Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Postgraduate Education Institute
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11413/1
Yasal Uyarı ⚠️
Araştırmacılar, tezlerin tamamı veya bir bölümünü yazarın izni olmadan ticari veya mali kazanç amaçlı kullanamaz, yayınlayamaz, dağıtamaz ve kopyalayamaz.
İKÜ Akademik Açık Erişim Web Sayfasını kullanan araştırmacılar, tezlerden bilimsel etik ve atıf kuralları çerçevesinde yararlanırlar.
Browse
Browsing Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Postgraduate Education Institute by Publisher "İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Open Access 5-Fluorourasil molekülünün su komplekslerinin titreşim frekanslarının AB-Inito DFT yöntemi ile hesaplanması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2015-07) Çağlayan, Çağlar; Akyüz, Sevim5-Fluorourasil (C4H3FN2O2) (5-Fluoro-1H,3H-pyrimidine-2,4-dione), molekülü en eski kemoterapi ilaçlarından biridir, ilk kez 1957 yılında sentezlenmiştir ve o günden beri katı tümörlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Aynı zamanda urasil ve türevleri temel biyolojik süreçlerde önemli bir rol oynamaktadır. Bu çalışmada, kanser tedavisinde ilaç olarak kullanılan 5-fluorourasil molekülünün yapısı, yoğunluk fonksiyonu teorisi (DFT), B3LYP fonksiyoneli ve 6-311++G(d,p) baz seti ile optimize edilmiş, en düşük enerjili moleküler yapısı saptanmıştır. Daha sonra mümkün su kompleksleri oluşturularak en düşük enerjili konformasyonları saptanmıştır. 5-Fluorasil monomerinin ve iki düşük enerjili su komplekslerinin optimize geometrik parametreleri kullanılarak titreşim frekans ve kipleri hesaplanmış ve sonuçlar deneysel kırmızı altı spektroskopik sonuçlar ile karşılaştırılmıştır. Çalışmanın amacı fizyolojik ortamda bu molekülün davranışlarını incelemek için molekülün su ile yaptığı etkileşmeleri saptamaktır.Publication Open Access Aminoprimidin moleküllerinin dimerik yapılarının ab initio DFT yöntemi ile incelenerek titreşim frekanslarının hesaplanması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2013-09) Akgün, Merve; Sevim AkyüzPrimidin, genellikle nükleik asitlerde, vitaminlerin bir çoğunda ayrıca koenzim ve antibiyotiklerde bulunan azotlu aromatik bazların genel ismidir. Primidinler, özellikle kondanse türevleri halinde, doğada canlı organizmalarda yaygın bir şekilde bulunur. Primidin türevleri, hipertansiyon, kalp ritim bozukluğu ve boğaz iltihabı rahatsızlıklarının tedavisinde, antiviral olarak kullanılan anti metabolitlerde, anti kanser ilacı olarak geliştirilen Zidovudin?de, kozmetik sektöründe, kırışıklıkların tedavisinde, saç diplerinin güçlendirilmesinde, gri saç oluşumunu engellemek için epidermis tabakasının güçlendirilmesinde kullanılır. Bu çalışmada, pek çok biyolojik işlevi olan 2-Aminoprimidin molekülünün monomerik ve dimerik yapılarının en düşük enerjili geometrisi, titreşim frekans ve kipleri Gaussian 05 programı kullanılarak, Yoğunluk Fonksiyonu Teorisi (DFT) yöntemi, 6-311++ G(d,p) baz seti ile hesaplanmıştır. 2-Aminoprimidin molekülünün nokta grubu ? nin yönelimine göre değişir, en düşük enerjili durumda halka düzlemiyle aynı düzlemde olmadığı ve nokta grubunun olduğu saptanmıştır. Dimerik yapıda, iki molekülden birinin amino grubu ile diğerinin primidin azotu arasındaki karşılıklı H bağlarından birisinin daha kuvvetli olduğu, ?N hidrojen bağının oluşumu nedeniyle, bağ gerilme titreşimlerinin, monomerik yapıdaki frekanslara göre düşük frekansa kaymış olduğu saptanmıştır. 