu olaylar, çocuk­ larla yetişkinler arasındaki iletişim yetersizliğinin doğur­ duğu sonuçlan ve hatalı yak­ laşımların ne şekilde düzelti­ lebileceğine ilişkin bazı bilgi­ leri içermektedir. İletişim Yetersizliği İlkokul 2. sınıf öğrencisi olan Ahmet, okula geç kal­ mış, zil çaldıktan on dakika kadar sonra sınıfın kapısını çalmış ve içeriye girmiştir. — Şey, öğretmenim. An- nern... Öğretmen, Ahmet'in söy­ lemek istediklerini tamamla­ masına fırsat bile vermez. — Gir, gir bakalım. Bir daha geç kalırsan karışmam, sınıfa da almam. Bu küçük olayda tipik bir yetersiz iletişim söz konusu- dur.Kuşkusuz, Ahmet’in geç kalmasının bir nedeni vardır, ancak bunu anlatamamıştır. Çünkü öğretmeni hemen onun sözünü keserek kesin yargısını ortaya koymuştur. Öğretmenin buradaki hatası, Ahmet'i dinlememesidir. Konuşma sırasında öğret­ menin yaklaşımı şöyle olabi­ lirdi : — Şey öğretmenim. An­ nem biraz rahatsızdı, onun için geç kaldım. — Gel bakalım Ahmet. Biz de seni merak etmiştik. Annene de üzüldüm. Peki nesi varmış, bir doktora .... Sevinç beş yaşındadır. Bahçede oynadıktan sonra, elbisesinin bir tarafı kirlen­ miş olarak eve gelir. Bu, Se- vinç'in oyun sırasında temiz olmayan bir yere oturmasın­ dan kaynaklanmıştır. Sevinç durumu annesine anlatmaya çalışır: — Anneciğim ben bah­ çede oynarken .... — Tamam tamam bir ba­ hane uydurma. İşlediğin su­ çu biliyorsun, durum mey­ danda. Seni pataklamadan banyoya git. Yetişkinlerin dinleme becerisine sahip olmaları, sağlıklı iletişimin temel koşullarından biridir. Bu örnekte de sorun aym. Anne, çocuğunu dinle­ memiştir. Çocuğun başından geçen olayı anlatması müm­ kün olamamıştır. İletişim, sert bir yaklaşımla kesilmiş­ tir. Oysa bu yaştaki bir ço­ cuk için doğal sayılabilen böylesi bir durumda, anne­ nin yine öncelikle çocuğunu dinlemesi ve çocuğun duy­ gularını paylaşması gerekir­ di. Anne ile Sevinç arasında­ ki iletişim şu şekilde gerçek- leşebilrrdi. — Anneciğim, ben bah­ çede oynarken elbisem kir­ lendi. Ama istemeden oldu. Pis bir yere oturmuşum. — Elbisenin kirlenmesine 16 YAŞADIKÇA EĞÎTİM üzüldüm. Haydi gel seninle birlikte temizlemeye çalışa­ lım. Bu durumda çocuk, sorunu anlatmış, kendi­ sini ifade etmiş olmanın rahatlığı içindedir. Anne ise onu dinlemesini bil­ miş, onu anlamış ve so­ runa birlikte çözüm ge­ tirmeyi önermiştir. Sağ­ lıklı bir iletişimde temel koşullardan biri, yetiş­ kinlerin dinleme beceri­ sine sahip olmalarıdır. İnatlaşma İletişimde dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri de yetişkinlerin, olayı, çocuğu karşılarına değil, yanlarına alarak değerlendir­ meleridir. Bir başka deyişle çocukla inatlaşmaya girme­ den; ona üstünlük sağlama­ ya, galip gelmeye çalışma­ dan; önce onun bir birey ola­ rak benimsenmesi ve görüş­ lerine değer verilmesi gerek­ lidir. Daha sonra yapılacak olan ise sorunun çözümünü çocukla birlikte aramak ve bu olaydan yararlanarak çocuk için bir öğrenme ortamı oluş­ turmaktır. iletişimde dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri de yetişkinlerin, olayı, çocuğu karşılarına değil, yanlarına alarak değerlendirmeleridir. Anne-baba ve öğretmen­ ler, çocuklarla olan iletişim­ lerini, her fırsattan yararlana­ rak geliştirmeli, iletişim kapı­ sını sürekli açık bulundura- bilmelidirler. Bir sorunu ol­ duğunda konuşturmamak, kızmak, kendini ifade etmesi­ ni engellemek; çocuğun ya­ vaş yavaş olaylara aldırma­ masına, konuşmaktan çekin­ mesine, çekingen davranış­ larda bulunmasına, sonuçta ise içe kapanık bir kişilik ya­ pısı geliştirmesine yol aça­ bilir. "Sen-Ben” Mesajı Çocuklarla iletişimde, özellikle iletişimin sürdürül­ mesi bakımından önemli olan bir nokta da yetişkinin söyle­ diği cümlelerdeki “sen-ben” mesajlarıdır. İletişimin sür­ mesinde, “ben-dill"nin “sen- dili"nden daha etkili olduğu ortaya konulmuştur. Okuldan eve dönen yedi yaşındaki Esengül, o gün çok acıkmıştır. Üstünü de­ ğiştirmeden ve ellerini yıka­ madan masaya oturmuş, ye­ mek istemektedir. —Anne ya, çok acıktım. — Pasaklı pasaklı otur­ dun yine (sen). Üstünü bile değiştirmemişsin (sen). Bir de yemek istiyorsun. Sinir­ lendirme insanı da kalk ça­ buk! —Önlüğümü çıkarmaya­ cağım, ellerimi de yıkamaya­ cağım işte. Olayda görüldüğü gibi, anne,sürekli olarak “sen-dili” kullanmıştır. Ayrıca yaklaşı­ mı da sert ve sorunu yokuşa sürer biçimdedir. “Sen-dili”, çocuğu suçlayıcı nitelikler taşır. Olaydaki anne de bu yaklaşımıyla küçücük bir so­ runun büyümesine yol aç­ mıştır. Sürekli olarak çocukların suçlandığı bu tür yaklaşım­ lar, çocuklardaki benlik say­ gısının da düşük olmasına, çocuğun zamanla kendisini beğenmemesine hatta kendi­ sini suçlamasına yol açabilir. Bu tür sorunların önlenmesi için iletişimde “ben-dili”nin kullanılması daha olumlu so­ nuçlar vermektedir. Örnek olayımıza yeniden dönelim. Konuşma sırasında annenin yaklaşımı şu şekilde olabilirdi: — Anne ya, çok acık­ tım. — Çok acıkan kızıma ne­ ler neler hazırlayacağım şim­ YAŞADIKÇA EĞİTİM 17 di (ben). Bu arada çabucak üstünü değiştirip, ellerini yı­ karsan çok sevinirim (ben). — Tamam anne. Ama ben de yardım edeyim sana. — Olur yavrum. Daha çabuk hazırlarız. Dikkat edilirse, “ben-dili” kullanan anne, çocuğunu an­ lamış, onu anladığını belli et­ miş ve sorununu paylaş­ mıştır. Çocuğun yapması ge­ rekeni de onu suçlamadan anlatmıştır. Annenin yaklaşı­ mı, sorunun çözümlenmesini sağlamanın yanında, işin ço­ cukla birlikte gerçekleştiril­ mesini de sağlamıştır. Bunun da çocuğa sayısız yararlan vardır. Anne-baba ve öğret­ menler çocuklarla ileti­ şimde bulunurken onları itmeye değil, kendileri­ ne yaklaştırmaya, ka­ zanmaya ve onlara her fırsatta yeni bilgi ve be­ ceriler edinebilecekleri ortamlar oluşturmaya özen göstermelidirler. İletişim ve Öğrenme Sağlıklı bir iletişimin en önemli sonuçlarından biri de çocuklann öğrenmelerine. et­ kisidir. Gerek yetişkinlerin kendi aralarındaki gerekse çocuklarla olan iletişim ve et­ kileşimlerinin kalitesi, bu et­ kileşimler sonucu gerçekle­ şecek öğrenmelerin kalitesini de etkiler. Nitekim belirli ip­ uçlarından hareket edilerek sürdürülen ve karşılıklı say­ gının da göz ardı edilmediği iletişim biçimi, eğitim ve öğ­ retim için verimli bir ortam oluşturur. Her ne kadar okul­ lardaki öğretim belirli prog­ ramlar çerçevesinde gerçek­ leştiriliyorsa da öğretmenler, belli konulan, herhangi bir olay ya da bir soruyu temel alıp çocuklara aktarabilmeli- 18 YAŞADIKÇA EĞİTİM dirler: Karlı bir günde kann oluşumunun basitçe de olsa anlatılmasının yararlı olması gibi. Aynı durum ev için de geçerlidir. Anne-baba ve öte­ ki yetişkinler, çocuklann bazı söz, soru ya da davranışlar­ dan yola çıkarak onlara söz- konusu olay hakkında bilgi aktarabilirler. Yemeklere ne­ den tuz konulduğunu soran 5 Sürekli bir gelişim içinde olan çocuklann kalıcı bilgi ve becerilerin çoğunu yaşayarak edindikleri bilinmektedir. Yaparak ve yaşayarak öğrenme ise ancak, çocuklar bilgi ve beceri kazanmada aktif kılmdıklannda gerçekleşir. yaşındaki bir çocuğa, anne ya da babasının, vücudun ih­ tiyaçları konusunda, onun anlayabileceği dille bazı bil­ giler aktarması, buna örnek gösterilebilir. Sürekli bir gelişim içinde olan çocuklann kalıcı bilgi ve