Hemşirelik Bölümü / Department of Nursing
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11413/6829
Browse
Browsing Hemşirelik Bölümü / Department of Nursing by Language "tr"
Now showing 1 - 14 of 14
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Open Access Ameliyat Sonrası Akut Ağrı Yoğunluğunun Değerlendirilmesinde Dört Farklı Ağrı Ölçeğinin Karşılaştırılması(Çukurova Üniversitesi, 2020) Gürkan, Aysel; Aldemir, Kadriye; Andsoy, Işıl Işık; GÜL, ASİYEAmaç: Bu çalışmada yaşlılar da dahil yetişkinlerde yaygınkullanılan Görsel Analog, Numerik Orantılama, Sözel Tanımlayıcı ve Yüz Ağrı ölçekleri arasındaki uyum düzeyinive hasta tercihlerini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma 17 Mart - 17 Haziran 2016tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin cerrahikliniklerinde tanımlayıcı araştırma modeli kullanılarak yapıldı. Bu çalışmaya her grupta 40 kişi olmak üzere toplam 120 yetişkin hasta çalışmaya alındı. Verilerin toplanmasında bireysel özellikler formu, Görsel Analog Ölçeği, Numerik Orantılama Ölçeği, Sözel Tanımlayıcı Ölçek ve Yüz Ağrı Ölçekleri kullanıldı. Bulgular: Bu çalışmada 0,71 – 0,83 arasında değişen korelasyon katsayıları ile dört ağrı ölçeğinin birbirleriyle iyi bir uyum içinde olduğu bulundu. Numerik Orantılama Ölçeği, tüm hastalar tarafından kullanılması en basit ve gelecekte kullanılması en fazla tercih edilen ve en az hata oranına sahip ölçek olurken Görsel Analog Ölçeği hastalar tarafından en az basit bulunan ve en az tercih edilen, en fazla hata oranına sahip ölçek olduğu saptandı. Genç ve orta yaş grubu hastalar tarafından kullanılması en basit ve fazla tercih edilen ölçek Numerik Orantılama Ölçeği seçilirken, yaşlılar tarafından Sözel Tanımlayıcı Ölçek seçildi. Sonuç: Postoperatif akut ağrı yoğunluğunun değerlendirilmesinde dört ölçeğin birbirleri ile iyi bir uyum içinde olduğu, Numerik Orantılama Ölçeği’nin ilk, Sözel Tanımlayıcı Ölçeğin ikinci tercih olarak seçilmesi ve Görsel Analog Ölçeği’nin ise son seçenek olduğu sonucu çıkarılabilir.Publication Open Access Cerrahi Girişim Uygulanan Hastalarda Ağrı ve Konfor İlişkisi(Oğuz KARABAY, 2022) Tosun, Hale; Özkaya, Birgül Ödül; Uz, Ferişte; GÜL, ASİYEAmaç: Çalışma cerrahi girişim uygulanan hastalarda ağrı ve konfor ilişkisini değerlendirmek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metot: Bir eğitim ve araştırma hastanesinde cerrahi girişim uygulanan hastalar araştırma evrenini oluşturdu. Tanımlayıcı olan çalışmada örnekleme cerrahi girişim uygulanmış ve çalışmaya katılmayı kabul eden 132 hasta alındı. Veriler hasta tanım formu, Sayısal Derecelendirme Ölçeği ve Genel Konfor Ölçeği kullanılarak elde edildi. Bulgular: Örnekleme alınan hastaların yaş ortalamaları 42,64±17,27, %53’ü erkek, %58,3’ü evlidir. Katılımcıların %72’sinin herhangi bir kronik hastalığı bulunmamaktadır. Daha önce cerrahi bir girişim uygulananların oranı %16,7’dir. Çalışmada en fazla uygulanan cerrahi işlemin laparoskopik kolesistektomi (%19,7) ve laparoskopik apendektomi (%16,7) olduğu belirlendi. Genel anestezi %80,3’üne uygulandı. Hastaların ağrı puan ortalaması 3,68±1,37, Genel Konfor Ölçeği toplam puanı 136,46±11,20 olarak belirlendi. Ameliyat sonrası hastaların %59,1’inin orta derecede ağrısı bulunmaktaydı. Ağrı ile Genel Konfor Ölçeği toplam puan ortalaması arasında negatif yönlü çok zayıf bir ilişki belirlendi (r=-0,175; p=0,045). Sonuç: Ameliyat sonrası ağrı rahatsızlık yaratan bir durumdur. Ağrı ve konfor düzeyinin belirlenmesi, bakımın kalitesini ve hasta memnuniyetini arttırmak için önemlidir.Publication Metadata only Evde Bakım ve Palyatif Bakımın Entegrasyonunda Etik İklimler(2019-12) Atakoğlu, Rahime; Türen, Sevda; Gül, Asiye; Madenoğlu Kıvanç, Meral; 301959; 269959; 112620; 100855Yaşlı nüfusun hızla artması, kronik hastalıklara sahip bakım ihtiyacı olan hastaların artışını gündeme getirmektedir. Gelişmiş teknolojik aletlerin evde kullanılabilirliğinin yaygınlaşması ve maliyet etkili bir model olması nitelikli uzun dönemli bakım hizmetleri olan evde bakımın gerekliliğini doğurmuştur. Evde sağlık hizmetleri hastaların kendi yaşam alanı içerisinde kişiselleştirilmiş hizmet almalarını sağlarken, aynı zamanda bakımın sürekliliğinin sağlanmasında da önemli bir role sahiptir (1,2,3,5). Kronik, tedavisi mümkün olmayan ve yaşamı tehdit edici hastalığı bulunan hastaların nitelikli bakımlarına yönelik gereksinimin artması, palyatif bakımın bir disiplin olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) tanımına göre; palyatif bakım yetişkin/pediatrik hastaların ve ailelerinin hayatını tehdit eden hastalıklarla ilgili fiziksel, sosyal, psikolojik ve spritüel sorunlarla karşı karşıya kalmalarını önleyen ve yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir yaklaşımdır (6,7). Terminal dönemdeki birçok kanser hastası gibi yaşamlarının son dönemlerinde hastalar son zamanlarını kendi güven ortamları olan evlerinde geçirmek ister. Evde sağlık hizmetlerinin koordinasyonu da hastalara bu olanağı sunar. Hastanın eve gelmesiyle birlikte evde sağlık ekibi (hekim, hemşire) palyatif bakım yaklaşımının gerektirdiği tüm girişimleri yerine getirmelidir. Evde sağlık hekiminden ağrı yönetimini ve bu tür hastalar için semptom kontrollerini iyi bilmesi, evde bakım hemşiresinden de palyatif bakımın temel prensiplerini bilmesi ve uygulaması beklenmektedir. Palyatif bakım yaşamı tehdit eden her türlü hastalığın teşhisiyle başlamakta, ölüm sonrası hasta yakınının desteklenmesiyle ya da yaşamı devam eden hastanın rehabilitasyon süreciyle devam etmektedir. Bu süreç tıbbi, psikososyal ve kültürel değerler, din ve maneviyat, ekonomi gibi birçok gereksinimi kapsamaktadır. Sürecin devam etmesiyle birlikte bakımdaki hizmet sınırlılıkları etik ikilemleri de beraberinde getirmektedir. Yaşam sonu kararları, gerçeğin söylenmesinde etkili kültürel ve ekonomik faktörler, evde bakım hizmeti sunan sağlık ekibinin özellikle hemşirenin niteliği ve eğitim durumu, hemşirelerin bağımsız karar verebilme durumu, işte yaşanılan güçlükler, şağlık çalışanlarının psikososyal yönden desteklenme durumu, yaşanılan sorunlar ve ikilemlerde etik danışmanlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç başlıca etik ikilemleri oluşturmaktadır (7,8,9,10). Sonuç olarak; hasta ve hasta yakınlarına evde sunulan palyatif bakımın hangi hizmetleri kapsadığının detaylı bir şekilde anlatılması, hizmet sunan sağlık profesyonellerinin bakım etiği hakkında eğitim alması, çalışanların gerekli motivasyonun sağlanması açısından psikososyal yönden desteklenmesi ve bir etik danışmanın tüm tarafları kapsayacak çözüm yolları ve sağlıklı iletişimin sağlanması adına danışmanlık hizmeti vermesi etik ikilemlerin ortadan kaldırılmasında faydalı olacaktır.Publication Open