2-Aminoprimidin molekülünün monomerik ve dimerik formlarının hesaplanan spektrumları, katı fazda deneysel spektrum ile karşılaştırıldığında, dimerik formunun hesaplanan spektrumunun deneysel spektruma daha yakın olduğu saptanmıştır.Publication Open Access Atmosferdeki yağışa dönüşebilir su buharı miktarının küresel konumlandırma sistemiyle ölçümünün değerlendirilmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2012-01) Kaymaklı, Büşra; Ayşegül YılmazKüresel konumlama sistemi (GPS) kesin bir yön bulma ve jeodezik konumlama için kurulmuştur. Sistem, yerkürenin etrafındaki yörüngede hareket eden uydulardan ve zamanı güncellemesi açısından destek istasyonlarının zemin tabanlı ağlarından oluşur. Uydu takımından oluşan GPS, atomik saat ile kontrol edilen L bant sinyallerini yer yüzündeki alıcılara iletirler. Sinyalde meydana gelen zaman gecikmesi alıcıdaki konumunu oluşturmak için birden çok uydudan tek bir alıcıya doğru hareket eder. Sabit konumdaki GPS alıcılarından elde edilen bilgiler sinyal yolu gecikmesine birçok faktörün etkide bulunduğunu gösterir. GPS sinyal gecikmelerinin büyük bir kısmı sinyallerin iyonosfer ve nötr atmosferden geçişlerinde gerçekleşmektedir. GPS sinyalleri troposfer boyunca ilerlerken yayılım gecikmesine neden olan bir çeşit kırılmaya uğrarlar ve bunun dönüşümünde ise GPS ölçümlerinde troposferik hata ortaya çıkar. Troposfer GPS sinyallerinde saçıcı bir etki oluşturmayan bir ortamdır. Bu nedenle yayılım gecikmesi, sinyallerin frekansına bağlı değildir. Bilinen bir lokasyondaki alıcıyı ele alarak ardından uydunun bu lokasyona uzaklığı hesaplanarak anten ölçümlerinin verdiği uzaklık değerlendirilerek toplam atmosferik gecikme hesaplanmaktadır. Genellikle su buharının sebep olduğu nemin gecikmesi ile kuru hava ve su buharının karışımıyla meydana gelen hidrostatik denge olduğu düşünülen kuru gecikme arasında bir ayrım yapılmaktadır. Zaman içinde yavaş yavaş meydana gelen bu değişmenin %90' ı kuru bileşenlerde meydana gelir. Kuru gecikme atmosferik şartlara özellikle basınca bağlıdır ve sadece nem gecikmesini ihmal ederek kolaylıkla toplam troposferik gecikmeden ayrıştırılabilir. Kuru gecikme zenit (başucu) yönünde 2.2 - 2.4 cm' den daha fazladır. Ancak yüzey basınç gözlemlerine dayanan yüksek doğruluk ile tahmin edilebilir. Kuru bölümün aksine nemli olan kısım daha zamansal ve uzaysal değişkenlere sahiptir. Nem gecikmesinin bireysel uydulara olan etkileri, zenit yönünde belirlenen anten lokasyonundaki zenit ıslak gecikmesinin bir değerine 10 - 40 cm arasında değer veren karmaşık haritalandırma yöntemlerini kullanarak belirlenebilir. Öte yandan, hissedilir derecedeki su buharı içeriğinin ve bulutların bütünüyle troposfere hapsolmuş durumda oldukları bilinmektedir. Böylelikle troposfer tüm önemli hava olaylarının gerçekleştiği, yüzey ve atmosfer arasında yer alan su kaynaklarının buharlaşma ve yağış (yağmur, kar) yüzünden yer değiştirmelerin yaşandığı bölgedir. Hava durumu tahmin kesinliğini önemli ölçüde artırmak için ise yağışa dönüşebilen su buharı (PWV) ölçümleri kullanılabilir. Bu çalışmada troposferik nem