becenlerin çoğunu yaşayarak edindikleri bilinmektedir. Bu nedenle de onlar, bilgi ve be­ cerilerin kazandırılmasında aktif kılınmalıdırlar. Çünkü, yaparak ve yaşayarak öğren­ me, ancak çocuklar bilgi ve becerileri kazanmada aktif kı­ lındıklarında gerçekleşir.Tüm bunlar, öncelikle olumlu bir iletişim ortamı gerektirir. Temel bilgi ve becerilerin kazandınlması sürecinde an- ne-babalann çocuklara yak- laşımlan, sağlıklı bir öğren­ menin ve sağlıklı bir gelişi­ min en önemli belirleyicile- rindendir. Anne-babalar, gün­ lük yaşamlarında, sağ­ lıklı bir iletişim biçimi­ ne sahip olarak çocuk­ larına, onların aktif ola­ cağı çeşitli öğrenme or­ tamları hazırlayabilirler. Ancak bu, her fırsatta çocuklara öğüt vermek demek değildir. Birta­ kım olaylardan yararla­ nıp çocuklara bazı bil­ giler aktarılırken onla­ rın istekli ve bu bilgile­ ri almaya hazır olmaları gereği de göz önünde bulundurulmalıdır. Görüldüğü gibi, ‘çocuğa saygı’yı temel alan bir ile­ tişim yaklaşımına sahip olun­ ması, sayısız olumlu sonuç­ lar vermektedir. Hareket Noktası İletişimde unutulmaması gereken önemli ilkelerden bi­ ri de çocuklann doğru yap- tıklan davranışlann temel alınmasıdır. Çocuğa olumlu yaklaşım; yapılmaması gere­ kenlerden değil, yapılması gerekenlerden; çocuğun yan- lışlanndan değil, doğrula­ rından hareket etmeyi gerek­ tirir. Olayı bir örnekle açıkla­ yalım: 6 yaşındaki Esma, küçük kardeşiyle oynarken plastik oyuncağının parçalan birbi­ rinden ayrılmıştır. 4 yaşında­ ki kardeşi Ali de bu yüzden ağlamaktadır. Esma duruma çok üzülmüş ve oyuncağın parçalannı birleştirmeye ça­ lışmaktadır; bunu, kısmen başarmıştır da. Bu arada an­ ne odaya girer: —Kırdın değil nü? — Şey... yapıyorum. — Kes, kes konuşmayı, yapıyormuş. Yapacaktın da niye bozdun. Bırak sen onu kalsın, akşama baban yapar. Bu örnekte, annenin yak­ laşımının sert olduğu ve ile­ tişimi sürdürmeye değil,ade­ ta bir an önce kesmeye yö­ nelik olduğu söylenebilir. Oysa sağlıklı bir iletişimle yani doğru bir yaklaşımla olayın tatlıya bağlanması mümkün olabileceği gibi, ço­ cuğun, bundan faydalanarak çeşitli dersler çıkarması da sağlanabilirdi. Olay artık ol­ muş, yani oyuncak bozul­ muştur. Bunu geriye dön­ dürmek mümkün olamaya­ cağına göre, annenin yak­ laşımı daha yumuşak olma­ lıydı; üstelik oyuncak onan- labilecek türdenken. Annenin yaklaşımı şöyle olabilirdi: — Görüyorum ki oyun­ cağınız parçalara ayrılmış, sen de üzülmüşsün. Ben de üzüldüm. Oyuncağa bir ba­ kalım. Evet.. Aferin iki par­ çasını yerleştirmişsin bile. — Anne, oynarken Ali oyuncağın üzerine oturdu. Ben de çektim, böyle oldu. — Ben kardeşinle ilgile­ nirken sen de onu onarmaya çalış bakalım. Olmazsa se­ ninle birlikte onarırız. Ayrıca bir daha parçalarının ayrılma­ ması için de bir çözüm bul­ malıyız. —Daha dikkatli olmalıyız herhalde... Anne olayı büyütmemiş­ tir. Kurduğu iletişim, çocu­ ğun bu olaydan yararlanıp bazı dersler çıkarmasını, bir çözüme varmasını sağlayabi­ lecek niteliktedir. Öncelikle çocuğun üzüntüsünü algıla-1 dığını ve onu paylaştığını be- lirtmiştir.Bu olayda en önem­ li nokta, annenin, hareket noktası olarak olayın olumlu yanını seçmesidir. Çocuğun, bozulan oyuncağın iki parça­ sını doğru yerleştirmesi an­ ne tarafından olumlu karşı­ lanmış; çocuk bu noktadan hareketle bir de desteklen­ miştir. Daha sonra annenin, çocuk için önemli bir dene­ yim olan bu bu olayı anlat­ masını sağlaması da çocuğun kendisini ifade etmesi bakı­ mından yararlıdır. Ayrıca an­ ne, oyuncağı onarabileceğim tahmin etmekle, bu iş için ço­ cuğu da motive etmiş oluyor. çocuklara sundukları hazır çözümler, kuşkusuz zaman zaman yararlıdır. Ancak olaylar ve çeşitli sorunlar karşısında çocukların düşüncelerini, çözüm önerilerini istemek, onların düşünme becerilerini geliştirir. Bu olayın en önemli nok­ talarından biri de annenin, bu tür olayların olmaması için daha dikkatli olunmasının ge­ reğini çocuğa bildirmesidir. Anne, bilinçli olarak çözümü çocuğuna bırakmıştır. Yetişkinlerin çocuklara sundukları hazır çözümler kuşkusuz zaman zaman ya­ rarlıdır. Ancak olaylar ve çeşitli sorunlar karşısında çocukların düşüncelerini, çö­ züm önerilerini istemek, on­ ların düşünme becerilerini geliştirir. Aktif olduğu bu tür ortamlarda, çocuk, yaşayarak öğrenir. Bu öğrenme de daha kalıcı olur. Anne-babanın, özellikle çocuğun yol açtığı sorunlara ilişkin olarak yine çözümü de onun bulmasını istemeleri, onu bu konuda düşünmeye yöneltmeleri yararlıdır. Bu, çocuğun bulduğu her çözü­ mün her zaman uygulanacağı anlamına da gelmez. Çünkü çocuğun çözümü yetersiz ve basit olabilir. Ancak burada önemli olan, çocuğun düşün­ meye yöneltilmesi ve daha da önemlisi, so­ runlar karşısında hazır doğrular ve çözümler sunmak yerine, bunların çocuğa buldurulması- dır. Koşullu Yaklaşım Anne-babalar, çocuk eği­ timinde zaman zaman bazı iş ya da davranışları çocuklara yaptırmakta güçlük çekerler. Çoğu zaman da böylesi du­ rumlarda çaresiz kalıp ya ta­ mamen boş verip çocuğun istediğini yapmasına seyirci kalırlar ya da aşın sert dav­ ranıp yasaklamalara giderler. Kuşkusuz her iki yaklaşım biçimi de çeşitli olumsuz so­ nuçlar doğurabilmektedir. Oysa çocuklara, bazı işleri daha kolay ve onunla olan et­ kileşimi olumsuz yönde etki­ lemeyecek biçimde yaptırma­ nın yollan vardır. Özellikle çocukla olan iletişimin nite­ liği burada da ön plana çık­ maktadır. Olayı yine bir ör­ nekle sürdürelim: İlkokul 3. sınıf öğrencisi Orhan yemek seçmektedir. Tatlıyı çok sevmesine karşı­ lık, kerevizi hiç yemek iste­ memektedir. — Anne yine kereviz yapmışsın, ben bunu yemem ki. Ben tatlı yiyeceğim. —Biraz kereviz yedikten sonra tatlını yiyebilirsin. — Ama birazcık yiyece­ YAŞADIKÇA EĞÎTİM 19 ğim, olur mu? — Tamam, olur. Olaydaki annenin yaklaşı­ mı, çocuğun hemen tepki gösterebileceği biçimde de­ ğil, sorunun daha da büyü­ mesini önleyecek biçimde ol­ muştur. Anne, tatlıyı çok ye­ mek isteyen ama kereviz ye­ mek istemeyen çocuğun tat­ lıyı yiyebilmesi için biraz ke­ reviz yemesi gerektiğini uy­ gun bir dille anlatmış ve ba­ şarılı da olmuştur. Yani tatlı yiyebilmesi için, kereviz ye­ mesini ön koşul yapmıştır. Annenin yaklaşımı, eği­ timde uzun zamandır uygula­ nan ve davranışçı ekol ta­ rafından geliştirilen bir ilke­ nin basit bir örneğidir. Bu, Premack İlkesi olarak bilinir ve şöyle özetlenebilir: Çocu­ ğun yapma olasılığı düşük olan davranışları, yapma ola­ sılığı yüksek olan davranışla­ rı için ön koşul olarak kulla­ nılır. Başka bir deyişle çocu­ ğun yapmaktan, hoşlandığı şey, yapmaktan hoşlanma­ dığı şeyi pekiştirir. Örneği­ mizde de tatlı, kerevizi pe­ kiştirmiştir. Bu yaklaşım da­ ha birçok durumda kulla­ nılabilir. Örneğin “Ellerini yı­ kadıktan sonra yiyebilirsin”, “Ders yaptıktan sonra oynay­ abilirsin,” gibi. Anne-baba, dikkatli olmalı ve o anda or­ taya çıkma olasılığı yüksek olan davranışla düşük olan davranışı, belirlemelidir.Son­ ra ortaya çıkma olasılığı yük­ sek olan davranışın gerçek­ leşebilmesi için önce isten­ meyen davranışın gerçek­ leştirilmesi istenir. Bu uygu­ lamada, yetişkinin kararlı ol­ ması gereklidir. Unutulma­ ması gereken nokta, bu yak­ laşımın hemen her olay için kullanılmaması gerektiğidir. Sonuç