Access Gebe Okulu Eğitimcilerinin Gözüyle Endokrin Bozucular: Nitel Bir Çalışma(Atatürk Üniversitesi, 2024) MİRAL, MUKADDES TURAN; Siyahtaş, Gamze FışkınAmaç: Bu araştırmanın amacı gebe okulu programlarında eğitimci olarak görev alan ebe ve hemşirelerin endokrin bozucular konusundaki bilgi ve tutumlarını incelemektir. Yöntem: Fenomenolojik tipte tasarlanan araştırmanın evreni, İstanbul ilindeki gebe okulu programlarında eğitimci olarak görev yapan 44 ebe/hemşireden oluşmuştur (N=44). Ölçüt örnekleme yöntemi kullanılarak örneklem veri doygunluğu takip edilmiş ve doygunluk sağlandığında veri toplama işlemi tamamlanmıştır (n=7). 13 Eylül 2021 tarihinde yapılan araştırmada, veriler odak grup yöntemi ile araştırmacılar tarafından oluşturulan yarı yapılandırılmış görüşme formuyla toplanmıştır. Nicel veriler, tanımlayıcı istatistiksel analizler kullanılarak, nitel veriler ise içerik analiziyle değerlendirilmiştir. Bulgular: Ebe ve hemşirelerin görüşme formuna verdikleri cevaplar doğrultusunda; endokrin bozucuların önemi, endokrin bozucular bilgisi, endokrin bozucular farkındalığı oluşturma ve gebe eğitimine entegrasyon şeklinde dört adet tema oluşturulmuştur. Prenatal dönem eğiticilerinin endokrin bozucuların öneminin farkında olmalarına rağmen konu hakkındaki bilgilerinin yetersiz olduğu belirlenmiştir. Ayrıca katılımcıların konunun prenatal eğitimlerde yer alması ve farkındalık geliştirilebilmesi için çeşitli önerilerinin bulunduğu saptanmıştır. Sonuç: Ebe ve hemşirelerin endokrin bozuculara yönelik çok fazla bilgilerinin olmadığı hatta kısmen yanlış bilgilere sahip oldukları görülmüştür. Eğitici eğitimlerinin içeriğine endokrin bozucularla ilgili konuların eklenerek bilinçlendirme çalışmalarının arttırılması gerektiği sonucuna varılmıştır.Publication Metadata only Gelecek Kuşak: Alfa Kuşağı ve Hemşirelik(2019-11) Madenoğlu Kıvanç, Meral; 100855Publication Metadata only Hemşirelik Kuram ve Modele Dayalı Lisansüstü Tez Çalışmalarının İncelenmesi(2019-10) Türen, Sevda; Atakoğlu, Rahime; Madenoğlu Kıvanç, Meral; GÜL, ASİYE; 269959; 301959; 100855; 112620Amaç: Hemşirelik kuram ve modellerine dayalı tasarlanan araştırmalar, hemşirelik bilgi birikimine katkı sağlamakla birlikte hemşirelik uygulamalarını da geliştirir. Bu çalışmanın amacı, ülkemizde hemşirelik alanında kuram ve modele dayalı yapılan lisansüstü tez çalışmalarının nitelik ve niceliğinin incelenmesidir. Yöntem: Çalışmanın örneklemini 2009-2019 yılları arasında Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) veri tabanına yüklenmiş, on-line tam metnine ulaşılabilen, hemşirelik kuram ve modellerine dayalı tasarlanmış 43 lisansüstü tez (11 yüksek lisans, 32 doktora) çalışması oluşturdu. Değerlendirme Fawcett ve Gigliotti’nin kuram/model kullanımında tanımladıkları beş basamak göz önünde bulundurularak yapıldı. Bu çalışmaya dahil edilen tüm araştırmaların etik kurul onayı mevcuttur. Bulgular: Çalışmaların çoğunlukla (%74,4) doktora tez çalışmalarından oluştuğu ve kullanılan modellerin başında sağlık inanç modeli (%25,0) ve Roy adaptasyon modelinin (%22,5) yer aldığı belirlendi. Çalışmaların %48,8’inin (n=21) randomize kontrollü olarak tasarlandığı ve sıklıkla Halk sağlığı hemşireliği (%25,6) alanında çalışıldığı görüldü. Doktora çalışmalarının %62,5’inde (n=20) kullanılan kuram veya modelin kavram, kuram ve deneysel yapısının belirtilmediği