gecikmesini biçimlendirmek için GPS gözlemlerinden elde edilen meteorolojik ( GPS / MET) verilerden yararlanılarak su buharının kısmi basınç fonksiyonu için geliştirilen PWV model denklemini de kullanarak alternatif bir yaklaşım sunulmaktadır. Çalışmada Uluslararası GPS servisinden (IGS) alınan meteorolojik (GPS / MET) verilerinin ISTA istasyonu için iyi bir biçimde aktarılmış olmasına dikkat edilerek, belirli bir yılın bütün aylarının seçilmiş günleri için veriler kullanılmıştır. Özellikle sıcaklık ve bağıl nem verileri, geliştirilen model denklemde kullanmak üzere uygun formata getirilmesinin ardından MATLAB programından yararlanılarak sonuca ulaşılmıştır. Sıcaklık ve bağıl nem verileri doygun kısmi buhar basınç denkleminin birimlerine uygun hale getirilmiştir. Yağışa dönüşebilen su buharı bilgisine ulaşılabilmek için geliştirilen model denklemde kısmı buhar basıncı faktörünün yanında hata oranını düşürmeye yönelik katsayılar kullanılmıştır. Bu katsayılar İstanbul il sınırının koordinat sisteminin enlem verilerinden yararlanılarak elde edilmiştir. Aynı veri ve yöntemle zenit ıslak gecikme tahmini yapabilmek için MATLAB programında uygun formüller kullanılarak zenit ıslak gecikme verilerine ulaşabilmek için işlemler yapılmıştır. Modelin sonucu halen geçerli olan Mendes ıslak gecikme modeliyle karşılaştırılmıştır. Yapılan işlemlerin geçerliliğini test etmek amacıyla IGS- ANKR istasyonundan alınan verilerle de benzer işlemler yapılıp, Mendes modeliyle kıyaslandığında sonuçların anlamlı olduğu görülmüştür. Mendes' in ıslak gecikme modeli ve tezde oluşturulan yaklaşım model denklemi yağışa dönüşebilen su buharı ölçümleri (PWV) elde etmek için kullanılmaktadır. PWV kısmi su buharı basıncı ile karşı karşıya getirildiğinde model denklemin sonucunun açık ve net olduğu görülmüştür. Ayrıca, kısmi su buharı verilerini nem gecikmesini (ZWD), model denklemdeki PWV ile ilişkilendirerek doğru tahmin ve hataya sebep olan faktörler hakkında bilgiye ulaşılmıştır. Geliştirilen modelin geçerli olan Mendes modeliyle aynı özelliklere ve benzer sayısal değerlere sahip olduğu ortaya çıkmıştır.Publication Open Access Benzer elektrik ve mekanik sistemlerde kaotik davranış: Kuplaj LC-devreleri–kuplaj çift sarkaç(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2014-08) Şahin, Selen; Özer, MehmetBu çalışmada, mekanik sistemler ile bu sistemlere eş değer olan bazı elektrik devreleri karşılaştırılarak incelenmiştir. Bir elektrik devresi, tek boyutlu – bir yol boyunca hareket eden ve zamana göre değişen bir fiziksel bir varlık gibi tanımlanabilir. Titreşimli sistemlerin hareketlerinin belirlenmesinde gerekli olan bağımsız değişkenlerin sayısı, sistemin serbestlik derecesinin ölçüsüdür. Sadece tek bir değişken gerekiyorsa sistemin tek serbestlik derecesine sahip olduğu görülür. Elektrik devrelerinde serbestlik derece sayısı, bağımsız kapalı çevrimlerin veya devrelerin sayısına eşittir. Bu metot elektrik devreleri için yoğun kullanılmış olsa da analitik olarak benzer mekanik sistemlerde de uygulanabilir. Mekanik sistemler D'alembert prensibine göre kurulurken, elektrik devrelerinde ise Kirchoff's elektromotor kuvvet yasası aynı rolü oynar. Bu tezin temel amacı, elektriksel ve mekaniksel sistemlerin aralarındaki benzerlikleri göstermek ve böylece titreşimsel