Çocuklarla iletişimde bu­ lunurken öncelikle iletişim kanallarının açık bulundurul­ masına dikkat edilmesi ge­ reklidir. Öyle ki, çocuk, iste­ diği herhangi bir zamanda, anne, baba ya da öğretmeni­ ne merak ettiği bir şeyi sora­ bilsin; sorunlarım anlatabil­ sin. Örnek olaylarda da gö­ rüldüğü gibi, sert ve baskıcı yaklaşımlar, iletişimin kop­ masına yol açmaktadır. Çocuklarla konuşulduğunda, öncelikle onların doğru yaptıkları şeylerden hareket edilmeli ve mümkünse kendi yanlışlarını kendilerinin bulması sağlanmalıdır. ♦İletişimde bulunurken her şeyden önce çocuk, din- lenmelidir.Bunun için de ona zaman ayrılmalıdır. * Sorun hissedildikten sonra, çözüm için ona ipuç­ ları verilmeli ve çocuk alter­ natif çözümler üretmeye yön­ lendirilmelidir. Bulduğu çö­ zümler tartışılmalı ve bu ko­ nuda onlara rehber olunmalı­ dır. ♦Yetişkinler olayları, ço­ cukları karşılarına alarak de­ ğil, yanlarına alarak değer­ lendirmelidirler. Çocuk aşa­ ğılanmamak, küçük düşürül­ memeli ve “ben-dili” kulla­ nılmaya dikkat edilmelidir. Çocuğa karşı dürüst olunma­ lı ve “Nasıl olsa çocuktur,” deyip yanlış bilgiler vermekt­ en, onu aldatmaktan kaçınıl­ malıdır. ♦Çocuklarla konuşuldu­ ğunda, önce onların doğru yaptıkları şeylerden hareket edilmeli ve mümkünse kendi yanlışlarını kendilerinin bul­ ması sağlanmalıdır. ♦Gelişim döneminin ge­ nel özellikleri aynı olmakla birlikte, her çocuğun farklı özelliklere ve kendisine has bir gelişim biçimine sahip ol­ duğu unutulmamalıdır. KAYNAKÇA 1- Davaslıgil, Ümit. ‘Sağlıklı •Bir Dil Gelişimi İçin Bazı Öneriler" Aile ve Çocuk 6. Akbank yay., İstanbul. 1982, s 29-39. 2- Geçıan, Engin. İnsan Olmak (6. Basım). Remzi Kitabevi, İstan­ bul, 1989. 3- Gitmez, Ali Sadi. 0-5 Yaşla­ rında Zihinsel Gelişme. V yay., Ankara, 1989. 4- Köknel Özcan. insanı Anla­ mak. (3. Basım). Altın Kitaplar yay. İstanbul, ty. 5- Mc.Whirter^ J. J.- Voltan Acar, N. Çocukla İletişim. Nüve mat., Ankara, 1985. 6- Spock, B. Çocuk Bakımı ve Eğitimi (4. Basım). Bilgi yay., An­ kara 1985. 20 YAŞADIKÇA EĞİTİM Okulöncesi Eğitiminde Çevre ve A ile İşbirliği, Eğitimde Süreklilik Yard. Doç. Dr. Sevda BEKMAN (Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi) Okulöncesi kuruntundan ilkokula geçiş önemlidir. Bu geçiş ne denli uyumlu ve sağlıklı olursa, çocuğun ilkokuldaki yılları da o denli başarılı olacaktır. İki kurumun birbirinden temel farklılıklar göstermesi, çocuklar açısından zararlı olacaktır. Çocuğun, gerek eğitimin­ deki farklı çevrelerle gerek genel olarak çevresini oluş­ turan farklı gruplarla ilişki­ sinde, değişmezlik ve sürek­ lilik önemlidir/1) Okulöncesi eğitimi, ev ile işbirliği yaptığı ve onu ta­ nımladığı sürece etkili olur. Okulöncesi devrede, eğitim Okulöncesi eğitimi, ev ile işbirliği yaptığı ve onu tanımladığı sürece etkili olur. evden kopuk olmamalı ve evin yerini almamalıdır. Ço­ cuklar, doğrudan deneyimleri içinde olmayan kavramları, kendilerine yabancı geldiği için kabul etmezler.® Buna karşı başarılı olmak isteyen bir okulöncesi eğitim kuru­ mu, çocuklann ev ve çevrele­ rindeki deneyimlerinden ha­ reket etmelidir. Okul ile ev birbirinden kopuk olduğu za­ man, çocuk farklı kültürde bulunuyor demektir. Bu da ev ile okul değerleri arasında kopukluk yaratır. Çocuklann eğitimi, anne babalann, pro­ fesyonellerin ve çevrenin iş­ birliğini gerektirir. Başarılı olmak isteyen bir okulöncesi eğitim kurumu, çocukların ev ve çevrelerindeki deneyimlerinden hareket etmelidir. Çocuk her yerde öğrenir; çocuğun en önemli öğretmeni ana-babasıdır. Okulöncesi eğiticileri bunu gözden çıkar­ mamalı, çocuklann ana-baba- YAŞADIKÇA EĞİTÎM 21 lan tarafından edindikleri öğ­ renme deneyimlerini geliştir­ meye çalışmalıdırlar. Eğitim süreklidir. Okulöncesi kuru­ mu, öğrenmenin gerçekleşti­ ği önemli bir ortamdır. An­ cak unutulmaması gereken, gelişimin ilk yıllarında öğ­ renmenin asıl gerçekleştiği yer evdir. Okulöncesi eğiti­ cileri, eğitimi sadece kendile­ rine ait ve kurumu da bunun gerçekleştiği tek yer olarak görmemelidirler. Okulöncesi eğitiminin tek bir modeli yoktur. Eğitim, her an değiş­ mekte olan toplum ve çev­ reye uymalıdır. Okul, ev ve çevre işbirli­ ğini gerçekleştirmekte öğret­ menlere, anne-babalara farklı roller düşmektedir. Öğret­ menler, çocukların kurum dı­ şındaki yaşamlarını öğren­ mek için kurumun dışına çıkmalı; anne-babalar da ço­ cuklarının kurum içindeki ya­ şamlarım öğrenmek için ku­ rumun içine girmelidirler/* 1 2 3) eğitime katarak yardımcı ola­ lım. Çocuğun eğitiminde, ilk­ okul ile okulöncesi eğitim kurumu arasındaki devam­ lılık da önemli bir etkendir. Okulöncesi kurumundan ilk­ okula geçiş önemlidir. Bu geçiş ne denli uyumlu ve sağlıklı olursa, çocuğun ilko­ kuldaki yıllan da o denli başanlı olacaktır. Bu ise iki kurum arasındaki devamlılık­ la sağlanır. İlkokulun birinci yılı, zorunlu eğitimin ağır koşullanndan uzak, okulön­ cesi eğitim kurumuna yakın, ancak zorunlu eğitim ortamı niteliğinde olursa çocuklann bu farklı ortamdaki başlangıç yıllan daha uyumlu geçecek­ tir. Her iki kurumun, koşul­ lar bakımından birbirine ya­ kın olması gerekir. Eğer iki kurum birbirinden temel farklılıklar gösterirse bu, ço­ cuklar açısından zararlı ola- caktır.0) KAYNAKÇA 1- Woodhead, M. (1977), Co- operation between parents, preschool and the communi­ ty.Council of Europe, Strasbourg. 2- Ulcay, S. (1983), Okul­ öncesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Kurumlarında Yıllık Program. Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. 3- King, K. ve Myers, R. (1983),Preventing school fai­ lure: The relationship bet­ ween preschool and primary education. Ottawa, IDRC 172 e. Okulöncesi eğiticileri, çocukların anarbabalan tarafından edindikleri öğrenme deneyimlerini geliştirmeye çalışmalıdırlar. Bu bakış açısı, okulöncesi eğitim kurumunun geleneksel ortamında radikal değişiklik­ lere gereksinmeleri gündeme getirebilir. Okulöncesi eğiti­ mi, zorunlu eğitimin kural­ larından uzak olduğu için farklı uyarlamaları deneyebi­ lir. İşbirliğinin sağlanmasın­ da ana-baba ve öğretmenlere düşen farklı rollerin yanında, 22 YAŞADIKÇA EĞİTİM uygulanan program da önem­ lidir. Programın hazırlanma­ sında önemli bir nokta, genel gelişim özellikleri ile çocu­ ğun kendi kültürüne yönelik deneyimlerinden yola çık­ maktır. Okulöncesi eğitim kurumu çevreden ve evden kendini koparmışsa, çocuğun çok yönlü gelişimini ve bi­ reysel gereksinimlerini karşı­ layamaz. Bir eğiticinin, kendi grubundaki 10-20, yerine göre 25-30 çocuğun bu ge­ reksinimlerini salt gözlemle belirleyemeyeceği açıktır. Okulöncesi eğiticileri, eğitimi sadece kendilerine ait ve kurumu da bunun gerçekleştiği tek yer olarak görmemelidirler. Ev ile okulöncesi eğitim kurumu arasındaki ilişkinin sağlıklı yürümesi, öğretmen tarafından büyük bir çaba gösterilmesini gerektirir. Öğ­ retmenlerin yalnızca çocuk ağırlıklı değil, çevreye ve ai­ leye dönük programlar uygu­ lamaları gereklidir. Ana-ba- balar, öğrenmeyi kısıtlayıcı olarak değil de öğrenme için kaynak olarak görülmelidir­ ler. Bu işbirliğinde ana-baba ve öğretmenlere düşecek rol­ lerin ayrıntılarına burada gir­ meyeceğim. Yalnızca üstün­ de durduğum husus, ana-ba- balann