saptamrken; yüksek lisans çalışmalarında bu oran %63,6 (n=7) olarak belirlendi. Altı çalışmada (%14) aynı kuram veya model kullanılarak yapılmış benzer çalışmaların sonuçlarına yer verilmediği, sadece iki doktora çalışmasında ise (%4,7) kullanılan kuram veya modelin zayıf yönleri ve uygulamasında yaşanan zorlukların açıklandığı saptandı. Sonuç: İncelenen çalışmalarda, hemşirelik araştırmalarında kural ve model kullanımının sınırlı olduğu, kuram ve model kullanımı basamakları doğrultusunda bir standardizasyonun olmadığı belirlendi.Publication Metadata only Kardiyovasküler Hastalıklarda Hasta Değerlendirme ve Hemşirelik Bakımı(2019-09-26) Türen, Sevda; 269959Publication Metadata only Kardiyovasküler Hastalıklarda Hasta Değerlendirme ve Hemşirelik Bakımı(2019-09-26) GÜL, ASİYE; 112620Publication Metadata only Nadir Görünen Genetik Bir Hastalık: Fabry(2019-12-19) Türen, Sevda; Atakoğlu, Rahime; Madenoğlu Kıvanç, Meral; Gül, Asiye; 269959; 301959; 100855; 112620Amaç : Fabry (Anderson-Fabry) hastalığı 1898 yılında William Anderson ve Johannes Fabry tarafından tanımlanmış, X kromozomuna bağlı resesif geçişli progresif bir hastalıktır, a-galaktosidaz A enziminin eksikliği ile karakterize olan bu hastalıkta, dokularda glikolipit birikimi söz konusudur. Erkeklerde daha sık görülse de, heterozigot kadınlarda özellikle ileri yaşlarda semptomlar görülmeye başlar. Prevelans ve insidansı tam olarak bilinmemekle birlikte, genel popülasyonda yaklaşık olarak 117.000 de bir görüldüğü tahmin edilmektedir. Yöntem : Fabry hastalığı organlarda fonksiyon bozukluklarına ve çeşitli semptomların görülmesine yol açmaktadır. Bunlar, nörolojik (işitme kaybı, tinnitus, sıcak ve soğuğa karşı aşırı duyarlılık, beyaz cevher lezyonları, geçici iskemik atak veya inme), gastrointestinal (bulantı, kusma, diyare, abdominal ağrı), cilt (anjiyokeratom, hipohidrozis), oküler, renal (mikroalbüminüri, proteinüri, renal fonksiyonlarda azalma, kronik renal yetersizlik) ve kardiyovasküler (aritmi, nabız değişiklikleri, ileti bozuklukları, kapak bozuklukları, özellikle sol ventrikül hipertrofısi) semptomlar olarak karşımıza çıkabilmektedir. Ayrıca hastalarda, dispne, osteoporoz, anemi, lenfödem ve aşırı yorgunluk da görülebilir. Hastalığın tamlaması zor olduğundan sıklıkla yanlış veya geç tanı konulmaktadır. Oysaki, erken tanı hayati riski yüksek bu hastalık açısından çok önemlidir. Sağlık çalışanlarının dikkatli öykü alması ve fizik muayenesi ile Fabry hastasının klinik bulguları saptanabilir. Yetişkinlerde nedeni belli olmayan renal yetersizlik, sol ventriküler hipertrofısi ve inme Fabry hastalığını düşündürmelidir. Tıbbi tedavide ise, genel olarak kabul edilen semptomatik (nöropatik ağrılar ve gastrointestinal sistem şikayetlerine yönelik) veya organları korumaya yönelik tedavi iken, enzim replasman tedavisi ise strandart olarak kullanılmaktadır. Bulgular : Fabry hastalarında yaşanan farklı sorunlar hekim, hemşire ve diğer sağlık profesyonellerinin koordineli bir şekilde çalıştığı multidisipliner ekip yaklaşımını gerektirir. Ekibin önemli bir üyesi olan hemşirelerin, tedavi ve hasta bakımının kalitesi açısından genetik hastalıklar hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Hemşireler hem hasta hem de ailenin bu kronik süreçte yanında olmalı, hastalıkla başetmede hasta ve yakınlarına destek sağlamalıdır. Hastalığın fiziksel etkileri olduğu