sistemlerin hareketini elektrik devreleri ile analiz ederek herhangi benzer bir mekanik sistemde de kullanabileceğimizi göstermektedir. Tezin ilk kısmında literatürde çok iyi bilinen iki sistem olan "Kütle – Yay – Sönümleyici Sistemi" ile "Direnç – İndüktör –Kondansatör (RLC) Devresinin" karşılaştırılmıştır. İkinci bölümde ise "Kuplaj çift sarkaç" ile "Kuplaj LC-devresi" karşılaştırılarak benzerlikler incelenmiş ve kaotik yapı gözlenmiştir. Anahtar sözcükler: Benzer mekanik ve elektrik sistemler, çift sarkaç, LC-devreleri, kaotik devreler.Publication Open Access Düşük Manyetik Alana Sahip Nötron Yıldızları Çevresindeki Diskler(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2014-06) Çatmabacak, Onur; Mehmet Hakan ErkutBu çalışmanın konusu düşük manyetik alana sahip nötron yıldızlarının çevresindeki disklerin incelenmesidir. Hedef, düşük manyetik alana sahip nötron yıldızlarının çevresindeki disklerin çalışılması ile bu tip sistemlerin gözlemlerine fiziksel olarak tutarlı bir model çerçevesinde muhtemel cevaplar üretmektir. Düşük manyetik alana sahip düşük kütleli nötron yıldızı çiftlerinin çevresindeki disklerin incelenmesi, yüksek yoğunluktaki yıldız fiziğinin anlaşılması açısından önem taşımaktadır. Belirli varsayımlar ve fiziksel sınırlamalar altında, yığışma diskleri gaz basıncının veya radyasyon basıncının baskın olduğu iki farklı rejimde incelenebilir. Bu tezde 70'li yılların başında yapılan öncü çalışmalarda elde edilen durağan durum disk çözümleri en iç diskteki Kepler olmayan bir sınır tabakasının varlığı hesaba katılarak kullanılmış ve birleşik disk çözümleri elde edilmiştir. Birleşik disk çözümlerinde ele alınan iç disk sınır tabakaları uygun fiziksel koşullar altında ve Sınır Bölgesi Modeli (Boundary Region Model, BRM) (Alpar ve Psaltis, 2008; Erkut et al., 2008) çerçevesinde nötron yıldızı kaynaklarında gözlemlenen kHz kuazi-periyodik salınım (quasi-periodic oscillation, QPO) frekanslarının X-ışın akısı ile olan korelasyonunu açıklamak için kullanılmıştır. Çalışma nötron yıldızı düşük kütleli X-ışın çiftlerindeki (Neutron star low-mass X-ray binaries, NSLMXBs) kHz kuazi periyodik salınım (Quasi-Periodic Oscillation, QPO) frekansları ile X-ışın akısı arasındaki büyük zaman ölçeklerinde gözlemlenen paralel izlerin, Sınır Bölgesi Modeli kapsamında belirli varsayımlar ve fiziksel sınırlandırmalar altında açıklanabileceğini göstermiştir. Bu tez çalışmasında elde edilen veriler ileride incelenen kaynakların kütle, yarıçap ve manyetik alan değerlerinin tahmini hakında yapılacak çalışmaya temel oluşturacaktır.Publication Open Access Hall itme motorlarının boyutlarına göre performansının incelenmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2014-06) Sönmez, Okan; Ayşegül YılmazBu çalışmada Hall itme motorunun pülüm geometrisini geliştirmek için kullanılan, Soğan Modeli kullanılarak, Hall itme motorunun çeşitli performans parametreleri ve voltaj verimi incelenmiştir. Modelden elde edilen verilere göre, Hall itme motorunun pülmü boyunca oluşan itme kuvveti işlemi sırasında, belli bir aralıkta plazma parçacıklarının izlediği yolun eğri bir yol olduğu, daha sonra ise eğriliğin sıfıra çok çok yaklaşarak, bu parçacıkların paralel bir yol izlediği aşikar olarak ortaya konmakta, bu iniş ve çıkışların ise, oradaki çarpışmalardan