okuldan uzak tutul­ maması, onların da bu eği­ timde rol alması ve okulda yapılanları bilmesi gerektiği­ dir. Şunu unutmayalım ki, çocukları en iyi tanıyan, ana -babalandır. Tanıdığı çocu­ ğunu anneye tanıtmayı bıra­ kalım; çocuğa ise anneyi de Çevreden ve evden kendini koparan bir okulöncesi eğitim kurumu, çocuğun çok yönlü gelişimini ve bireysel gereksinimlerini karşılayamaz. Duy gusal Ez im Yard. Doç. Dr. Fatoş ERKMAN (Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi) Yetişkinler, özellikle anne-baba ve öğretmenler olarak; çocuk ve gençlerimizle ilişkilerimizde davranışlarımıza büyük özen göstermezsek, sadece çocuklarımızın tek tek sorunlu, olumsuz yetişkinler olmasına neden olmakla kalmayıp, sorunlu toplumlar da yaratabiliriz. Finkelhor ve Korbin (1988), çocuk istismar ve ih­ malini uluslararası bir konu olarak dile getirdiklerinde, bu olguyu çocukların maruz kal­ dıkları zararlardan biri olarak belirttiler. Bir zararın çocuk istismarı olmasını; insan dav­ ranışlarından kaynaklanması­ na, davranışın yapıldığı za­ man ‘zararlı’ diye nitelendi­ rilmesine, çocukta olumsuz etki bırakmasına ve önlene­ bilir olmasına bağlıyorlar. Çocuk istismar ve ihmalinin eri yaygın türü, psikolojik is­ tismar ve duygusal ezimdir. Garbarino, Guttman ve Seeley'in (1986) önerilerin­ den yola çıkarak, çocuklara psikolojik yönden kötü dav­ ranışların incelenmesini; aile­ de, okullarda sınıf işleyişini anlamada ve çocukların ko­ runmasında odak nokta ola­ • 4 rak kullanabiliriz. Genel olarak duygusal ezim; çocuğun bakımı ve eği­ timiyle yükümlü kişilerin, çocuğa zarar verici dav­ ranışları ya da yapmaları ge­ rekip de ihmal ettikleri dav­ ranışlardır (Brassard,Germa­ in ve Hart, 1987). Eğer, ye­ tişkin davranışlarından dolayı çocuğun fiziksel,bilişsel, psi- kososyal ve duygusal gelişi­ minde hemen ya da ileride bir duraklama, gerileme, engel­ leme görülüyor ise yetişkin­ lerin bu davranışları, duygu­ sal ezime yol açan davranış­ lar olarak kabul ediliyor. Duygusal ezime neden olan davranışlar şöyle grup- landınlm aktadır: 1- Reddetme: Çocuğa sa­ hip çıkmama, değer verme­ me, çocuğun özelliklerini, is­ teklerini hiçe sayma, yete­ neklerini devamlı olarak kü­ çümseme. 2- Aşağılama: Küçültme, sürekli eleştiri, sözle hareket etme. 3- Ayırma, yalnız bırak­ ma: Normal gelişim için ge­ rekli olan sosyal ilişki ve kaynaklarla ilişkiyi engelle­ me. 4- Korkutma, tehdit, yıl­ dırma: Sürekli olarak terk et­ meyle ya da fiziksel, sosyal ya da doğa üstü güçlerle kor­ kutma. 5- Kışkırtma, suça yö­ neltme: Sosyal olarak etkin­ liğini engelleyici biçimde top­ lumda hoş görülmeyen tür­ den davranışlara yöneltme. 6- İstismar: Çıkar için kullanma. 7- Duygusal engelleme: Duygusal gereksinmeleri kar­ şılamama, sıcaklık göster­ meme, pasif bir şekilde önemsememe. 8- Yetişkinleştirme: Yaşa ve gelişime dayalı olarak ço­ cuğun kapasitesinin çok üs­ tünde beklentilere sahip ol­ ma. Duygusal ezim olgusunun bir özelliği, gelişimsel yö­ nüdür. Çocuğun yaşına ve içinde bulunduğu döneme göre duygusal ezime yol açan yetişkin davranışları ve ço­ cuktaki etkileri farklı olmak­ tadır. YAŞADIKÇA EĞİTİM 23 Genelde çocuk ve genç­ lerde görülen etkilerin bazıla­ rı şöyle sıralanabilir: Parmak emme-ısırma, sallanma, alt ıslatma, yeme bozuklukları, hiperaktivite, aşın içe dönüklük, güçsüz­ lük duygusu, ya saldırganlık A Aşın disiplin, korkutarak kontrol etme ve utandırma yöntemleri, çocuklann fizyolojik ve güven gereksinimlerinin tatminini engellemektedir. ya da aşırı pasiflik, hırsızlık, yalan söyleme gibi antisosyal davranışlar; olumsuz benlik kavramı, depresyon, uyku bozuklukları, aşın kaygı, fo­ biler, obsesyon gibi nevrotik reaksiyonlar; intihar, bilişsel ve duygusal gelişmede du­ raklama, hafıza bozukluğu, dikkat bozukluğu, öğrenme güçlüğü, güdü yetersizliği, aşın bağımlılık, başansızlık, geri zekâlılık, “yapay” olgun­ luk, psikososyal cücelik ve büyümeme sendromu. Bu bilgilerin ışığında şu görülüyor ki, tüm yetişkin­ ler, özellikle anne-baba ve öğretmenler olarak; çocuk ve gençlerimizle ilişkilerimizde davranışlanmıza büyük özen göstermezsek, sadece çocuk­ larımızın tek tek sorunlu, olumsuz yetişkinler olmasına neden olmakla kalmayıp, so­ runlu toplumlar da yaratabili­ riz. Çocuğun, ailesi dışında en devamlı ve uzun süreli içinde bulunduğu tek eğitici sistem olan okul ortamında; duygusal ezime yol açan so­ mut öğretmen davranışların­ dan bazılarını da Hyman (1986) şöyle belirtmiş: Çocuk ya da gençle alay etme, bağırma, düşük başarı­ yı eleştirme, aşağılayıcı ses tonuyla konuşma, ders dışı faaliyetlerden men etme, isim takma, okul sonrası ceza ola­ rak ders yaptırma, başka öğ­ rencilerin onu aşağılamala­ rına göz yumma, dövme, çimdikleme, öğrenciye bir şeyler fırlatma. Aşın disiplin, korkutarak kontrol etme ve utandırma yöntemleri, çocuklann fizyo­ lojik ve güven gereksinimle­ rinin tatminini engellemekte­ dir. Cezalandırıcı disiplin yöntemleri, duygusal ezimin “tehdit”, “aşağılama” ve “reddetme” boyutlanna gir­ mektedir. Öğrenci-öğretmen arasındaki yetersiz bilişsel, duygusal ve psiko-motor ilişki, yine duygusal ezimin “reddetme” ve “duygusal ih­ tiyacı karşılamama” boyut­ lanna girmektedir. Aynca ço­ cuklara, gelişimine ve yaşı­ na uygun beceri ve yetenek­ lerinin altında ya da üstünde ders verilmesinden yana, on­ ların ezberci, analizci, değer­ lendirici, sorgulayıcı ve ya­ ratıcı güçlerini köreltici öğre­ timin; kısaca her çocuğun kişisel gereksinim ve gelişi­ mini hiçe sayan ders prog­ ramlarının, onların bilişsel, fiziksel ve psikososyal ge­ lişimlerini engellediği ortaya konmuştur. Demek ki yetişkinler ola­ rak, çocuk ve gençlerimize karşı sevecen, ödüllendirici, pekıştirici, anlayışlı, saygılı, açıklayıcı, tehditlerden ve küçük düşürücü tutumlardan uzak davranamazsak onları gerek şimdi gerekse yetişkin olduklarında kişisel, sosyal, akademik türlü rahatsızlıklara mahkûm etmiş oluruz. KAYNAKÇA Brassard, MJR., Germain, R. ve Hart, SN. (Eds), (1987). Psy­ chological maltreatment of chil­ dren and youth. New York: Per- gamon Press. Finkelhor, D. ve Korbin, J. (1988). Child abuse as an interna­ tional issue.Child Abuse and Neg­ lect, Vol 12, Sayfa: 3-23. Garbarino, J. ve Garbarino, A. (1987). Emotional maltreatment of children (2.baski). Washington, D.C.: National Committee for Prevention of Child Abuse. Garbarino, J., Guttman, E. ve Seeley, J. (1986). The psychologi­ cally battered child: Strategies for identification, assessment and in­ tervention San Fransisco: Jossey- Baas. Hyman, I.A., Clarke, J. ve Zelikoff, W. (1986, Eylül). Educa­ tor induced post-traumatic stress disorder Concepts, clinical eviden­ ce and initial research. Paper pre­ sented at the meeting of the An­ nual Convention of the Society for Traumatic Streess Studies, Denver Colorado. 