kadar psikososyal etkilerinin de olabileceği (depresyon, sosyal izolasyon gibi) unutulmamalıdır. Tanı, tedavi ve araştırma boyunca danışmanlık ve sosyal destek sağlanmalıdır. Sonuç : Sonuç olarak, nadir görülen hastalıklar birey ve toplumun sağlık düzeyini önemli ölçüde etkileyen sağlık sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hastalıkların tanı, tedavi ve danışmanlığında hemşirelerin yeterli bilgiye sahip olması, hastalığın başarılı yönetiminde etkin rol almalarını sağlayacaktır.Publication Metadata only Sağlık Bilimleri Öğrencilerinde Tasarruflu Su Kullanımına İlişkin Bilgi, Tutum ve Davranış Düzeyinin Belirlenmesi(2019-11) Akın Dikleli, Meltem; kermen, seda; 149630; 268496Giriş ve Amaç Su, insan yaşamının ve ekosistemlerin devamlılığı için gereken temel bir bileşendir. İnsan faaliyetlerinin su kaynaklarına karşı sürdürülebilir olmayan talepleri artmakta, dünyamızda içme ve kullanma niteliğinde olan su kaynakları hızla kirlenmekte ve azalmaktadır. Bu çalışmada suyun sağlık açısından önemini bilerek yetişen geleceğin sağlık profesyonelleri sağlık bilimleri öğrencilerinin su kullanımına yönelik bilgi, tutum ve davranışlarının belirlenmesi ve bu öğrencilerde su farkındalığına katkı sağlanması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Ekim 2019'da gerçekleştirilen kesitsel tipteki araştırmanın evrenini bir üniversitede okuyan tüm sağlık bilimleri öğrencileri oluşturmaktadır. Örneklem seçilmemiş olup 206 kişilik evrenin %87'sine ulaşılmıştır. Katılımcılara demografik özellikleri ve tasarruflu su kullanımına ilişkin bilgi, tutum ve davranışlarını ölçen 18 adet soru içeren anket yüz yüze uygulanmıştır. Toplanan veriler yüzde ve ortalama istandart sapma ile tanımlanıp, değişken analizleri için %95 güven aralığı ve p<0,05 anlamlılık düzeyinde ki kare testi uygulanmıştır. Etik Kurul onayı ve katılımcılardan yazılı onamları alınmıştır. Bulgular Katılımcıların yaş ortalaması 19,9±1,8; %82,3'ü kadın, %60,2'si Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğrencisi, %42,5'ü üçüncü sınıf öğrencisi olup %49,7'sinin annesi, %64,6'sının babası lise ve üstü eğitim düzeyine sahiptir. Katılımcıların %97,2'sinin yaşadığı yerde su tasarruf özelliği bulunan en az bir elektronik cihaz bulunmaktadır (en fazla çamaşır makinesi (%93,9), en az dijital su saati (%45,3)). Herzaman veya çoğunlukla yapılan su koruyucu davranışlar; atık yağı lavaboya dökmemek (%91,8), kullanılmayan anlarda banyoda (%91,2) ve mutfakta (%83,0) musluğu kapatmaktır. Katılımcıların %59,1'i su kullanım alışkanlıklarının su kaynakları üzerinde etkisi olacağını düşünürken, %14,9'u su kaynaklarının biteceğine ihtimal vermemekte, %83,4'ü su kullanımı konusunda bilinçli olduğu belirtmekte, %91,1'i su kullanımına yönelik bilgilerin okul eğitiminde olması gerektiğini ifade etmekte, %59,7 su tasarrufu amacı ile yaptırımların (kısıtlama,vergilendirme, fiyat artışı, ceza vb.) gerekli olduğunu belirtmektedir. Katılımcıların %32,6'sı Türkiye'yi su zengini ülke olarak tanımlamaktadır. Aynı zamanda, öğrencilerin %33,1'i su tasarrufu amacıyla günlük 20 İt su kısıtlaması yapılmasının uygun olduğunu belirtirken, % 59,1'i 20 It'den daha fazla olması halinde su kısıtlamasının uygun olduğunu ifade etmiştir. Katılımcıların %14,4'ü su tasarrufuna yönelik eğitim aldığını, %74'ü bu konuda bilgi almak istediğini %53'ü su tasarrufu ile ilgili