kaynakladığı anlaşılmaktadır. Bu sonuç itibari ile de, model verileri ile literatürden alınan deney verilirinin örtüştüğü yine bu çalışmada ortaya konmaktadır.Publication Open Access Hall itme motorunun sorgucundaki yük değişimi parçacıklarının incelenmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2012-06) Çatmabacak, Önder; Yılmaz, AyşegülHall etkisi itme motorlarında, iç katottan gönderilen yüksüz yakıt anottan gönderilen elektronlarla çarpıştırılarak iyonlar elde edilir. Bu iyonların elektromanyetik alanda hızlandırılıp dışarı atılmasıyla da itme kuvveti elde edilir. Dışarı atılan bu iyonlar, elektronlar ve motordaki aşınmalarla kopan parçalarla beraber sorguç kısmını oluşturur. Sorguçta iyonlar motordan gelen birincil iyonlar ve bu iyonların sorguçtaki çarpışmalarından doğan ikincil iyonlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ikincilleri oluşturan çarpışmalar arasında, motorun verimini etkilemesi bakımından en önemlisi yük değişimi çarpışmalarıdır. Yük değişimi iyonlarını incelemek için yapılan geçmiş çalışmalarda, çoğu simulasyon ve sayısal çalışmada reaksiyona giren parçacıkların çarpışma kesit alanlarına bakılmıştır. Yük değişimi parçacıklarını diğerlerinden ayırt etmek için yapılan diğer çalışmalarda ise çıkan iyonların akım yoğunluğu ve voltaj dağılımlarına bakılmıştır. Burada reaksiyonlardan çıkan iyonların iyonlaşma dereceleri ve kinetik enerjileri arasında ayırt edici bir oran bulunmuştur. Kültür üniversitesi fizik bölümü yüksek lisans bitirme tezi olarak yapılan bu çalışmada, yukarıda belirtilen ayırt edici iz belirlenen sorguç geometrisi üzerinde kullanılarak, Hall itme motorunun sorgucunda oluşan yük değişimi reaksiyonları hızları ve potansiyellerine göre incelenmiş ve sonuç olarak bu reaksiyonların sorguçtaki hörgüç yapısı ile ilişkisi ortaya konulmuştur.Publication Open Access Kriminal Amaçlı Olarak Araba Boyalarının Pigment Analizi(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2015) Bayram, Hasan; Akyüz, Sevim; Üner, Hüseyin BülentAraba boyalarında pigment analizi, pigmentlerin içerdiği elementlerin oranlarına göre karakterize edilebilmektedir. Farklı markalara ait aynı renk araçların bu sayede ayırt edilebileceği gibi, aynı marka fakat üretim yılı farklı olan aynı renk araçlar da ayırt edilebilecektir. Araba boyalarında pigment analizi, Adli Bilimler açısından ciddi bir öneme sahiptir. Zira araba boyaları; trafik kazaları başta olmak üzere, içerisinde araç bulunan ve araba boyasının kalıntısını bıraktığı tüm vakalarda doğrudan delil niteliği taşımaktadır. Türkiye'de araba boyaları Adli Bilimlerde henüz kuvvetli bir delil olarak ele alınabilmiş değildir. Araba boyalarında pigment analizi, genel olarak FT-IR, Raman, XRF ve Kütle Spektroskopisi ile SEM-EDX yöntemleriyle yapılmaktadır. En yaygın olarak FT-IR ve Raman Spektroskopi yöntemleri kullanılmaktadır. Bu iki yöntem boyaların kimliklendirilmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada İstanbul'daki oto sanayi sitelerinden temin edilen 18 adet farklı araca ait boya gamlarının FT-IR Spektrometresinde moleküler düzeyde, SEM-EDX yöntemiyle elementel düzeyde analizleri yapılmıştır. Bu sayede dışarıdan aynı renk olarak görünen boya gamlarının, birbirinden moleküler ve elementel düzeydeki farklılıkları ortaya konmuştur. Bu