24 YAŞADIKÇA EĞİTİM Başarıda Doğru Okumanın Rolü Dr. Firdevs GÜNEŞ (AÛ Eğitim Bilimleri Fakültesi) Öğrencilerin başarılı olmalarında birçok etkenin rol oynadığı görülmektedir. Bu etkenlerden biri de iyi çalışma tutum ve alışkanlıklarına sahip olmaktır; bunun temelinde ise doğru okuma becerileri yatmaktadır. Günümüzde öğrencilerin okul başarısızlıkları sık sık gündeme gelmekte ve bu so­ run, her geçen gün biraz da­ ha büyümektedir. Veliler, ba­ şarısızlığın nedeni olarak okul ve öğretmenleri göster­ mekte, öğretmenler ise öğ­ rencilerin yeterince çalışma­ dıklarını öne sürmektedirler. Öğrencilere gelince, onlar ça­ lıştıklarını, ancak başarılı ola­ madıklarını söylemektedirler. Araştırmalar, öğrencilerin başarılı olmalarında birçok etkenin rol oynadığını göster­ mektedir. Bu etkenlerden biri de iyi çalışma tutum ve alış­ kanlıklarına sahip olmaktır. İyi çalışma tutum ve alışkan­ lıklarının temelinde, doğru okuma becerileri yatmakta­ dır. Öğrencilerin doğru oku­ yabilmeleri için bazı beceriler edinmeleri gerekir. tik geliş­ tirilmesi gereken iyi göz ha­ reketleri, anlama ve hızlı okumadır. İyi göz hareketleri kazanmış bir öğrenci, hızlı bir okuyucu, hızlı okuyucu da okuduklarının anlamlarını en iyi kavrayabilen okuyucu­ dur. Göz Hareketleri Okumada göz, satır bo­ yunca soldan sağa kısa du­ ruşlarla hareket etmekte ve ikinci satırın başlangıcı için bir sıçrayışta tekrar sola dön­ mektedir. Okuma, göz duru­ şu zamanında yapılmaktadır. Bir satırda ortalama 4-10 göz duruşu yapılmaktadır. Bu, okunan parçaya ve okuyucu­ ya göre değişmektedir (Gray, 1975. s. 38). Hızlı okumak için bu göz duruşlarının sayı­ sını azaltmak ve bir göz du­ ruşunda birden fazla sözcük okumak gerekmektedir (Ric- hadeau, Gauquelin, 1984. s. 12). Gözün hareketleri hep soldan sağa sürüp gitmekte, göz, bazen “geri dönüş hare­ ketleri” de yapmaktadır. Yan­ lış görüşü düzeltmek, kendi­ sine yeni olan sözcüğü kav­ ramak, yazıdaki anlam tu­ tarsızlığı, eksiklik ve yanlış­ ları belirlemek için göz, geri dönüş hareketleri yapmak­ tadır. Yanlış olan bu hareket, oldukça zaman kaybına da yol açmaktadır. Aynı şeyi birkaç kez okumaktan bir güç yitimi olmakta ve bunun yanında okuma ritmi de ke­ sintiye uğramaktadır. Göz önce geriye gitmekte, sonra okumayı kesip geriye dön­ düğü yeri aramakta, bu arada YAŞADIKÇA EĞİTİM 25 da okunan cümlenin anlamı unutulmaktadır. Bu neden­ lerle gözün sık sık geriye dönmesi, düşünce ve anla­ mayı önemli ölçüde bozmak­ tadır (Richadeau, Gauquelin, 1984. s. 80). Bunun önlen­ mesi için ritmik göz hareket­ lerinin edinilmesi gerekmek­ tedir. Başlangıçta ay m uzun­ lukta kısa cümleler okunmalı, ardından uzun cümlelere ge­ çilmelidir. Ayrıca, sözcük dağarcığı geliştirilmeli ve sözcüklerin anlamlan iyi bi­ linmelidir. Anlam tutarsızlığı, eksiklik ve yanlışlann az ol­ duğu parçalar seçilmelidir. Gözün hareketleri, sesin sözcükleri söyleyişinden da­ ha çabuk olduğundan, sessiz okumaya ilkokuldan itibaren başlanılmalıdır. Sesli okuma­ da gözün sözcüğü saptadığı noktayla sözcüğün sesli okunması arasındaki sahaya göz-ses genişliği denil­ mektedir. Bu genişlik, oku­ ma hızını ve anlamayı belirli ölçüde etkilemektedir. Bazı okuyucular, okudukları yazı­ yı kavramak için işitme du­ yusundan da bir destek alma gereksinimi duyarlar. Ancak bir sözcüğün sesli okunması, anlaşılmasından dört kez da­ ha çok zaman almaktadır. Göz ve ses birbirinden ayrıl­ makta, gözler ileri koşarken ses arkadan sürüklenmekte­ dir. Bu arada göz, okuma yanlışlıklan, ses vb. neden­ lerle sık sık geriye dönmek­ tedir. O halde, doğru ve de­ rin bir anlamanın gerçekleş­ tirilmesi için okuma, kesin olarak sessiz yapılmalıdır. Anlama Okuma, biribirine sıkı sı­ kıya bağlı iki mekanizmadan oluşmaktadır: Görme ve an­ lama. Bunlardan birisinde eksiklik varsa ötekinde iler­ leme olmaktadır. Daha iyi okumak ve anlamak için gözlerimizle aklımızı birlikte çalıştırmamız gerekmektedir. Anlamaya ilişkin ustalığımız ancak böyle artmaktadır (Ric­ hadeau, Gauquelin, 1984. s. 49). Gözün hareketleri, sesin sözcükleri söyleyişinden daha çabuk olduğundan, sessiz okumaya ilkokuldan itibaren 'ubnahdır. Anlama, yazının ya da konuşmanın ne demek iste­ diğinin algılanmasıdır. Yazılı bir sayfa, harfler ve işaretler yığınıdır. Zihin, bu belirtiler­ de ne denmek istendiğini kavramaya, ilgilerini bulma­ ya ve bir sonuca varmaya çağrılmaktadır. Okuyucu ön­ ce sözcükleri tanımakta, söz­ cüklerden cümleleri, parag­ rafı ve giderek konuyu anla­ maya çalışmaktadır. Okumayı birlikte yapan göz ile aklın anlama ustalığını arttırmak için bazı noktalara dikkat etmek gerekmektedir. ☆Okumada tamamen ya­ zının anlamıyla ilgilenilmeli- dir. Sözcük ve sözcük grup­ lan global olarak okunmalı­ dır. ☆ Bir parçayı sözcük sözcük okumanın zararları vardır. Bu tür okuma, zaman yitirmeye ve kavramada güç­ lüklere yol açmaktadır. ☆ Harfi harfine okumak oldukça yavaş ve sıkıntı ve­ ricidir. Dil, yalnızca sözcüklerin ya da harflerin bir araya gel­ mesi değildir. Dil, düşünce birimlerini içeren ve tam fi­ kirleri ifade eden cümlelerden oluşmaktadır. O halde, okur­ ken cümlenin, giderek de ya­ zının genel anlamına ulaşmak gerekmektedir. izli Okı Okuma hızı, belirli bir sü­ re içinde okunan harf sayı­ sıyla ölçülmektedir. Hız, ge­ nel olarak okuma yeteneği geliştikçe artmaktadır. Gra- y’ın denemelerine göre, hızlı okuma, daha çabuk ve kolay anlamayı getirmektedir. Çün­ kü zihin, cümleyi bütün üye­ leri ve anlamıyla birlikte, düşünce hızına koşut olarak kavramaktadır. O halde, göz­ lerin çalışmasını yavaşlatan ve hiçbir yararı olmayan alış- iıı 26 YAŞADIKÇA EĞİTİM kanlıklardan kurtulmak ge­ rekmektedir. Bu alışkanlıklar şunlardır: ☆ Sesli okuma, okuma hızını engellemektedir. Bu nedenle sessiz, yani gözlerle okunmalıdır. Hızlı okuma, daha çabuk ve kolay anlamayı getirmektedir. Çünkü zihin, cümleyi bütün üyeleri ve anlamıyla birlikte, düşünce hızına koşut olarak kavramaktadır. ☆ Heceleyerek okuma sırasında (sesli heceleyerek okumada da, içinden hecele­ yerek okumada da), okunan sözcüklerin söylenişini din­ leme, hiçbir yarar sağlama­ maktadır. Bu okuma, sözcük sözcük okumayı isteklendir- mekte ve metnin genel an­ lamını kavramayı güçleştir­ mektedir. ☆Sessiz okumada dudak hareketleri ve sözcüklerin mı­ rıldanarak okunması, yeterli bir anlamayı getirmemekte­ dir. Bu nedenle dudak ha­ reketleri olabildiğince erken giderilmelidir. ☆Çocuğun parmak ucuy­ la satırları izlemesi, ileriye hızla gitmek isteyen gözlerin hareketini engellemektedir. Ayrıca, çocuğun parmağını sözcükten sözcüğe hareket ettirmesi giderek sözcük oku­ mayı getireceğinden, bu dav­ ranışa izin verilmemelidir. ☆ Okurken anlamayı ve hızı önemli ölçüde engelleyen baş hareketlerine; saçla oyna­ maya; bir şeyler yemeye; çik­ let çiğnemeye; kalem, silgi, para vb. şeylerle oynamaya izin verilmemelidir. ☆ Cümlelerin anlamına; parmak, işitme duyusu, baş hareketleri vb. şeylerin deste­ ğine gereksinme duymadan ulaşmayı öğrenmek gerek­ mektedir. Yukarıdaki olumsuzluk­ ları önlemek için ise şunlar yapılmalıdır: ☆ Heceleyerek okumayı önlemek için gırtlağı, baş ya da işaret parmağıyla yumu­ şak bir şekilde tutarak denet­ lemek gerekmektedir. Gözler satırları izlediği sırada, gırt­ lakta en küçük bir kımıldama olmamalıdır. ☆Dudak hareketlerini gi­ dermek için dudakların ara­ sına bir mendil yerleştirilmeli ve okuma süresince mendilin kımıldamamasına ya da düş­ memesine dikkat edilmelidir. ☆Parmakla satın izlemek yerine, satır işaretçisi olarak kâğıt ya da karton şeritler kullanılmalıdır. ☆Baş hareketleri için ba­ şın üstüne bir kitap konul­ malı ve okuma süresince düşmemesine dikkat edilme­ lidir. Ayrıca okurken, oyna­ nabilecek silgi, kalem vb. şeyler uzak tutulmalıdır. Hir sözcüğün sesli okunması, anlaşılmasından dört kez daha çok zaman almaktadır. O halde, doğru ve derin bir anlamanın gerçekleştirilmesi için okuma, kesin olarak sessiz yapılmalıdır. Sonuç olarak, okul başa- nsmda doğru okumanın bü­ yük rolü olduğu görülmek­ tedir. Bu nedenle yukandaki kurallara özen gösterilmeli, olumsuz tutum ve alışkanlık­ lardan bir an önce vazgeçil­ melidir. KAYNAKÇA 1 - Gray. William S, Okuma ve Yazma Öğretimi, Çev: Nejat Yûzbaşıoğullan. Öğretmen Ki­ tapları: 86. MEB Basımevi 1st., 1975. 