etkinliklerde gönüllü olarak yer almayı istediğini bildirmiştir. Demografik özelliklere göre bilgi ve davranış açısından anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). Sonuç ve Öneriler Suyun insan sağlığı üzerine etkilerini bilme konusunda özellikli bir grup olan sağlık profesyonellerinin dünya su kaynaklarının mevcut durumu konusunda bilgisi istenen düzeyde olmamakla birlikte ve suyu tasarruflu kullanım alışkanlıkları mevcuttur. Katılımcıların üçte biri ülkemizi su zengini olarak tanımlamaktadır. Toplumda etkin rolü olan tüm sağlık profesyonelleri yetiştirilirken dünya su kaynaklarına ilişkin bilgilerinin güncel tutulması ve daha çok tasarruflu su kullanımı davranışları kazandırılması önerilir.Publication Open Access Sağlıklı Yenidoğanın Doğum Sonrası Temel Hijyenik Bakım Gereksinimleri(Hitit Üniverstesi Tıp Fakültesi, 2023) TOKSÖZ, FATMASağlıklı bir yenidoğanın doğum sonrasında temel bakım gereksinimlerinin karşılanması önemlidir. Bu bakım gereksinimlerinden biri yenidoğanın hijyenik bakımıdır. Literatürde ebeveynlerin doğum sonrası yenidoğanın hijyenik bakımına yönelik bilgi eksikliğinin olduğu ve yanlış uygulamalar yapılabildiği görülmektedir. Bu derleme güncel literatür doğrultusunda doğum sonrası sağlıklı yenidoğanın temel hijyenik bakım gereksinimleri konusunda ebeveynlere ve sağlık çalışanlarına yol göstermek amacıyla hazırlanmıştır.Publication Metadata only Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına Erişmede Sürdürülebilir Gelişmenin Önemi ve Hemşireliğin Rolü(2019-11) Madenoğlu Kıvanç, Meral; 100855Publication Metadata only Publication Open Access Yoğun Bakım Hemşirelerinin Organ Bağışı Tutumlarının Belirlenmesi(Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2023) Efil, Sevda; Parlak, Ebru; TÜREN, SEVDAAmaç: Bu çalışma, yoğun bakım hemşirelerinin organ bağışı hakkındaki tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı nitelikte olup, 04.06.2021 ile 30.07.2021 tarihleri arasında, çevrim içi google anket formu kullanılarak çok merkezli yürütülmüştür. Araştırmaya 105 hemşire katılmıştır. Araştırmanın verileri “Hemşire Tanıtım Formu” ve “Organ Bağışı Tutum Ölçeği” ile toplanmıştır. Veriler, tanımlayıcı istatistikler, student t testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Hemşirelerin yaş ortalaması 28,22±6,6, toplam mesleki deneyim 6,11±6,57, toplam yoğun bakım deneyimi 3,54±4,58 ve haftalık ortalama çalışma saati 53,23±14,10 olarak belirlendi. Katılımcıların çoğu kadın (%80), lisans mezunu (%68,6), bekar (%69,5), vardiyalı çalışan (%81,9), dahili yoğun bakım ünitesinde çalışandı (%79,1). Organ bağışı ile ilgili eğitim aldığını (%22,9) ve organ bağışı kartı olduğunu ifade eden (%18,1) hemşire oranı düşük bulundu. Hemşirelerin Organ bağışı tutum ölçeği’ne göre pozitif tutum skoru yüksek (106,36±13,9), negatif tutum skoru ise (43,53±19,40) düşüktü. Hemşirelerin organ bağışı tutumları ile yaş, toplam mesleki ve yoğun bakım deneyim, haftalık ortalama çalışma saati, cinsiyet, medeni durum, çocuk sahibi olma, çalışma düzeni, statü, çalıştığı yoğun bakım ünitesi, organ bağışı eğitimi alma durumu ve organ bağışı kartı bulunma durumları arasında istatiksel olarak anlamda bir farklılık olmadığı görüldü (p>0,05). Sonuç: Yoğun bakım hemşirelerinin organ bağışı konusunda gönüllü tutumlarının güçlü olduğu fakat organ bağışı kartı olanların çok az olduğu belirlendi.