analizler sonucunda hangi araç boyasında hangi tür molekül veya elementin daha fazla/az miktarda bulunduğu araştırılarak, araçların boya gamları vasıtasıyla marka, model ve üretim yıllarına göre kimliklendirilebilmelerine olanak sağlanmıştır. Adli Bilimler açısından bu kimliklendirme; özellikle, kaza ve suça konu araçların tespitinde fayda sağlamaya elverişli olup olmadığı araştırılmaya çalışılmıştır. Bu sayede boya gamlarının analizi, Adli Bilimlerde kullanılabilecek ve Adli vakalarda araçlarla işlenen suçlar için bir veritabanı oluşturmaya yönelik katkı sağlayacak bir çalışma olması hedeflenmektedir.Publication Unknown Parmak İzi Tespitinde Karbon Nanopartiküllerin Kullanımı ve Temel Bileşen Analiz Yönteminin Uygulanması(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2015) Bağçeci, Gökhan; Özer, MehmetBu çalışmanın ilk bölümünde çalışmanın temeli olan parmak izinin biyolojik yapısı, parmak izinin özellikleri ve parmak izi karakteristliği anlatılmıştır. Daha sonra latent parmak izi tanımlanarak ardından latent parmak izi belirleme yöntemleri ve pratikte kullanılan parmak izi tozlarından bazılarının özellikleri kısaca anlatılmıştır. Bir sonraki bölümde ise olay yeri incelemede genel olarak kullanılan siyah parmak izi tozu (Heavy Volcano Latent Print Powder, Heavy Black) ile karbon nanotozlar (TIMCAL Super P Conductive Carbon Black) kullanılmış ve çeşitli yüzeylerden fotoğraflar alınmıştır. Son bölümde ise elde edilen fotoğraflar "Temel Bileşen Analizi (Principle Component Analysis)" yöntemi ile incelenmiştir. Sonuç olarak; Siyah parmak izi tozunun, uyguladığımız karbon nano tozdan (TIMCAL Super P Conductive Carbon Black) daha iyi bir sonuç verdiği görülmektedir. Bu nano tozla aldığımız görüntülerin kimlik tespitinde kullanılamayacak kadar kötü olduğu anlamına gelmemektedir. Nano tozun özellikle kağıt ve seramik yüzeylerde parmak izi tespitinde etkili olduğu görülmüştür. PCA analizi ile elde edilen fotoğraflar çok az veri kaybıyla yeniden oluşturulmuştur. Böylece parmak izlerinin çok daha küçük dosya boyutlarında veritabanlarına kaydedilmesine imkan sağlar. Bu da parmak izi veri tabanlarında gürültüden arındırılmış bilgilerin düşük maliyette saklanmasına ve daha hızlı eşleştirme yapmasına olanak sağlayacaktır.Publication Unknown TlBi(1-x)Sb(x)Te2 kristallerinin fiziksel özellikleri(İstanbul Kültür Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Fizik Anabilim Dalı, 2012-12) Ekici, Cevahir; Mehmet ÖzerBu çalışma daTlBi(1-x)Sb(x)Te2bileşiklerinin fiziksel özellikleri incelenmiştir. Büyütülen kristallerin yapılarını kontrol etmek amacıyla X-ışınları kırınım metodu kullanılmıştır.SEM (Scanning Electron Microscope) yardımı ile de bileşiktekielementlerin atomik oranları elde edilmiştir. Büyütülen kristallerin optik ölçümleri kızılötesi (IR) bölgede yansıma spektrumları kullanılarak yapılmıştır.Kızılötesi yansıma analizleri yaklaşık 100-4500 cm-1 spektral bölgede Bruker FS113V spektrometre kullanılarak ölçülen veriler yardımıyla yapılmıştır. Bu ölçümler sonucunda elde edilen yansıma-dalgasayısı spektrumuna en iyi eğri oturtma işlemi uygulanarak yüksek frekans dielektrik sabiti, plazma frekansıve sönüm katsayısı gibiparametre değerleri bulunmuştur. Büyütülen kristallerin elektriksel özellikleri oda sıcaklığında ölçülmüştür.