2- Richadeau, F., Gauquelin, M. et F, Methode de Lecture Rapide, Editions RETZ Paris, 1984. YAŞADIKÇA EĞİTİM 27 Prof, Dr, Refia ŞEMİN ile söyleşi, T ürkiye'dc İlk Çocuk Kulüpleri Konuşma: İlhami FINDIKÇI Prof. Dr. Refia Şemin, Çapa Kız Öğret­ men Okulu’ndan mezun olduktan sonra, 1927’de açılan bir sınavı kazanarak Fransa’ya gitti. Fransa'da Beanvais şeh­ rinde iki yıl lisan ve pedagoji eğitimi gördü. Bu arada Cenevre Üniversitesi'ne bağlı Eğitim Bilimleri Enstitüsünde çocuk psikolojisi ve pedagoji konusunda araştırmalar yaptı ve bu enstitüden me­ zun olarak pedagoji diplomasını aide Şemin, Türkiye'ye dönüp 1933-1934 öğrenim yılında Edirne Kız Öğretmen Okulu'nda bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, doktorasını yapmak üzere tekrar Cenevre’ye gitti. Prof. Dr. Refia Şemin, 1937'de doktorasını tamamlayarak ülke­ ye döndü ve İstanbul Üniversitesi Ede­ biyat Fakültesi bünyesinde yeni kurul­ makta olan Pedagoji Enstitüsüne asistan olarak girdi. 1942 yılında doçent olan Şemin, psi­ koloji alanında inceleme ve araştırmalar yapmak üzere 1949-50 yıllan arasında ABD'ye gitmiştir. Orada Stand Ford ve Chicago Üniversitelerinde aaraştırma. ve incelemelerde bulunmuştur. Britich Counsel tarafından incelemeler yapmak üzere de (19 Haziran- 3 Temmuz 1974) İngiltere'ye davet edilmiştir. 1957'de profesör olan Şemin'in yayımlanmış çok sayıda araştırması ve kaynak eser niteliği taşıyan kitapları mevcuttur. 28 YAŞADIKÇA EĞİTİM — Siz, yaşamını bilime adamış bir kişisiniz. Pedagoji ve psikoloji alanında çok çeşitli çalışmalarınız var. 1955-56 yıllarında Türkiye'de ilk kez çocuklar için bir kulüp açan sizsiniz. Annesi-babası çalışan ve sokakta başıboş kalan çocukların eğitim sorunlarına el atmanız nasıl oldu? Halen güncelliğini koruyan bu sorunlar konusunda bizi aydınlatır mısınız? — Çocuk kulübünü biz, çocuğu sokağın zararlı etkisinden kurtarmak ve eğitmek için açtık. Bu memleketimiz için yaşamsal bir önem taşır. Çocuğu ve genci, özellikle de sosyo-ekonomik durumu iyi olmayan ailelerde yetişenleri korumak, bir zorunluluktur. Şurası bir gerçektir ki, yarının yetişkinleri, bugünün genç nesli ve çocuklarıdır. Bu kuşağı ne kadar iyi yetiştirirsek, toplumumuz o oranda ileri bir seviyeye yükselecektir. Annesi-babası çalışan çocukların çoğunluğu, okul dışında kalan saatlerini sokakta geçirmektedir. Sokak, çocuğu birçok yönden etkiler ve çocuk, sahip olduğu zekâsı oranında bunun zararım görür. Suçluların çoğu, böyle çocuk gruplarından çıkar. Normal zekâlı çocuklar ele alınırsa, sokakta geçen saatler israf edilen, iyi kullanılmayan, hatta çocuğa zararlı olan saatlerdir. Oysa bu zamanı yerinde değerlendirerek bu çocukları lâyıkiyle yetiştirebiliriz. îşte böyle bir gereksinmeyi karşılamak üzere 1956 yılında ilk çocuk kulübünü Eyüp'te bir ilkokulda açtık. Tatil aylarında annesi-babası çalışan ve ekonomik durumu iyi olmayan yüz kadar çocuğu aldık. Amacımız, çocuğu özgür bir hava içinde disipline etmek ve ona kişilik kazandırmaktı. Bunu, çocuklara çekici etkinlik alanları hazırlayarak ve istedikleri kadar bu faaliyetlerde bulunmalarını sağlayarak gerçekleştirmeye çalıştık. Bu etkinlikler için okulda yerler ayırdık; okuma, masal köşesi gibi. Çocuk resim, kil, marangozluk, dikiş, nakış gibi türlü etkinliklerde bulunabiliyordu. Bunun yanında, çocuklar kukla oynatıyor, tiyatro etkinliklerinde bulunabiliyor ve bahçede serbestçe oynayabiliyorlardı (1, marangozluk köşesi; 2, modlaj köşesi). (D YAŞADIKÇA EĞtTÎM 29 Eyüp'teki ilk deneme başarılı oldu. Yalnız Eyüp'ten değil, Rami'den Eyüp'e gelen işçi anneleri de çocuklarını bize getiriyorlardı ve çocuklar mutluydu. Hafta sonunda ve bayram günlerinde de çocuk kulübünün açık olmasını istiyorlardı. — Bu çalışmaların gerçekleştirilmesinde kimler görev aldılar? — Burada, üniversiteli öğrencilerimiz ve bazı kolejli öğrenciler bizimle çalıştılar. Onlara bu güzel yardımlarından dolayı gönül dolusu teşekkürler. Ekonomik durumu iyi olan gençlerimiz, kendilerine yapılan rehberlik sayesinde, henüz kendilerince bilinmeyen ve kötü şartlarda yaşayan çocukları mutlu etme zevkini tattılar. Onlara yardım etmek, genç öğrencilerimizin adeta manevi ufuklarını genişletti, aynı zamanda kimilerine de pedagoji enstitüsünde öğrenmiş oldukları teorik bilgileri uygulama fırsatını verdi. Böylece çocukları birer birer izlemek ve onların içinden ruh sağlığı bozulmuş olanlara yardım etmek mümkün olmaktaydı. Derslerinden geri kalan küçükler, derslerini tekrar etme kolaylığını buluyorlar; evlerinde gemi, sandalye gibi sevdikleri objeleri yapamayanlar da küçük elleriyle çekici kullanarak, bunları yapma fırsatına sahip oluyor ve yaratıcı güçlerini böylece geliştirebiliyorlardı. — Çocuklarım kulübe veren anne-babaların tepkileri nasıldı? —Bu düzenli özgür atmosferde çalışmak çocukları doyurduğu gibi, anne -babayı da mutlu kılmıştı. Ramili bir anne, çocuğunu bizden alırken yaşlı gözlerle teşekkür ediyor ve “Çocuğumu sokakta bırakamazdım, çünkü çevre çok bozuktu, her gün işe endişeyle gidiyordum, beni kurtardınız,” diyordu. Gazetede çocuk kulübünün etkinliklerinden söz edildiğini gören ve Zeytinburnu gecekondularında oturan tezgâhtar bir genç kız, “Okulumuz bile yok, ne olur bizim tarafta da bir çocuk kulübü açınız,” diyordu. Evet. İstanbul'un her mahallesinin böyle bir çocuk kulübüne gereksinimi vardı ve hâlâ da var. Her mahallenin, çocuğu anlayan, onu geliştiren bir ortam olacak bir çocuk ve genç lokaline ve çocuğu şefkatle anlayan eğiticilere gereksinimi vardır. 1956'dan sonra yine 1957 yaz tatilinde, Kadırga İlkokulu'nda; 1958'de ise Beyazıt'ta Koca Ragıp Paşa İlkokulu'nda bu çalışmalara devam edildi. En son 1963'te Şehzadebaşı'nda Damat İbrahim Paşa medresesinde çocuk kulübünü açtık. Dört yıllık deneyimlerimiz şunu gösterdi ki, ülkemizde bu tür çalışmalar başarılı olabiliyor ve gençlerimizi bekleyen görevlerin başında, birinci derecede, annesi -babası çalıştığı için sokakta başıboş dolaşan çocuklara çocuk kulüpleri açmak yer almaktadır. — Hocam, çok teşekkür ederiz. 30 YAŞADIKÇA EĞİTİM ___ e Yurt Dışındaki Isci Ortamı ve Bu Ortamın Etkileri Şüheda ÖZBEN (Buca Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Yabancıların ve ev sahibi toplumların birbirlerinin kültür, din ve adetlerini tanımalarında olumsuz bir rol oynayan gettolar, yabancı işçi çocuklarının bulundukları toplumla bütünleşmesini de engellemektedir. Yurt dışındaki işçi çocuk­ larının hem yetişme (sosyal­ leşme, kültür, eğitim-öğretim gibi) ve hem de genel olarak uyum açısından yeterli or­ tamlarda yaşamadıkları bili­ nen gerçeklerdendir. Ancak, yurda dönen ya da yurt dı­ şında yaşayan çocukların çe­ şitli sorunlarına çözümler ge­ tirebilmek için soruna, bütün boyutlarını görebilecek ölçü­ de yakından bakılmasında yarar görülmektedir. Bu ya­ zının amacı, bazı belirlemeler yapmaktır. İlk bakışta, yurt dışında yaşamakta olan yabancı aile­ lerin “getto”larda oturmak zorunda oluşları, problemin çok önemli bir yanını ifade etmektedir. Yabancı ailelerin toplumdan dışlanmaları, bu­ YAŞADIKÇA EĞİTİM 31 lundukları topluma uyum yönünden bir engeldir. Yabancı ailelerin toplumdan dışlanmaları, bulundukları topluma uyum yönünden bir engeldir. Getto, dışa kapalı oturma yeri demektir. XIII. yüzyıl­ dan bu yana, Avrupa kentle­ rinde Hıristiyan ve Yahudi - ler'i ayırmak için yapılan yerler böyle adlandırılmış; bugün bu deyim, yoksul semtleri ya da azınlıkların oturdukları yerleri anlatmak için kullanılır olmuştur. Av­ rupa'da yabancı işçilerin oturduğu yerlere de getto denmeye başlanmıştır. Türkler, genellikle bütün kentlerde, bu tip semtlerde oturmaktadır. Bunun, getto anlayışı yanında, işyerine ya­ kınlık, oturma yerinin ucuz­ luğu, uyum sağlanamayan topluma karşı bir arada ya­ şama isteği, geldikleri ortamı yurt dışında yaratarak da­ yanışma içinde olma arzusu gibi çeşitli nedenleri bulun­ maktadır. Gettolar, yabancı­ ların ve ev sahibi toplum- lann, birbirlerinin kültür, din ve adetlerini karşılıklı olarak tanımalarında olumsuz bir rol oynamakta; yabancı işçi ço­ cuklarının bulundukları top­ lumla bütünleşmesini (enteg­ rasyonunu) engellemektedir. Türkler'in en yoğun oldu­ ğu Berlin (Kreuzberg sem- ti)'de yapılan bir ankette, her iki Berlinli'den biri, Türk­ lerle ilişki kurmayı isteme­ diğini belirtmekte; her yedi kişiden biri, Türkler'in ayrı semtlerde oturmalarını iste­ mektedir. ı Fanatik yabancı düşman­ lığının yanı sıra, genel olarak Almanlar, Türkler'i kendi ya­ şadıkları ortamdan dışlamak­ tadır. Türkler'in sayıca çok fazla olmaları; dinlerinin, ge­ lenek ve göreneklerinin, ya­ şama biçim ve davranışları­ nın Avrupalı yabancı işçiler­ den çok farklı olması da bu durumu etkilemektedir.• • Ote yandan, ev sahibi ülke bireylerinin yabancılarla yakınlaşmaya eğilim göster­ medikleri anlaşılmaktadır. Yabancı işçilerin böylesi- ne toplumdan dışlanmalarına, çocuğun ilişki kurmak zorun­ da bulunduğu okul ve dış çevre yanında, bir de ailenin sosyal ve kültürel yetersizliği eklenince, yaşama ortamının kendisi için ne ölçüde elve­ rişsiz olduğu anlaşılır. And­ reas Eppink bu konuda şun­ ları söylemektedir: Yurt dışında I yaşayan ailelerde ana-baba, geleneksel değer yargılan ve kurallarıyla birlikte; çocuklara, ümitlerini, bekleyişlerini,her şeyden önce endişelerini, korkularını aktarmaktadır. (...) Göçmen işçi çocuk­ larının psikolojik sorunları, dinamik güçlerin etkileşimin­ den kaynaklanmaktadır. a) Ana-baba, çoğunlukla altından kalkamadıkları bir “kültür şoku” geçirmekti, onlar yeni toplumun iş düze­ nine uyum göstermelerine karşın, özel yaşamlarında kendi değer ve normlarını korumayı istemekte, dolayı­ sıyla kendilerini, isteyerek tecrit yolu ile düşük bir yaşam standardına indirge­ mektedirler. vJfoçmen işçi çocuklarının karşı karşıya bulundukları çıkmazı ağırlaştıran önemli bir etken de ana-babcdann, çocuklarına tanınan eğitim olanakları konusunda yeter derecede bilgi sahibi olmamaları, eğitim konusunda rehberlik edememeleridir. b) Ana-baba, geleneksel değer yargıları ve kuralları ile birlikte çocuklarına ümitleri­ ni, bekleyişlerini ve her şey- dan önce endişelerini, korku­ larını aktarmaktadır. Bu du­ rum, toplumsallaşma süre­ cindeki çocuklar için çoğu I kez anlaşılması güç çelişki- I lere ve birtakım psikolojik sorunlara yol açabilmektedir. c) Aile çevresinde oluşan ve kültür ikilemi karşısında sadakat ve bağlılık duygula­ rını hangi ülkeye doğru geliş­ tireceklerini belirleyemeyen göçmen işçi çocuklarının karşı karşıya bulundukları çıkmazı ağırlaştıran bir başka etken de ana-babanın, çocuk­ larına tanınan eğitim olanak­ ları konusunda yeter derece­ de bilgi sahibi olmamaları, eğitim konusunda rehberlik edememeleridir.2 32 YAŞADIKÇA EĞİTİM Çeşitli araştırmalar, aile durumunun değişik yönleri­ ne ışık tutmuşlardır. Velilerin % 90'ınm okuryazar oldu­ ğu, bunların önemli çoğunlu­ ğunun ilkokul mezunu ol­ madığı; çocuk ve gençlerin sorunları ve eğitimi ile ilgi­ lenmedikleri, çağrıldıkları okul toplantılarına katılma­ dıkları ve öğretmen-veli gö­ rüşmelerine gelmedikleri gö­ rülmektedir. Kimi aileler, ço­ cuklarla evlerine kapanmak­ ta, dünya ve toplum ile bağ­ larını koparmakta, kendileri­ ni televizyon ve videonun tutsağı durumuna getirmekte­ dir. Kimileri ekonomik du­ rumlarının Türkiye'ye göre üstünlüğü ile övünmekte, okumayı önemsememekte ve çocuklarını okuldan soğut­ maktadır. iyi niteliklere sahip ana-babalann oranı % 20-30 arasında kalmaktadır.3 Araştırma sonuçlarına göre; yurt dışında çalışan aileler, çocuklarına daha gelenekçi ve koruyucu davranmakta; buna karşılık çocukları Türkiye'dekilerden daha endişeli bulunmaktadır. Irkçılık ve işsizlikle tehdit edilen baba, kirli işlerde ça­ lışan, horlanan, işyerinde ezilen kişiliği ile çocuklarına karşı bir otoriteye yönelmek­ tedir. Çocuklarının yabancı gibi konuşmalarıyla övünse bile, onlar gibi davranmala­ rına karşı çıkmaktadır. Çocu­ ğun onlar gibi davranacağı, genç yaşta cinsel ilişki kura­ cağı, esrar ve içki içeceği, kendisini dinlemeyeceği kuş­ kularıyla büyük huzursuz­ luklar duymaktadır.4 G. ve W. Lecomte'un yaptıkları bir araştırmada, yurt dışında çalışan ailelerin, çocuklarına daha gelenekçi ve koruyucu davrandıkları, buna karşılık çocukların Tür- kiye’dekilerden daha endişeli oldukları kaydedilmektedir. 5 Freiburg Üniversitesi'nde yapılmış bir araştırmada, ço­ cukta şok etkisi yapan ve onu bunalıma götüren çeşitli durumlar saptanmıştır. Buna göre aile, okul ve Alman çev­ resi birbirinden farklı oldu­ ğundan, çocuk farklı beklen­ tilere göre davranmakta ve bunalım geçirmektedir. Şok etkisi yaratan belir­ leyici koşullar, ailenin beğe­ nilmeyen işler yapması, hu­ kuksal güvensizlik içinde ya­ şama, ve sosyal ayrıcalıktır. Erkeklerin vasıfsız (yardım­ cı) işçi olmaları, ağır endüst­ ri, inşaat işçiliği alanlarında çalışmaları; kadınların hasta­ bakıcılık, temizlikçilik gibi yardımcı kadın işlerinde ça­ lışmaları, çocukların yetişme­ lerini olumsuz yönde etkile­ mektedir. Çocuk, aile ortamında da ekonomik durumun kötülü­ ğü, sosyal ilişkilerin kaybı (akrabalık), oturma durumu­ nun güvensizliği, hastalıklar, hem anne hem de babanın ça­ lışması, kadın erkek rolün­ deki güvensizlik, ataerkilliğin fonksiyonunu yitirmesi, yaş ve cinselliğe göre hiyerarşi, ev işleri ve çocuklar için eğitim görevleri, eğitim ama­ cı, dine bağlılık, norm çatış­ ması, yurt özlemi, geri dönü­ şe eğilim, her şeyden vaz­ geçme, dil çatışması, satın al­ maya yönelme gibi, bu or­ tamı olumsuzlaştıran koşulla­ rın içindedir. Almanya'daki Türk çocukları, ailede, okulda, günlük yaşamda ve geleceği adına yüklendiği rollerde, çeşitli sorunlar yaşamaktadır. Çocuk, Alman eğitim sisteminde ise kendine uygun yeterli yapı değişikliğinin ya­ pılmadığı okullara devam et- YAŞADIKÇA EĞİTİM 33 mektedir. Bu ortamda çocuk, hazırlık sınıfları, yetiştirme kursları, aynı dili konuşan sınıflar, geçişler, rehberlik yapan okullar, öğrenci ve öğretmen önyargıları, ‘özel’ okullara (Sonderschule) gön­ derilme, öğretmenlerin yeter­ siz eğitimi, yetersiz öğretim plan ve ders araç gereçleri, orta tabaka enstitüleri, okul (dil, çaba gösterme, yarış), ders yapılış biçiminin yeter­ sizliği, kalitesiz Hauptschule (ilkokul sonrası en düşük or­ taokul düzeyinde bir okul) diploması gibi, çoğu olum­ suz koşullarla iç içedir. Alman günlük yaşamıyla ilgili önyargılar, ayrıcalık, toplumdan dışlanma (getto) da bu olumsuz koşulların ay- Jt abancı ülkelerde yaşayan çocukların okul sorunları arasında; yalnızlık, önyargılar, öğrenme güçlükleri, otorite bekleme, öğretmenin anlaşılmamış davranışlarından korkma sayılabilir. n bir yanını oluşturmakta­ dır. Bunların doğurduğu çe­ şitli problemler vardır.Res- mi dairelerde, ev aramalarda, muayenelerde, dile ilişkin ile­ tişimde beliren bu problem­ ler, rahatsız edici sonuçlara yol açmaktadır. Böylesine olumsuz bir or­ tamda, benlik kaybı, kültürel şok, konuşma güçlüğü, duy­ gusuzluk, yalnız kalma, dav­ ranış bozukluğu,sapma, suç­ luluk ya da uyumsuzluk gibi psikolojik yapıyı alt üst eden durumların doğması doğal­ dır. 34 YAŞADIKÇA ECITIM Bütün bunlara, çocuğun ailede, okulda, Almanya'daki günlük yaşamında ve ge­ leceği adına yüklendiği roller de eklenince, onun zor bir ortamda olduğu daha iyi an­ laşılmaktadır. Çocuk, ailede kardeş, ter­ cüman, sorumlu,vatandaş gi­ bi roller üstlenmektedir. Bu rollerle ilgili olarak; bağımlı­ lık, ne yapacağmı bilmezlik, sıkıntı, kendine ait bir yeri olmama, oynama fırsatının yok denecek ölçüde azlığı, kendisinden veremeyeceği kadar çok şey istenmesi, aile kavgası, ana-baba ile anlaşa­ mama, norm farklılığı gibi sürekli tedirginlik veren so­ runlarla yaşamaktadır. Okulda ise başka ülkeler­ den gelen, en düşük düzey­ de öğrenci, arkadaş, rakip, kararlan öğretmence belirle­ nen, problem yaratan rolle- rindedir. Bunlarla ilgili ola­ rak da; yalnızlık, önyargılar, öğrenme güçlükleri, duygu­ suzluk, otorite bekleme, öğ­ retmenin alışılmamış davra- nışlanndan korkma, yapabil­ me güçlüğü gibi sorunları vardır. Çocuğun Almanya'daki günlük yaşamda yüldendiği roller ise; trafiğe katılan, ki­ racı, arkadaş, oyun arkadaşı, iletişim araçlanndan (radyo, televizyon, basın) bilgi alan, tercüman, tüketici, hastanede hasta ya da ziyaretçi, bir şeye hakkı olan, bir şeyi isteyen, bir şeyi kullanan, kuşku du­ yan kişi rollerindedir. Bu rol­ lere bağlı olarak; trafik kural­ ları, kaza, Alman kiracı ve komşularla tartışma, tanışma isteği, tüketici olarak kandı­ rılma, anlama (çevre ve diğer sorunları) gibi sorunlarla bir­ liktedir. Çocuğun bir de çalışma durumunda gelecek endişesi, yardımcı işçi, emir alan, Al- manlar'a iş piyasasında rakip olan, dayanışma arkadaşı tü­ ründen rolleri vardır. Bunlar ise bağlı olma, sömürme,öğ­ renme baskısı,belirsizlik, ça­ lışma izni, sınır dışı edilme, dayanışma ve iletişim eksik­ liği, sendikalar içindeki rol çatışması ve temsilci eksik­ liği, uluslararası dayanışma, tercüman olma gibi sorunlar­ la yaşamasına yol açmakta­ dır. 6 Çocukların okul ortamındaki korku ve çatışmalarının, yetiştirilme biçimlerinden kaynaklandığı saptanmıştır. Çocuklann okul ortamın­ daki korku ve çatışmalan- nın, yetiştirilme biçimlerin­ den kaynaklandığı saptan­ mıştır. Çünkü birçok Türk çocuğu, çok sıkı aile bağına sahiptir. Yetişkinlere karşı bağımlı, küçüklere karşı ba­ ğımsız olarak yetişmekte; do­ muz eti yememe gibi değişik yeme alışkanlıkları vardır. Cinsel alanda daha az bilgili ve çekingendir. Müslüman oldukları halde, Katolik ço­ cuk yuvası gibi değişik yu­ valara gitmektedir. Bulaşık yıkama, ev toplama gibi cin­ sel rolleri katı biçimde ayrıl­ mıştır. Eğiticiler onlardan da­ ha çok bağlılık ve saygı bek­ lemektedir.7 Yurt dışında yaşayan bir çocuğun, yabancı kültürü daha yakından tanıdığı, özelliklerini benimsediği görülmektedir. Anayurt kültürü içinde yoğrulmadığı için, çevre etkilerine anababası gibi kapalı değildir. Aynca, çocuğun yabancı kültürü daha yakından tanıdı­ ğı, özelliklerini benimsediği görülmektedir. Anayurt kül­ türü içinde yoğrulmadığı için çevre etkilerine ana-babası gibi kapak değildir.8 * Çocuklar, sınıflarda, ye­ terince Almanca bilmeden ders dinlemek zorunda kal­ dıklarından, öğretmenlerini anlayamadıkları için, sıkıl­ dıkça oyun oynamak, konuş­ mak, sinirlenmek gibi uyum­ suzluklar göstermektedirler. Öğretmenin çocuğu anlama­ dan kendini dinlemesini iste­ mesi bile, çocuğun uyum­ suzluğunu etkilemektedir. Okullar, öğrencilerin yükleri­ ni ağırlaştırmaktadır. Bunun için birçok çarpıcı örnek sap­ tanmıştır. Örneğin bir İspan­ yol çocuğu, çalınan çocuklu­ ğunu arkadaşına yazdığı bir şiirde şöyle anlatmıştır: Adım Antonio, 14 yaşındayım, Günde üç okula gidiyorum. Önce bir Alman okuluna. 14.45'te eve geliyorum, Saat 15.00'te anadilimde ek derse gidiyorum Saat 17.00'ye kadar. Sonra tekrar eve geliyorum, 18.10'da İspanyol diploması almak için Akşam okuluna gidiyorum. Bu yıl Ispanya'ya geri döneceğiz Ve dönünce 15 yaşında olacağım. Bana anlatılanlara göre Orada okula gidemiyorum. YAŞADIKÇA EĞİTİM 35 Artık bu kadar okulla baş edemiyorum, Tansiyonum çok yüksek, Tatilde elime kitap almayacağım.9 Bir başka örnekte, iki sandalye arasında uzanan bir kız çocuğu resminin altına, öğrenci, şunları yazmıştır: Çoğumuz resimdeki kız gibiyiz. Ayaklarımızla Al­ manya'da duruyoruz, ama başımız kendi ülkemizde. Bu bizim için büyük problem. Resimde, kalbi insan göre­ miyor, ama o ortada. Bazen kendimi Ispanya'da hissedi­ yorum, bazen Almanya'da. 'Eğer biz Ispanya'ya tatile gi­ dersek, bize yakınlarımız “Almanlar" diyorlar; Alman­ ya'da isek “yabancı" diyor­ lar. Bu büyük bir problem. Ne olduğumuzu bilemiyo­ ruz iki kültür arasında şoka giren, kişiliği parçalanan, bocalayan bireyler mevcuttur. Bir Türk öğrencisi de yazdığı notta “Sabahları Tür­ kiye'den Almanya'ya, öğlen­ leri de Almanya'dan Türki­ ye'ye seyahate çıkıyorum."11 demektedir. Çoğaltılabilecek bu ör­ nekler, iki kültür arasında şoka giren kişiliği parçala­ nan, bocalayan bir tipin ifa­ desidir. Bütün bunlar, özellikle ikinci kuşağın, ana-babala- nndan daha sorunlu bir ara kuşak olduğunu göstermek­ tedir. 12 Onlar, en özlü biçim­ de ve birçok araştırmacının ortak olarak benimsediği “marjinal insan” deyimiyle 36 YAŞADIKÇA EĞİTİM anlatılmaktadır. Bu deyim, iki toplum arasında yaşayan ama her ikisi de olamayan insanı anlatır. Çok kültürlü eğitim uygulaması içinde, oldukları toplumun ulusal kimliğini ve karakteristiklerini kazandırmayı ön planda tutmak gerekir. Bu gençlik tipinin, gerek yurda dönenleri, gerek yurt dışında kalanları için yalnızca belirleyici ya da betimleyici araştırmalar yapmak yeterli değildir. Tüm bu verilerden giderek, onlar için, uygula­ nabilirliliği olan önlemlerin de araştırılması gerekir. Bu konuda ilk akla gelen ve batıda üstünde durulmaya başlanan “kültürlerarası eği­ tim” yaklaşımının, çok kül­ türlü insan yetiştirm